• Stratejik
    Ortak

  • Borusan İstanbul
  • Ana
    Sponsorlar

  • Arçelik
  • Sabancı
  • Tofaş
  • Türkiye Ekonomi Bankası
  • Türkiye Finans Katılım Bankası
  • Vodafone
  • Yıldız Holding
  • Ziraat Bankası
  • Destek
    Sponsorları

  • Alarko Carrier
  • Bosch
  • Socar
  • Borusan
  • Demir Döküm
  • Dirinler
  • Hilton
  • Isuzu
  • Kayalar
  • Nart
  • Turaş
  • Viko
  • Yurtiçi Kargo

Erdal Bahçıvan - İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Erdal Bahçıvanİstanbul Sanayi Odası’nın “21. Yüzyılla Büyük Yüzleşme” temalı 12. Sanayi Kongresi’ne hoş geldiniz diyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Kuruluşunun üzerinden geçen 62 yıllık süre zarfında İstanbul Sanayi Odası, Türkiye’nin en köklü ve güçlü sivil toplum kuruluşlarından birisi olmayı başarmanın haklı gururunu yaşarken her zaman öncü olmaya önem vermektedir.

Geçmişten bugüne sadece sanayinin ve sanayicinin sorunlarına yönelik dar bir bakış açısına sahip olmayı asla uygun görmedik. İşte bunun bir gereği olarak ülkemizin ekonomik, toplumsal, kültürel ve bilimsel konularında çözüm arayışlarının parçası olmaya dayalı bir sorumluluk anlayışını benimsedik.

Şüphesiz Türkiye’nin belirtilen alanlardaki sorun ve çözümlerine yönelik İstanbul Sanayi Odası’yla birlikte başka sivil toplum kuruluşları ile toplumun çeşitli kesimleri de çaba sergiledi, sergilemeye de devam ediyor.

Ancak, bu çabalar sergilenirken geçmiş, bugün ve gelecekten oluşan bütüncül bir zaman anlayışının hakkını, bugüne kadar hiçbirimizin yeteri kadar vermediğini açık yüreklilikle ifade etmekten çekinmemeliyiz.

İtiraf etmek gerekir ki bugünün sorunları karşısında geçmişe çok fazla odaklandık. Geleceği düşünmeyi çoğu zaman unuttuk.

Geçmişin gölgesi altında ülkemizin sorunlarına yönelik yaptığımız tartışmalar, gösterdiğimiz çabalar, hepimiz herhalde kabul ederiz ki bizleri bir kısırdöngüye mahkûm etmiş durumda.

Bu kısırdöngüde en tehlikeli olan husus ise herkesin bıkkınlık, yorgunluk ve ümitsizlikten oluşan bir zihinsel atalete sürüklenmek üzere olmasıdır.

Bu tespiti yaparken bir günah keçisi aramadan “biz”, “herkes” öznelerini bilinçli bir şekilde kullanmam, hiçbirimizin masum olmadığına inanmamdan kaynaklanıyor.  

İstanbul Sanayi Odası, sahip olduğu birikim ve sorumluluk duygusuyla her zaman olduğu gibi bugün de öncü bir anlayışla bu kısırdöngüyü kırmaya yönelik bir adım atmaya karar verdi.

Belirttiğim kısırdöngüyü aşmak için atılacak ilk ve en önemli adımın, ekonomi başta olmak üzere siyasal ve sosyal birçok alanda çok boyutlu bir yüzleşme olduğunu düşünüyoruz. 

Evet, bütün bu alanlardaki gerçeklerle, gerçeklerimizle Yüzleşmeliyiz!

Çünkü yüzleşme cesaretini gösteremediğimiz için 20. yüzyılı kaybettik. Henüz başında olduğumuz 21. yüzyılı da aynı şekilde kaybetme lüksümüz yok.

Bu önemli gerçekten hareketle, kongremizin ana temasını, kaybettiğimiz geçen yüzyılı ve o yüzyıldan gelen birikmiş sorunları da dikkate alarak, “21. Yüzyılla Büyük Yüzleşme” olarak belirledik.

Biz İstanbul Sanayi Odası olarak ihtiyaç duyulan çok boyutlu yüzleşme için bir cesaret örneği sergileyerek bu kongreyle önemli bir adım attığımıza inanıyoruz.

Kongremizin, sadece öncü bir kongre değil, konseptiyle de farklı bir kongre olduğunu burada ifade etmek istiyorum. Şimdiye kadarki kongrelerimiz, iki günlük ve çok sayıda oturumları içeren bir program eşliğinde her yılın Aralık ayında gerçekleştirildi. 

Bugün gerçekleştirilecek olan bir günlük 12. Sanayi Kongremiz ise “Vasat” adlı kısa film, “Refahı Yaratanlar” adlı fotoğraf sergisi, dünyanın önde gelen sosyal ve politika düşünürlerinden Francis Fukuyama ve Çin-Hindistan Enstitüsü Kurucu Ortağı Haiyan Wang’in konuşmalarının yanı sıra “Türkiye’de Vasatlık ile Yüzleşme” konulu panel ve sonuç bildirgesinden oluşmaktadır.   

Aralık yerine Mayıs ayında kongremizi gerçekleştiriyor olmamızın nedenini merak ediyor olabilirsiniz. İddialı bir başlığa sahip kongremiz, bugün başlayarak önümüzdeki yıllarda da devam edecek olan misyonuna uygun kapsamlı ve yoğun bir hazırlık dönemine ihtiyaç duymaktaydı.

Bu uzun hazırlık sürecinde “Ekonomi, Devlet-Demokrasi-Toplum, Şirketler ve Eğitimdeki Vasatlıkla Yüzleşme ve Bundan Çıkış Yolları” konularına odaklandık.

Bunu yaparken ülkemizin önde gelen akademisyen, iş dünyası, medya, sivil toplum, öğrenci ve oda temsilcilerinin katılımıyla adeta bir fikir mutfağı oluşturarak biraz önce belirttiğim, odağında vasatlığın olduğu başlıklar altında dört çalıştay  gerçekleştirdik.

Kongremizin çok değerli bir emeğin ürünü olduğunu burada özellikle ifade etmek istiyorum.

Aylarca süren, özveriye dayalı, yorucu çalışma sürecinde Kongre Hazırlık Komitesi’nin yanı sıra çok sayıda kişinin takdire değer çabalarına tanıklık ettik.

İstanbul Sanayi Odası Başkan Yardımcısı ve Kongre Hazırlık Komitesi Başkanı Sayın Adnan Dalgakıran başta olmak üzere hazırlık sürecine ve bugün gerçekleştirilmekte olan kongremize emekleri, fikirleri, katılımları ve konuşmalarıyla katkısı olan herkese teşekkür ediyorum.

Küresel, bölgesel ve sektörel trendlerle ülkemizi, kurumlarımızı ve yaşamlarımızı dönüştürecek yeni fırsatlara odaklanmalı ve bu temelde yeni stratejiler üretilmesine olanak sağlamalıyız.

Bunu hedeflerken önümüzdeki bir büyük engele dikkat çekmek istiyorum: Bu büyük engel, vasatlığın en az 150 yıldır ayağımıza dolanan zinciridir.

Bir çiçekle nasıl bahar gelmezse; sadece bu kongremiz ve vasatlığı konu alan panelimizle de, uzun zamandır ayağımıza dolanmış olan zinciri kırmak elbette mümkün değildir.

Burada temel amacımız bir farkındalık yaratmaktır. Bundan sonraki kongrelerimizle bu amaç doğrultusunda çalışmalarımıza devam edeceğimizi de burada özellikle vurgulamak istiyorum.

Ancak, bizler kadar toplumun çeşitli kesimleri ve diğer sivil toplum kuruluşları da aynı farkındalıkla çaba göstermelidir.

Biz İstanbul Sanayi Odası olarak, kemikleşmiş sorunumuz olan vasatlık konusunda farkındalık yaratma isteğinin yanı sıra bir adım daha atarak, ülkemizi vasatlığın cenderesinden kurtaracak temel değerleri, yönelimleri, stratejileri içeren bir bildirge de hazırladık.

Şimdi sizlerle kongre çalıştaylarımızdaki ortak aklın da katkısıyla hazırlanan ve merakla beklenen kongre bildirgemizin ana hatlarını paylaşacağım.

Bildirgemizin ruhunda geleceğe odaklılık, pozitif yaklaşım ve bütünsel bir bakış bulunmaktadır.

Ancak bu ruh eşliğinde hayallerimizdeki Türkiye’ye kavuşacağımıza inanıyoruz.

Bugün Türkiye kritik bir eşikte duruyor.

Uygulanagelen, daha çok inşaatçılığa, tüketime ve ranta dayalı ve dış kaynaklara bağımlı büyüme modeli, potansiyelini büyük ölçüde yitirmiş bulunuyor.

Ülke ekonomisi “orta gelir tuzağına” hapsolmuş durumda. Demokratik gelişme toplumun beklentilerinin gerisinde kalmaya devam ediyor.

Toplumumuzun beklentisi, her bakımdan gelişmiş bir ülkede yaşamaktır!

Türkiye mutlaka sanayileşmeyle bütünsel kalkınmasını sağlamalı, kendi üretim ve ürün teknolojisine sahip olarak "sanayileşmiş ülke" statüsüne ulaşmalıdır.

İstanbul Sanayi Odası olarak, rekabet edebilirliği ve verimliliği yükselterek sanayimizi;

Ağırlıklı olarak yüksek katma değerli ve ileri teknolojili ürünler üreten,

Dünya ekonomisinden daha fazla pay alan,

Nitelikli insan kaynağına sahip,

Çevreye, insana ve topluma duyarlı bir yapıya kavuşturmayı hedefliyoruz.

Sadece dünyayla rekabet gücüne sahip değil, sürekli yenilik yaratan öncü bir ülkenin sanayicisi olmayı hayal ediyoruz.

Küresel bilince sahip dünya vatandaşı bireyler, kurumlar ve şirketler amaçlıyoruz. Bu aynı zamanda küresel sermaye akımları, tüm dünyadan yaratıcı sınıflar ve kaliteli turizm için cazip ve benzersiz bir ülke olma hayalidir.

Dünya koşulları tarihte benzeri görülmedik bir hızla değişiyor. Rekabet alanı artık bir yöre, bölge veya ülke değil, tüm dünyadır.

Dünya bir yandan yeni işbirlikleri ve bütünleşmelere, diğer yandan yeni ayrışmalara sahne oluyor. Bu yeni dünyada en güçlü dönüştürücü kuvvet ise bilgidir. Bilgi hızla geleneksel yapıları yıkarak tüm sektörleri, kuruluşları, yaşam tarzlarını dönüştürüyor; yenilerini yaratıyor.

Her alanda yetenek ve becerileri, araç ve yöntemleri, kurumsal yapı ve düzenlemeleri hızla eskitiyor, yeni arayışların önünü açıyor. 

Eski ile yeninin bir arada var olduğu muazzam bir değişim dönemindeyiz. Böylesi bir dönemde yaygınlaşan belirsizlikleri aşmak ve vasatlıktan kurtulup refah ve esenliğe ulaşmak için yeni bir zihniyet ve yaklaşım gerekiyor.

Bu yeni koşullarda biz İstanbul Sanayi Odası olarak, ülkemiz iş dünyasına, siyaset insanlarımıza, devlet yetkililerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza, akademimize ve tüm yurttaşlarımıza “Bütünsel Kalkınma” yaklaşımını öneriyoruz.

Yeni küresel koşullarda temel gerçek şudur: Kalkınma ancak ekonomik gelişmişlik, sosyal gelişmişlik, insani gelişmişlik, sürdürülebilirlik ve yönetişim unsurlarının aynı anda ve birbirleriyle uyumlu olarak gelişmesi halinde sağlanabilir.

Sürdürülebilir kalkınma ancak tüm bu unsurlarda sağlanacak bir uyumla mümkündür.

 “Bütünsel Kalkınma”nın günümüz koşullarında tek yolu vardır, o da inovasyona dayalı büyümedir, akıllı büyümedir!

Büyümenin kaynakları artık sadece sermayenin yeni yatırımlarından değil, üretkenlik ve verimlilik kazanımlarından gelmek zorundadır.

Ülkemizin teknoloji ve yetenek kapasitesini artırmak için biyoteknoloji, kök hücre ve genetik, nanoteknoloji ve robotik, mikro teknolojiler, info teknolojiler gibi yeni teknoloji alanlarına yönelmek bize daha elverişli olanaklar sağlayacaktır.

Bu yeni teknolojileri, havacılık ve uzay sektörü, gıda, sağlık, ulaştırma ve mobil tabanlı sektörler, yenilenebilir enerji, temiz ve sürdürülebilir üretim başta olmak üzere tüm imalat ve hizmet sektörleriyle bütünleştirmek rekabet gücümüzü artıracaktır.

Dijital ekonomide, bilişim ve iletişim teknolojilerinde, internet ve sosyal medya vasıtasıyla değer yaratmada sağlayacağımız ilerlemeler, ekonominin ötesinde hayatın tüm alanlarında kolaylaştırıcı, etkinlik ve verimlilik artırıcı bir rol oynayacaktır.

Ülkemizin yeşil ekonomideki inovasyon ve rekabet gücünün artması önümüze yeni olanaklar açacaktır.

Bankacılık ve finans sistemimiz bütünsel kalkınmanın finansmanına katkı sağlamalıdır.

İnovasyona dayalı büyüme, uzun vadeli ve bu amaca yönelik finansal hizmetlere ihtiyaç duymaktadır. Finansmanın kalitesi artırılmalı, yerel ve mikro yatırımlar finanse edilmelidir.

En büyük teminat, duran varlıklar veya şahsi kefaletler yerine bilgi, fikirler ve buluşlar olabilmelidir.

Bütünsel kalkınmanın finansmanının sağlanması için kapsamlı bir vergi reformunun zorunlu olduğu açıktır. Adil vergi reformunun öncelikleri; rantların vergilendirilmesi ile kayıt dışılığın önlenmesi olmalıdır.

Böylece Türkiye’nin tasarruf oranlarının artırılması sağlanacaktır.

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliği sürecinin başarıyla tamamlanması ülkemizin güç ve olanaklarını artıracaktır. AB’ye tam üyelik perspektifi, Türkiye’ye demokrasisini geliştirmek ve uluslararası konumunu güçlendirmek adına alternatifi olmayan bir imkân sunmaktadır.

Ülkemizin tüm uluslararası antlaşma ve forumlarda çok yönlü etkinliğini artırmasını her zaman destekleyeceğiz.

Bu bağlamda ülkemizin 2015 yılı boyunca G-20 toplantılarına ev sahipliği yapacak olmasını sevinçle karşılıyoruz.

Kamu otoritelerinin sanayi stratejileri ve politikalarında yönlendirici, özendirici işlevinin yeniden tanımlanması gerekmektedir.

Ancak bütün bunların ötesinde kapsamlı bir devlet reformuna da ihtiyaç olduğu açıktır. Yeni bir anayasa yapım sürecinden sonuç alınamamış olması bu ihtiyacı daha da acil hale getirmektedir.

Kuvvetler ayrımı ilkesine ve çoğulculuğa bağlı, insan hak ve özgürlükleri için güvence sunacak demokratik bir anayasanın yapılması önemini koruyor.

Ayrıca tüm hukuk sisteminin, siyasi partiler ve seçim kanunlarının bu doğrultuda yenilenmesi gerekiyor.

Uzun yıllardır bir türlü aşamadığımız, ekonomiyi ve toplumu kendine tabi kılmayı, kontrol altında tutmayı amaçlayan, keyfiliğe dayalı bir devlet anlayışıyla Türkiye gelişmiş bir ülke haline gelemez.

Ekonomik ve toplumsal faaliyetlerin özgürlüğünü güvence altına alan, “insan odaklı bir devlet” yapılanmasına duyulan ihtiyaç giderek artmaktadır.

Nitelikli beşeri sermaye, bütünsel kalkınmanın ve onun başlıca unsurları olan teknolojik gelişmenin, inovasyon, yetenek ve yaratıcılık kapasitesinin en önemli unsurudur.

Türkiye’nin, beşeri sermayesini hızla geliştirmek için bütünsel bir stratejiye acilen ihtiyacı vardır.

Böyle bir stratejinin;

Teknolojik altyapı seviyesini,

Bilgi, yetenek ve yenilikçi girişim seviyesinin yanı sıra;

Her türlü özgürlük ve hoşgörü seviyesini yükseltmeye odaklanması gerekir.

21. yüzyılı kazanabilmemiz için eğitim kapsayıcı, çoğulcu, nitelikli ve eşitlikçi bakış açısına dayanmalıdır.

Eğitimde eşit olanaklar sağlanması, varlıklı ya da yoksul olsun tüm toplumun yaşam kalitesini tahrip eden sosyal eşitsizliğe karşı en etkili çaredir.

Üniversitelerin özerkleştirilmesi, akademik farklılaşma ve uzmanlaşma teşvik edilmelidir.

Eğitimcilerin çağın gereklerine uygun olarak eğitilmesi gibi talepler uzun yıllardır seslendirilmektedir.

Bugün eğitimde tüm bu amaçlara ulaşmada tutulacak ana halka, öğretmenlerimizin güçlendirilmesi olmalıdır.

Öğretmenlerimizin maddi durumlarının, sosyal statülerinin ve entelektüel düzeylerinin yükseltilmesi için tüm yetkililere ve ülkemizin tüm sağduyulu insanlarına sesleniyoruz.

Bütünsel kalkınma çabalarımızın başarısı, şirketlerimizin kendilerini yeni koşullara uyarlama çabalarının başarısına bağlı olacaktır.

İstisnalar kuşkusuz olmakla birlikte, şirketlerimizin büyük çoğunluğu piyasalardan ziyade devlet ve siyasi güçler tarafından etkilenen; dolayısıyla devleti ve siyasi güçleri etkilemeye çalışan bir iş kültürünün mirasçısıdır.

Ülkemizde patron şirketi anlayışı hâkimdir, profesyonellere güven eksiktir, yatay yapı ve ilişkilerden çok dikey yapı ve ilişkiler belirleyici olmaktadır.

Bu yüzden, işbirliği yapmanın yaratıcı ve geliştirici dinamiklerinden yeterince yararlanmıyoruz. Güven, şeffaflık ve küresel değişimlere duyarlılık gelişemiyor. Bunların yanı sıra motivasyon ve ekip çalışması zayıf kalıyor. Eğitim ve araştırmaya yeteri kadar önem verilmiyor.

Günümüzde iş yapma biçimlerinde önemli değişimler yaşanmaktadır. İşgücünün gönüllü katkısı, eğitim düzeyi ve gerekli becerilere sahip olması giderek değer kazanmaktadır.

İşletmenin rekabet gücü sadece imalat yetkinliği değil; tasarım, lojistik, dağıtım gibi pek çok hizmet alanındaki performansına bağlı hale gelmektedir.

Özelikle gücün nihai olarak üreticiden tüketiciye geçtiği koşullarda tüm sosyal paydaşlarla iletişim ve işbirliği belirleyici olmaktadır.

Ancak esas ihtiyaç duyulan, yeni iş modelleri içinde şirketlerimizin kendi aralarında işbirlikleri kurabilmeleridir.

Dünyada ve ülkemizde gelişen yeni koşullarda zenginlik ve istihdam yaratmada girişimcilik özel bir önem kazanmaktadır.

Özel sektörün yanı sıra kamu sektöründe de girişimci bir anlayışın ülkemizde yerleşmesi sağlanmalıdır.

Öte yandan sivil toplum kuruluşları da yeni kaynak yaratma, verimli çalışma ve yönetişim gibi performans belirleyici yönlerde ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Girişimcilik burada da dönüştürücü bir rol oynayabilir.

Günümüzde tüm dünyada “birlikte yaratma” paradigması kaliteli iş yapmanın, topluma değer katmanın başlıca önkoşulu haline gelmektedir.

Bu nedenle tüm sosyal paydaşlarımızı bu anlayışı benimsemeye çağırıyoruz. Bunun için gerekli güven ortamı sağlanmalı, diyalog ve müzakere kültürü içselleştirilmelidir.

Dijitalleşme ve sosyal medya genç kuşakların toplumsal rollerini güçlendiriyor. Diyalog ve müzakere kültürünü geliştiriyor. İşbirliği, paylaşma, uzlaşma eğilimlerine destek veriyor.

Bu nedenlerle tüm karar alıcıları, kamu yöneticilerini, şirketlerimizi, üniversitelerimizi ve sivil toplum kuruluşlarımızı yeni kuşakları anlamaya, desteklemeye ve önlerini açmaya çağırıyoruz.

Son yıllarda ülkemizde kadınların eşitlik, katılım ve katkı taleplerinin karşılanması yönünde gerek kamu yönetiminin gerekse iş dünyasının çabaları artmaktadır.

Daha nitelikli bir ekonomik ve sosyal gelişim için kadın istihdamının artırılmasının yanı sıra; girişimci, sanayici ve yönetici kadınların oranının hızla yükselmesi için hepimiz daha çok çaba göstermeliyiz!!!!!!!!

Türkiye’miz dünyanın çok özel bir bölgesinde çok özgün bir ülkedir.

Uygarlıklar, kıtalar, ülkeler, ekonomiler, zihniyetler, enerji ve ulaşım yolları arasında bir “köprü” ve bir “odak” konumundadır.

Benzersiz bir tarihsel mirasa ve kültürel çeşitliliğe sahiptir.

Her türlü vasatlık eleştirilerimize rağmen bir ölçüde iyi eğitimli kadrolara, inovatif şirketlere, risk alan genç girişimcilere, kriz yönetimi deneyimli, dünyaya açık yöneticilere sahibiz. Toplumumuzun bir bütün olarak ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma beklentileri yüksektir.

Bu tespitler çerçevesinde, bugün kapsamlı bir BÜTÜNSEL KALKINMA MODELİ öneriyoruz.

Biz İstanbul Sanayi Odası olarak bu modelin takipçisi olacağız. Burada gündeme getirdiğimiz yaklaşımlara katkıda bulunacak herkesle birlikte çalışacağız. Bu doğrultudaki her uygulamayı önkoşulsuz destekleyeceğiz.

Bildirgemizin başında belirttiğimiz gibi, kritik eşikteki ülkemiz hayati bir karar verme aşamasındadır. Ya 150 yıldır devam eden vasatlığımızı sürdüreceğiz, ya da dünyayla daha entegre olan bir Türkiye yönünde ilerleyeceğiz.

Aslında G-20 Zirvesi gibi önemli bir zirveye 2015 yılında Türkiye’nin ev sahipliği yapacak olması, ülkemizin yöneliminin dünyalılaşmak doğrultusunda olacağına dair önemli bir ipucu veriyor.

Bu kongremizin ve bildirgemizin Türkiye’nin dünyalılaşması sürecine önemli bir katkı yapacağına inanıyoruz.

Bu inançla sözlerimi tamamlarken, kongre bildirgemizin tamamının bir kitapçık halinde oturumumuzun sonunda sizlerle paylaşılacağını dikkatinize sunuyor, hepinizi tekrar saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.