< Previous88 MAYIS 2022 Şubat 2019 İSO Meclis toplantısına konuk olan Fuat Oktay (Ortada) İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay ve İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan ile salona girerken. İSO’nun bugünkü (2018-2022) Yönetim Kurulu Üyeleri (soldan sağa) Mustafa Tacir, Cemal Keleş, Kemal Akar, Bekir Yelken (Sayman üye) İrfan Özhamaratlı (Başkan Yardımcısı) Erdal Bahçıvan (Başkan), Sadık Ayhan Saruhan (Başkan Yardımcısı), Sultan Tepe, Cenk Çimen, Cemal Keleş, Yüksel Özyurt. İSO Meclis Üyeleri 2017 yılında gerçekleştirilen Çanakkale gezisinde, Çanakkale şehitliğinde… İSO, girişimcilik ekosistemine yönelik destek ve teşvikleri ile öncü bir kuruluş. Bu çerçevede İTÜ Çekirdek ile yaptığı işbirliği ile her yıl Bigbang yarışmasında girişimcileri ödüllendiriyor. Yıl 2018… Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) camiasına ve ülke ekonomisine hizmette bulunan delegelere Hizmet Şeref Belgeleri ve Plaketleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ile Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin de katılımlarıyla TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun ev sahipliğinde düzenlenen törende verilmişti. Ankara’da TOBB İkiz Kuleler’de yapılan törende İSO Başkanı Bahçıvan plaketi Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan alırken… KAPAK İSO 70 Yaşında90 MAYIS 2022 Mesleki Eğitim Protokolü imza töreninde tüm paydaşlar birarada (sağdan sola) İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank. İSOV Zincirlikuyu Meslek Lisesi’nde, eğitimci Mediha İlhan Eroğlu adına yapılan kütüphanenin açılışını İSO Başkanı Erdal Bahçıvan ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Levent Yazıcı ile öğrenciler bir arada. İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, Başkan Yardımcıları İrfan Özhamaratlı (solda) ve Sadık Ayhan Saruhan (sağda) ile birlikte 1968 yılından bu yana her yıl yayınlanın İSO Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu araştırmasının 2020 sonuçlarını açıklarken… Bugünün İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, 2021 yılında yapılan İSO 15. Sanayi Kongresi’nin açılış konuşmasını yaparken. İSO sosyal sorumluluk anlayışı güçlü bir kurum olarak 2021 yılında Kastamonu Bozkurt ve civar yerleşim yerlerinde yaşanan büyük sel felaketini yerinde inceleyerek gerekli yardımları yaptı. Fotoğrafta İSO Başkanı Bahçıvan Meclis üyeleriyle birlikte bölgede bulunan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile... KAPAK İSO 70 Yaşında92 MAYIS 2022 Hüsamettin Kavi sekiz yıl Yönetim Kurulu sekiz yıl da Meclis Başkanlığı yaptı Hüsamettin Kavi 70 yıllık İSO tarihinde iz bırakmış yöneticilerden biri. sekiz yıl yönetim kurulu başkanlığı, sekiz yıl da Meclis başkanlığı yaptı. 70 yıllık yaşının 55 yılını sanayinin içinde geçirmiş bir duayen. Türkiye ekonomisinin ve sanayinin en büyük düşmanını enflasyon olarak görüyor ve 1970’lerde de 1990’larda da ve bugün de enflasyonu konuşuyor olmamızdan büyük üzüntü duyduğunu söylüyor. İ stanbul Sanayi Odası’nın (İSO) duayen isimlerinden Hüsamettin Kavi, Türk sanayisinin İSO’nun 1952 yılında kurulmasıyla geliştiğini ve var olduğunu söyledi. Türk sanayisine 70 yıldır hizmet veren İSO’nun takdire değer çalışmalarıyla dikkat çektiğini belirten Kavi, hâlâ Türkiye’deki sanayi odalarının en büyüğü olma özelliğini taşıdığını ifade etti. Henüz 41 yaşındayken İSO’nun Yönetim Kurulu Başkanlık koltuğu üyeliğine oturan Hüsamettin Kavi, iki yıl yönetin kurulu üyeliği sekiz yıl da yönetim kurulu başkanlığını sürdürdü. 2001-2009 yılları arasında da Meclis Başkanlığına seçilen Kavi ile İSO’nun dünden bugüne yolculuğunu konuştuk… İstanbul Sanayi Odası’ndaki görevinize yönetim kurulu üyeliğiyle başladınız. Daha sonra ise başkan oldunuz. Kafanızda nasıl bir başkanlık profili vardı, neler yapmayı hedefliyordunuz? Öncelikle İstanbul Sanayi Odası’nın 70’inci yılı kutlu olsun. Bir kurumun Türk sanayisine 1952’de itibaren 70 yıl görev yapması son derece önemli ve takdire değer bir durum. İSO Türk sanayisinin ilk kurulduğu ve geliştiği yer olup, hâlâ Türkiye’deki sanayi odalarının en büyüğü olma özelliğini de taşıyor. 1987 yılında meclis üyesi olduğum İSO’da Başkan Memduh Hacıoğlu’nun davetiyle 1991 yılında yönetim kuruluna seçildim. 1993 yılına gelindiğinde ise yönetim kurulu, görevi devretme kararı aldı. Memduh Başkan benim başkanlık görevine talip olmamı istedi. Ancak tabii ki başkanlık seçimle yapılıyordu ve Meclis Üyeleri bu görüşe katılıyorlar mıydı, bilmiyordum. O yıllarda 43 yaşındayım, başkanlık için hem deneyimli hem de gençtim. Çeşitli toplantılar ve ziyaretler gerçekleştirdim. Meclis üyelerine kendimi anlattım. Tabii öncelikle başkanlık konusunu içselleştirdim, bu görevi yapabilir miyim diye kendimi sorguladım. KAPAK Söyleşi 2020’LERDE DE ENFLASYONU KONUŞUYORUZ 70’LERDE ENFLASYONU KONUŞUYORDUK 80’LERDE ENFLASYONU KONUŞUYORDUK 90’LARDA ENFLASYONU KONUŞUYORDUKİSO SANAYİ 93Nasıl bir motivasyonla başkan olmayı kabul ettiniz, bu konudaki hedefleriniz nelerdi? İSO bir kurumdur ve buranın bir yönetim kurulu olması gerekir. Kurul demek, bir takım çalışması demektir. Oluşturacağınız ekiple başarılı olma şansımız nedir, bunun cevabını bilmek lazım. Dolayısıyla başkanlık teklifine aklım yatmıştı, zaten yönetim kurulu üyesiydim. Yönetim kurulundaki arkadaşlarımı tanıyordum ve çoğu benim yaşımdaydı. Ayrıca ben onların fikirlerini de aldım. Netice itibarıyla biz bu göreve talip olduk, Meclis de uygundur dedi, seçti bizi, göreve başladık. Görev sürenizde, Türkiye sanayisinin nasıl bir profili vardı? Hangi sorunlarla boğuşuyordunuz, o dönem neleri düzeltmeye çalışıyordunuz? Bir numaralı problemimiz bugünkü gibi enflasyondu. O tarihte enflasyon Türkiye’nin en büyük sorunuydu. Enflasyonun ekonomiye ve sanayiye yarattığı en büyük etki, maliyet yapamıyor olmanızdır. Üç gün sonra fiyatınızın ne olacağını öngöremediğiniz için malı nasıl satacağınızı da bilemezsiniz. Maliyet olmadan satış fiyatı olmaz ki! Enflasyonla ve yükselen faiz oranlarıyla beraber finansman kaynaklarınız da daralır. Zaten ikinci sorunumuz da kaynak sorunumuzu gidermekti. 30 yıl önce de enflasyonu konuşuyordunuz bugün de konuşmaya devam ediyorsunuz. 70’lerde de enflasyonu konuşuluyorduk, 90’ların başında da konuşuyorduk. 2002 seçiminden sonra AK Parti iktidara geldikten bir müddet sonra faiz de enflasyon da düşmeye başladı. Ancak uygulanan ekonomik model sürdürülebilir değildi. Aradan geçen 20 sene sonra tekrar aynı trendin içine girmiş olduk. Türk halkını enflasyon fakirleştirir, kesin olan da budur. Enflasyonla beraber ekonomik gelişme, büyüme, üretim, ihracat artışı, sürdürülebilir bir yapıdan uzaklaşır. Bugün geldiğimiz noktada ihracat kurlar nedeniyle artıyor ama yarının ne olacağını kestirmek oldukça güç. Türkiye sanayisi hep böyle sorunlarla mı boğuştu? Demokrasi tarihimizden söz eder misiniz? Türkiye’de sanayinin kuruluşu 1952 yılına dayanır. Geçen yıllar içinde bizler pek çok meseleyi aşmaya çalıştık ama aşamadıklarımız da oldu. Bizler burada doğal olarak ekonomiyi konuşuyoruz ama öncesine de bakmak lazım. 1923 yılında yapılan seçimlerle halkın tercihleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni (TBMM) oluşturuyorsunuz. Meclis üyelerinizi seçtikten sonra da hükümeti kuruyorsunuz. Bu vesileyle de bilmediğimiz demokrasiyi yaşayarak öğreniyoruz. Cumhuriyet’in 75’inci yıldönümünde Danimarka büyükelçisi bizi ziyarete geldiğinde, demokrasi tarihimizde iniş ve çıkışların yaşandığını bunun niye böyle olduğunu sormuştu. Ben de ona “Bakın, Türkiye demokrasinin 75’inci yılını kutluyor. Sizin demokrasi tarihiniz ise 100 yıla 200 yıla dayanıyor. Sizler de bunu yaşadınız. Bizler de yıllar geçtikçe kendimizi geliştirip daha iyi bir noktada olacağız. 75 yılda bu kadar. Buraya geldik” demiştim. Hâlâ demokrasiyi iyi öğrendiğimizi iddia edemeyiz. Bu konuda alacak daha yolumuz var. Başkanım, sanayinin en önemli sorunlarından biri de milli gelir içindeki payı. Maalesef bir dönem yüzde 25-30 arasında seyreden sanayinin payı, bugün yüzde 20’nin altına inmiş durumda. Sanayinin küçülüyor olmasını nasıl yorumluyorsunuz? Sanayinin payı o tarihlerde, 1990’lı yılların ikinci yarısında yüzde 36’lardaydı, sonra zaman içinde bu pay ne yazık ki küçülme kaydetti. Sanayinin oransal olarak milli gelir içindeki payının küçülmesi bence doğal bir gelişme. Örneğin turizm büyük ölçüde patladı, gelişti ve gelişecek. Türkiye coğrafi yapısı gereği turizmden çok daha fazla pay alacak. Sanayi ise tek başına bir yatırım olmayıp, esas yatırım insanın kendisidir. Türkiye’nin, öncelikle küresel bir ekonomi içinde neleri üreteceğine karar vermesi lazım. Türkiye bu tercihi bir ülke stratejisi olarak belirlemez ise yatırımcı yalnız kalır ve yanlış kararlar verir. Türkiye’de bugün 205 üniversitemiz var, bana sorarsanız bu büyük bir problem. Üniversitelerin çoğunun kalitesizliğini ve insan yetiştirmedeki yetersizliğini konuşmak lazım. Gençlerimizin Türkiye’ye nasıl bir hizmet sunacağı bu noktada çok önemli… 205 üniversitenin içinde, gerçek anlamda nitelikli insan yetiştiren üniversite sayısı 20-25’i aşmaz. Açıkçası şu anki tabloya bakarak gençlerimizin iyi yetiştiğini düşünmüyorum. Sanayi kuşaklarının sanayiden koptuğunu görüyoruz. Bugün neredeyse herkes fabrikasını verip çok katlı AVM’lere dönüştürüyor. Birçok sanayici yeni kuşaklarını sanayiyle buluşturamıyor. Bu gidişi nasıl değerlendiriyorsunuz? 94 MAYIS 2022 KAPAK SöyleşiİSO SANAYİ 95 Oldukça vahim bir tablo ile karşı karşıyayız. O tablodan biz de nasibimizi aldık. Çünkü bizden sonraki jenerasyon, sanayiye özel bir ilgi göstermedi. Ben ailenin ikinci jenerasyonunun üniversite eğitimi görmüş ilk torunuyum. Benden sonraki aileden üniversite bitirmiş ikinci birisi için muhtemel 20 sene beklememiz gerekti! Artık gençler hayata farklı bir karakterle başlıyor. İş hayatına başladığımda daha 12 yaşındaydım. Okul tatil olduğu zaman amcamın yanında çalışırdım. Çalışmak kişinin iş hayata bakış açısını değiştiriyor. Neler yaşadım, neler gördüm! Benim çocuklarım dahil hiçbir genç 12 yaşında çalışmak istemiyor. Hayatınızın bir döneminde TÜBİTAK Bilim Kurulu üyeliği yaptınız. Sanayi ile bilim arasındaki etkileşimi nasıl buluyorsunuz? Allah rahmet eylesin, Atilla Karaosmanoğlu Dünya Bankası’ndan emekli olduğunda bize katılmıştı. Siyasete girecek bir insandı. Erdal Bahçıvan’ın davetiyle hepimizin de onayıyla İSO’nun başdanışmanı olarak hayatının sonuna kadar bizimle birlikte görev aldı. Netice itibarıyla TÜBİTAK da o tarihte konuştuğumuz bir konuydu. TÜBİTAK Bilim Kurulu’nda Karaosmanoğlu görev yapmıştı. Benim adımı telaffuz etmişler ve bana TÜBİTAK’tan teklif geldi. İTÜ’de mühendislik eğitimi görmüştüm. Türkiye’nin bilime ve teknolojiye gerçek anlamda ihtiyacı olduğu için bana gelen teklifi kabul ettim. 2001’den 2009’a kadar sekiz sene bilim kurulu üyesi olarak görev yaptım. Çok değerli hocalarla tanıştım. Orada görev alırken akademisyen olmanın yeterli olmadığını gördüm. Akademisyen bireysel bir perspektiften bakıyor. Hoca ne eğitimi verecek çocuklarına, ona bakıyor. Halbuki o tarihte AB ekonomik sosyal konseyinde önemli bir görev yapıyordum. AB’nin bilim ve teknolojiye nasıl baktığını görüyordum. Halbuki bizde hocalarımız Türkiye’de bilim ve teknoloji altyapısı konusunda çok deneyimli değiller. Hep beraber bu konuda çalışmalar yaptık, önemli işlere imza attık. Ancak TÜBİTAK da siyasetin dışında bir kurum değildir. Sanayi ile bilim arasında bir köprü kurabildiniz mi? Evet kurduk sanıyorduk. Ancak sanayici, Türkiye perspektifinden geleceğe bakmak gibi bir reflekse henüz sahip değildi. Öncelikle kendisi var olmak istiyordu. Yaşamak, kazanmak ve faaliyetini sürdürmek istiyordu. Dolayısıyla öncelik kendisiydi. Yüzde 95’i küçük ve orta ölçekliydi. Bunları büyütmenin yolları nelerdir, yıllar içinde oturduk konuştuk. Kendi aralarında birleşmelerini ortak olmalarını önerdik. Örneğin ben de bunlardan birini yaptım. Mesela dört rakip bir araya geldik Bemka AŞ’yi kurduk. Belki hatalarıyla beraber kurduk ama netice itibarıyla o sıkıntıların bedellerini de ödedik. Çünkü, eşit koşullarını belirlememiştik. Bu arada önemli bir örnek adım da attık. Mesela aynı sektörde piyasanın yüzde 25’ine, 30’una, 50’sine sahip olan şirketlerin birleşmesine Rekabet Kurulu izin vermiyordu. Rekabet Kurulu’ndan randevu aldım ve AB ve GB’yi gerçekleştirmiş bir ülkenin böyle bir sorununun olmaması gerektiğini anlattım. Onlara bu durumun yanlış olduğunu ifade ettim. Rekabet Kurulu üyelerini ikna ettim. Onlar da bu kanunu değiştirdiler. Daha sonra biz de Türkiye’de işte bu dörtlü şirketi kurabildik. İSO’da görev aldığınız sürece size mutluluk veren hizmet ve projelerinizi hatırlıyor musunuz? Eğitim konusunun benim hayatımda oldukça önemli bir yeri var. İnsan hayatının en önemli aşamasını eğitim oluşturuyor. Eğitim demek düşünme yeteneğinizi geliştirmek demek. Eğitim demek, neyi nerede bulacağınızı öğrenmek demek. Her sorunun cevabını insan bilmez. Ama soruların cevaplarını nerede bulacağınızı biliyorsanız gider bulursunuz. Hele bugün geldiğimiz internet çağında her şeyi bilmeniz hiç gerekli değil. Yeter ki nerede bulacağınızı bilin. Neyi aradığınızı bilin, ondan sonra da bulun. Dolayısıyla pek çok sorunu aşar, halledebilirsiniz. 1994 yılında İstanbul Sanayi Odası Vakfımızı (İSOV) kurduk ve bir müddet de yol aldı. Bir okul, bir meslek lisesi hep hayalimizi oluşturuyordu. Vakfın ilk kurucu başkanı benim. Ondan sonra Etiler’de Valiliğin bize tahsis ettiği arazide okulu inşa etmek mümkün oldu. Engin Koyuncu’nun çok büyük katkıları vardır. O da bu işe çok gönüllüydü. Zaman zaman farklı fikirleri tartıştık. Doğruyu aradık. Netice itibarıyla okulun bütçesini de toparlayabildik. Ömer Dinçkök, Koç Holding, Sabancı Holding, Ülker ve Sanayi Odası’ndaki arkadaşlarımızın da büyük katkıları oldu. Bu okul şimdi gençlerimize hizmet ediyor. Bu Kolay bir sorun olmadığı aşikar. Ancak sorun çözümsüz de değil. Gençler eğitim hayatı boyunca ister ailelerinin yanında ister kurumların içinde görev almaları gerekiyor. Yaz demek tatil yapıp yatmak değil. Gidip, görüp, çalışmak lazım. İnsan envanterinizi büyüteceksiniz. Dostlarınızın sayısını arttıracaksınız. Ne kadar insan tanıyorsanız aradığınız soruların cevaplarını o kadar çabuk ulaşırsınız. Dolayısıyla insan envanteri çok önemli, mutlaka dostlarınız olacak. Ayrıca bir işletmede tepeye doğru yürürken, yönetici olmaya doğru giderken takımınızda kimler var ona bakmalısınız. İşletmenin içindeki değerli insanları seçip belirleyeceksiniz onları. O insanlar yarın öbür gün siz göreve geldiğiniz zaman sizin takımınızın oyuncuları olacak. Başarıya giden yol takımdan geçer. Takım olmak derken, sadece görev paylaşımından bahsetmiyorum. Fikrinizi de söyleyeceksiniz. Ben görev yaptığım dönem içinde siyasilerden sakladığım hiçbir şey kalmadı. Zaman zaman onları üzdüm, Demirel’den de Ecevit’ten de bu konuda bayağı eleştiri almıştım. Ama fikirlerimi de kendilerinden hiçbir zaman saklamadım. Genç sanayicilere yönelik önerilerinizi söyler misiniz? Türkiye’de sanayinin sürdürülebilirliği açısından, sanayinin yaşadığı sorunların gelecek kuşaklarda daha yumuşak seyri açısından ne yapmak lazım? 96 MAYIS 2022 KAPAK SöyleşiİSO SANAYİ 97 arada da kendi işletmelerimizi geliştirdik, onları büyüttük. Tüm bunları yaparken tek bir gerçek vardı o da Türkiye’nin geleceğiydi. Hem meclis başkanlığı hem yönetim kurulu başkanlığı yaptınız o dönemde sizi gülümseten ya da üzen bir anınız var mı? Sakıp Sabancı, Meclis başladıktan sonra ikinci ya da üçüncü konuşmacı olarak kürsüye çıkardı. Meclisin konuk konuşmacısı çalışma bakanıydı, ancak kendisi o günün sabahı gelmeyeceğini söyledi. Sakıp Ağa bu işe çok içerledi, üzüldü. Sonuç itibarıyla biz o gün meclisi yaptık. Sakıp Bey tabiri caiz ise Bakan Bey’e o gün bayağı yüklendi. Sonrasında başka meclis üyelerinin de yine başka zamanlarda çıkışları oldu. Sonuç olarak zevahiri kurtarmak tabii bana kalırdı. Bir gün Kemal Derviş Meclisimize gelmişti konuk konuşmacı olarak. Konuşma teamüllerine göre önce misafir konuşmasını yapardı. O gün Yavuz Doğan arkadaşımız “Siz buraya Türkiye’nin dış borçlarını tahsile mi geldiniz?” diye bir sual sordu. Tabii ki, oldukça olumsuz bir yaklaşımdı. Ben de Sayın Bakan’a hitaben “İSO’nun özgür bir kurum olduğunu, Meclis üyelerinin fikirlerini özgürce beyan etme hakkı bulunduğunu, Yavuz Bey’in ifadesini de bu anlamda değerlendirilmesinin doğru olacağını” hatırlattım. Kemal Bey de deneyimli bir insandı. Üzerine gitmedi. Çok sert açıklamalarınızı hatırlıyorum… Tabii biz fikrimizi yeri geldiğinde söyleriz. Fikrinizi söyleyeceksiniz, ne düşündüğünüzü, neyi yanlış gördüğünüzü belirteceksiniz ki o konuda düzelme kaydedilsin. Ben bugün bu atmosferi göremiyorum. Bugün sıkıntılar paylaşılmıyor veya siyaset onları dinlemekten hoşlanmıyor. Başarıya giden yol takım oyunundan geçer. Ayrıca gençlerin hedefi olmalı. Hedefleri yazılı olmalı ve hayata geçirmeli. Hedeflerinizi, neyi nasıl yapmak istediğinizi takımınızla da paylaşacaksınız. Onların eleştirisine de açık olacaksınız. Onlar da size ne düşündüklerini söyleyecekler ve katkıda bulunacaklar. Bir fikri geliştirmenin tek yolu eleştiriye açık olmaktır. 2023 yılı Türkiye’sini nasıl görüyorsunuz? Türkiye 2023’te de 2023’ten sonra da başka bir ülke olacak. Başka bir ülke olmak da zorundadır. Türkiye, Batının en Doğu’sundadır ama unutulmalarıdır ki doğunun da en batısındadır. Dolayısıyla ikisinin ortasında bir yere sıkışmış durumdayız. Etrafınızdaki ülkelere bakın, hep sıkıntılı ülkeler. Biz tek başımıza bunların arasında geleceğe yürüyemeyiz. Bu ülkelerle beraber gelişmeliyiz. Avrupa Birliği’nde de uzun yıllar görev yaptım. İKV’de ve Ekonomik Sosyal Konsey’de de görev aldım. Orada da AB yetkililerine söylediğim konu şuydu: Siz Türkiye’yi tam üye yapmazsınız. Çünkü doğumuzda İran, Irak, Suriye, Pakistan ve Afganistan var. Bu ülkeler bizim etrafımızda olduğu sürece siz Türkiye’yi sınır ülkesi yapmazsınız. Yunanistan’ı yaparsınız çünkü Yunanistan’ın doğusunda Türkiye var. Bulgaristan’ın da yine doğusunda Türkiye var. Hâlâ o fikirde misiniz? Evet hâlâ o fikirdeyim. Tabii zaman zaman bazı değişik olaylar da yaşanıyor. Rusya-Ukrayna krizi Türkiye’yi siyaseten biraz öne çıkardı. Arabuluculuk veya meselelerin anlaşılması konusunda hem Rusya hem de Ukrayna ile rahat rahat konuşabiliyor ve eleştiri de yapabiliyoruz. Tüm bunlar Avrupa için önemli olduğumuzu gösterdi. Yıllarca bu durumu Avrupa’ya anlattık. Tabii o zaman ekonomimizin sıkıntıları vardı ve sonunda yeteri düzeye ulaşamadık. Ancak inanıyorum ki Türkiye öyle ya da böyle o noktaya gelecek. Bugün 84 milyon nüfusu, 776 bin küsur kilometrekarelik toprak parçasıyla Türkiye önemli bir ülke. Her karış toprağımıza sahip çıkacağız. Sahip çıkmak için silahlı kuvvetlerimize önemli bir görev düşüyor. Türkiye’nin daima savunma gücü olmalı. Türkiye savunmasını eksik yapmayacak, gereğini yapacak. İSO’yu yıllarca yönetmiş biri olarak, odamızın şimdiki ve gelecekteki yöneticilerine önerilerinizi bizimle paylaşır mısınız? Gerçek son derece açık, ortada duruyor. İSO, Türkiye’nin son derece önemli kurumlarının başında geliyor. Dolayısıyla bu kurumun başarılı olması, iyi yönetilmesi hem İSO üyelerinin geleceğe bakış açılarını olumlu yönde etkiler onlar da bu konuda deneyim kazanır. Türkiye’yi de adım adım hedeflerine taşır. Dolayısıyla kurum dediğin zaman, iyi bir organizasyon yapısına sahip olunması gerekir. Nitelikli insanlarla çalıştığı zaman Oda, sorunlara çok daha isabetli, doğru sağlam, sürdürülebilir doğru çözümler de bulacaktır. İnşallah İSO’yu 100. Kuruluş yıl dönümünde de görmek ve başarılarından keyif almak hepimize nasip olur. Next >