< Previous68 TEMMUZ 2022 yüzde 16,4 ve 2020’de yüzde 15,3 olan artışlara kıyasla büyüme hızında keskin bir ivmelenmenin görüldüğünü belirtti. İhracatta geçen yıla göre gerçekleşen yüzde 34’lük büyümenin, yıl boyunca ortaya çıkan kur farkları ve enflasyondaki yükselişin bu artışın yüksek olmasında rol oynadığını söyleyen Bahçıvan, “Öte yandan, fiyat etkilerinden arındırdığımızda dahi üretimden satışlardaki büyümenin oldukça güçlü olduğunu görüyoruz. 2021’de yılsonu tüketici enflasyonu ile deflate edildiğinde üretimden satışlar reel olarak yaklaşık 28 arttı. Bu oran İSO 500’de uzun yıllardır görülmeyen bir büyüme performansına işaret ediyor” diye konuştu. Finansman giderlerinde ise son yıllarda olduğu gibi İSO 500’ün karlılık performansında belirleyici olmayı sürdürdüğünü vurgulayan Bahçıvan, 2021 yılında Türk lirasında yaşanan değer kaybının yanı sıra enflasyon ve faizlerdeki yükselişin sonucunda İSO 500’ün finansman giderlerinin yüzde 135 artışla 209 milyar TL’ye yükseldiğini bildirdi. Bu durumun 2021’de finansman giderlerinin net satışlara oranını dikkat çekici bir şekilde yüzde 6,7’den yüzde 9’a taşıdığını kaydeden Bahçıvan, “Diğer yandan, aynı dönemde faaliyet karının da yüzde 139’luk artış göstermesi sayesinde finansman giderlerinin faaliyet karına oranı yüzde 62,2’den hafif bir iyileşmeyle yüzde 61,1’e geriledi. Yaşanan bu göreli iyileşmeye rağmen, sanayi kuruluşlarımızın ana faaliyetlerinden elde ettikleri karların halen oldukça önemli bir bölümünü finansman giderlerine ayırmaya devam ettiğini görüyoruz” dedi. “İSO 500, BERRAK BİR RESİM ORTAYA KOYUYOR” Sanayi performansının kapsamlı bir fotoğrafını sunan İSO Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu-2021 Araştırması’na da değinen Bahçıvan, sonuçların bu yıl da sanayi sektörünün gelişimine ve temel sorunlarına ilişkin son derece berrak bir resim ortaya koyduğunu dile getirdi. Bahçıvan, şimdiye kadar yayınlanan 50’yi aşkın rapor gibi 2021 yılı araştırmasının da Türkiye’nin sanayileşme tarihine tanıklık etmesini sağlayacak bir diğer önemli çalışma olarak arşivlerdeki yerini alacağını belirtti. Araştırmanın bulgularına bakarak ilgili mercilere iletecekleri mesajı M eclis toplantısı İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay tarafından açıldı. Okyay, toplantıda gündeme ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye sanayisinin bugününü anlamak ve gelecekte gitmemiz gereken yolu göstermesi açısından dikkatlerinizi çekmek istediğim bir veri var: 2021 yılında yaratılan katma değer içinde en yüksek payı yüzde 33,3 ile düşük teknoloji yoğunluklu sanayiler almaya devam etti. Bu veri, hala düşük teknoloji yoğunluklu sanayi sarmalından çıkamadığımızın bir göstergesi. Bu alanda yüzde 40’lardan 33’lere bir gerileme var. Yine orta-düşük ve orta-yüksek teknolojilerin payının yüzde 53’lerden yüzde 60’lara yükselmesi umut verici bir gelişme. Ancak maalesef arzu ettiğimiz noktada değiliz! Yüksek teknoloji yoğunluklu sanayilerin payının yüzde 6,4’ten yüzde 6,1’e gerilemiş olmasının işaret ettiği gibi, sanayimizin teknolojik dönüşüm ihtiyacı halen devam ediyor. Türkiye her ne kadar yüksek teknoloji ihracatının payını artırmayı hedeflese de hem yüksek hem de orta yüksek teknolojinin ihracattaki payı düşüşte. İhracatta yüksek teknoloji oranı OECD ülkelerinde ortalama yüzde 20 civarındayken, bizde yıllardır yüzde 3’ü geçemiyor. Günümüz dünyasında yüksek teknoloji ürünleriyle yüksek katma değer yaratmadan, dış pazarlardan uzun dönemli gelir üretebilmemiz mümkün görünmüyor. Çin’deki dönüşüm buna çok güzel örnek… Çin artık klasik sektörleri diğer ülkelere bıraktı, kendine yüksek teknoloji ürünlerin ihracatında büyüme hedefi koydu. Biz de hem kaynakların doğru ve verimli kullanılacağı kapsayıcı politikalar, hem de bu hedef ile tutarlı eğitim AR-GE patent üretme kabiliyetini destekleyen iklim ve sosyal politikalarla yüksek teknolojiyle büyümeyi kendimize amaç edinmeliyiz.” İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay: İSO SANAYİ 69 Bahçıvan, şöyle açıkladı: “İSO 500’ün 2021 sonuçları yeni dönem için Türk sanayisinin ne denli büyük bir potansiyele sahip olduğunu gözler önüne seriyor. Sanayi için öngördüğümüz geleceğin sadece temennilerde kalmaması için, dünün sonuçlarını güncel gelişmeler ve veriler ışığında da değerlendirmeli ve gerekli adımları ivedilikle atmalıyız.” İSO 500 sonuçları ışığında 2021 yılında Türk sanayicisinin büyüme ve üretim azmiyle neleri başarabileceğinin mesajını verdiğinin altını çizen Bahçıvan, ihracat ve istihdam konusunda ortaya çıkan göstergelerin, sanayimizin stratejik önemini bir kez daha teyit ettiğini belirtti. Yeni yatırımlarla tüm dünyada yeni rekabet koşullarına uygun bir nitelik yapısına kavuşabilmesini arzu ettiklerini söyleyen Bahçıvan, “Sanayimiz, Türkiye’nin ihtiyacı olan kaliteli ve sürdürülebilir büyümeye daha fazla katkı sağlayabilsin. Özellikle de ileri teknoloji tarafı önemsenen, daha katma değerli bir sanayi altyapısına ve 21’inci yüzyılın sanayi gücüne ulaşabilsin. Böyle bir fırsat penceresinin oluşturulması halinde, inanıyoruz ki; 2021 yılı İSO 500 araştırma sonuçlarında ortaya çıkan başarı tablosu, bundan seneler sonra Türk sanayisinin ulaşmış olacağı seviyenin erken bir habercisi olarak hatırlanacak” diye konuştu. MECLİS 70 TEMMUZ 2022İSO SANAYİ71 İstanbul Sanayi Odası’nın haziran ayı meclis toplantısının açılış konuşmasının ardından bir panel düzenlendi. Dünya Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ’ın moderatörlüğünde düzenlenen İSO 500-2021 sonuçlarının değerlendirildiği panele, Habertürk Yazarı Abdurrahman Yıldırım, Karar Gazetesi Yazarı Mehmet Ali Verçin konuşmacı olarak katıldı. Panelde yapılan konuşmaların ardından meclis üyeleri söz alarak İSO 500 ile ilgili değerlendirmelerini yaparken, merak edilen sorulara da panelistler tarafından cevap verildi. İSO 500-2021 SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLDİĞİ PANEL İLGİYLE İZLENDİ72 TEMMUZ 2022 İ stanbul Sanayi Odası’nın haziran ayı meclis toplantısının açılış konuşmalarının ardından Dünya Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ’ın moderatörlüğünde İSO 500-2021 sonuçları değerlendirildi. Panele Habertürk Yazarı Abdurrahman Yıldırım, Karar Gazetesi Yazarı Mehmet Ali Verçin konuk konuşmacı olarak katılarak İSO 500-2021 sonuçları hakkında görüşlerini dile getirdi. Panelde yapılan konuşmaların ardından meclis toplantısı, üyelerin söz alarak İSO 500 ile ilgili değerlendirmeleri ve bu bağlamda sanayinin bugün içinde bulunduğu süreç hakkındaki düşüncelerini aktarmalarıyla devam etti. Meclis üyelerinin soruları, panelistler tarafından yanıtlandı. Panelin açılışında konuşan Hakan Güldağ, İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Araştırması’nın, Türkiye için çok değerli bir kaynak olduğunu söyleyerek, özellikle gazetecililerin en çok işine yarayan, yeri doldurulamaz bir eser olduğunu ifade etti. Güldağ, yarım asırdır yayınlanan bu araştırmada emeği geçen herekse teşekkür etti. Güldağ, İSO 500-2021 araştırmasını değerlendirmesi için sözü sırasıyla Habertürk Yazarı Abdurrahman Yıldırım ve Karar Gazetesi Yazarı Mehmet Ali Verçin’e verdi. HABERTÜRK YAZARI ABDURRAHMAN YILDIRIM: “İSO 500-2021 ARAŞTIRMASINA GÖRE KARLILIK ORANI EN YÜKSEK SEVİYEDE” Panelde söz alan Habertürk Yazarı Abdurrahman Yıldırım, İSO 500-2021 yılı araştırmasında şirketlerin karlılık oranının bugüne kadar en yüksek seviyede olduğunu söyledi. Şirketlerin ulaştığı karlılık seviyelerine rağmen öz kaynak sermayenin eridiğine dikkat çeken Yıldırım, şirketlerin borçla büyüdüğünü belirtti. Borçla işleri döndürme çabasının dikkat çekici olduğunu anlatan Yıldırım, “Dolayısıyla siz faaliyetlerinizin yüzde 70’ini borçla döndürdüğünüz zaman öz varlık kârlılığınız yüksek çıkıyor. Çünkü yüzde 30 öz varlıkla işi döndürüyorsunuz. Bir kâr elde ediyorsunuz ama o kârı da düşük bir sermayeyle elde etmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla yüksek bir sermaye kârlılığını yakalıyorsunuz” dedi. Sanayi için bu görüntünün olumlu olduğunu ancak ekonomideki bazı çarpıklıkların da gözler önüne serildiğini vurgulayan Yıldırım, sermaye açısından şirketlerin güçlendirilmediğinin bir göstergesi olduğunu da dile getirdi. Türkiye’de mülkiyet haklarının çok sağlam olmadığını, mülkiyetini kullanırken ve de iş yaparken hürriyetin eksik kaldığını, hürriyet ve mülkiyet olmadan da sermayenin büyüyemeyeceğini ifade eden Yıldırım, “Kabul etmemiz lazım ki burada bir tıkanıklık bir güvensizlik var. Siz sermayenizi sabit bir varlığa yatırdığınız zaman bir gün gelip devlet gücü ya da başka güçler el koyabilir. Dolayısıyla sermayeyi göstermemek gibi ya da sermayeyi küçültmek, büyütmemek gibi tedbirler alınıyor” diye konuştu. Mülkiyet haklarının sağlam olmaması, hukuk düzenine duyulan güvensizliğin bir sonucu olduğunu söyleyen Yıldırım, insanların bütün varlığını bir yerde toplayıp büyütmek ve bunu göstermek istemediğini belirtti. Artık öz varlık kârlılığının önemini yitirdiğini kaydeden Yıldırım, şöyle konuştu: “Kaynakların yüzde 70’i borçlardan oluşuyor. Borç alarak kâr ediliyor. Elin taşıyla elin kuşu vurularak güzel para kazanılıyor. Tabii burada da bir beceri var ama bunun sermaye birikimine katkısı ise az. Dolayısıyla sanayi çok yüksek karlı görünüyorsa da ne yazık ki yapı bozuk işliyor. 500 büyük sanayi şirketinin yapısı, Türkiye’yi ve Türkiye ekonomisini yansıtıyor. Demek ki ortada bir güven eksikliği var. Dolayısıyla hukuk sistemi sağlamlaştırılarak, güven ortamı kurulmalı.” “AR-GE YATIRIMLARI BİR ÜLKE STRATEJİSİYLE BAŞARILABİLİR” Markalaşmanın önemine dikkat çeken Yıldırım, AR-GE yatırımlarının ancak markalara yapılabileceğini, ara mallara yapılamayacağına dikkat çekti. AR-GE yatırımlarının borçla yapılamayacağında da değinen Yıldırım, markalaşma sürecinin sadece şirketler bazında değil, bir ülke stratejisiyle başarıya ulaşabileceğini söyledi. Demokratik olmayan ülkelerden marka çıkmasının çok zor olduğunu belirten Yıldırım, markalaşma sürecinin en önemli ayağının siyasi ve ekonomik yapı olduğuna dikkat çekti. AR-GE konusunda bugün geride olduğumuzu henüz bu işe yeni başladığımızı söyleyen Yıldırım, milli gelirin yüzde 1’i kadar bütçeden bir pay ayırdığımızı belirtti. Bu bütçeyi de yanlış kullandığımıza dikkat çeken Yıldırım, “İşe markadan başlamak lazım. Marka nasıl yaratacağız, onu düşünmeliyiz. Tabii marka her şirketin yaratabileceği bir konu değil. Ülkenin de ülkeyi yönetenlerin de bu işin halatını çekmesi lazım, uğraşması lazım. Ne yazık ki demokratik olmayan bir ülkeden marka çıkar MECLİSİSO SANAYİ 73 mı, bizce biraz zor” diye konuştu. Tekstil ve konfeksiyon sektöründen Türkiye’nin şimdiye kadar birkaç marka çıkartması gerektiğine dikkat çeken Yıldırım, bu konuda yaşanan sorunun kadının toplumdaki, ekonomideki ve vitrindeki görünürlüğünün düşük olmasına bağladı. Yıldırım, tekstil ve konfeksiyondan şimdilik bir marka çıkartılamayacağını, belki turizm ve tarımsal üründen faydalanabileceğini anlattı. Sanayinin bazı alanlarına marka gerekmediğini söyleyen Yıldırım, Avrupa’da mesela beyaz eşyada, kahverengi eşyada ve otomobilde gayet iyi bir pazarımız olduğunu belirtti. “BİLANÇOLAR 2021’İ, PARLAK BİR YIL OLARAK GÖSTERİYOR” 2021 yılı rakamlarına bakıldığı zaman nasıl parlak bir dönem yaşandığının görüldüğünü söyleyen Yıldırım, bilanço ve rakamların bu durumu ifade ettiğini kaydetti. Ancak bu durumun sürdürülebilir olmadığını anlatan Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye 2021 yılında yüzde 11 büyüdü. O büyüme içinde bu başarı yakalandı. Bu sene o kadar büyüyemeyeceğiz. 2011 yılında yani 10 sene önce de Türkiye yine yüzde 11,1 büyümüştü. O yılki 500 büyüğün bilançoları dolara çevrildiğinde tablonun çok enteresan olduğu ortaya çıkıyor. Satışlar fazla büyümemiş. Geçen seneki üretimden satışlar 229 milyar dolar, 10 sene önceki ise 193 milyar dolardı. Artış yüzde 19 ile 36 milyar dolar. İhracat ise 63’ten 86’ya çıkmış, buradaki yüzdelik artış yüzde 36. Toplam borçlara bakıldığında burada bir büyümenin olduğu görülüyor. Yüzde 59 artışla 106 milyar dolardan 169 milyar dolara çıkmış. Dolayısıyla faize çalışıyoruz lafı buradan geliyor. Yani borç fazlaysa faize çalışıyorsunuz demektir. Öz varlık ise 92 milyar dolardan 10 yılda 70 milyar dolara düşmüş. Yani yüzde 22’lik bir azalmadan söz ediyoruz. Kârımız 10 yıl önce 13 milyarken geçen sene 28 milyar dolara çıkmış. Burada gayet iyi bir artış var. Çalışanlar sayısı 10 sene önce 551 bin iken şimdi ise 757 bine yükselmiş. Burada da gayet iyi bir artış söz konusu. Ancak çalışanlara yapılan ödeme 14 milyardan 11,7 milyar dolara düşmüş. Yani hem çalışan sayısı artmış hem de ne yazık ki çalışanlara ödenen miktar düşmüş. 10 sene önce 2,7 milyar dolar olan faiz ödemeleri ise geçen sene 10,2 milyar dolara artmış durumda. Sanayi ne yazık ki faize çalışıyor. 10,2 milyar dolar faiz ödeyen sanayici, çalışanına 11,7 milyar dolar ödemiş. Dolayısıyla sanayici büyümeye büyüyor da ne yazık ki bu durum aldatıcı bir durum.” HABERTÜRK YAZARI ABDURRAHMAN YILDIRIMMECLİS 74 TEMMUZ 2022 KARAR GAZETESİ YAZARI MEHMET ALİ VERÇİN: “YÜKSEK TEKNOLOJİ ÜRETECEK ŞİRKETLERE SERMAYE DESTEĞİ VERİLMELİ” Karar Gazetesi Yazarı Mehmet Ali Verçin, Türk sanayisinin üçe ayrıldığını söyleyerek bunların Avrupa’nın terk ettiği sanayi, Avrupa’nın ülkemizde sahip olduğu sanayi ve ambargo uygulanan sanayi olduğunu belirtti. Türkiye’de güçlü destekler olmadığı için yüksek teknoloji üreten şirketin kurulmasının çok zor olduğunu belirten Verçin, Avrupalıların çok rahat ucuza finansman ve AR-GE teşvikleri alabilmesine karşın, Türk şirketlerin bu kaynaklara erişemediğini ve dolayısıyla dış pazarda rekabet edemez durumda olduğunun altını çizdi. Yüksek teknoloji üretecek şirketlerin uzun vadede, sermaye desteğiyle desteklenmesi gerektiğine vurgu yapan Verçin, bu desteğin sağlanamaması durumunda, yüksek teknoloji üretiminin bir rüyanın ötesine geçemeyeceğini söyledi. Savunma sanayisine yapılan korumanın aynısının, ambargo uygulanan diğer sanayilerde de yapılabilirse yüksek teknoloji üreten şirketlere sahip olabileceğimizi söyleyen Verçin, “Türkiye’de eğitimle ilgili reforma ihtiyaç var” dedi. Avrupalılarla rekabet edebilmenin zor olduğunu kaydeden Verçin, Avrupalıların çok rahat bir şekilde yatırım yaptığını bizim ise yapamadığımızı belirtti. Sanayici açısından dünyada gelişmişlik ve gelişmemişlik arasında bir fark olacaksa onun cep telefonlarında var olduğunu kaydeden Verçin, cep telefonundaki çip için bir fabrika kurmanın bedelinin 10 milyar dolar yatırım gerektiğini bildirdi. Türkiye’de 10 milyar dolarlık yatırım yapabilecek bir özel sektörün olmadığını vurgulayan Verçin, “Türkiye’de bu konuda kredi verebilecek bir banka dahi bulamazsınız. Yabancılar da gelip bu tesisi Türkiye’de kurmak istemez. Dolayısıyla yeterli paramız olmadığı için Türkiye’de telefonlarda kullanılacak çipi üretecek bir tesis kuramıyoruz” diye konuştu. “TEKNOLOJİYE YATIRIM YAPMAYAN BİR ÜLKENİN GELECEĞİ OLAMAZ” Bir örnek vererek sözlerine devam eden Verçin, İphone’daki akıllı ekranın 60 dolar ile 100 dolar arasında değişen fiyatlarla Samsung’tan aldığını söyledi. Verçin, İphone’un kendi rakibinden mal satın aldığına dikkat çekti. Telefonda bulunan optik, LED, pil gibi ürünlerin toplam maliyetinin 30 milyar dolar olduğunu hesaplayan Verçin, aletin yazılımı hariç üretebilmek için 30 milyar dolar yatırıma ihtiyaç olduğuna dikkat çekti. Bizde böyle bir paranın olmadığını belirten Verçin, bu parayı bulup yatırımı yapmayan ülkelerin bir geleceğinin olmadığını vurguladı. Tüm bu parçaların sadece telefonların değil, uçakların, İHA’ların, sağlık ekipmanlarının KARAR GAZETESİ YAZARI MEHMET ALİ VERÇİNİSO SANAYİ 75 hatta bilgisayarların da parçası olduğunu dile getirdi. Bu parçaların mutlaka üretilmesi gerektiğini kaydeden Verçin, şöyle konuştu: “Tüm bunlar olsa da olmayan bir şeyimiz daha var, o da yazılım konusu. Bunlara yüklenecek akıl, bunlara yüklenecek işlev, fonksiyon çok önemli. Barışçıl ortamlarda bu parçaları ithal ederek yapabiliriz ama en ufak bir sıkışıklık anında bize herkes duvar gösterecek. Hiçbir malzeme vermeyecek. O yüzden bizim ne yapıp edip telefondaki parçaları üretebilecek sanayiler kurmamız lazım. Gerekirse millet olarak bazı konularda tasarruf edip bu paraları bir kenara koyup, teknolojileri gerçekleştirmemiz gerekiyor. Çünkü nükleer santralle ilgili elemanımız olsa, eğitimimiz olsa, know how’ımız olsa dahi paramız olmadığı için bu tesisleri ne yazık ki kuramıyoruz.” “TL İLE KREDİ ALAN KAZANACAK” Dünya Bankası’nın en son yayınlanan raporuna göre, borçların ne kadar döviz ne kadar TL olduğunun belli olmadığını söyleyen Verçin, genel olarak bilinenin Türkiye’deki şirketlerin dövizle ilgili borçlarının düşerken TL’yle ilgili borçlarının artmış olduğunu belirtti. Böyle giderse geçen sene, bu sene ve önümüzdeki sene de şirketler borçlanarak para kazanacaklarını anlatan Verçin, ancak TL ile kredi alabilenin kazanacağını vurguladı. TL kredi almanın ve bilançodaki TL’nin fazla artmasının kötü bir şey olmadığını bildiren Verçin, bu durumun bilançoya olumlu yansıyacağını kaydetti. Türkiye’nin kutup değiştirmesiyle ilgili olarak iddiaları çok fazla iddialı bulduğunu söyleyen Verçin, A’dan Z’ye bütün standartlarımızın batıyla bire bir eşleştirilmiş olduğunu belirtti. Neredeyse her şeyimiz onlarla aynı olduğunu kaydeden Verçin, “Diyelim ki bizim yöneticilerimiz ile batıdaki yöneticiler birbiriyle ihtilaf edebilir. Biz Türkiye’de onlar aleyhine edilmeyecek her sözü edebiliriz, onlar da kendi ülkelerinde bu Türkiye’nin ne işi var, buradan atın diyebilirler. Biz burada onlar hakkında konuşuyoruz, onlar da orada bizim hakkımızda konuşabilir. Biz burada onların politikalarını onlar da Türkiye’deki hukuk sistemini eleştirebilir. Ancak sonuçta biz geniş bir çerçeve içinde birbirine muhalefet eden bir sistemin iki parçasıyız. Zaman zaman böyle gelgitler olur diye düşünüyorum” dedi. Son beş yıldır batıyla ilişkilerimizin kötüleştiğini ifade eden Verçin, ancak herşeye rağmen, Türkiye’nin Batı blokundan ayrılmakla ilgili bir tehdit altında olduğunu görmediğini söyledi. Türkiye’de böyle bir eğilimin hiç olmadığının altını çizdi.“Y atırım yapmadan bir markaya sahip olamazsınız. Eğitim her şeyin önünde geliyor. Bugün ihracattaki kilogram fiyatımız yaklaşık 1 dolar 30 sent. Hazır giyimde ise bu rakam 20 doları buluyor. Markalı bir ürünün ihracat değeri ise 50 dolara kadar çıkabiliyor. Bu işin iki ayağı var, birisi kaliteli fason üretim, diğeri ise markalaşmadır. Pandemi döneminde hazır giyim sektörü bütün dinamikleriyle ayakta kalabilmeyi başardı. İtalya’ya baktığımız zaman 30 bin mağazanın kapandığını görüyoruz. Bu rakam İngiltere’de ise 10 bin oldu. Avrupa Birliği’nin iki önemli mottosu var, bunlardan biri sürdürülebilirlik diğeri de dijitalleşmedir. Türk firmaları her ikisinde de bu konuda çağ atlayacak büyük bir dönüşüm içinde yer alıyor. Pek çok ekonomik sorunlara rağmen bizler iş yapmayı öğrendik. Özellikle önümüzdeki dönemlerde kilogram ihracat değerimizi 1,3’ten 2 dolara çıkarabilirsek çok daha iyi bir yerde olacağız diye düşünüyorum.” “İhracat de ğerimizi 2 dolara ç ıkarmal ıyız” İSO Meclis Üyesi Süleyman Orakçıoğlu: “T ürkiye yüz yıldan beri yönünü Batı standartlarına göre kurmuş durumda. Hâlâ Türkiye, Fransız sistematiğiyle kurumsallaşmış, işleyen bir idari yapıya sahip. Dolayısıyla bu kadar büyük bir yapıyı bir anda bir taraftan alıp da öbür tarafa döndürmesi zor. Bir şirketteki insanların yerini değiştirmek ne kadar zor ise bu da o kadar zor bir durum. Türkiye yalpalayabilir ve bu konuda da ciddi zaman kaybına uğruyor. Bunu da inkâr etmek mümkün değil. Türkiye 2007-2008’lerde altın değerinde bir fırsat yakaladı. Lapa lapa para yağarken biz muslukları yanlış kovalara doldurduk ve tamamını inşaata ayırdık. Sanayileşme için bu paraları kullanamadık, bu durumu iyi görmek gerekiyor. Pandemiyle birlikte bir fırsat daha çıktı. Bütün bu lojistik alanların değişmesiyle Türkiye için bir fırsat meydana geldi. Ne yazık ki sermaye eksikliği yaşıyoruz, zaten gayri safi millî hasılamız belli. 84-85 milyonluk bir ülkede 750 milyarlık bir gayri safi millî hâsılamız var.” İSO Meclis Başkan Yardımcısı Ayhan Yavrucu: “Türkiye yönünü Bat ı standartlar ına göre kurgulam ış durumda” “Dolar ın yükselmesiyle karl ılık oran ı artm ış görünüyor” “İ SO 500 araştırmasındaki kârlılık bölümüne baktığımızda aslında böyle bir kârlılığın sanayide olmadığını görüyoruz. Sebebi ise 1 dolara alınmış ana ham maddemiz 9 lirayken 3-5 ay sonra doların 15–16 lira olması nedeniyle tamamı kâr gibi gözüküyor olmasıdır. Sanayinin en büyük problemlerinden biri ne yazık ki bu... 1 kilo viskon elyafı 1 dolara yani 9 liraya almışsınız. Ürünün fabrikada işlenmesi 5–6 ay sürüyor. 9 liraya alınan ham maddeyi 1 dolara bile satsanız, hiç kâr edemezsiniz. Dolar 14- 15 lira olduğunda yüzde 50’ye yakın kurdan kaynaklanan bir fark var. Yani gerçek kârdan söz edemeyiz. Aldığınız ürünün doların artmasıyla döviz satışı ya da ihracat yapıyor olmanızdan kaynaklı bir durum. Aslında olmayan bir kârdan söz ediyoruz. Bu durum ciddi bir şekilde şirketlere vergi yükü getiriyor.” İSO Yönetim Kurulu Üyesi Vehbi Canpolat: 76 TEMMUZ 2022 MECLİS“İ SO 500-2021’in katma değer tarafına baktığımızda performansların, özellikle petrol, petrol dışı maddeler ve diğer taraftan da demir çelik gibi sektörlerde yaşanan rekor fiyat artışlarından kaynaklandığını görüyoruz. Bu yıl ise sıkı para politikası, pahalı dolar iklimi ve diğer taraftan CDS primlerimizin 800’ün üzerinde yer alması gibi bir sürü sıkıntıyla birlikte durağan bir sürece gidiyoruz. Özetle fonlanmada ciddi anlamda sıkıntı yaşayacağımız bir sürece girmiş durumdayız. İSO 500’deki firmaların özkaynakları yüzde 53 artarken, borçları yüzde 71 büyüdü. Bu da bu yıl yaşanan sıkıntılı dönemle eşleşmiş durumda. Bu durum sanayimiz açısından 2022 yılında bir durağanlığa sebep olur mu diye merak ediyorum. Küresel açıdan baktığımızda da bir resesyonun söz konusu olduğu görülüyor. Resesyonla birlikte küreselde emtia fiyatlarının düşüşü sanayimize olumlu bir etki yaratır mı? Yoksa resesyon dış talebin azalmasıyla birlikte sanayimizde olumsuz bir etki yaratırsa, fonlanmada yarattığı o sıkıntıyla birlikte bu süreci nasıl atlatırız?” “İ SO 500-2021 sonuçlarına baktığımız zaman orta-yüksek teknolojili ürünlerimizin imalatında düşme var. Orta-yüksek teknolojideki düşüş engellenmeli, yüksek teknolojili ürünlerde ise dış alanlar seçilip sıçrama yapılmalı. Bizim Devlet Planlama Teşkilatı’nın işlerini yapacak meclislerimiz var. Yanılmıyorsam 20’ye yakın ayrı meclislerimiz bulunuyor. Her meclisimizin kendi sektörel sorunlarını ön plana koyup, üniversitelerde ciddi anlamda çalışmaya başlamaları gerekiyor. Türkiye’de insanlarda profesör olduktan sonra onları denetleyen, makale yayınlamasını ya da araştırma yapmasını zorlayan herhangi bir etmen yok. Dolayısıyla onları da çalıştıracak ciddi anlamda araştırma fonları da bulunmuyor. Yurt dışında profesör olduktan sonra beş yıllık süreler içinde onların istedikleri herhangi bir üniversitede çalışma zorunluluğu var. Bizde ise böyle bir şey yok. Hâlbuki o noktaya gelinceye kadar o bilgilerle onların o AR-GE faaliyetlerimize, inovasyonlarımıza, şirketlerin gelişmesine, o bilgilerine ihtiyacımız bulunuyor. Bunlar için de zorlayıcı etmenler gerekiyor.” T Y ün o b ihtiy İSO Meclis Üyesi Burcu Kösem: İSO Meclis Üyesi Mehmet Koç: “Fonlanmada ciddi anlamda s ı kıntı ya şayaca ğ ımız bir sürece girdik” “Orta-yüksek teknolojideki dü şü ş engellenmeli” “Gerçekleri ş effaf bir ş ekilde masaya yat ırmal ıyı z” “İ ş hayatına 1990 yılında başladım. O yıldan beri de hep krizlerle boğuşuyorum. Ömrüm krizlerle geçti diyebilirim. Bağışıklık kazandık ve kriz profesörü haline geldik. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durum tabii ki herkesin malumu ama bir de dünyanın gidişatını da görmek lazım. Ülkemizin pozisyonunu iyi analiz ederek, bu işin içinden nasıl çıkabiliriz diye düşünmemiz lazım. Bildiğiniz gibi şu sıra ortalık yangın yeri. Bu durumu herkes biliyor. Gerçekleri şeffaf bir şekilde masaya yatırırsak bu toplum bu yükün altından elbirliğiyle kalkar. Seferberlik deniliyorsa önce herkes kendisinden tasarruf ederek başlayacak. Daha sonra ise bu durum halka sirayet edecek. Bu ülke hepimizin… Bizim girişimcilerimiz dünyanın her tarafına gidebiliyor. Yeter ki bir ışık görünsün. Netice itibarıyla bu ülke bu yükün altından borçlanmayarak kalkabilir. Birlikte kârı ve işi paylaşırsak büyüyebiliriz.” İSO Meclis Üyesi İbrahim Aydoğan: İSO SANAYİ 77Next >