< Previous88 HAZİRAN 2022 SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ve bu tip araçlar için altyapı oluşturulması gibi konularda pazarda önemli bir dönüşüm yaşanacağı da vurgulandı. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK YETKİNLİĞİ KAZANILMASI ÖNEMLİ Raporun Sürdürülebilirlik Öncelikleri-Çevre başlıklı bölümünde, Türkiye’nin otomotiv ihracatının yüzde 80’lik diliminin AB ülkelerine yönelik olduğu göz önüne alındığında özellikle AB’de AYM ile yapısal değişiklikler ve dış ticarette getirilecek yeni kuralların sanayi tarafından yakından takip edilerek adımlar atılmasının, sektörün küresel boyutta rekabetçi sürdürülebilirlik yetkinlikleri kazanması ve korumasının kritik bir konu olduğu vurgulandı. Bu doğrultuda üreticilerin üretim aşamasında kaynak ve enerji verimliliği gibi konuların öneminin bilincinde faaliyetlerini sürdürmeleri ve sanayide üretim kaynaklı olumsuz çevresel etkilerinin bütünsel olarak anlaşılabilmesi için Ürün Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi gibi çalışmaları gerçekleştirmelerinin önemine dikkat çekildi. Yine AB’nin 2050’de ilk iklim nötr kıta olma hedefinin yanında sıfır kirlilik hedefinin de bulunduğu, üretim kaynaklı atıkların geri kazanılarak ekonomiye kazandırılması; boya çamuru, fosfat çamuru gibi atıklar ile atık lastik ve yağların çimento fabrikalarında enerji geri kazanımında kullanılması gibi girişimlerin önem kazandığı belirtildi. Bu nedenle ürün yaşam döngüsünü tamamlayan ürünlerin toplanması, geri kazanımı ve bertarafı süreçlerinin tasarım aşamasından itibaren ele alınması, kullanım ömrü dolan ve piyasadan çekilen araçların hem olumsuz çevresel etkilerinin azaltılması hem de ekonomiye kazandırılması gibi “döngüsel ekonomi” süreçlerinin oluşturulmasının öne çıktığı hatırlatıldı. Raporda, nispeten çevre dostu bir ulaşım şekli olmasına rağmen deniz ulaşımında emisyonlarda daha fazla azalmaya ihtiyaç duyulduğu, artan deniz ticareti ve ekonomik büyüme, artan enerji tüketimi, çevre dostu gemi talebi, LNG yakıtlı motorlar ve nakliye hizmetleri nedeniyle küresel gemi inşa pazarının gelecekte büyümesinin beklendiği ifade edildi. Ayrıca gemi inşası ve geri dönüşüm faaliyetleri, bakım, onarım ve söküm faaliyetleri tarafından üretilen tehlikeli atıkların, atık suların, yağmur suyunun ve hava emisyonlarının yönetimiyle ilgili olarak çalışmaların artırılması gerektiğine dikkat çekildi. Yine Avrupa havacılık sektörünün Paris Anlaşması ve AYM’ye dayanarak AB, Birleşik Krallık ve Avrupa Serbest Ticaret Birliği’nden kalkan tüm uçuşların 2050 yılına kadar net sıfır CO 2 emisyonu ile gerçekleşmesinin öngörüldüğü not düşüldü. NİTELİKLİ İŞ GÜCÜ İÇİN UYUM MEKANİZMALARI DEVREYE ALINMALI Raporda Sürdürülebilirlik Öncelikleri- Sosyal başlıklı bölümünde ise teknolojik gelişmeler, dijital dönüşüm, artan kalite ve verimlilik ihtiyaçları, yurt içi ve yurt dışı İSO SANAYİ 89 pazarlarda yükselen müşteri beklentileri ve zorlu rekabet koşulları gibi sebeplerle “Kara, Deniz Taşıtları ve Yan Sanayi”nde yetkin, nitelikli, üretimde çalışmaya istekli ve kalıcı çalışanlara ihtiyaç duyulduğu belirtildi. Sektörün en önemli rekabetçilik unsurlarından birisi olan nitelikli iş gücünün korunması ve geliştirilmesinin en öncelikli konulardan biri olduğu, beceri açığını ve aynı zamanda üretim sektöründe artan vasıflı işçi eksikliğini ele almak için uyum mekanizmalarının devreye alınması, çalışanların potansiyellerini ortaya çıkarabilecekleri süreçler tasarlayıp sürekli gelişimleri için fırsat ve ortam sunulması gerektiği ifade edildi. Ayrıca sektör çalışanlarına güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları sunmanın, sorumlu satın alma ve tedarik zinciri izlenebilirliğini artırarak değer zincirindeki insan hakları ihlallerinin ve olumsuz çevresel etkinin önüne geçebilmenin ve operasyonel mükemmellik, çeşitlilik ve kapsayıcılığın önemi vurgulandı. DÖNGÜSEL EKONOMİ İLE İLGİLİ İŞ DÜNYASINDA FARKINDALIK YARATMANIN ÖNEMİ ARTIYOR Raporun Sürdürülebilirlik Öncelikleri- Ekonomik başlıklı bölümünde ise dünyada müşteri, yatırımcı ve hatta çalışan beklentilerinin değiştiği ve bunun “Kara, Deniz Taşıtları ve Yan Sanayi”ni büyük ölçüde etkilediği de belirtildi. Yeşil büyüme politikaları, yıkıcı teknolojik gelişmeler, satın alma gücündeki değişim, gelişmekte olan pazarlarda hızlı kentleşme ve tüketici davranışlarının değişmesi gibi bir dizi küresel trendin otomotiv sanayinin dinamiklerini değiştirecek faktörler yarattığı vurgulanırken, bağlantılı araçların artışı, otonom sürüş, paylaşımlı mobilite, elektrikli araçlar ve alternatif yakıtlı araçlar, AR-GE ve ÜR-GE faaliyetlerinin odaklandığı trendlerin öne çıktığı ifade edildi. Benzer şekilde yakıt verimliliği yüksek, hidrojenle çalışan ve hibrit uçakların geliştirilmesi, gemicilik sektöründe dijitalizasyon ve otomasyonla tüm tedarik zincirinde enerji verimliliği sağlanması gibi konuların önem kazandığı vurgulandı. • Fosil yakıtlara olan bağımlılığın azaltılması için, düşük ve sıfır emisyonlu araçlara sahip yenilenebilir ve düşük karbonlu yakıtların kullanımının artırılması, • 2030’a kadar en az 30 milyon sıfır emisyonlu aracın trafikte olması, • 2050’ye kadar tüm Avrupa’da otomobiller, otobüsler, tırlar ve kamyonların sıfır emisyonlu olması, • Ulaşımda otomobiller, kamyonlar, tırlar ve otobüsler için emisyon standartlarının sıkılaştırılması (içten yanmalı motorlu araçlar için çok katı hava kirletici emisyon standartları getirilmesi), • Alternatif Yakıtlar Altyapı Direktifi’ni gözden geçirerek, daha fazla şarj istasyonu ile elektrik ve hidrojenin kullanılabilirliğinin artırılması, • Sektöre karbonsuzlaşmayı sağlayacak inovatif ürün çalışmalarına odaklanılması, • Yenilenebilir enerji kullanımının artırılması. KARA, DENİZ TAŞITLARI VE YAN SANAYİ ÖZELİNDE AVRUPA YEŞİL MUTAKABATI’NDA ÖNE ÇIKAN KONULAR DÜNYA GÜNDEMİ Finans YÜKSEK ENFLASYON 90 l HAZİRAN 2022 ORTAMINDA ÜLKELER VE SEKTÖRLER Gelişmiş ve gelişen birçok ekonomi için uzunca yıllar enflasyon problemi, merkez bankalarınca uygulanan para politikaları ile kontrol altında tutulmaktaydı. Bugüne kadar ülkelerin ekonomik vizyonlarından etkilenen sektörler ve neticesinde ortaya çıkan satın alma gücü değişimleri enflasyon probleminin temeli olarak değerlendiriliyor. İSO SANAYİ 91 U luslararası Para Fonu’na göre, enflasyon kavramı tedarik zincirleri sürekliliğini koruduğu müddetçe ekonomiler için bir tehdit oluşturamayacak. Gelişmiş ve gelişen birçok ekonomi için de uzunca yıllar enflasyon problemi merkez bankalarınca uygulanan para politikaları ile kontrol altında tutulmaktaydı. Bugüne kadar ülkelerin ekonomik vizyonlarından etkilenen sektörler ve neticesinde ortaya çıkan satın alma gücü değişimleri enflasyon probleminin temeli olarak değerlendiriliyor. Dolayısıyla, ülkelerin sonraki yıllar için uygulamaya koydukları belli başlı para politikaları satın alma gücünü dengelemek için yeterli bir enflasyonla mücadele aracıydı. Özellikle, gelişmiş ekonomiler onlarca yıl boyunca stabil satın alma gücünü ve tahmin edilebilir fiyat değişimlerini bu yolla elde etmişler. Enflasyonu, kontrolü güçleşecek şekilde etkileyecek asıl etken tedarik zincirindeki bozulmalar olarak görülmekte. Dolayısıyla, bu zamana kadar mücadele edilen enflasyon daha çok belli sınırlar içinde tutulmaya çalışılan fiyat dengesinin makroekonomik politikalara verdiği kısa dönemli reaksiyonlardan ibaretti. -Yine benzer şekilde, gelişmiş ekonomiler enflasyon ve ona bağlı riskleri uzun vadeli problemler olarak değerlendirmek yerine çoğunlukla kısa vadeli problemler olarak değerlendiriliyor. COVID-19 VE RUSYA-UKRAYNA GERİLİMİNİN ETKİLERİ 2019 yılının sonuyla beraber hayatımıza dahil olan Covid-19 pandemisi ve devamında 2022 yılının başıyla beraber aktif çatışma alanına dönüşen Ukrayna-Rusya bölgesi tedarik zincirlerini derinden etkiledi. Öncelikle, pandemiyle birlikte hızlı bir belirsizlik ortamı oluşmuş ve devamında karantina süreçlerine ek olarak ülkeler arası sınırlamalar uygulandı. Tek başına belirsizlik ortamı dahi bireylerin tüketim alışkanlıklarında ciddi değişikliklere sebep olabilecekken problem o nokta ile sınırlı kalmadı. Tüm dünyayı etkisi altına alan bir hastalığı durdurmaya odaklanan yaptırımlar ile global 92 HAZİRAN 2022 ekonomi hedefleri mecburen ikinci plana atıldı. Uygulanan karantina ve yaptırımlar tedarik zincirinin aksamasına ve “bottleneck” olarak tabir edilen sıkışma alanlarının ortaya çıkmasına neden oldu. Bu sıkışma alanları tedarik zincirlerinin verimliliğini düşürüp sektörler ve ekonomiler üzerinde risk baskısını arttı. Yine global çapta olağanüstü bir durumun yaşanıyor olması ve bu durumun beraberinde getirdiği belirsizlikler; gıda, ilaç gibi sektörlere olan talebin tahmin edilebilenden fazla artışına sebep olurken petrol ve diğer fosil yakıtlara olan talebin ise tam tersine düşüşe geçti. Örnek olarak, ham petrol varil fiyatları aşağıdaki grafikte de görülebileceği üzere Nisan 2020’de rekor şekilde düştü. Aniden değişen tüketim tercihleri ve girdi fiyatları sektörleri temelden sarstı. Dünya Ekonomik Forumu’nun resmî web sitesinde “Artan Maliyetler: Gelişen Ekonomiler Enflasyondan Nasıl Etkileniyor?” başlığı ile yayınlanan bir makalede gelişen ekonomilerde enflasyon hesaplamak için oluşturulan sepetlerin büyük oranda gıda ve enerji kalemlerinden oluştuğuna dikkat çekildi. Dolayısıyla, pandeminin yalnızca başlangıcı dahi gıda ve enerji fiyatlarındaki fiyat istikrarsızlığına sebep olmaya yetti. Devamında hastalığa karşı aşıların geliştirilmesi ve hızla uygulanmaya başlanması belirsizlik ortamının dağılmasını sağladıysa da bu sefer de verimliliğini kaybeden tedarik zincirlerinin yeniden değişen talep seviyelerine ayak uydurması gerekti. Tedarik zincirlerinin bozulması riski ile ortaya çıkan enflasyon baskısı Brezilya, Rusya, Meksika gibi gelişen ekonomilerde 2021 yılı sonunda enflasyonun sırasıyla yüzde 8,3, yüzde 6,7 ve yüzde 7,4 seviyelerine ulaşmasına neden oldu. Ancak üretimin merkezi olarak görülen Çin’de ise yıllık enflasyon yüzde 1 olarak gerçekleşti. Yine Dünya Ekonomik Forumu’nun web sitesindeki “Artan Maliyetler: Gelişen Ekonomiler Enflasyondan Nasıl Etkileniyor” isimli yazıda bu durum, üretim imkanının geniş olduğu ülkede kaynakların erkenden güvenceye alınması sebebiyle tedarik zinciri sıkıntısının dünyada yaşanan kadar güçlü olmamasıyla açıklanıyor. 2021 yılının sonuna geldiğimizde dünyanın pandemi kaynaklı ekonomik yaralarını sarmaya başladığı bir ortam oluşmaya başlamışken Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna topraklarında başlattığı askeri operasyonlar neticesinde yepyeni bir tehdit yükseldi. DÜNYA GÜNDEMİ Finans Bölgesel olarak bu tarz askeri müdahale ve gerginlikler yıllar içinde sıkça yaşanmış olsa da iki temel sebep ile Rusya-Ukrayna arasında yaşanan bu çatışma global çapta bir krizi tetikleyebilecek büyüklüğe ulaştı. Öncelikle, Dünya ekonomisi ve tedarik zincirleri iki yıl boyunca mücadele edilmiş global bir salgının ortaya çıkardığı problemleri ve verimsizlikleri gidermeye odaklanmıştı. Hâli hazırda zor durumda olan sektörler ve ekonomiler normalleşme beklerken ani bir enerji maliyeti artışı ile karşı karşıya kaldı. Diğer sebep ise Avrupa bölgesinin Rus enerji kaynaklarına bağımlılığı oldu. Enerji fiyatlarındaki bu artış hem tedarik zincirlerinde enerji maliyeti kaleminin aniden şişmesine sebep olmuş hem de yazının başlarında ifade edildiği üzere gelişen ekonomilerde enflasyon hesabı için kullanılan sepetlerin en büyük iki masraf başlığı gıda ve enerji kalemleri olduğundan bireylerin İSO SANAYİ 93 enerji harcamalarında da beklenmedik şekilde bir yükseliş yaşandı. Bu durum da zaten artmış olan enflasyon baskısını iyiden iyiye alevlendirmiş ve güncel enflasyon oranları birçok ülkede yıllardır karşılaşılmamış seviyelere ulaştı. Yine aşağıdaki grafikte yıllık bazda enflasyonun farklı ülkelerde güncel değerleri görülebilir. ABD ve Avrupa Birliği bölgesinin yıllık enflasyonu sırasıyla yüzde 8,3 ve yüzde 7,5’ a ulaşmışken Rusya ve Brezilya gibi ülkelerde bu oran yüzde 17,8 ve yüzde 12,1 olarak gerçekleşti. ARTAN ENFLASYON KARŞISINDA ÜLKELER VE SEKTÖRLER Yukarıda sayılan olaylar neticesinde global ekonomiler bozulan tedarik zincirleri ve artan enerji maliyetleri sebebiyle enflasyon problemini derinden yaşamaya başladı. Ronald Reagan’ın bir zamanlar dile getirdiği gibi enflasyon “korkutucu ve silahlı bir soyguncu” olarak tüm ülkelerin karşısına dikildi. Merkez bankaları bu durumla mücadele için yıllar sonra faiz artırımına ve uygulanan para politikalarının kapsamlarının genişletilmesine karar vermek durumunda kaldı. Örnek olarak, Japonya’da ortaya çıkan ve “Quantitative Easing” adı verilen bir para politikası 2009 yılından beri Birleşik Krallık’ta uygulamadadır. 2009 yılında 2008 finansal kriziyle mücadele için Birleşik Krallık’ta uygulanmaya başlanan para politikası ile piyasaya dolaylı yoldan nakit enjeksiyonu yapılarak direkt faiz oranlarına müdahale etmeden iç piyasanın hareketlenmesini hedefleyen bu yöntem doğrultusunda devlet bonoları ve finansal varlıklara yatırım yapıldı. 2021 yılı sonu itibariyle “Bank of England” (Birleşik Krallık Merkez Bankası) 875 milyar GBP tutarında devlet bonosu tutarken 20 milyar GBP tutarında kurumsal bono tutmaktadır. Bu haliyle 2009’da hedeflenen ve tahmin edilen program kapasitesinin iki katını aşan bir büyüklüğe ulaşıldı. Bu süreçte ülkemiz açısından enflasyon baskısı salgın öncesinde hâli hazırda hissedilmekteydi. 2017 yılıyla beraber çift haneli enflasyon yüzde 11,1 olarak gerçekleşirken, bu değer 2018’de yüzde 16,3’ e ulaştı ve Türkiye Covid-19 pandemisiyle mücadeleye enflasyon yüzde 15 iken başladı. Ancak, yabancı finansal kuruluş ve kaynaklar ülkemizdeki enflasyon baskısının dünyanın geri kalanının aksine yüksek oranda TL bazlı değer kayıplarından kaynaklandığını sonradan gelen pandemi ve Rusya-Ukrayna geriliminin bu durumu iyice alevlendirdiğini gösteriyor. Yüksek enflasyonun ve enerji krizinin sektörlerin girdi maliyetlerinde artışa sebep olduğunu daha önce ifade etmiştik. Pandeminin başlarında sıkıntı yaşanan fosil yakıt sektörü artan talep sebebiyle bu süreçten olumlu etkilenirken perakende, hazır giyim, hava taşımacılığı gibi sektörler hem artan maliyetler hem de finansal baskı sonucu değişen tüketici talepleri nedeniyle bu süreçten negatif etkileniyor. Bu yanıyla talebin güçlü ve sürekli olmadığı sektörler artan enflasyon sebebiyle artan bir baskı yaşıyor. MAKRO GÖSTERGELER 94 HAZİRAN 2022 N isan 2022 tarihinde TÜFE enflasyonu yüzde 5-6’lık piyasa beklentilerinin üzerinde yüzde 7,25 düzeyinde gerçekleşti. Böylece yıllık enflasyon, Merkez Bankası Enflasyon Raporu’nda yer alan tahmin ufkuna paralel şekilde yüzde 61,1’den yüzde 70’e yükseldi. Yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) de aylık bazda yüzde 7,67 ile yine güçlü bir artış sergiledi. Böylece marttaki yüzde 115 olan yıllık üretici enflasyonu 3 haneli seviyelerde artışını sürdürerek nisanda yüzde 121,8’e çıktı. Yılın ilk dört ayında TÜFE’de birikimli artış yüzde 31,7, Yİ-ÜFE ise yüzde 39,2 oldu. Yıllık Yİ-ÜFE ve TÜFE enflasyonu arasındaki fark ise marttaki 53,8 puandan nisanda 51,8’e puana geriledi. Bu, 2021 Eylül ayından bu yana ilk düşüş olsa da Yİ-ÜFE ve TÜFE farkı tarihi yüksek seviyelerini sürdürüyor. AYLIK TÜKETİCİ ENFLASYONUNDA GIDA FİYATLARI BELİRLEYİCİ Aylık gıda enflasyonuna alt grup katkılarına bakıldığında gıda ve alkolsüz içecekler grubunun 3,5 puanla belirleyici olduğu görülüyor. Gıda ve alkolsüz içecekler grubunu, 1 puan ile aylık yüzde 7,4 fiyat artışı gösteren konut, su, elektrik, gaz ve diğer yakıtlar grubu takip ediyor. Martta aylık yüzde 13,3 olan ulaştırma grubundaki fiyat artışı nisanda akaryakıt zamlarının sınırlı kalması sonucu yüzde 5,1 ile ivme kaybetti ve bu grubun aylık tüketici enflasyonuna katkısı martta 2,2 puan iken nisanda 0,9 puan oldu. Yüzde 7,67 olarak gerçekleşen aylık üretici enflasyonuna en yüksek katkı 2,73 puan ile aylık yüzde 13,9 artan gıda ürünlerinden geldi. Bunu 0,81 puan ile aylık yüzde 14,6 artan diğer metalik olmayan mineral ürünler izledi. Elektrik-gaz-buhar sektörünün katkısı ise 0,79 puan oldu. Mart-Nisan döneminde yıllık enflasyon elektrik, gaz üretimi ve dağıtımında yüzde 228,9’dan yüzde 247,5’e; metalik olmayan diğer mineral ürünlerde yüzde 132,8’den yüzde 159,1’e ve son olarak gıda ürünlerinde yüzde 92,4’ten yüzde 115’ye yükseldi. YILLIK GIDA ENFLASYONU NİSANDA YÜZDE 90’A DAYANDI Gıda ve alkolsüz içecekler grubunda aylık fiyat artışı nisanda yüzde 13,4 ile yine çok güçlü gerçekleşti, böylece yıllık gıda enflasyonu marttaki yüzde 70,3 seviyesinden nisanda yüzde 89,1’e yükseldi. TCMB’nin son Enflasyon Raporu’nda yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 49 seviyesindeydi. Gıda tarafındaki güçlü artış, işlenmemiş gıdalar (aylık yüzde 16,8) ve özel olarak da aylık yüzde 20,9 artan taze sebze ve meyve fiyatlarından kaynaklandı. Hesaplamalar yıllık gıda dışı enflasyonun yüzde 57,4’ten yüzde 61,7’ye çıktığını gösteriyor. Ulaştırma grubunda ise yıllık enflasyon yüzde 99,1’den 105,9’a ulaştı. Çekirdek enflasyon göstergeleri arasında en çok takip edilen C-Endeksi nisanda aylık yüzde 4,5 arttı, böylece yıllık bazda çekirdek enflasyon marttaki yüzde 48,4’ten nisanda yüzde 52,4’e yükseldi. Hizmet grubu fiyatları da aylık yüzde 4,7 arttı ve burada ulaştırma grubu ile lokanta ve oteller İSO SANAYİ 95 kalemlerindeki fiyat artışlarının belirleyiciliği devam etti. Mart-nisanda yıllık hizmet enflasyonunda yüzde 36,7’den yüzde 42,2’ye yaşanan artış, fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın hızlanarak sürdüğünü gösteriyor. Son olarak yıllık fiyat artışları aynı dönemde enerjide yüzde 102,9’dan yüzde 118,2’ye, temel mallarda ise yıllık yüzde 59,2’den yüzde 61,6’ya ulaştı. FİYAT ARTIŞLARINDA İSTANBUL ALEYHİNE AYRIŞMA BELİRGİNLEŞİYOR İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından açıklanan nisan ayına ilişkin İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi nisan verileri kapsamında genel endeks aylık bazda yüzde 11,4 (TÜİK yüzde 7,25) artarken yıllık bazda ise yaklaşık yüzde 80 düzeyine ulaştı. Yıllık bazda İTO ile TÜİK arasındaki fark 10 puan ile TÜİK serisinin başladığı 2004’ten bu yana görülen en yüksek düzey oldu. Nisan rakamları, enflasyon görünümünde iç ve dış etkenlerden kaynaklı bozulmanın sürdüğünü gösteriyor. Bu dönemde mal ve hizmet sepetinde yer alan 409 maddeden 337’sinde fiyat artışı yaşanması, bozulmanın genele yayılı niteliğinin de arttığına işaret ediyor. TCMB, yıllık tüketici enflasyonunun mayıs ayında yüzde 75 civarlarında zirve yapmasını, daha sonra kademeli bir gerilemenin ardından özellikle son çeyrekte baz etkisi kaynaklı sert bir düşüş ile yılı yüzde 42,8 ile tamamlamasını bekliyor. Yinelemek gerekirse bu rakam IMF’nin son görünüm raporundaki yüzde 52,4’lük tahminin ve Reuters’in geçtiğimiz hafta yayınlanan anketine katılan ekonomistlerin yüzde 52’lik medyan beklentisinin oldukça altında kalıyor. Özellikle Kur Korumalı Mevduat (KKM) aracının devreye girmesiyle döviz kurlarında sağlanan göreli istikrar buradan enflasyona yaşanan geçişkenliği sınırlayabilecek. Ancak Fed’in para politikasında sıkılaşmayı hızlandırmasıyla doların güçlenmesi, devam eden savaş sonucu turizm kanalına ilişkin belirsizlik ve Avrupa’da ekonomik yavaşlamanın ihracat gelirlerini olumsuz etkilemesi, enflasyon üzerinde kur riskini canlı tutuyor. KKM’nin, vergi indirimlerinin ve enerji sübvansiyonlarının bütçe üzerindeki olumsuz etkileri de önümüzdeki dönemde enflasyon üzerinde kamu tarafından yönetilen/ yönlendirilen fiyatlar kaynaklı risk oluşturuyor. Son olarak, yurt içinde yıl ortası itibarıyla enflasyondaki yüksek seviyeler nedeniyle, başta asgari ücret olmak üzere olası yukarı yönlü ücret ayarlamaları da enflasyon üzerinde yukarı yönlü bir risk faktörüdür. Küresel ölçekte ise en belirleyici faktör ise şüphesiz emtia fiyatlarının seyri olmayı sürdürüyor. -20 0 20 40 60 80 100 120 140 -ÜFE ve TÜFE Enflasyonu (%) TÜFENext >