• Stratejik
    Ortak

  • Borusan İstanbul
  • Ana
    Sponsorlar

  • Arçelik
  • Sabancı
  • Tofaş
  • Türkiye Ekonomi Bankası
  • Türkiye Finans Katılım Bankası
  • Vodafone
  • Yıldız Holding
  • Ziraat Bankası
  • Destek
    Sponsorları

  • Alarko Carrier
  • Bosch
  • Socar
  • Borusan
  • Demir Döküm
  • Dirinler
  • Hilton
  • Isuzu
  • Kayalar
  • Nart
  • Turaş
  • Viko
  • Yurtiçi Kargo

Rifat Hisarcıklıoğlu - TOBB Başkanı

Rifat HisarcıklıoğluKıymetli Sanayiciler,

Kongremizin bu seneki teması olan “21. Yüzyılla Büyük Yüzleşme'', ülke olarak esasında neye odaklanmamız gerektiği konusunda güzel bir vurgu yapıyor.

Bizler iş hayatında her gün yeni sorunlarla boğuşuyor, ayakta kalma mücadelesi veriyoruz. Bunu yaparken de dünyada neler yaşanıyor, neler değişiyor, yeterince takip edemiyoruz.

Henry Ford’un çok beğendiğim bir sözü var; “Eğer sadece gözümün önündeki piyasayı takip etseydim, otomobil değil at arabası üretip satardım” demiş.

O yüzden de burada, Sanayi Kongremizin amacına uygun bir ufuk turu yapmakta fayda görüyorum.

Dünya ekonomisinde son dönemde yaşanan en önemli gelişme, ABD Merkez Bankası FED’in para musluklarını kısma kararı oldu. FED her yıl piyasa yaklaşık 1 trilyon dolar likidite veriyordu. Bu dönem sona eriyor.

Bu durum bir taraftan ABD ekonomisinin düzeldiğine işaret ediyor. Diğer taraftan bu likiditeye alışmış piyasaları tedirgin ediyor. Zira yüksek likidite herkesin işini kolaylaştırıyordu. Şahıslar ve şirketler kolay borçlanıp, yatırım ve harcama yapabiliyorlardı.

Kamu hem kendi borcunu daha kolay çeviriyor, hem de ekonominin büyümesi için gerekli finansmanı daha rahat sağlıyordu. Şimdi bu dönemin sonuna geldik. Artık herkesin daha iyi hesap yapması gereken bir sürecin başındayız.

Dikkate almamız gereken ikinci gerçek, zenginliğin kaynağının sanayi olduğudur. Üretim demek, sanayi demektir; sanayi olmadan istihdamı, geliri, zenginleşmeyi arzu ettiğimiz seviyelere yükseltmek mümkün değil.

Üretim gücünü diri tutan Almanya, Hindistan, Çin gibi ülkeler krizden daha hızlı sıyrıldılar ve ayakta kaldılar. Sırtını sadece hizmet sektörüne yaslayan ülkelerse kolayca alabora oldular.

Türkiye olarak, sanayileşme yolunda önemli kazanımlar, önemli başarılar elde ettik.

1990’lardan itibaren sanayimizde, düşük teknolojili ürünlerin yerini, orta teknolojili ürünlerin alması, sanayicilerimiz açısından çok önemli bir başarıdır. Şimdi önümüzde yeni bir mücadele bizi bekliyor.

Sanayi ürünü ihracatımızda orta teknolojili ürünlerin payı artarken, ileri teknoloji gerektiren ürün ihracatının payı bir türlü artmıyor. Bu durum sanayimizdeki yapısal dönüşüm ihtiyacını net bir şekilde gösteriyor.

Türkiye’yi bir dünya devi yapmak istiyorsak, sanayicilerimizin sorularına hızla çözüm bulmak ve ileri teknoloji üretiminde atılım yapmak zorundayız.

Yalnız burada biraz iğneyi de kendimize batırmak istiyorum. Ben Türkiye’nin her tarafını geziyorum. Devamlı rastladığım bir konu beni çok üzüyor.

Ortaklık kültürünü bir türlü başaramadık. Oysa kurumsallaşmanın yolunun ortaklık kültüründen geçer. Eğer kurumsallaşmazsak, bin bir emekle kurduğumuz ve büyüttüğümüz işimiz, bir nesil sonraya kalmaz.

Özel sektör olarak bu noktada bize düşen görev de, iş süreçlerimizi verimli hale getirebilmektir. Anam-babam usulü çalışarak Edirne’den öteye geçemeyiz.

Değişime, yeni fikirlere açık olmamız lazım. Devlet her türlü düzenlemeyi yapsa bile, biz bu kültürü kendimizde oluşturamazsak, şikâyet etmeye devam ederiz.

Hükümetimizin atacağı adımlar da, deniz feneri gibi önümüzü daha rahat görmemizi, daha düzgün kararlar almamızı sağlayacak. Bu nedenle, Sanayi Strateji Belgesini ve çeşitli sektörler için hazırlanan raporları çok önemsiyoruz.

Bunların, raflarda duran bir doküman olmaktan çıkıp, her yıl yenilenen bir yol haritasına dönüşmesini bekliyoruz.

Hükümetimizden, sanayi stratejisinin ülke gündeminde ön plana çıkmasını, yapısal dönüşüm ve reform sürecinin ana unsuru olmasını talep ediyoruz.

Vergi, eğitim, yargı, kamu yönetimi reformlarını, firmaların sağlıklı büyümelerine elverişli hale getirecek şekilde tasarlamalıyız.

Şirketlerimizin yeni pazarlara girmelerini destekleyecek, ihracat ve yatırım sigortası sistemlerini geliştirmeliyiz.

İstihdam ve enerji alanında girdi maliyetlerini azaltan reformlara devam etmeliyiz.

Dünyanın 17. büyük ekonomisiyiz ama lojistik performans endeksinde 27. sıradayız. Rekabetçi olmak, sanayileşmeyi Anadolu’ya yaymak istiyorsak, ulaşımdaki bu sıkıntıyı çözecek altyapıyı kurmalıyız. OSB’ler ile demiryolu ve liman bağlantılarını güçlendirilmeliyiz. Hükümetimizin desteği ile başlattığımız Büyük Anadolu Lojistik Organizasyon (BALO) projesi gibi başarılı örnekleri çoğaltmalıyız.

Akaryakıt üzerindeki ağır vergi yükleri, hem rekabet gücümüzü azaltmakta, hem de kayıt dışılığı teşvik etmektedir. Enerjiyle ilgili yüksek vergileri belli bir vade içinde azaltmalıyız. Sanayicilerimizin yurtdışı taşımacılık maliyetlerine, Hazine desteği sağlamalıyız. Uzakdoğu kaynaklı ithalatın yol açtığı haksız rekabete karşı üretici sektörlerimizi korumalıyız.

Piyasa denetim ve gözetim sistemlerini güçlendirmeliyiz. İş barışını bozacak adımlardansa uzak durmalıyız.

Bölgesel ve ulusal üretim kapasitelerinin tespit edilmesine yönelik veri toplanması amacıyla sağlıklı bir sanayi envanterinin oluşturulmasına ihtiyaç var. Uluslararası yatırımları Türkiye’ye çekebilmek amacıyla, sektöre özgü yatırım yerlerinin tespit edilmesi ve yatırım yeri envanterinin de çıkarılması gerekiyor.

Biz TOBB olarak elimizi taşın altına koymaya ve Türkiye’nin sanayi haritasını çıkarmaya hazırız.

Son yıllarda hükümetimizin Ar-Ge için ayırdığı kaynakları hızlı artırmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Ar-Ge’ya yapılan harcamalardan istediğimiz verimi almak için, fikri mülkiyet ve eğitim alanlarını da geliştirmemiz gerekiyor.

Eğer bir girişimcinin yaptığı yenilik hemen kopyalanıyorsa, ne yenilikçiliğin ne de girişimciliğin serpilmesini bekleyebiliriz. 

İleri teknolojinin kaynağı ise üniversitelerimiz olmak zorunda. Bu nedenle, Devletimizden üniversitelerimizin işleyişini, günümüz küresel ekonomisinin şartlarıyla uyumlu hale getirmesini bekliyoruz.

Bunun yanında, Üniversite-Sanayi işbirliğinin geliştirilmesi için, yükseköğretim ders programları sanayinin ihtiyaçlarına yönelik şekillendirilmeli. Yüksek lisans ve doktora tezlerinin sanayide uygulanmasına yönelik ek teşvikler verilmeli.

TOBB ETÜ Ortak Eğitim Programında uyguladığımız gibi, üniversite öğrencilerinin her yıl üçüncü dönem olarak uygulamalı staj eğitimi görmesi sağlanmalı.

Üniversitelerin OSB’ler bünyesinde araştırma enstitüsü kurmaları teşvik edilmeli. Ayrıca mesleki eğitim hamlesini hızlandırmak zorundayız.

Nitelikli eleman açığını kapatmak için, OSB içinde Özel Meslek Liselerinin kurulmasına yönelik çalışmalara hız verilmeli.

Son olarak değinmek istediğim bir konu daha var. İş hayatında güven esastır. Güven yoksa, bunun maliyetini hem özel sektör hem ekonomi için yüksek olur.

Bugün aramızda bulunan dünyaca tanınan bilim adamı ve yazar Francis Fukuyama’nın bu konuda çok güzel bir kitabı var. İsmi “Trust” yani güven.

Francis Fukuyama bu kitabında, ekonomik refahın, toplumdaki güven duygusunun yaygınlığına bağlı olduğunu vurguluyor.

Belki de bu yüzden bir türlü aile şirketi seviyesinden ileri gidemiyoruz. Kurumsallaşamıyoruz. Birinci nesilden ikinci nesle şirketlerimiz geçemiyor. Güven duygusunun toplumda yerleşmesi için mutlaka, ülkemizde; kavganın değil huzurun, çatışmanın değil diyaloğun, kutuplaşmanın değil istişarenin hâkim olmasını sağlamalıyız. Zira insanların birbirine güvenmesi sağlıklı bir ekonomi için gerektiği kadar istikrarlı bir demokrasi içinde önemli.

Türkiye, İtalya ve Çin arasında en güçlü özel sektöre, en büyük sanayi üretim kapasitesine, en geniş üretim yelpazesine sahip ülkedir. Böyle bir coğrafyanın, en büyük sanayi altyapısına, en büyük girişimci tabanına sahip olmak, buradaki dönüşümü yönlendirecek güce sahip olmak demek. Bu bölgede yol yapılacaksa, bina yapılacaksa, malzemesini Türk şirketleri tedarik ediyor, inşaatını Türk müteahhitleri yapıyor.

Bu coğrafyada, insanlar daha iyi giyinmek istiyorsa, kıyafetlerinde Türk markalarını tercih ediyor. İnsanlar daha iyi beslenmek istiyorsa, Türk gıda sektörü devreye giriyor. Bu coğrafyada otomobil alınacaksa, Türkiye’de üretilen otomobiller tercih ediliyor. Daha iyi sağlık, daha iyi turizm hizmeti almak isteyen, yine Türk firmalarına geliyor.  Yani Türk Malı ve Türkiye, topyekûn bir marka haline geldi, geliyor.

İşte bu başarının altında Türk sanayicisi, Türk girişimcisi var. Bu salonu dolduran sizler varsınız.

Biz 77 milyon insanıyla güçlü bir ülkeyiz. Her türlü zorluğun üstesinden, evvel Allah, el birliğiyle geliriz.

Biz koşmak istiyoruz, koşacak enerjimiz var, cesaretimiz var, gücümüz var. Bu salondakiler bu hedeflere koşarlar. Ben buna yürekten inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, sizlere, Türk özel sektörü adına teşekkür ediyorum. Bu organizasyonun düzenlenmesinde emeği geçen herkesi bir defa daha kutluyorum.