< Previous2010D ünyada ve Türkiye ekonomisinde 2010 ve 2011 toparlanma ve hatta beklenilenden daha hızlı büyüme yılları olacaktı. Dünya ekonomisi 2010 yılında yüzde 4,1, 2011 yılında ise yüzde 3 büyüme gösterdi. Dünya mal ticareti küresel krizdeki keskin daralmanın ardından 2011 yılında 17,88 trilyon dolara kadar çıktı. Her ülke kendi içinde önlemler uyguluyordu. Bu nedenle toparlanma kalıcı olamayacak ve 2011 yılının ikinci yarısından itibaren yeni krizler yaşanmaya başlanacaktı. Türkiye ekonomisi de 2010 ve 2011 yıllarında hızlı bir geri dönüş gerçekleştirdi. Ekonomi 2010 yılında yüzde 8,5 ve 2011 yılında ise yüzde 11,1 büyüdü. Türkiye 2014-2016 dönemine bir ülkenin belki de bir asır içinde görebileceği olayları sığdırmıştı. 2014 yılında önce yerel seçimler yapıldı. AK Parti yüzde 45 oy oranıyla birçok il ve ilçede belediye başkanlıklarını kazandı. Ardından ağustos ayında ilk kez yapılan halk oylaması ile Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi. AK Parti’de genel başkanlığa ise Ahmet Davutoğlu seçildi ve Davutoğlu yeni Başbakan oldu. KÜRESEL GELİŞMELER SANAYİDE YENİ DEVRİMLER YARATIYOR Küresel ekonomik krizin ardından ülkelerin gösterdiği ayrışmada sanayi ve üretim ağırlıklı ekonomilerin daha sağlam kaldıkları görülmüştü. Bu nedenle özellikle gelişmiş ülkeler uzun yıllardır bıraktıkları sanayi üretimlerine yeniden İSO’DAN VASATLIK BİTSİN ÇAĞRISI 12. SANAYİ KONGRESİ 2010 2010’lu yılların lokomotif sektörü otomotiv, tekstil ve demir çelikti. Yavuz Sultan Selim Köprüsü. 12’nci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. 68 MAYIS 2022 KAPAK İSO 70 Yaşında10dönmeyi hedefliyordu. Sanayi 4.0 olarak adlandırılan ve dijital sanayi olarak da nitelendirilen sanayideki yeni devrim en az işgücü, en yüksek otomasyon ve verimlilik hedefliyordu. Üretim giderek işgücü olmaksızın yapılır hale geliyordu. 3D yazıcılar ise üretim teknolojilerinde devrim yaratmış olup kişiye özel üretim dönemini açıyordu. Türkiye’de ise sanayide gelişmeler sürerken sanayinin yapısal sorunları da halen mevcudiyetini koruyordu. Gelişme tarafına bakıldığında sanayi üretimindeki artışın yavaşladığı görülüyordu. Türkiye’de sanayi alanında özellikle 2008 yılından sonra yaşanan esas gelişme ise sanayisizleşme olarak da adlandırılabilecek gelişmeydi. Son yıllarda araştırma geliştirme faaliyetlerine artan ölçüde ağırlık veriliyor, yurt içinde ve yurt dışında araştırma merkezleri kuruluyordu. Yurt dışında sanayi yatırımları da genişliyordu. Artık Türk sanayicisi ve sanayi sahip olduğu potansiyel ile Türkiye’yi sanayileşmiş ülkeler arasına sokacak birikime ve isteğe sahipti. GELENEKSELLEŞEN SANAYİ KONGRELERİNİN 12’NCİSİ DÜZENLENDİ İSO, sanayinin karşı karşıya bulunduğu tüm bu sorunlar ve tehditler karşısında oldukça hassastı. Bu arada İSO’da da yönetim kurulu seçimleri yapılmış ve Erdal Bahçıvan, Tanık Küçük’ten başkanlığı devralmış, Zeynep Bodur Okyay ise Meclis Başkanı seçilmişti. Yönetim yeni isimlerden oluşuyordu. Yeni yönetim ilk icraatlarından biri olarak Türkiye sanayisinin içinde bulunduğu duruma ilişkin geniş katılımlı bir değerlendirme süreci gerçekleştirdi. Türkiye’nin yaşadığı vasatlık aşılamadan Türk sanayinin içinde bulunduğu vasat seviyeden çıkışı mümkün olamayacaktı. İSO 2014’te geleneksel hale getirdiği Sanayi Kongreleri’nden 12’ncisini düzenledi. Bu kez konu da program akışı da farklıydı. Kongreyi çok sayıda iş dünyası temsilcisi, üniversite öğrencileri ve akademisyenler izledi. “21. Yüzyılla Büyük Yüzleşme” temasıyla gerçekleşen kongrenin başlığı da İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’ın yaptığı konuşma da siyasette bir kısır döngüye giren Türkiye’ye uyarı niteliğindeydi. Bahçıvan, geçmişin gölgesi altında Türkiye’nin sorunlarına yönelik yapılan tartışmaların, toplumu yorgunluk ve ümitsizlikle bir kısır döngüye mahkum ettiğini belirtiyor ve gelinen noktada kimsenin masum olmadığını söylüyordu. İSO Meclisi Başkanı Zeynep Bodur Okyay. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan. İSO SANAYİ 69 Bugünün İstanbul’u.KAPAK Söyleşi 70 MAYIS 2017 Dokuz yıl İSO Meclis Başkanlığı yapan Ömer Dinçkök: Ömer Dinçkök, 1992-2001 yılları arasında İSO Meclis başkanlığı görevini yürüttü. Sanayinin esas sınavının ekonominin ve talebin yavaşladığı dönemde ayakta kalabilmek olduğunu söyleyen Dinçkök’e göre “Yalnız para kazanılan dönemde değil, para kazanılamayan dönemde de devamlılığınızı sürdürebilmeniz için bu önemli bir husus.” Dinçkök, “Yatırımcının ve sanayicinin ciddi kabuk değiştirdiği ve ilerlediği gerçektir. Yatırımda hesapları tutturabilmek için önce yapılacak iş desteklenmeli ayrıca teşvik konusunda cömert olunmalı” diyor. DEVLET SANAYİYE, ÜRETİME TEŞVİK VERMEKTE CÖMERT OLMALI H em sivil toplum kuruluşlarındaki yöneticilik deneyimi hem de entelektüel birikimi açısından sanayinin duayen isimlerinden biri olan ve 1992-2001 yılları arasında İSO Meclis başkanlığı görevini yürüten Ömer Dinçkök, sanayileşmek için bilgiye ve sermayeye ihtiyaç olduğunu söyledi. Sanayileşmek için ekonomik büyüklüğün yakalanabilmesi gerektiğine dikkat çeken Dinçkök, masrafların uluslararası maliyetlerle rekabet edebilir şekilde olması gerektiğini belirtti. Sanayinin esas sınavının ekonominin ve talebin yavaşladığı dönemde ayakta kalabilmek olduğunu kaydeden Dinçkök, “Ekonominin iyi olduğu, herkesin iyi tüketip harcadığı dönemde bütün sanayi kesimi ayakta kalabilir. Önemli olan o rekabet gücünü pekiştirecek ölçüde sanayi yapısının rekabete dayanıklı olmasıdır” dedi. Sanayinin duayen ismi Ömer Dinçkök ile Türkiye sanayisini ve İstanbul Sanayi Odası’nın 70 yılını konuştuk. Türkiye’de görüşlerine en çok başvurulabilecek insanlardan birisi olarak sanayinin bir ülke için ne anlam ifade ettiğini bize anlatır mısınız? Cumhuriyetin kuruluşundan beri sanayileşme çalışmaları devam ediyor. Bizim gibi dünyadaki birçok ülke de sanayileşme çalışmalarını sürdürüyor. Sanayileşmek için bilgiye ve sermayeye ihtiyaç var. Baktığınız zaman ikisinin de eksikliğini çektiğimizi söylemeliyiz. Bazı ülkelerin arayı açan bir şekilde ilerlediğini, sanayileştiğini görüyoruz. Sanayileşmek için rekabet gücünün oluşması gerekiyor. Sanayileşmek için ekonomik büyüklüğün yakalanabilmesi lazım. Ekonomik büyüklük derken, maliyetinizin uluslararası maliyetlerle rekabet edebilir şekilde olması gerekiyor. Yalnız para kazanılan dönemde değil, para kazanılamayan dönemde de devamlılığınızı sürdürebilmeniz için bu önemli bir husus. Sanayinin esas sınavı ekonominin ve talebin yavaşladığı dönemde ayakta kalabilmektir. Ekonominin iyi olduğu, herkesin iyi tüketip harcadığı dönemde bütün sanayi kesimi ayakta kalabilir. Önemli olan o rekabet gücünü pekiştirecek ölçüde sanayi yapısının rekabete dayanıklı olmasıdır. Peki bunu başaramayan ülkeleri ne bekliyor? Başarılı olamayanlar, modernleşme ve refah toplumu olma noktasında eksik mi kalacaklar? Bizim sermaye eksiğimiz var. Yıllardan İSO SANAYİ 71KAPAK Söyleşi 72 MAYIS 2017 beri özellikle Türkiye’de bulunmayan teknolojilerde, iş dallarında cazip kılmak suretiyle yabancı sermaye desteğini almayı düşündük. Buna göre tedbirler aldık. Bir diğer husus daha var ki bu söyleyeceğime çok önem veriyorum; diyelim ki bu işyeri yok, bu sektör yok, burada çalışan bir işçi yok, 20 bin işçi hiç yok. Diyelim ki istenilen sektörü baştan kuracağız; bunu kurabilmeniz için iyi ve cömert teşvike ihtiyaç var. Arsa, organize sanayi bölge tahsisleri kolaylaştırılmalı. Tüm vergilerden vazgeçin, vazgeçemiyorsanız da minimuma indirin. Sonuç olarak o sanayi kurulduğu zaman üç ya da beş sene sonra o vergi katbekat devlet bütçesine girecektir. Daha ilk günden devlet bütçesine katkı istenildiğinde hesaplar tutmuyor. Yatırımda hesapları tutturabilmek için önce yapılacak iş desteklenmeli ayrıca teşvik konusunda cömert olunmalı. Türkiye’de yıllardır hem istihdamda hem yatırımda hem de arsa konusunda sürekli teşvik paketleri açıklanıyor. Bu teşviklerin sanayicilerin istediği ölçüde olduğunu düşünüyor musunuz? Bu sorunuzun cevabı benim söylediklerimin içinde yatıyor zaten. Realize edilemiyor. Ekonomik büyüklük faktörü bu açıdan çok önemli… Türkiye’de GSMH içinde sanayinin payı bir dönem yüzde 30-35’ler civarına kadar yükselmişti. Bugün ise baktığımızda bu oranın yüzde 20’lerin altına indiğini görüyoruz. Buradan hareketle sizce Türkiye, üretim toplumu olmaktan uzaklaşıyor mu, bir tüketim toplumuna mı dönüşüyor? Türkiye bundan 30-35 sene evvel turizm potansiyelini keşfetti ve özellikle yaz turizmine dönük her türlü yatırımlar yapıldı. Bu konuda çok ciddi yatak sayılarına ulaşıldı. Elde edilen döviz ise hemen hemen net döviz getirisidir. Dolaysıyla, hizmet sektörünün gelişmesi oldukça memnuniyet vericidir. Buna sanayiyi katmak istediğiniz zaman, sanayinin bir kere mutlak ve mutlak ihracata endeksli olması gerekir. Sadece iç tüketimi düşünerek yatırım yapamayız, yapmamalıyız. Burada satacağınız ürünün bile ithalat yoluyla rekabeti var. Böylelikle ihracata ciddi pay vererek üretimimizin içinde hem Türkiye’ye döviz kazandıracaksınız hem de daha büyük kapasitelerde rekabet gücünü tercih edeceksiniz. Dünyayı yakından takip eden bir sanayici olarak, Türkiye’nin geleceğini hangi sektörlerde görüyorsunuz? Tam olarak sektör ismi vermek zor ancak destek sektörlerin bulunduğu dallarda bazı tanımlar yapabiliriz. Benim tercihim ileri teknoloji içeren, yüksek katma değer üreten ürünlere yönelmemizdir. Bu söylediklerimizin yapılaması tabii çok da kolay değil. Bunun için ya yabancı iş birliklerine gitmek durumundayız ya da yabancı ortaklıklarla bunları yapmalıyız. Bu suretle Türkiye’deki insanımızın gelirini, yaşam düzeyini daha da iyileştirebiliriz. Gelişmiş ülkeler bugün sanayiden bahsederken yapay zekada sanayi 5.0’ı konuşuyor. Sanayi 4.0’ı, nesnelerin internetini aşıp teknolojik açıdan sanayiye ivme kazandıran bir teknolojiden söz ediliyor. Türkiye, bu anlamda değerlendirildiğinde o aşamaya henüz gelemedi. Bunun nedenleri hakkında ne söylemek istersiniz? Artık dünya dijitalleşiyor. Bilgisayarlarda yapay zekayı kullanılır kılan hızlı gelişmeler kaydediliyor. Öte yandan başka gerçekler de yaşanıyor. Mesela Amerika’da sözü geçen dijital konularda çalışan büyük kuruluşlara bakıldığında, bunların halka açık şirketler olmasına rağmen, hükümetle, devletle çok iyi ilişkiler içinde olduğunu gözlemliyoruz. Bu şirketler için devlet şemsiyesi ya da Artık dünya dijitalleşiyor. Bilgisayarlarda yapay zekayı kullanılır kılan hızlı gelişmeler kaydediliyor. Öte yandan başka gerçekler de yaşanıyor. Mesela Amerika’da sözü geçen dijital konularda çalışan büyük kuruluşlara bakıldığında, bunların halka açık şirketler olmasına rağmen, hükümetle, devletle çok iyi ilişkiler içinde olduğunu gözlemliyoruz. Bu şirketler için devlet şemsiyesi ya da kontrolü altında diyemem ama “kılavuzluğu” kelimesini kullanabilirim.İSO SANAYİ 73 kontrolü altında diyemem ama “kılavuzluğu” kelimesini kullanabilirim. Yine bir örnek vermek gerekirse savunma sanayi bunlardan biri. Savunma sanayi özel kesim tarafından ama devletle yakın ölçekte gelişmesi gerekiyor. Bilgi içeren sanayilerin de böyle olması lazım. Bu konuya haberleşme ve sosyal medyayı da dahil ediyorum. Tüm bunların devlet tarafından yol gösterisiyle yapılmasını doğru buluyorum. Teknolojide henüz istenen seviyeye gelmememizin sebebini neye bağlıyorsunuz? Birikimimiz yeterli değil. Türkiye’nin tasarruf birikiminden mi söz ediyorsunuz? Teknoloji, araştırma geliştirme ister. Teknoloji güçlü beyinlerin bir arada sabırla çalışmasını ister. O güçlü beyinlerin ayrı ayrı takımlar halinde birbiriyle rekabetini ister. Ancak bu bileşenler bir araya geldiği zaman teknoloji bulunabilir ve teknolojik ilerleme sağlanabilir. Başkanım, Türkiye sizce bunu niye başaramıyor? Türkiye’nin öncelikle teknolojinin neresinde olduğuna bakmak lazım. Türkiye’nin tüm bu gelişmelerin neresinde olduğuna baktığımızda henüz bu işlerin biraz gerisinde olduğumuzu göreceğiz. Örnek alabileceğimiz Batı ölçeklerinin henüz gerisindeyiz. Bunlar çok kapalı konular ve bilgi akışı kolaylıkları sağlanamıyor. Bildiğiniz gibi Türkiye’de ciddi bir beyin göçü yaşanıyor. Beyin göçünü engelleyecek politikalar, teşvikler yaratılmalı. Bu konudaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz? Yurt dışına giden beyinlerin Türkiye’ye tekrar geri döneceğini düşünmek istiyorum. Orada öğrendiklerini, edindikleri birikimlerini ülkemize çok hızlı bir şekilde getireceklerine güveniyorum. Bu durumda siz, önümüzdeki dönemde tersine beyin göçü yaşanacağını düşünüyorsunuz… Bunun olmasını çok istiyor ve ümit ediyorum. 1980’li yıllarda Güney Kore ile hemen hemen aynı ekonomiye, aynı nüfus ve milli gelire sahipken, şu anda ise Güney Kore’nin bizden çok çok yukarıda olduğunu görüyoruz. Ne yazık ki bir türlü 10 bin dolar eşiğini aşamıyoruz. Ekonomistler de bu durumu bir orta gelir tuzağı olarak tanımlıyor. Sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir? Türkiye orta gelire ulaştı ama sonrasında reformlara aynı hızla devam edemedi. Reformlara aynı hızda devam edemediği gibi global anlamda birtakım sıkıntılar da baş gösterdi. Ekonomik ve finansal sıkıntılar Türkiye’yi etkisi altında aldı ve gelinen noktadan bir ileri aşamaya geçilemedi. Bu dönem için yavaşladı da diyebiliriz. Türkiye’nin sanayi yapılaşmasında sözünü ettiğimiz unsurların yerine getirilmesiyle gelir seviyesinin çok artabileceğini düşünüyorum. Boşa harcanacak enerjimiz yok. Yapıyı patinaj yapmaktan koruyalım. Bilgi, yönetim, sermaye ve teknolojiyle var olmalı.74 MAYIS 2022 KAPAK İSO 70 YaşındaİSO SANAYİ 7576 MAYIS 2022 1950’li yılların ortaları... Sanayiciler Meslek Komitesi temsilcilerini ve İSO Meclis Üyelerini seçiyor... Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, 1950’li yılların sonlarında bir İSO etkinliğinde. En sağda Şahap Kocatopçu. 1960’lı yılların başlarında, dönemin Başbakanı İsmet İnönü bir İSO Meclisi’nde sanayicilere hitap ediyor. Meclis Başkanı Şahap Kocatopçu toplantıyı yönetirken (orta sıra ortada papyonlu) Bülent Ecevit de (Kocatopçu’nun sağında) bu toplantıya katılan isimlerden biriydi. 1960’ların ilk yarısı; Fazıl Zobu (Soldan beşinci) Başkanlığında Yönetim Kurulu Toplantısı (Zobu’nun sağındakiler) Hüseyin Başarır, Lemi İşmen, Nejat Kozikoğlu. 1970’li yılların başında, İSO Başkanı Ertuğrul Soysal, o dönem çok popüler olan bir İSO Sanayi Fuarı’nda basın mensuplarına açıklama yapıyor. KAPAK İSO 70 YaşındaİSO SANAYİ 77 1963-1968 yılları arasında İstanbul Belediye Başkanlığı yapan Haşim İşcan (ortada gözlüklü) İSO’nun bir etkinliğinde sanayiciler ile sohbet ediyor. İSO zaman zaman dış elçilikler ve diplomatları da konuk ediyor. 1970’li yıllarda Türkiye’yi ziyaret ederken İSO’ya da gelen dönemin BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim. Şaban Çavuşoğlu (ortada) ve yönetim kurulu üyeleriyle sohbet ediyor. 1961-1964 yılları arasında İSO Yönetim Kurulu Başkanlığını yapan Nüzhet Tekül, aynı dönemde İSO Meclis Başkanı olan Şahap Kocatopçu ile birlikte Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan bir meclis toplantısını yönetirken. Altta Oda meclis üyeleri… FOTOĞRAFLA 1970’li yılların ortalarında İSO Yönetimi birarada. (Oturanlar soldan sağa) Ali Coşkun, Orhan Demirtaş, İbrahim Bodur, Şaban Çavuşoğlu. (Ayaktakiler soldan sağa) Mehmet Şuhubi, Ömer Dinçkök (Soldan dördüncü). Nurullah Gezgin’in (ortada siyah ceketli) başkan olduğu 1973 yılında yönetim kurulu üyeleri birarada. Gezgin’in sağında Orhan Demirtaş. Soldan ikinci Mehmet Şuhubi, sağında Şaban Çavuşoğlu...Next >