< Previous58 MART 2023 MECLİS “ÜRETİM ÇARKLARININ YENİDEN DÖNMESİ İÇİN ÇALIŞMALAR YAPILMASI ELZEM” Bahçıvan konuşmasında Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremlerin; tedarik zincirlerinde yarattığı aksamalar, neden olduğu altyapı, fiziki sermaye ve iş gücü kayıpları, üretim ve tüketim harcamalarına olumsuz etkisi ve daha birçok faktör göz önüne alındığında önemli bir ekonomik etkisinin olduğunun son derece açık olduğunu söyledi. Bahçıvan, şunları söyledi: “Depremin yaraları sarılmaya çalışılırken bölgede hem tarım ve tarıma dayalı sanayi hem de farklı sektörlerdeki imalat sanayiinde üretim çarklarının yeniden dönmesi için çalışmalar yapılması elzem. Doğalgaz, elektrik ve su altyapısı onarılıyor, üretimi duran fabrikalar da en kısa sürede üretimlerine başlayacaklar. Ancak afet bölgesi ilan edilen illerden başka şehirlere yoğun bir göç gerçekleşiyor. İşte bu noktada vurgulamak isterim ki; deprem bölgesinde yaşam alanlarının yeniden hızlıca kurulması birçok açıdan önemli olduğu gibi üretim hayatı açısından da önemli. Kalıcı konutlar inşa edilinceye kadar; geçici konutlarla o şehirlerin tekrar ekonomik ve sosyolojik yönden yaşamlarını döndürmeleri adına çok ciddi bir uğraş vermek zorundayız. Ki, şehir ekonomileri tekrar canlansın. Şehirlerin üretim birikimleri kaybolmasın. O sanayi tesislerimizin yıllara dayanan üretim gücü ve üretim ekosistemi yok olmasın. Bu nedenle yakın zamandaki birinci önceliğimiz şehir ekonomisinin, şehir hayatının ve şehir ruhunun tekrar canlanması olmalıdır.” İSO YAŞAM KENTİ’NDE EĞİTİM, GIDA VE SAĞLIK DESTEKLERİ DE VERİLECEK İSO Yönetim Kurulu ile İSO Meclis Başkanlık Divanı’nın, depremin yaşandığı bölgede normal hayata yeniden dönüşe güçlü ve kalıcı katkı sağlamak amacıyla “İSO Yaşam Kenti” kurmaya karar verdiğini hatırlatan Bahçıvan, şöyle konuştu: “Bu çerçevede tüm üyelerimizin katkılarıyla 1.000 konteynerden oluşacak bir İSO Yaşam Kenti’nin kurulması çalışmalarına başladık ve bu kentin kurulumu öncesi çalışmalarımız sonuçlanma aşamasına geldi. İSO Yaşam Kenti’nin kurulacağı şehir ve arazi konusunda da ilgili makamlarla en üst seviyede görüşmelerimizi en kısa sürede sonuçlandırdık. Depremin çok ağır bir şekilde yıkım yarattığı Hatay ilimizin Antakya şehir merkezinde bir arazi Odamıza tahsis edilmiş durumda. Antakya şehir merkezindeki tahsisli arazide altyapı çalışmalarının tamamlanmasını müteakiben, yaşam kentimizin kurulum çalışmalarını hızlı bir şekilde başlatacağız. Mart ayı içerisinde bu projemizde hayatın başlamış olmasını hedefliyoruz. Özellikle vurgulamak istiyorum ki burada inşallah sadece konteyner kent kurmayacağız. Oraya bir ruh katmak, orada bir yaşam kurmak, bu insanlarımıza daha sonra da dokunacak proje olarak İSO Yaşam Kenti’ni inşa edeceğiz. Buraya yerleşecek olan insanlarımıza en azından eğitim, gıda ve sağlık destekleri de vereceğiz.” “İSTANBUL DEPREMİ TÜRKİYE’NİN MİLLİ GELİRİNİN YARISINA ETKİ EDECEK” Bugün, yoğun nüfusu ve fay hatlarına yakın konumu sebebiyle deprem bakımından dünyadaki riskli kentler arasında yer alan İstanbul için 7,5 büyüklüğünde bir deprem öngörüldüğünü aktaran Bahçıvan, şöyle devam etti: “Marmara Depremi olarak da ifade edebileceğimiz bu deprem, tehdit altındaki çevre iller ile birlikte Türkiye’nin milli gelirinin yarısına etki edecek. Beklenen riski kabul edilebilir bir seviyeye indirmek adına eyleme geçmezsek, bedelini yine maalesef ülke olarak hepimiz ödeyeceğiz. Deprem riskinde asıl sorun, içinde yaşadığımız ve faaliyet gösterdiğimiz binalarımızı nasıl inşa ettiğimiz ile ilgilidir. Zemin ile yapı bütünselliğini sağladığımız, doğru tasarım ile doğru uygulamalar gerçekleştirdiğimiz ve sağlıklı bir yapı denetim sistemi kurduğumuzda depremin etkilerini en aza indirmiş olacağız. Aynı depremselliğe sahip iki yapının yer hareketine farklı tepki vermesi, biri yıkılırken diğerinin ayakta kalması, sorunun ve çözümün nerede olduğunun da açık bir göstergesidir. Kabul edelim ki, bugün ne Türkiye’nin ne de İstanbul’un; bilim dünyasının beklediği ‘Büyük İstanbul Depremi’ne hazır olduğunu söylemek çok zor. Eğer bu coğrafyada yaşıyorsak bizim bu konuyu ülkenin en temel, en önemli potansiyel sorunu olarak görüp; bu soruna kaliteli ve nitelikli çözüm arayışlarıyla yaklaşmak zorundayız. Bugün dünyada bunu başaran başka ülkeler olduğu gibi nasıl çözebileceğimize dönük farklı bir akla ihtiyacımız olduğunu da içinde bulunduğumuz süreç fazlasıyla ortaya koyuyor. Artık bu iş Deprem Bakanlığı ile mi olur, ‘Deprem Bilim Kurulu’ ile mi olur, onu mutlaka İ SO Genel Sekreteri Haktan Akın, İSO Yaşam Kenti Projesi’ne dair bir sunum gerçekleştirdi. Akın, konuşmasında şunları söyledi: “Hatay’ın Antakya ilçesinde 1000 konteynerden oluşan bir İSO Yaşam Kenti Projesi’ni hayata geçirmeye hazırlanıyoruz. Bu proje sayesinde deprem bölgesinde etkilenen vatandaşlarımızın geçici barınma ihtiyaçlarını karşılayacağımızı umuyoruz. İSO Üyelerimizin bağışları ile hayata geçirilecek konteyner kent içerisinde yer alacak her bir konteyner 21 metrekare, 2 oda, banyo ve küçük mutfak ünitesi yer alacak. Projemizin AFAD tarafından altyapı çalışmalarının bitiminin hemen akabinde mart ayında hizmet vermeye hazır hale gelmesini hedefliyoruz. Bugüne kadar 708 konteyner bağışı toplandı ve bağışlara çok yoğun bir ilgi var. Bağışta bulunan tüm Meclis ve Meslek Komitesi Üyelerimize teşekkürlerimi iletiyorum.” İSO Genel Sekreteri Haktan Akın: İSO SANAYİ 59 önümüzdeki haftalarda gündeme getirmemiz şart. Ama tekrar söylüyorum: Bu coğrafyanın en büyük potansiyel problemi, en büyük potansiyel riski deprem. Hiçbir başka konu Türkiye’yi maddi anlamda, motivasyon anlamında, huzur anlamında ve de tabii cana getirdiği bedel anlamında bu kadar etkilemiyor.” “SANAYİ TESİSLERİNİN DEPREME DAYANIKLILIK ENVANTERİNE İHTİYAÇ VAR” “İstanbul Sanayi Odası olarak; daha önceleri muhtelif defalar ifade ettiğimiz gibi İstanbul’daki tüm sanayi firmalarının samimi ve sağlıklı bir check-up’ının yapılması gerektiğini düşünüyoruz” diyen İSO Başkanı, “Çünkü İstanbul içerisindeki binalar eski ve çok katlı. Bu check-up neticesinde uygun olmayan binaların da çok hızlı bir şekilde dönüşümlerinin yapılması elzem. Her şeyden önce İstanbul’daki sanayi tesislerinin depreme dayanıklılık durumunu ortaya çıkaracak bir envanter çalışmasına da acilen ihtiyacımız var. Geçtiğimiz dönem İstanbul Valiliğimiz ile yürüttüğümüz yoğun çalışmalardan çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. İstanbul’da Bağcılar, Güngören, Esenler, Ümraniye ve Zeytinburnu ilçelerinde sanayi tesislerinin yaklaşık yüzde 80’inin inşa yılı 2000 yılı öncesine ait” şeklinde konuştu. Türkiye ekonomisinin lideri konumundaki İstanbul’un, ekonomik ağırlığı yanında diğer illerdeki tedarik zincirlerinden finansa kadar tüm süreçlerin merkezinde olduğunu vurgulayan Bahçıvan, “Hal böyleyken İstanbul’da gerçekleşecek depremin yaratacağı yıkıcı etkinin büyüklüğü ülkemizin geleceği için de kritik bir önem taşıyor. Kahramanmaraş’ta yaşadığımız afet, Kocaeli Depreminden yeterince ders alınmadığının bir göstergesi. İstanbul depremi için inanın kaybedecek zamanımız yok. Diğer deprem ülkeleri afetlerle yaşamayı nasıl öğrendiyse biz de doğaya karşı koymadan onunla birlikte, afetlere dirençli kentler kurabilme kudretine sahibiz. Güçlü bir planlama, etkin mühendislik, kaliteli ve güçlü bina üreticileri, teknoloji ve en önemlisi de tüm paydaşların iş birliği ile bunu başarabileceğimize inanıyorum” dedi.60 MART 2023 MECLİS H er zaman sık sık söylenen bir laf var tabii, deniyor ki işte, deprem öldürmez, bina öldürür. Biraz önce başkanımız da ifade etti, bu bir an önce önlem alınıp orada geçici konteyner kentlerini sadece binalara göre değil, en önemli iş yerlerinin kenarlarına kurulması lazım. Üretimin canlanması, morallerin yerine gelmesi lazım. Şu anda çadırlar kuruluyor, konteyner kentler kuruluyor, tuvaletler kuruluyor. İnşallah en kısa sürede tüm bu sıkıntıları halledip normalleşme sürecine gideriz. Ben bu duygu ve düşüncelerle bu afette hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Sabırlar diliyorum. İSO Meclis Üyesi Mehmet Umur: “Üretimin canlanması, morallerin yerine gelmesi lazım” “Kamu ve STK’lar ortak akıl ile çalışalım” “İstanbul’u kim besler, onu bilemiyorum” Ü lke olarak toplumsal bir dönüm noktasından geçiyoruz. Kalplerimizle görüp dinleyip akıl ve vicdanla hareket ettiğimiz günler yaşıyoruz. Afet bölgesinden göç durdurulmalı, bölge ayakta tutulmalı. Afetzedelerin yardıma muhtaç, edilgen bireylere dönüşmekten kurtarılması, birey olarak toplumda yeniden yer bulmalarının sağlanması, istihdam edilmeleri için kalıcı kökten çözümlerin hayat bulması için kamu ve STK’lar ortak akıl ile çalışalım. B en bütün emeği geçen arkadaşlara, o bölgede görünen biri olarak, hakikaten altı gün kaldım ben ve hakikaten psikolojimi halen düzeltemiyorum, Allah bir daha yaşatmasın. Bu deprem felaketinin getireceği İstanbul’u hani düşünemiyorum. İstanbul tüm Türkiye’yi besler de İstanbul’u kim besler, onu bilemiyorum. Onun için acilen sevgili Başkanımızın da ifade ettiği gibi toplantının son anına doğru mutlaka İstanbul’daki sanayicilerimizin fabrikalarımızın kontrol edilmesi lazım. Deprem illa da gece olacak değil. Benim bölgemde, mesela Hadımköy’de çalışan toplam 550 fabrikada toplam 80.000 çalışanımız var. Allah muhafaza, onların da birçoğu 2000’den önce kurulmuş olan fabrikalarımız. Bunun da önemini, altını çizmek isterim. İSO Meclis Üyesi Aynur Ayhan: İSO Meclis Üyesi Hüseyin Bozdağ:İ stanbul depremiyle ilgili konuşacağım çok şey var ama birkaç şey söyleyeyim: bir kere deprem vergisi, İSO olarak bunu lütfen gündeme getirelim. Artık sadece deprem bölgelerinin düzenlenmesiyle ilgili ayrıştırılsın ve bu kaynaklar direkt bu bölgeler için kullanılsın. İkinci olarak kişilerin keyfine bırakılmamalı. Soruyorum, işte İstanbul’da şu kadar bina kontrol edildi, bu kadar izin verildi, müsaade ettik. Bakın, bir deprem uzmanı diyor ki, %65, 2030 yılına kadar. Bağıra bağıra geliyor. Mutlaka fabrikalar, binalar ve bunların envanteri çıkartılsın. Yaklaşan İstanbul depremi Türkiye’nin en büyük beka problemidir arkadaşlar. İSO Meclis Üyesi Adnan Dalgakıran: “Yaklaşan İstanbul depremi Türkiye’nin en büyük beka problemidir” “50 tane konteyneri taahhüt ediyorum” “Üretenler olarak inisiyatifin başında olmamız gerekiyor” B ir an önce Erdal Başkanım konuyu o kadar güzel değerlendirdi ki, gezerek, yaşayarak anlattı. Onun için bunu tekrar dile getirmemin bir anlamı var mı, ama hakikaten çok vahim, üzücü bir durumdayız. İnşallah hep beraber burada bu konuyu, bu geçmiş olan kazamızı atlatırız. Bunu atlatmak da kolay değil. Hepimizin bu taşın altına elimizi koymamız lazım. Şimdi Sayın İstanbul Sanayi Odası kampanyasındaki 1000 konteynerlik kampanyasında şu anda 50 tane konteyneri taahhüt ediyorum ve herkesin huzurunda söylüyorum, 100 taneye de çıkacağız inşallah en kısa zamanda. Başkanımızın bu girişiminden dolayı kendisini tebrik ediyorum. O lduğu günden beri toplumumuzu, bizleri son derece üzen, etkileyen ve tarifine de katılıyorum, “yüzyılın felaketi” tabiriyle bir daha inşallah yaşamayız. İstanbul dünyanın gözbebeği bir şehir. Ülkemizin GSMH’sının yarısını, sanayiisin yarısını, ihracatının yarısını üreten büyük bir megapol. Büyük bir şehir. Arkadaşlarım da söyledi, İstanbul Türkiye’ye bakar ama Türkiye İstanbul’a bakabilir mi, orada bir soru işareti var. Bunu bugünden planlayarak, bunu bugünden itibaren bu işin bedelini ödeyenler, eli taşın altında olanlar, istihdam edenler, ihraç edenler, üretenler olarak bizler mutlaka ve mutlaka bu işin inisiyatifinin başında olmamız gerekiyor İSO Meclis Üyesi Kenan Baytaş: İSO Meclis Üyesi İsmail Gülle: İSO SANAYİ 6162 MART 2023 MECLİS S anayide kentsel dönüşüm hayati bir meseledir. Tamam, şu an yardımlarla uğraşıyoruz, tamam, o zaten yapılacak. Ama bunun yanında sanayide kentsel dönüşümle ilgili çalışmalar yapılmalı. Özellikle master imar planı çıkartılmalı. İstanbul genelinde bütün binaların röntgeni çekilmeli, ona göre bir yol haritası çizmemiz gerekiyor. Bu, bugünün konusu mudur değil midir onu bilmem ama bir dakika sonrasında ne olacağını bilmediğimiz için çıktım kürsüye. Orada kim vefat etmişse hepimiz, ben de başta olmak üzere sorumluyuz açıkçası. İSO Meclis Üyesi İbrahim Aydoğan: “Master imar planı çıkartılmalı” “Deprem izolatörleri kapasitemizi artırmamız gerekiyor” “Bu coğrafyada, coğrafya keder olmuştur” D eprem izolatörleri konuşulan konulardan bir tanesi, sıcak konulardan bir tanesi. Kauçukla ilgili olduğu için gayet iyi bildiğim bir konu. Ülkemizde üretim kapasitemiz var fakat böyle bir afet sonrasında bir güçlendirme yapmak istediğimiz zaman yeterli kapasitede değil. Bizim bu kapasitemizi artırmamız gerekiyor. Bunun testlerini, çünkü çok ciddi tabii ki testleri var, dayanım testleri var, dinamik testleri var, uzun vadeli testleri var. Bunun testlerini akredite olarak ülkemizde yapabiliyor olmamız, bunları oluşturmamız gerekiyor. B azı sözler vardır, yazarların önüne çıkmıştır. Mesela bunlardan biri “coğrafya kaderdir.” Kim söylemiş? İbn-i Haldun söylemiş. İbn-i Haldun kim? Tunuslu bir sosyolog. Bunu nerede söylemiş peki? Mukaddime isimli kitabında söylemiş. Ama bu “coğrafya kaderdir” İbn-i Haldun’un da Mukaddime’nin de önüne geçmiş, her birimiz bunu söylüyoruz. Ama bu coğrafyada, coğrafya gerçekten keder olmuştur ve bunda da insanların ciddi yanlışları vardır. İSO Meclis Üyesi Özcan Doğu Kaya: İSO Meclis Üyesi Nuri Görenoğlu:İSO SANAYİ 63 D oğa hep hatırlatmış bize. 99 depremini yaşatmış, yine anlayamamışız. Şimdi bu depremi yaşadık. Açıkçası kafamda soru işareti var. Nerede yanlışlık var? Biz acaba anlayabilecek miyiz? İstanbul depremi diyoruz. Adnan başkan ciddi olarak bugünden tezi yok tedbirlerimiz alalım dedi. İsmail başkanım inisiyatifimizi kullanmamız lazım dedi. Doğa intikamını muhakkak alacaktır. Doğaya saygıyı göstermediğimiz sürece de bunun bedelini bu coğrafya ödeyecek mi, bence bu konunun tartışılması, nereden başlayacağımızı ve bize düşen vazifenin ne oluğunu net ve açık olarak bilmemiz gerekiyor. İSO Meclis Üyesi Ömer Saim Oğuz: “Bize düşen vazifenin ne olduğunu net ve açık olarak bilmemiz gerekiyor” “Demografik yapı bozulmamalı” “Karşı fikir bizi geliştirir, ezberden, körlükten kurtarır” B iliyorsunuz, ben de Gaziantepliyim. İlk 1000’deki 151 firmadan 71 tanesi Gaziantep’te, 29 tanesi Adana’da, yaklaşık 100 tane. Üçte ikisi bu iki şehrin, Urfa’yı da katarsak üç şehrin sanayisinde hiçbir problem yok. Binaların hepsi sağlam. Süleyman Soylu bakanımızla Hatay’da bir araya geldik. Hatay’da Süleyman Soylu bakanımızın söylediği şey, şehrin %20’si şu anda şehirde, %60’ı köylerde, %20’si göç etmiş. Ve bu rakamlara baktığımızda asıl önemli olan konu, burada yaşayan insanların tekrar burada gelip ikamet etmesi ve özellikle birkaç şehirde demografik yapının bozulmaması. H erkesin benimle aynı düşünmesini istemem. Karşı fikir bizi geliştirir, ezberden, körlükten kurtarır. Düşünsenize, burada birbirinin aynı 130 tane Cemal Ayla! Veya 130 tane Aynur Ayhan, Koray Yavuz veya Mehmet Ağrikli’nin olduğunu. Bazı işlerde %150 verim, bazı işlerde ise %20 verimli olan, faydasız, çekilmez, renksiz bir grup olmaz mı? Amerika’nın, İngiltere’nin başarısını bu renklilikten, farklı fikirlere tolerans sağlayan iklimden geçtiğini hepimiz biliyoruz. Bu dünya tabiatıyla, coğrafyasıyla, siyasetiyle, tüm sistem organ ve kurumlarıyla bize çocuklarımızdan emanettir. İSO Meclis Üyesi Mehmet Büyükekşi: İSO Meclis Üyesi Cemal Ayla:64 MART 2023 DEPREM Sanayi Tesisleri SANAYİ TESİSLERİNİN İNŞAASINDA DEPREM GERÇEĞİİSO SANAYİ 65 “Deprem bölgesindeki sanayi tesislerine ilişkin şu tespiti yapabiliriz; her ne kadar yıkılmasa da hasar gören fabrikalar mevcut. Hasarın bir bölümü çıplak gözle görülebilirken, bazı hasarların ancak ölçüm yoluyla ortaya çıkarılması gerekiyor. Temel, beton, bağlantı noktaları varsa çelik kullanım alanları gözden geçirilmeli, yanı sıra fabrikadaki makinaların da gözle görünür veya görünmez hasarlara uğradığı da gözlemlerimiz arasında…” İTÜ Öğretim Üyesi Yüksek İnşaat Mühendisi Prof. Dr. Kaya Özgen, sahadan izlenimlerin ve bölgenin ihtiyacı yeni inşa edilecek konutların konuşulduğu bir dönemde, sanayi tesislerine ilişkin görüşlerini aktardı. 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş ilimizin Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli 9 saat ara ile peş peşe büyük depremler yaşandı. Akdeniz, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yer alan önce 10, ardından Elazığ’ın da katılmasıyla 11 ilimizde büyük yıkıma sebebiyet verdi. Afetzede illerin sayısına ve kapsadığı alana bakıldığında felaket, dünya deprem literatüründe olmayan şekliyle çok geniş bir alanda meydana geldi. Bu açıdan yıkımı çok yüksek olurken, müdahale ve kurtarma faaliyetleri de o oranda aksadı. Deprem sonrası bölgede yaşayan insanlar büyük sıkıntılar yaşadılar. Evlerin çoğunun göçmüş ya da ağır hasarlı olmaları nedeniyle çetin kış koşullarında dışarda kaldılar ve zamanında özellikle depremin ilk süreçlerinde içme suyu, yiyecek, mobil tuvalet gibi acil ihtiyaçlar dahi istenilen oranda karşılanamadı. Deprem bölgeleri kadar tüm yurttaki vatandaşların da ağır bir travma geçirdiği açık; çevre iller de ağır hasarlı binalarla dolu olduğu için gönlü zengin insanımız, başta İstanbul olmak üzere yurdun her tarafından yardıma koştu. Ancak organizasyon eksiklikleri nedeniyle bunlar da yeterince değerlendirilemedi. Her olayda olduğu gibi bu olayda da hemen günah keçileri yaratıldı; Marmara depremi müteahhit Veli Göçer’e fatura edilmişti, bu kez göçen binaların müteahhitleri ve şantiye şefleri tutuklanıyor. Konunun enine boyuna tartışılması şart; şöyle ki yapılaşma süreci geniş kapsamlı bir çalışma grubunun katılımıyla gerçekleşiyor, özetle: -Yapı inşa edilecek arsanın özellikleri yer bilimciler tarafından incelenerek, yörenin sismik özellikleri ve temel sistemi (kazık, radye vb) belirlenir,66 MART 2023 -Mal sahibi/yüklenici bir mimarla anlaşır, mimarın hazırladığı projeye göre mühendisler (inşaat, mekanik, elektrik) kendi projelerini hazırlarlar, Bu arada; -Bunlar ilgili belediyeye götürülür, Belediye teknik elemanları projeyi inceler, hata varsa düzeltilir ve onaylanarak ruhsat verilir. -Uygulama şantiye şefi tarafından yönetilir, -Yapım aşamaları yapı denetim firması tarafından sürekli kontrol edilir, yetkili yapı laboratuvarı aracılığıyla inşaatta kullanılan beton ve donatılar test edilir, -Temelden çıkınca belediye tarafından temel üstü izni verilir ve yapı bitirilir, -Bitim sonrası belediye teknik elemanlarınca yapı kullanım izni verilir. Hal böyle olunca yalnızca müteahhit ve şantiye şefinin tutuklanması kabul edilemez, belirtilen her grubun ortak sorumluluğu olduğu gözetilmeli ve kapsamlı değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda gerekli/yeterli tespitler yapılmadan, çöken bina enkazları kaldırılmamalıdır. Deprem denince sorunlar çok, uzun yıllar yapılaşmanın kayda değer deprem etkileri gözetilmeden gerçekleştirildiği biliniyor. Bu bağlamda 1998 Deprem Yönetmeliği öncesi yapılan binaların çoğunun sorunlu olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle zaman geçirmeden, bir tür seferberlik uygulamasıyla binalarımızın taranması ve ortaya çıkması kaçınılmaz görünen yetersizliklerinin giderilmesi zorunlu görülmektedir. Gelişen teknolojiler ve malzemelerle belirlenecek yetersizliklerin giderilmesi mümkün olmaktadır. Bu kapsamda devletin düşük faizli kredilerle destek vermesi gerekli görünmektedir. Yeni yapılacak binalarda, yapısal güvenliğin sağlanmasında bina altlarına yerleştirilen “sismik yalıtım” düzenlerinin büyük olanaklar sağladığı bilinmektedir. Bu sistemlerin özellikle hastanelerde kullanılmasının giderek yaygınlaştığı gözlenmektedir. Bu bağlamda bir tür öncü uygulama olacak sistem Atatürk Havalimanı’nda kullanmıştır. İŞYERİ, SANAYİ TESİSLERİ VE SİTELERİ Kent merkezlerindeki öncelikli sorunlar nedeniyle çoğu kent dışındaki tesisler hakkında henüz yeterli bilgi yok. Ancak kentlerin içinde ve binaların altında bulunan işyerlerinin ağır hasarlı olduğu ya da göçtüğü bilinmektedir. Dahası binaların altındaki ara bölmesiz ‘yumuşak kat’ların yaşanan göçmelerde belirleyici olduğu anlaşılıyor. Bölgeden bir örnek vermek gerekirse, Antakya Ticaret ve Sanayi Odası açıklamalarına göre Antakya OSB, deprem bölgesinin hasar almayan organize sanayi bölgelerinden oldu. Bünyesinde bulunan 120 fabrika zarar görmedi, yine açıklamalara göre anlıyoruz ki üretime hazır halde bekliyorlar. Asıl sorun, ovada kurulu şehir merkezindeki sanayi sitelerindeki işletmelerde ortaya çıktı. Bin 500 işletmeden bin 400’ünün yıkıldığı ifade ediliyor. Tabi ki farklı gerekçeler de ortaya konabilir ancak ilk etapta, OSB’nin yamaçta sağlam zemin üzerine kurulmuş olması, ürün ve hizmet tedariği sağlayan sanayi sitesinde faaliyet yürüten işletmelerin ise yumuşak zemin üzerine yerleştirilmiş olması depremden farklı şekilde etkilenme gerekçesi olarak tarif edilebilir. Ayrıca bölge illerindeki sanayi tesisleri, vatandaşın kullandığı binalara göre çok daha yeni yapılar. Genç bina özelliğinin, ticari yapıları, sanayi tesislerini göreceli olarak konutlardan daha çok koruduğu bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Yine de bölgedeki sanayi tesislerine ilişkin şu tespiti yapabiliriz. Her ne kadar yıkılmasa da hasar gören fabrikalar da mevcut. Hasarın bir bölümü çıplak gözle görülebilirken, bazı hasarların ancak ölçüm yoluyla ortaya çıkarılması gerekiyor. Antakya Ticaret ve Sanayi Odası açıklamalarına göre Antakya OSB, deprem bölgesinin hasar almayan organize sanayi bölgelerinden oldu. Bünyesinde bulunan 120 fabrika zarar görmedi, yine açıklamalara göre anlıyoruz ki üretime hazır halde bekliyorlar. Asıl sorun, ovada kurulu şehir merkezindeki sanayi sitelerindeki işletmelerde ortaya çıktı. Bin 500 işletmeden bin 400’ünün yıkıldığı ifade ediliyor. DEPREM Sanayi TesisleriİSO SANAYİ 67 Temel, beton, bağlantı noktaları varsa çelik kullanım alanları gözden geçirilmelidir, yanı sıra fabrikadaki makinaların da gözle görünür veya görünmez hasarlara uğradığı da gözlemlerimiz arasındadır. Şu tarif rahatlıkla yapılabilir. Bir konut ile ticari bir tesisin inşasında, yapımında kullanılan teknoloji birbirinden farklı değildir. Her ikisinde de tüm inşaata bir bütün olarak bakmak gerekmektedir. İnşa, topyekûn, mevzuatlara uygun olmalıdır. Kalite sistemi bir bütündür. Zemini istenilen kalitede olmalıdır. İstenilen kalite yok ise zemine uygun projelendirme yapılmalıdır. Zemine uygun proje, beton, bağlantı kanalları, yani bir inşaatı oluşturan tüm zincirlerin istenilen kalitede olduğundan emin olmak gerekmektedir. Tek başına en iyi projenin ortaya konması, en iyi betonun kullanılması, diğer alanlarda tartışmalı uygulamalara imza atılması, binanın sağlamlığını ortaya koyamaz. Yaşadığımız acı deprem sürecinde ortaya çıkan bir kavrama da kısaca açıklık getirmek gerekir. Değerlendirmelere çokça konu edilen ‘izolatör’, tek başına kahraman değildir. Tek başına kurtarıcı olamaz. Yukarıda saydığım, ‘topyekûn kalite’nin bir parçasıdır, o da her zaman olması gerekmez. Örneğin Japonya’da binaların yüzde 5’i civarında bir oran izolatörlüdür. İzolatörler ancak ayrık yapılarda kullanılabiliyor, yaygınlaştırılmalı. Sanayi tesislerinde çeliğe yönelmek de yararlı ama ülkemizde kaliteli çelik işçiliğini yapacak kalite sınırlı. En önemlisi uygun zemin sorunu, olmadı gerekli iyileştirmelerin, enjeksiyon, kazık vb yapılması… Sanayi tesislerinden ziyade büyük lojistik depolar için izolatör kullanımı gerekir. Çünkü her türlü ürünün depolandığı, sıralandığı rafların çok sallanmaması, en çok lojistik merkezlerinde tercih edilir. Raflarda duran kimyasalların varlığı açık bir tehdittir. Bu açıdan binlerce metrekare büyüklüğündeki depolar, hem mevzuatlara uygun şekilde yapılmalı, hem de izolatör kullanımına açılmalıdır. Bu arada izolatörün Türkiye’deki kapasitesine de bakmakta yarar görürüm. Yüksek talep (aslında kalite arayışının artması arzu edilen bir durumdur) karşısında izolatör hizmetinin verilemeyeceği, mevcut kapasiteyi düşündüğümüzde bir gerçektir. Son olarak şu gerçeğin bilinmesinde yarar var. Bir bina yapımında depreme dayanıklı kaliteden kaçınılması, maliyete, inanın en fazla yüzde 5-7 oranında yansır. Yüzleştiğimiz bir deprem sonrası karşımıza çıkacak maliyetin faturasının ise karşılanması mümkün olmayabilir. Ülke olarak büyük bir felaket yaşandı. Yaşananlardan ders çıkararak, depreme dayanıklı bina yapmayı öğrenmemiz şart; %92’si etkin deprem kuşağı içinde yer alan ülkemizde depremle birlikte yaşamanın başka yolu da yok.Next >