< PreviousSanayi gelişiyor... Türkiye’de buzdolabı ve çamaşır makinesi üretiliyor. 1960 1960S ene 1960’lara gelindiğinde dünyada da Türkiye’de de insanlar geleceğe daha güvenle bakıyor görünüyordu. Çünkü dünya bir süredir piyasanın sadece arz ve taleple dengeleneceğini savunan neoklasik ekonomi anlayışı yerine talebi öne alan John Maynard Keynes’in çizdiği ekonomik rotayla ilerliyordu. Bu modele göre devletin bir ekonomi politikası olmalı ve üretimin, istihdamın dengede gitmesi için serbest piyasa ekonomisine müdahalede bulunmalıydı. Bu sisteme eklenmekte Türkiye de gecikmedi. Bürokrat, sanayici, işçi… Herkesi aynı potada toplayan bu politika meyvelerini vermiş, dünya ekonomisi gibi Türkiye ekonomisi de pırıltılı ve umutlu bir döneme girmişti. 1960’a girildiğinde gıdada enflasyon yüzde 12,7’e çıkmış, dış borç miktarı ise 448 milyon doları bulmuştu. 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden Meclis kapatılıp ülke yönetimi Milli Birlik Komitesi’ne bırakılırken siyasi baskı grubu olarak görülen dernekler, sendikalar, odalar da kapatıldı. İstanbul Sanayi Odası (İSO) da bu karardan payına düşeni aldı. Milli Birlik Komitesi İSO’nun yönetim kadrosunu da dağıtma kararı almıştı ama Vehbi Koç, Nejat Eczacıbaşı ve Şahap Kocatopçu’nun etkin lobi çalışmalarıyla “yasak” kararı iki ay sonra kaldırıldı. 25 Ağustos 1960 günü İSO Meclis’i tekrar toplandı. DEV ADIM: BUZDOLABI ÜRETİLİYOR Türkiye’nin ilk kapsamlı planı 1962’de hazırlandı. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda GELECEĞE DAHA GÜVENLE BAKIYOR 58 MAYIS 2022 KAPAK İSO 70 Yaşında TÜRKİYE’DE İNSANLAR Buzdolabı üretimi başlıyor.60da ekonominin rotası iç pazara yönelik sanayileşme, yani ithal ikamesi yönünde çizildi. 15 yılı kapsayan beş yıllık kalkınma planlarının hedefi, her yıl yüzde yedi büyüme hızına ulaşmak, gayri safi milli hasılayı da 15 yılda yüzde 175 artırmaktı. Yeni KİT’ler için seçilen demir çelik ve petrokimya sanayileri; sadece otomotiv değil, inşaat, ambalaj ve boya sanayisinde de önemli bir aşamanın geçilmesini sağlayacaktı. Bu dönemde en hızlı büyüyen metal işkolu oldu. 1950’lerin ortasında temeli atılan Arçelik 1959’da çamaşır makinesiyle üretime geçti, bir yıl sonra buzdolabı da üretmeye başladı. BARAJLAR KRALI BİR BAŞBAKAN Milli Birlik Komitesi en geç 29 Ekim 1961’de iktidarı TBMM’ye devretme kararındaydı. Sözünü tuttu ve seçim tarihi olarak 15 Ekim’i açıkladı. İthal ikameci, karma ekonominin uygulanmaya başlandığı bu yıllarda bir ismin yıldızı parlamaya başladı. Bu, sonradan Barajlar Kralı diye de ünlenecek olan Süleyman Demirel’di. Isparta’nın İslamköyü’nde doğan Demirel, İstanbul Teknik Üniversitesi’ni bitirmiş bir mühendist. AP Genel Başkan Ragıp Gümüşpala’nın 1964’te ölümünden sonra yapılan kongrede, henüz iki yıldır siyasette olmasına rağmen sürpriz biçimde partinin başkanlık koltuğuna oturdu. ÖZAL İLK KEZ SAHNEDE: YER İSO 1960’larda dünya ekonomisi kadar Türkiye ekonomisi de iyi bir dönem geçiriyordu. Ancak 1960’ların sonuna doğru bu tablo değişti, ekonomi kötüye gitme sinyalleri verdi, çünkü ihracat gelirleri artmıyor, ödemeler dengesi sorunu yeniden hortluyordu. Demirel başbakan olur olmaz İTÜ’den tanıdığı Elektrik Etüd İdaresi çalışanlarından Özal’ı müsteşar yapmış, bir yıl sonra da DPT’nin başına getirmiş, bir anlamda ekonominin patronu ilan etmişti. Özal, şimdi bu vasıfla, 1500 yerli ve yabancı uzmanın hazırladığı, TBMM’nin de kabul ettiği planı İstanbul’un ünlü sanayicilerine anlatacaktı. Adres elbette İSO’daydı. Çünkü İSO yılların deneyimi ve bilgi birikimiyle ekonominin, özellikle de sanayileşmenin öncüsüydü. İSO SANAYİ 59 Türkiye’nin ilk seri üretilen otomobili Anadol. Barajlar kralı Süleyman Demirel. Türk mühendislerinin yaptıı Devrim otomobili.1970T ürkiye 1970 yılına girdiğinde İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı da ömrünün neredeyse yarısını doldurmuştu. Planda sanayileşmeyi özel sektör eliyle sürdürmek için özendirici tedbirler alınıyordu. Bu süreç başlarda Türkiye’yi etkilememiş görünüyordu. Çünkü 1970 başında devalüasyonu yüksek yapmış, hatta doların Türk lirası karşısındaki değeri 14.85 liradan 13.50 liraya gerilemişti. Ancak krizden uzun süre muaf olmak mümkün değildi, Türkiye de girdaba sürüklendi ve ekonomik dengeler bozuldu. Ecevit, siyasette yeni bir isimdi, toplum onu Çalışma Bakanlığı döneminde tanımış, doğrusu o dönemdeki politikalarıyla iş insanlarının dikkatini çekmeye başlamıştı. 68 olayları nedeniyle soldan esen rüzgar Ecevit’in yıldızını daha bir parlatmış, CHP “Ortanın Solu”na taşınırken eski genel başkan İsmet İnönü de bir yol ayrımına gelmişti. Seçimlerden kısa bir süre önce yapılan kongrede “Ya o, ya ben!” diyen İnönü, salondan kırgın ve üzgün ayrılacaktı çünkü delege “Ecevit”i seçmişti. SANAYİ ÜRETİMİNİN YARISI ÖZEL SEKTÖRE AİT 70’li yılların bütününe bakıldığında her şeye rağmen sanayileşme hamlesinin sürdüğü fark ediliyordu. Örneğin 1977’de sanayi üretiminin yarısını özel sektör karşılamış, yaklaşık 800 bin kişi istihdam edilmişti. İSO’nun yaptığı bir ÖZEL SEKTÖRÜN GÜÇLENDİĞİ YILLAR EKONOMİDE 1970 Sanayileşmeyi özel sektör eliyle sürdürmek için özendirici tedbirler alınıyordu. Süleyman Demirel’in başkanlığında koalisyon hükümeti kuruluyor. 60 MAYIS 2022 KAPAK İSO 70 Yaşında 14 Ekim 1973 yılında Bülent Ecevit oy kullanıyor.70araştırmaya göre, Türkiye’nin en büyük 100 kuruluşu arasında ilk sıraları kamu kuruluşları karşılasa da 83 şirket özel sektöre aitti. Dönemin büyük holdinglerinin 70’li yıllar boyunca yaptıkları yatırıma bakıldığında da karanlık biraz da olsa dağılıyordu. Adını daha çok inşaat alanında duyuran Tekfen, Derince ve Ceyhan’da tesis kuruyor, Mis Süt’le gıda sektörüne de giriyordu. 1972’de holdingleşme yoluna giren Borusan Sefaköy’de motor supapları ve supap aksesuarları üreten Supsan’ı ve Gemlik’te boru tesislerini açıyordu. Daha çok yurt dışında, özellikle de Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinde inşaat ihaleleri alan ENKA ise üç ayrı şirketle çelik yapıların bileşenleri, hafriyat ve zemin mühendisliği ile kazık çakma alanlarına yatırım yapıyordu. Ülker grubu ise bu hareketliliğe 1975’te Topkapı’da kurduğu fabrikayla ekleniyor, ilk kez bisküvi dışındaki gıda ürünlerinin üretimine soyunuyordu. 1970’te temizlik kağıtları üretimi için İpek Kağıt’ı kuran Eczacıbaşı Yakacık’ta kaynak elektrodları, Bozüyük’te seramik gereçleri üreterek yoluna devam ediyor, 1978’de bu yatırımlarına İntema’yı ekliyordu. 1967’de Arçelik’i Gebze-Çayırova’ya taşıyarak İstanbul’u sanayinin ağırlığından kurtarmak adına ilk adımı atan Koç Holding ise 70’leri buzdolabı, çamaşır makinesi, elektrik süpürgesi, klima, gaz sobası üretimlerini çeşitlendirerek karşılıyor, emaye küvet, cila makinesi, televizyon, kompresör, termosifon, audio ve video kaseti ile fırın üretimine de el atıyordu. Servis ağını genişletmeye de öncelik veren Koç, yeni bir Arçelik fabrikası yatırımı için de Eskişehir’i seçiyordu. Sabancı da birbiri ardına kurduğu şirketlerle 70’li yılların bulanık havasını renklendiriyordu: Pilsa, Teksa, Çimsa, Exsa, Akkardansa, Yünsa, Kordsa, Lisa, Lassa, Bimsa, Çipaş, Türk Philips… 1970’lerin ortasında, şirket yönetimine gelen Turgut Özal’ın önerisiyle hem kurucusu olduğu Akbank Genel Merkezi’ni hem de Sabancı Holding merkezini İstanbul’a taşıyan Sakıp Sabancı geleceğin rotasını artık Adana’dan değil, İstanbul’dan çizmeye karar veriyordu. Ekonomi yazarı Osman Ulagay’a göre Demirel’in iktidara gelmesi sanayicileri rahatlatmıştı, Demirel’in DPT Müsteşarlığı’na atadığı Turgut Özal’la hazırlayacağı ekonomik programın sorunları çözeceğine inanılıyordu. 1970’li yıllarda İstanbul. 1970’li yıllarda üretim tam gaz devam ediyor. İSO SANAYİ 61 Celal Bayar ve Hacı Ömer Sabancı, Nazilli Bez Fabrikası’nda.1980T ürkiye 12 Eylül sabahına tıpkı 27 Mayıs 1960 sabahında olduğu gibi yine bir darbe ile uyandı. 1960 darbesinin sesi radyoydu, 1980’e ise televizyon sözcülük edecekti. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren tek kanallı televizyondan ülkeye şöyle seslendi: “…Silahlı Kuvvetler, İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.” “VİLLALARINIZI SATIN, SERMAYE YAPIN” 13 Mayıs 1981’de İstanbul Sanayi Odası salonunda toplanan sanayiciler kaygılarını gizlemeye pek de gerek duymuyordu. Odaya konuk olan Turgut Özal da bu kaygıyı yatıştırmaya çalışıyordu. Sanayicilerden kısa vadeli çıkar hesaplarının dışına çıkarak üç dört yıl sonra Türkiye’yi hayal edilemeyecek bir noktaya getirecek olan programı desteklemelerini istiyor, sanayiciye elinizdeki parayı işinize yatırın diyordu. Özal, uygulanmakta olan ekonomi politikasının önceliklerini ve hedeflerini de açık biçimde ortaya koyuyordu. Üretim ve yatırımların artması ise ancak dördüncü önceliği alabiliyor, yapılacak yatırımların da gerek kamu kesiminde, gerekse özel kesimde dışa dönük yeni program doğrultusunda olmasına dikkat edileceğini vurguluyordu. Özal, sanayicileri sık sık uyarıyor, gelecekteki beş yıl için rota çiziyor, eğer bu rotaya uyulmazsa Türkiye’nin geleceğinin kararacağını söylüyordu. İhracatı artırmak adına da vergi muafiyeti uygulanıyor, sanayide yeni teknolojilere uygun ithalat ürünleri ise TÜRKİYE DÜNYANIN YÜKSELEN YILDIZI 1980 62 MAYIS 2022 KAPAK İSO 70 Yaşında Türkiye dünyaya açılıyor. Türkiye’nin ihracat adımları büyüyor.80gümrükten muaf tutuluyordu. Sonunda hedefe yaklaşıldı ve 1988 yılında ihracat artış hızı, ithalat artış hızının üzerine çıktı. İhracatın yüzde 80’ini mamul mallar, özellikle de tekstil ve demir-çelik ürünleri karşılıyor, yani yeni sistem üretimde de karşılığını buluyordu. Veriler, 1982-1985 yılları arasında Türkiye’nin Orta Doğu’ya ihracatının Avrupa Topluluğu’na olan ihracatını aştığını gösteriyordu. Sanayiciler bu hıza ayak uydurmakta gecikmemişti, gerçi iç talebin kısılması nedeniyle pek yeni tesis kurulamadı ama var olanların kapasiteleri daha etkin kullanıldı. İSTANBUL’DA SANAYİ BÖLGELERİ KURULUYOR Bu siyasi ve ekonomik haritanın içinde İstanbul yine merkezdeydi. 1982 verilerine göre 10 ve üzeri işçi çalıştıran sanayi tesislerinin sayısı beş bine, çalışan sayısı ise 300 bine yaklaşmıştı. Türkiye’deki toplam iş yeri sayısının yaklaşık yüzde 20’si İstanbul’daydı. Uzun yıllar sanayiye ev sahipliği yapan Haliç’te çöp adacıkları oluşmuş, bu adacıklar da turizme heveslenen kentin tarihi dokusunu yıpratmaya başlamıştı. Çözüm aramaya Haliç’le başlandı, ardından çevresindeki ve Zeytinburnu’ndaki sanayi tesisleri yeni kurulan sanayi bölgelerine taşındı. İkitelli, Beylikdüzü, Dudullu, Tuzla Organize Sanayi Bölgeleri kendi içlerinde küçük bir dünya kurarken küçük işletmeler de PERPA’da toplandı. Aynı sektördeki iş yerleri de birer çatı altında birleştirilirken mobilya arayanlar artık Modoko’ya, motorlu araç tamirhanelerine ihtiyacı olanlar Kadosan’a, yan sanayi ürünleri peşinde olanlar da İmes Sanayi Sitesi’ne gidiyordu. Tekstilin merkezi Mahmutpaşa, Sultanhamam ve Mercan’daki atölyeler de yavaş yavaş kenar semtlere çekildi. Rakamlar 1981-1990 arasında dalgalanmalı da olsa sanayide ortalama yüzde 7 büyüme sağlandığını gösteriyordu. Bu oran imalat sanayisinde yüzde 10’u buluyordu, ancak gayri safi milli hasıladaki payı düşmüştü. İmalat sanayisinin 1980’de yüzde 25 olan oranı 1990’da ancak yüzde 25,3’e çıkabilmişti. Yine de ihracatta tarımsal malların payı azalmış, sanayi sektörününki yükselmişti. Dahası ihracat artışı, büyüme hızından daha da yüksek görülüyordu. Bunda özel sektörün payı büyüktü. İSO SANAYİ 63 Halkçı Parti ile Sosyal Demokrasi Partisi, Erdal İnönü başkanlığında birleşiyor. Tat Konserve Fabrikası, Bursa.Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne üye olmasıyla birlikte sanayinin rekabet gücü arttı. Başbakan Tansu Çiller İSO İhracat ve Vergi Ödül Töreni’nde, 1994. 1990 1990S ene1990’lı yıllara hem dünya hem Türkiye krizlerle başlamıştı. Çünkü 1989’da Berlin Duvarı yıkılmış, Almanya’nın kademeli olarak birleşmesine karar verilmişti. Sovyetler Birliği ise Mihail Gorbaçov’un başkanlığında sosyalizmden liberalizme geçiş yapmaya hazırlanıyordu. Türkiye de 1990’lı yıllara oldukça kaygılı başlamıştı. Siyasette de ekonomide de işler hiç de yolunda görünmüyordu. 1980’lerde ihracata dayalı büyüme modeli uygulayan ve kambiyo rejimi değişikliği ile sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesine karar veren Türkiye, ekonomide bir genişleme dönemi yaşamıştı. O günlerde İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis toplantısının konuğu Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Saracoğlu’ydu. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Memduh Hacıoğlu ve Sakıp Sabancı konuşmalarında hükümetin ekonomi programına eleştirilerde bulunurken açıklamaları Türkiye’nin nasıl bir ortam içinde olduğunu açıkça gösteriyordu. Hacıoğlu, “Ekonominin bir sorumlusunu bulmakta güçlük çekiyoruz. En önemli sorun buradadır. İhracat politikaları terk edilmiştir. Yatırım politikalarında birçok enstrüman çalışmamaktadır. İstihdamın ne denli ciddi bir sorun olduğunu kavrayan yoktur. Devamlı artan kamu borçları, Türkiye’yi hızlı büyüyemeyen bir ekonomiye mahkum etmiştir. Türkiye, yüzde 4-5 büyüme ile bir yere varamaz. Asgari yüzde 12 büyümelidir” derken Sabancı ise döviz dışındaki sorunların çözümlenememesinin çok başlılıktan kaynaklandığına dikkat çekiyordu. Sabancı “Bir başbakan yardımcılığı olsa da meseleler bir mercide toplansa iyi olmaz KRİZLERLE KAYBOLAN YILLAR Tofaş Fabrikası, Bursa. 64 MAYIS 2022 KAPAK İSO 70 Yaşında90mı acaba?” diye soruyordu. Ancak bunun da sorunu çözmeyeceği ortadaydı, çünkü siyaset 90’lı yıllar boyunca hep ekonominin önüne geçecekti. SANAYİCİLERDEN AR-GE UYARISI 1997’ye iyimser beklentilerle girildi, piyasalarda da olumlu bir ortam vardı. Ancak sanayici temkinli davranmayı yeğliyordu. Ergun Başkan, Sanayi dergisinde Türkiye sanayisinin 1997 başındaki tablosunu çizerken uyarılarda bulunmadan edemiyordu: “… Türk sanayi sektörü iktidar tarafından yapılan vaat ve verilen sözlerin etkisi altında 1997’ye girmektedir. Pek tabii 1997 için gerçekleşmesi hayal gibi bile olsa; kağıt üzerinde denk görünen bütçenin açıksız kapanabilmesi herkesin genel arzusu ve beklentisidir. Ancak yıllarca sürüncemede kalan özelleştirmede ciddi ve somut adımlar atılamaz ise denk bütçe hayalin de ötesinde bir aldatmaca olarak kalır. KOBİ’ler siyasi istismar ve çıkarlara alet edilmez ise küçük ve orta boy sanayi için 1997 önemli bir yıl olacaktır. Gümrük Birliği uyum yasalarının bir an önce kanunlaşması için 1997 adeta son bir fırsattır. AB trenini kaçırmak istemiyorsak bunu bu sene gerçekleştirmek zorundayız.” TÜRKİYE GÜMRÜK BİRLİĞİ’NDE Türkiye 1996’da sanayi ürünlerini ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsayan, AB’den gelen sanayi ürünlerine yönelik gümrük vergilerini kaldıran Gümrük Birliği’ne girmişti. Ekonomi ve siyasette yaşanan bu hareketlilikte Ankara kadar İstanbul da etkiliydi. Kendisine başka roller biçilse de İstanbul hala ticaret ve sanayinin merkeziydi. Geçen 10 yıllarda Anadolu sermayesi de güçlenmiş, yatırımlar Anadolu’da da artmıştı ama İstanbul sanayi tesisleri kent dışına kaysa da hala ekonominin başkenti konumunu koruyordu. Dünyada ekonomik krizlerden, içerde siyasi gerilimlerden bunalan sanayiciler, özellikle de İstanbullu sanayiciler sorunlarını yine İSO’nun çatısı altında çözmeye çalışıyordu. İSO yöneticileri sanayicilerin bütün sorunlarını üstlenerek hem hükümetler nezdinde hem de uluslararası arenada sözünü esirgemiyor, Türkiye’nin kangren haline dönüşmüş sorunlarına çözüm arıyordu. Gelişen otomotiv sektörü demir çelik ve metal sektörünü de olumlu etkiledi. İSO, 43’üncü kuruluş yıldönümünde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i ağırlıyor - 1995. Otomotiv sektörü büyüyor. İSO SANAYİ 65Türkiye de artık küreselleşiyor. Otomotiv sektörü 2000’li yıllarda büyüyor. Bülent Ecevit’in başkanlığında 57’nci koalisyon hükümeti. 2000 2000D ünya yeni bir yüzyıla girişin ötesinde milenyum adı verilen yeni bir bin yıllık dönemin de eşiğindeydi. 2000 yılı ve sonrasına ilişkin olarak özellikle teknolojik gelişmelerin de katkısı ile iyimser beklentiler çoğunluktaydı. Ancak Milenyuma adım atılması ile birlikte hem dünya hem de Türkiye yine daha çok sorunlar ile karşı karşıya kalacaktı. Dünyanın ilk aşması gereken sorunu ise “Dijital kıyamet tehdidinin” atlatılmasıydı. Yeni bin yıla girilirken dünyanın ortak korkusu bilgisayarların 2000 rakamını algılayamaması ve bankacılık sisteminde çöküşten nükleer patlamalara kadar bir dizi felaketin yaşanması olasılığıydı. Dünya bu korkuyu önlemek için bir trilyon dolar, Türkiye ise dört milyar dolar harcamıştı. Yılbaşı gece yarısı saat 00.00’ı gösterdiğinde ise ne kıyamet koptu, ne de hayat değişti. Aksine 2000’ler dünyanın bilinen sorunlarıyla başladı. Türkiye ise yeni bin yıla kayıp yılların ağırlaşan mirası ile başlıyordu. Türkiye hem ekonomide hem de siyasette yoğun bir gündemle hoş geldin diyordu 2000’li yıllara. 1999 oldukça sıkıntılı geçmişti. Ekonomideki zorluklar artarken, ağustos ve kasım aylarında yaşanan depremler büyük insani kayıplara, toplumsal travmaya ve ekonomide de şiddetli küçülmeye yol açmıştı. Türk sanayi ise son 10 yıl içinde yaşanan ekonomik krizler, döviz kurlarındaki oynaklıklar, iç ve dış talepte görülen dalgalanmalar nedeniyle yorgun düşmüştü. En büyük ihtiyacı ekonomide istikrar ve öngörülebilirlikti. Türkiye’nin en büyük krizi Türkiye’yi bir kez daha IMF’nin kapısına taşıdı. Mayıs 2001’de Dünya Bankası Başkan Yardımcılarından Kemal Derviş adeta bir kurtarıcı olarak Türkiye’ye çağrıldı. Ecevit, Derviş’i, ekonomiden sorumlu devlet bakanı olarak atadı. Kemal Derviş’in hazırladığı TÜRKİYE DE KÜRESELLEŞİYOR 66 MAYIS 2022 KAPAK İSO 70 Yaşında00“Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” uygulamaya konuldu. SİYASET BAŞTAN AŞAĞI DEĞİŞİYOR Türkiye uygulamaya koyduğu güçlü ekonomiye geçiş programını kesintisiz uyguluyordu ve olumlu sonuçları da alınmaya başlanmıştı. 2002 yılı Mayıs ayında Başbakan Bülent Ecevit rahatsızlandı. Yaşının da etkisiyle göreve dönüp dönemeyeceği tartışılmaya başlandı. DSP’nin meclisteki sandalye sayısı 124’ten 64’e düşünce, koalisyonun ikinci ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli, 7 Temmuz 2002’de erken seçim yapılmasını istedi ve üç liderin yaptığı zirvede 3 Kasım 2002 tarihi belirlenerek, Türkiye seçim sürecine girdi. Seçmenin önünde bu kez mevcut partilerin yanı sıra 28 Şubat sonrasında zor dönemler geçirmiş olan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığındaki Adalet ve Kalkınma Partisi vardı. Yüzde 10’luk seçim barajı nedeniyle oyların yüzde 45’inin TBMM’ye yansımadığı seçimlerin galibi AK Parti oldu. Böylece Türkiye’de yeni bir dönem açılıyordu. AK Parti iktidarı döneminde siyasi, ekonomik, dış politik ve toplumsal alanlarda umutları yeşertmişti. TÜRKİYE KÜRESEL KRİZDEN ETKİLENİYOR Yaşanan küresel ekonomik krizden olumsuz etkilenen Türkiye ekonomisi, 2009 yılında yüzde 4,7 küçüldü. İhracat ve ithalatta önemli düşüşler yaşandı. Türk lirası yüzde 35 değer kaybederek dolar karşısında 1,60’a geriledi. Sanayi üretimi yüzde 9,9 daraldı. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda da önemli gerileme yaşandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dünyadaki bu depreme ilişkin “Kimse endişeye kapılmasın, kriz Türkiye’ye teğet geçecek” diyordu, ancak kriz teğet de geçse önemli etkileri olduğu yıllar içinde ortaya çıkacaktı. Küresel kriz Türkiye sanayini olumsuz etkilemişti. Bu, ‘Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’ araştırmasında rakamlara da yansıyacaktı. İSO 500 genelinde üretimden satışlar cari fiyatlarla yüzde 13,1, toplam satış hasılatı ise yüzde 12,3 azalmıştı. Döviz kuru artışları ise karlılıkları olumlu etkilemiş ve dönem zararı yüzde 37,1 azalırken, dönem karı yüzde 10,8 artmıştı. Kar eden kuruluş sayısı da bir önceki yıla göre 60 artarak 412’ye ulaşmıştı. Dış ticaret büyüyor. Türkiye artık robot teknolojisi de üretiyor. Tekstil sektörü ile Türk ekonomisi büyüyor. İSO SANAYİ 67Next >