< Previous66 EKİM 2021 DOSYA Akıllı Şehirler D oğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF- Türkiye), Türkiye Belediyeler Birliği ve Ernst&Young (EY) tarafından hazırlanan “Değer Yaratmak İçin Akıllı Şehirler” raporu yayımlandı. Akıllı şehirlerin yarattığı değerin örneklerle aktarıldığı raporda büyüyen kentlerin çevre ve yaşam kalitesi üzerinde yarattığı baskılara dikkat çekilerek yenilikçi teknolojilerle akıllı şehir dönüşümünü gerçekleştirmenin gerekliliği vurgulandı. Raporda; hızlı şehirleşme, göç, nüfus artışı, güvenlik ve verimsiz kaynak kullanımı gibi zorluklarla karşı karşıya olan şehirlerde, yeni teknolojilerin yardımıyla sağlanacak akıllı şehir dönüşümünün sorunların çözümünde oynayacağı rol mercek altına alındı. Türkiye ve dünyadan belediyelerin bu alandaki iyi uygulamalarından örneklere yer verilen raporda geleceğin akıllı şehirleri için yol haritası sunuldu. Raporda Birleşmiş Milletler’in tahminlerine göre, 2050 yılında dünya nüfusunun 2 milyar artarak 9.7 milyar kişiye ulaşmasının beklendiği aktarılıyor. Yine 2050 yılında, dünya nüfusunun yüzde 70’i, OECD ülkeleri nüfusunun ise yüzde 86’sı şehirlerde yaşayacak. Şu anda 10 ile 24 yaş arasında olan Z kuşağının üyeleri, 1.8 milyar üyesiyle dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturuyor. Dünyanın öncü ekonomilerinin nüfusları yaşlanırken gelişen ekonomilere sahip ülkeler ise büyüyen bir genç nüfusa sahip. Ülkeden ülkeye, şehirden şehre değişen demografik tablo, kimi şehirlerde Z kuşağının, kimi şehirlerde ise yaşlıların ihtiyaçlarına çözüm aramak için dönüşümü kaçınılmaz kılıyor. Dönüşümü gerekli kılan bir başka gelişme ise şehirleşmenin hızı. Plansız yapılaşma verimli arazilerin tahribatına yol açarak tarımsal üretkenliğin yanı sıra toprağın karbondioksit tutma kapasitesini de düşürüyor. Taşıt kullanımı ve sanayi üretimiyle ortaya çıkan hava kirliliği insan sağlığını ve yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Betonlaşma ve yapılaşma nedeniyle bozulan su döngüsü ve yaşanan su kıtlığı endüstriyi, tarımı ve milyarlarca insanın temiz suya erişimini tehdit ediyor. Şehirlerdeki yaşam kalitesinin artırılması için şehir yönetimlerinin yenilikçi ve gelecek odaklı bakış açısıyla hareket etmeleri gerekiyor. Vatandaş ve paydaş katılımının en üst düzeyde tutulduğu, iyi bir fiziksel altyapısı olan, esnek, dirençli, fiziksel ve dijital bütünleşmesini sağlamış şehirler ‘akıllı şehir’ olarak adlandırılıyor. DÜNYANIN EN HIZLI BÜYÜYEN 10 METROPOL ŞEHRİ TÜRKİYE’DE İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa 2014 yılında yayınlanan Global Metro Monitor Raporu’na göre dünyanın en hızlı büyüyen 10 metropol şehri arasında yer aldı. Hızlı büyümeyle temel güçlerin getirdiği dalgalar, 2010’lu yıllarda akıllı şehirlerin Türkiye’deki yaygınlığını artırmaya başladı. Bu alana ilişkin Türkiye’de benimsenen ilk politika, 2004 yılında yayınlanan Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları 2003-2023 dokümanı kapsamında akıllı ulaşıma yönelik oldu. Akıllı şehirler alanındaki ilk kapsamlı mevcut durum analizi çalışmalarından biri 2016 yılında Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) tarafından Türkiye Akıllı Şehirler İnisiyatifi çerçevesinde 25’i büyükşehir belediyesi olmak üzere 105 kurum için gerçekleştirildi. Akıllı şehir kavramının Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlıklar düzeyinde daha fazla benimsenmesi, yerel yönetimlerin bu alandaki uygulamalarına ivme kazandırdı. 2019 yılında T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından yayınlanan On Birinci Kalkınma Planı kapsamında akıllı şehirlere ilişkin hedeflere yer verildi. 2023 İSO SANAYİ 67 örneklerinin paylaşıldığı Akıllı Şehirler Bilgi Paylaşım Platformu hayata geçirildi. VERİNİN ŞEHİRLERE İNDİRGENMESİ Günümüz dünyasında geçmişte sahip olmadığımız pek çok yetkinliklere artık gelişen teknolojiyle beraber sahibiz. Hepsi de veri toplayarak bizi tanıyan, daha fazla veriyle bizden öğrenen ve bu verileri işlediği ölçüde bize öğreten ve duruma göre refleks geliştiren teknolojilerle mümkün oluyor. Hayatımız veriden beslenen daha etkili kararlar doğrultusunda dönüşüyor. Artık 4.5 milyar insanın internet kullandığı dünyada her gün 2.5 kentilyon baytlık veri çeşitli şekillerde üretiliyor. Öte yandan dünyanın yalnızca yüzde 7’sinin mobil internet erişim olanağı hala yok, bu oran Afrika’da yüzde 25’i buluyor. Buna karşın mobil kapsayıcılık, aynı hızda kullanım alışkanlığı ve adaptasyonu sağlayamıyor, zira kapsama alanında olduğu halde mobil internet kullanmayan insanların oranı yüzde 44. Bunda ekonomik sebepler ipi göğüslüyor. yılına kadar hava kalitesi bilgisinin tüm vatandaşlara sunulması, e-devlet kapısından sunulan hizmet sayısının 7.400’e çıkarılması On Birinci Kalkınma Planı kapsamındaki akıllı şehir hedeflerinden birkaçı… Aynı sene içinde T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan 2020-2023 Ulusal Akıllı Şehirler Stratejisi ve Eylem Planı ise akıllı şehirler konusunda Türkiye’deki şehirlerde kapasite geliştirilmesi için yerel yönetimlere yol gösteriyor. Plan çerçevesinde dört ana hedefe ulaşılması amaçlanıyor. Bunlardan birincisi ortak bir vizyon ve yol haritası hazırlama, ikincisi sistematik ve açık yönetişim ile izleme ve değerlendirme, üçüncüsü değişen koşullara uyum sağlama ve dördüncüsü ise şehirlerde ortak bir anlayışla akıllı şehir olgunluğunu geliştirmedir. Türkiye’de şehir ekosistemini oluşturan paydaşların katılımıyla hazırlanan Ulusal Akıllı Şehirler Stratejisi ve Eylem Planı, şehirlere bütünsel bir bakış açısıyla çalışabilme yetisi kazandırmak ve politikalarla uyumlu yatırımları önceliklendirerek yatırımların doğru faaliyetlerle uygulanmasını güvence altına almak amacıyla hazırlandı. Oluşturulan internet sitesiyle akıllı şehir kavramı tanıtılarak 68 EKİM 2021 DOSYA Akıllı Şehirler AKILLI ŞEHİR DÖNÜŞÜMÜNÜN BOYUTLARI “Değer Yaratmak için Akıllı Şehirler” raporuna göre; insan odaklı akıllı şehir dönüşümünde sosyal kapsayıcılığın sağlanması, yetkinliklerin artırılması ve yaratıcılığın desteklenmesi amaçlanıyor. Bu kapsamda dijital ve veri odaklı eğitim akademileri, engelli vatandaşlar için iş ya da sosyal imkanlar sunan merkezler, genç işsizler için iş imkânı yaratan projeler ve yaşlıların ihtiyaçlarına yanıt veren projeler gibi uygulamalar öne çıkıyor. ‘Akıllı çevre’ kavramı altında kaynakların en verimli şekilde kullanımı ile sürdürülebilir ve yaşanabilir bir çevre oluşturma hedefi yatıyor. Akıllı çevre fonksiyonel alanı kapsamında akıllı çöp toplama sistemleri, enerji ve su tasarruflu tarım uygulamaları, akıllı aydınlatma sistemleri, yenilenebilir enerji üretimi ve akıllı geri dönüşüm modelleri gibi iyi uygulama örnekleri görülüyor. Ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir ve çevre dostu olarak sağlanması için bilgi ve iletişim destekli yenilikçi yaklaşımların benimsenmesi gerekiyor. Akıllı ekonomi başlığı altında yeni ürün, hizmet ve ticaret modellerinin oluşturulmasına ek olarak kamu, özel sektör ve akademi ortaklığı başta olmak üzere akıllı kümelenmeler ele alınıyor. Ayrıca yaşanabilir akıllı şehirlerin tasarlanması için mekan yönetimi, sağlık, güvenlik ve turizm gibi başlıklar altındaki ihtiyaçların karşılanması gerekiyor. Akıllı yaşam başlığı altında odaklanılan ana konular arasında acil İSO SANAYİ 69 durum ve afet yönetiminin sağlanması, güvenli bir yaşamın sürdürülmesi, kültürel mekanların potansiyelinin keşfedilmesi ve korunması, şehir turizminin canlandırılması ve şehrin markalaşması ile kentsel dönüşümün kapsayıcı bir şekilde gerçekleştirilmesi yer alıyor. Şehrin yaşanabilirliğini ve ekonomisini de yakından etkileyen akıllı hareketlilik başlığı ise insanı odağına alarak sürdürülebilir, erişilebilir ve entegre bir ulaşımı hedefliyor. Ulaşım hizmetleri, erişilebilirlik, akıllı ulaşım sistemleri ve bağlanabilirlik bu alan altında ele alınıyor. TÜRKİYE’DEKİ AKILLI ŞEHİR UYGULAMALARININ SAYISI GİDEREK ARTIYOR Türkiye’de akıllı şehir alanında yürütülen çalışmalarda büyükşehirler öne çıkıyor. Giderek yaygınlaşan uygulamalarla yerel yönetimler, teknolojiden yararlanarak vatandaş odaklı hizmetlerin sunulması ve sosyal kapsayıcılığın sağlanması için çalışmalar yapılıyor. Türkiye Belediyeler Birliği belediyelerin katılımını daha da artırmak için akıllı şehirler yarışması düzenliyor. TBV’nin gerçekleştirdiği bir çalışmaya göre Türkiye’deki yerel yönetimlerin akıllı şehir uygulamalarından yararlanma amaçları arasında yüzde 21 ile vatandaşların hayatını kolaylaştırmak öne çıkıyor. Uygulamalar için kritik başarı faktörü, yenilikçi yaklaşımın sağlanması, ancak karşılaşılan en büyük güçlükler arasında finansal yetersizlik ve kurumlar arası iş birliğinin yetersiz olması gösteriliyor. Türkiye’de öne çıkan akıllı şehir uygulamaları arasında engelli vatandaşların hareketliliğini artıran çalışmalar, Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) uygulamaları, e-belediye hizmetleri, akıllı kavşaklar, mobil uygulamalar, atık yönetimi sayılabilir. AKILLI ŞEHİR OLMAK İÇİN ATILMASI GEREKEN ADIMLAR Akıllı şehre dönüşümü uzun dönemli değer yaratma odağında ele alınıyor (Grafik 1). Dönüşüm yolunda vizyon, strateji, hedefler ve izleme metriklerinin amaçtan hareket edilerek belirlenmesi gerekiyor. Dönüşümün sürekli gelişim gösterebilmesi ve yenilikçi bir yaklaşım sergileyebilmesi paydaşların desteğiyle direkt ilişki içinde yol alıyor. EY’ın uzun dönemli değer yaratma için uyguladığı çerçeve, uzun vadeli yaratılan değeri dört ana grup altında topluyor; toplumsal, kurumsal, ekonomik ve çevresel. UYGUN ALANLARIN SEÇİLMESİ İkinci grafikteki yaklaşımın ilk adımına göre, yerel yönetimlerin başlatacağı akıllı şehre dönüşümün hangi boyuttan ya da alandan başlayacağı belirlenmeli. Boyut ya da alanların seçimi, şehir sakinlerinin, kamu kuruluşlarının, akademinin ve özel sektörün yani kısacası tüm şehir paydaşlarının ihtiyaçları dikkate alınarak objektif, kapsayıcı, katılımcı ve veriye dayalı bir şekilde yapılmalı. Şehrin ihtiyaçları 70 EKİM 2021 DOSYA Akıllı ŞehirlerİSO SANAYİ 71 ve paydaşların hassasiyetleri dikkate alınarak tespit edilen bu boyutlar şehrin akıllı olma ve değer üretme serüvenindeki temeli oluşturacak. ETKİ KABİLİYETİNİN ANALİZİ Bir sonraki adımda ise gelecekteki şehir modeli boyutlarına odaklanılarak seçilen boyut hakkında yerel yönetimlerin yetkinliklerden ve kaynaklardan yola çıkarak boyut özelindeki etkilerini belirlemeleri gerekiyor. Bu amaçla, dört temel etki alanı tanınabilir, bunlardan biri vizyon olurken diğerleri ise operasyon, finansman ve regülasyondur. Dört temel etki alanı yerel yönetimlerin seçilen boyut için hangi alanlara öncelik verilip hangileri ile hareket edilmesi gerektiği konusuna ışık tutar. ETKİ KUVVETİNİN ANALİZİ Bu adımla ilişkili olarak geliştirilecek strateji ve alınacak aksiyonlarda somut bir sonuç elde edebilmek için hangi etki alanının hangi düzeyde hangi etki gücüne sahip olduğuna bakılmalı. Gelecek için öngörülen şehir modelinin her boyutunu kapsayan ayrıntılı bir etki kabiliyeti analizi, stratejik kararlar verilmesinde önemli bir girdi oluşturur. ETKİ HARİTASININ GELİŞTİRİLMESİ Tüm akıllı şehir modeli boyutları incelendiğinde ve etki alanı analizleri gerçekleştirildiğinde, yönetimsel bir bakış sağlamak için çok boyutlu bir etki haritası geliştirilebilir. Bu etki haritasıyla tüm boyutlar için şehir yetkililerinin öncelikleri belirlemeleri ve uygun kaynakları tahsis etmeleri kolaylaşmış olur. DEĞERLENDİRME Yerel yönetimler, paydaşlarıyla beraber belirledikleri, odaklanacakları alanlarda çoğu zaman projeler gerçekleştirerek etki ederler. Bu etkinin büyüklüğünü, şehrin odaklanılan alandaki akıllı şehre dönüşüm sürecini doğru ve ilişkili göstergeler, verilerle değerlendirmelidirler. Akıllı şehre dönüşüm çok boyutludur, başlangıçta odaklanılan alandaki gelişmelerin benzerlerinin, gelişen ihtiyaçlar doğrultusunda farklı alanlarda da gerçekleştirilmesi gerekecek. Son olarak değişen çevreye uyum sağlamak ve yeni fırsatlar kollamak için bu analizler düzenli olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Zira yetki alanları ve olası etkileri halihazırda alınmış inisiyatiflere ve şehir ekosisteminin olgunluğuna bağlı. Etki türlerinin her biri, ilgili inisiyatiflerin sonuç vermesi için beklenen zaman dilimi ile ilişkili. Etki türlerini zaman perspektifinden incelemek içinde yer aldığı boyut gereği kısa veya uzun zaman alan girişimleri tanımlarken özellikle önemli. Herhangi bir stratejik girişimin uygulanması için etki alanlarının ve zaman perspektiflerinin anlaşılması, maksimum fayda için eylemlerin birbirleriyle sinerji oluşturmalarını ve beklenenin de üzerinde faydalar vermelerini sağlayabilir.72 l EKİM 2021 MERCEK Y ve Z KuşağıY VE Z KUŞAĞININ SORUMLULUK BİLİNCİ ARTIYOR Covid-19 krizinin ortaya çıkmasıyla oluşan global ölçekteki belirsizlik, Y ve Z kuşağının sorumluluk bilincini artırdı. Deloitte’un 2021 Y ve Z Kuşağı Araştırması’na göre, katılımcılar enerjilerini, siyasi katılımı artırmak, harcamaları ve kariyer seçimlerini değerleriyle uyumlu hale getirmek ve toplumsal konularda değişimi yönlendirmek gibi anlamlı eylemlere kanalize ediyor. İSO SANAYİ 7374 EKİM 2021 C ovid-19 salgını etkisi ile dünyanın birçok açıdan karşı karşıya kaldığı belirsizlik ortamı, Y ve Z kuşağının sorumluluk konusundaki bilincini artırdı. Y ve Z kuşağı kendilerini siyasal belirsizlikler, sınıfsal ve ırksal ayrımcılık ve iklim olayları nedeniyle sorumlu hissediyor. Bu kuşağın üyeleri uzun zamandır toplumsal değişim için bir şeyler yapılabileceğini savunuyor ve artık bunun için dünyanın önemli bir noktada olduğunu düşünüyor. Daha eşitlikçi ve sürdürülebilir bir dünyayla sonuçlanacak değişimi yönlendirmek için sorumluluğun kendilerinde olduğunu düşünüyor ve üzerlerine düşen görevi de yapmak istiyor. Deloitte’un 2021 Y ve Z Kuşağı Araştırması 10’uncu yılında katılımcıların enerjilerini, siyasi katılımı artırmak, harcamaları ve kariyer seçimlerini değerleriyle uyumlu hale getirmek ve kendileri için önemli olan toplumsal konularda değişimi yönlendirmek gibi anlamlı eylemlere kanalize ettiğini ortaya koyuyor. Bunun yanında önceki yıllarda da olduğu gibi bu nesillerin işletmeler ve hükümetlerden de beklentileri bulunuyor ve otoritelerden daha fazlasını yapmalarını bekliyor. ÇEVRE EN ÖNEMLİ SORUN OLMAYA DEVAM EDİYOR İklim değişikliği ve çevreyi korumak her zaman Y kuşağının endişesiydi. Bu sene pandemi koşullarında şaşırtıcı olmayan bir şekilde gelir eşitsizliği ve işsizlik korkuları Y kuşağı için kişisel kaygılar listesinin başında yer aldı. Bu kaygılarının hemen ardından yine çevre sorunlarına odaklanmaya devam ettiler. Z kuşağı için de işsizlik ve gelir eşitsizliği aynı Y kuşağında olduğu gibi öncelikli kaygılar olarak öne çıkıyor. Türkiye’den ankete katılanların bir kısmı (Y kuşağının yüzde 37’si ve Z kuşağının yüzde 33’ü) salgından sonra daha fazla insanın çevre ve iklim konularında harekete geçmeye istekli olacağına inanıyor. Bu adımlar, geri dönüşümden toplu taşıma kullanımının artırılmasına, yeme ve alışveriş alışkanlıklarını değiştirmeye kadar birçok konuyu içerebiliyor. Bunun yanında global katılımcıların tümü değerlendirildiğinde katılımcıların dörtte birinden fazlası, işletmelerin çevre üzerindeki etkisinin satın alma kararlarını etkilediğini söylüyor. Y VE Z KUŞAĞINA GÖRE ZİHİNSEL SAĞLIĞI DESTEKLEME ÇABALARI YETERSİZ Covid-19 salgını toplumun stres algısını daha da ön plana çıkardı. Araştırma sonuçlarına göre global olarak Y kuşağının yüzde 41’i ve Z kuşağının yüzde 46’sı çoğu zaman stresli hissediyor. Türkiye’deki katılımcılar için ise sırasıyla yüzde 51 ve 65 olan bu oranlar global ortalamanın daha üstünde seyrediyor. Stres sebeplerinin başlıcaları ise finansal durum, aile refahı ve iş olanakları olarak ortaya çıkıyor. Bunun yanında pandeminin etkisiyle stres seviyesi artan ve bu sebeple izin alma ihtiyacı hisseden katılımcıların yüzde 58’inin izin alma sebebini, ruh sağlıklarıyla ilgili karşılaşabileceklerini düşündükleri ön yargılar sebebiyle yöneticilerine açıkça ifade edemediklerini belirtiyor. Ayrıca global katılımcılardan “işverenim bu süre boyunca zihinsel sağlığımı destekleyecek adımlar attı” diyenlerin oranı Y kuşağı ve Z kuşağı için yüzde 38 olurken, Türkiye’de bu oran yüzde 43 oldu. Bununla beraber Y ve Z kuşağının ortalama yüzde 38’i pandemi sonrası için işverenlerinin çalışanların ruhsal ve fiziksel sağlıklarını destekleyecek politikalar oluşturduğuna inanıyor. PANDEMİ, EKONOMİK EŞİTSİZLİK KONUSUNDAKİ ENDİŞELERİ ARTIRIYOR Covid-19 salgını, Y ve Z kuşağının finansal gelecekleri konusundaki belirsizliği artırdı. MERCEK Y ve Z KuşağıİSO SANAYİ 75 Türkiye’deki katılımcıların neredeyse yüzde 60’ı finansal gelecekleriyle ilgili “sık sık endişelendiklerini veya strese girdiklerini” söylüyor. Ayrıca ankete katılanlar salgının finansal hedeflerini yeniden değerlendirmelerine ve değiştirmelerine de neden olduğunu belirtiyor. Global olarak bakıldığında ise gelecekle ilgili Y kuşağı katılımcıların sadece yüzde 36’sı ve Z kuşağı katılımcıların yüzde 40’ı kişisel finansal durumlarının 2022’ye kadar iyileşeceğine inanıyor. Kuşakların kişisel finansal kaygıların artmasının yanında daha büyük bir toplumsal mesele olarak gördükleri ekonomik eşitsizlik konusunun diğer bir endişeleri olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye’den Y kuşağı katılımcıların yüzde 83 gibi büyük bir kısmı ve Z kuşağının da yüzde 76’sı gelirin toplum genelinde eşit olmayan bir şekilde dağıldığını düşünüyor. Pek çok kişi değişimi sağlamak için hükümetin destek ve reformlarına ihtiyaç duyulabileceğine inanıyor. Türkiye’den Y kuşağı katılımcıların yüzde 36’sı ve Z kuşağı katılımcıların yüzde 28’i “gelir eşitsizliğini dile getiren/azaltacak politikalar uygulayan siyasetçilere oy verdim/onları destekledim” şeklinde görüş bildirdi. Anketin global sonuçlarına bakıldığında katılımcıların yaklaşık yüzde 60’ı, üst düzey yöneticilerle ortalama çalışanlar arasındaki gelir farkını sınırlamaya yönelik yasanın ve asgari ücret ile ilgili yasanın önemli ölçüde yardımcı olacağını söylüyor. İŞ DÜNYASININ ETKİSİNE İLİŞKİN KUŞAKLARIN GÖRÜŞLERİ Son birkaç yılki global sonuçlara bakıldığında Y kuşağından “iş dünyasının toplum üzerinde çok veya oldukça pozitif bir etkisi olduğunu düşünüyorum” şeklinde görüş belirten katılımcıların azaldığı görülüyor. Bu rakam bu sene ilk kez yüzde 50’nin altına düşerken 2017’den bu yana ise neredeyse 30 puan azaldı. Türkiye’deki katılımcılar için ise geçen sene bu oran yüzde 43 iken bu sene altı puan gerileyerek yüzde 37 oldu. İş sadakati ile ilgili global katılımcı görüşleri incelendiğinde her iki kuşak katılımcıları da iki yıl içinde mevcut işlerinden ayrılmak ve değiştirmek istediklerini belirtiyor. 2021’in oranları yüzde 36 ve 53 olurken, 2020 ile karşılaştırıldığında oranların az da olsa arttığı sırasıyla yüzde 31 ve yüzde 50 olduğu görülüyor. Next >