< Previous58 NİSAN 2023 DOSYA Afet Kentlerinde Sanayi depremzede KOBİ’lere yönelik 3 milyar TL’lik bir destek oluşturduklarını ve bu tutarın depremzede KOBİ’lerin kullanacağı kredinin faizinin karşılanacağını açıkladı. KOSGEB tarafından oluşturulan finansmanla 11 milyar TL’lik bir kredi hacmine ulaşılacağı bildirildi. Bakan Varank’ın verdiği bilgiye göre, mikro işletmelerin 250, küçük işletmelerin 500, orta ölçekli işletmelerin de 1 milyon liraya kadar kredilerinin faiz yükü karşılanacak. Hasar durumu ağır ve üstü olan işletmelerde bu limitler yüzde 50 arttırılacak. Orta ölçekli bir işletme ağır hasarlıysa toplam kredi limiti 1,5 milyon liraya çıkacak. “KOSGEB Acil Destek Kredisi Programı” olarak adlandırılan finansman paketi ile bölgedeki işletmelerin ayağa kaldırılması planlanıyor. KİMLER YARARLANABİLECEK? Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Hatay’da yaptığı açıklamada, kapsama giren firmaları imalat yapan, imalata dayalı parçaları tedarik eden, yine imalata ilişkin onarım faaliyetleri yürüten KOBİ’ler ile mimarlık faaliyetinde bulunan işletmeler olarak açıkladı. Teminat sıkıntısı çeken firmalar için KGF kefaleti de kullandırılacak. Orta ölçekli bir işletme ağır hasarlıysa toplam kredi limiti 1 buçuk milyon liraya çıkacak. Bölgede tamamen yıkılmış veya ağır hasarlı tesisler ve işletmeler için sıfırdan bina ihtiyacı var. Güçlendirilmesi yapılacak bina uygulamalarına yönelik tavsiyeler şu şekilde ortaya çıkıyor. HIZ-KALİTE-EKONOMİ ÖNCELİKLİ OLMALI Deprem sonrasında sıfır bina yapılacak Bakan Varank’ın verdiği bilgiye göre, mikro işletmelerin 250, küçük işletmelerin 500, orta ölçekli işletmelerin de 1 milyon liraya kadar kredilerinin faiz yükü karşılanacak. Hasar durumu ağır ve üstü olan işletmelerde bu limitler yüzde 50 arttırılacak. Orta ölçekli bir işletme ağır hasarlıysa toplam kredi limiti 1,5 milyon liraya çıkacak.İSO SANAYİ 59 ise, inşaat aynı zamanda hızlı olunması gereken sanayi tesisi için ise ‘hız-kalite-ekonomi’ konuları temel alınmalıdır. Malum, mevcut sanayi tesisi eğer tekrar üretime kazandırılması gerekiyorsa, mutlaka en hızlı şekilde devreye sokulmalıdır. Bu açıdan hız kazandıran ‘prefabrikasyon’ usulü gündemde tutulmalı. Prefabrikasyon sistemi, inşaat için gereken bileşenlerin yerinde üretimini öngörüyor. Yani bir taraftan temele dair uygulamalar yapılırken, diğer yandan kapalı ortamda üst yapı inşaatı ürünlerinin imalatının devreye alınabilmesi sağlanıyor. Bu sistem, öncelikle zaman tasarrufu sağlıyor. Örneğin, 2 bin metrekarelik bir yapı, geleneksel yöntemlerle iki ayda tamamlanırken, prefabrikasyon usulünde 20 günde bitirilebiliyor. Yanı sıra deprem bölgesinde en sık duyulan bir uyarıdır; kimi uzmanlar “Sarsıntılar devam ediyor. Kalıcı inşaat için erken, betonu hasar görür” değerlendirmesini sıklıkla ortaya koyar. Prefabrikasyon sisteminde kapalı şekilde üretilen beton, en hızlı şekilde tatbik ediliyor. Yanı sıra buhar kürü ile yine en hızlı şekilde kurutuluyor. Geleneksel yöntemle gerçekleşen beton dökümü ve kurumasından, çok daha hızlı şekilde betonun tatbik edilmesi işlemi gerçekleşiyor. Her türlü metrekare için uygulama imkanı var. Mevcut inşaattan yüzde 10 daha fazla maliyet gerektiriyor. Deprem felaketinden etkilenen bölgelerde sanayicilerin afet zararlarının giderilmesi amacıyla alınacak önlemleri içeren 136 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde öngörülen ilk sanayi bölgesi ilanı Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesi için yapıldı. Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararı ile Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde 108 hektarlık alan Kahramanmaraş Afşin Sanayi Alanı olarak belirlendi. 136 sayılı Kararnamede afet yaşanan bölgelerde, üç ay süreyle afetten etkilenen sanayiciler için sanayi alanı olabilecek yerlerin, fay hattına mesafesi, zemin elverişliliği ve yerleşim yerine yakınlığı gibi kriterler gözetilerek sanayi alanı olarak belirleneceği hükme bağlanmıştı. TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda kabul edilen Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin görüşmeleri sırasında afetin bölge ekonomisinde yarattığı hasar detaylı olarak gündeme geldi. TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Ziya Altunyaldız’ın TBMM’deki görüşmeler sırasında açıkladığı verilere göre afet bölgesindeki OSB’lerde 14 fabrika yıkıldı, 166 fabrika ağır hasarlı, 152 fabrika ise orta hasarlı. Küçük sanayi sitelerinde bin 413 iş yerinin yıkıldığı, 2 bin 970 iş yerinin ağır hasar aldığı ve bin 172 iş yerinin orta hasarlı olduğu tespitleri yapıldı. İlk sanayi bölgesi ilanı Kahramanmaraş Afşin’de OSB’lerde 14 tesis tamamen yıkıldı, insan gücü sorununa dikkat çekiliyor60 NİSAN 2023 DOSYA Afet Kentlerinde Sanayi GÜÇLENDİRME İÇİN ÖNERİLER Bölgedeki mevcut sanayi tesislerinin güçlendirilerek üretime kazandırılması noktasında ise birkaç ayrı metod devreye alınabiliyor. Öncelikle ifade etmemiz gerekir ki depremde belli oranda hasar görmüş veya hiç hasar almadığı düşünülen bir bina, güçlendirme uygulamasına tabi tutulacak ise mutlaka ve mutlaka uzman kuruluştan analizi, istenilen ölçüler yapılmış olmalı. Mevzuata uygun şekliyle yürütülecek inşaat çalışmasında çeşitli inşaat yöntemlerinin denenme imkanı var. Yani yukarıda ifade ettiklerimiz ve aşağıdaki satırlarda ortaya koyacağımız değişik yöntemler, tamamiyle mevzuata göre hareket eden, mühendislik desteğinin, görüş ve önerilerinin alındığı süreçler için geçerlidir. 1- Güçlendirme yapılacak binanın çatı-kolon birleşiminin zarar gördüğü düşüncesinden hareket ile sözkonusu bağlantılar mutlaka gözden geçirilmeli, çelik levhalarla birbirine güçlendirilmesi sağlanmalıdır. 2- Kolonların bir bölümünün kesimi yapılarak mantolama ile güçlendirilebilir. Kolonlara kalıplar kurularak beton ve demirlerle güçlendirilmesi yapılıyor. İçine ince beton donatı ince tatbik ediliyor. 3- Kimi fabrikalar, mantolamanın yapılmasına elverişli olamıyor. Bu noktada iki kolon arasına çapraz şekilde çelik bağlantı malzemeleri yerleştirilerek, kolonların birbirine bağlantısı güçlendiriliyor. 4- Bir diğer yöntem de, çatı kirişlerini çapraz şekilde bağlantı ürünleriyle birbirine bağlamak ve güçlenmesini sağlamak.İSO SANAYİ 61 Günümüzde en önemli sermaye olarak tanımlanan verinin toplandığı merkezler, bir operasyon yapılanmasının herhangi bir dış müdahale karşısında sürekliliğini sağlaması gereken ilk uygulama alanıdır. Veri merkezleri yüksek önem katsayısına sahip bir yapılardır. İçerisindeki insan kaynağı yanında depoladığı verilerin önemi dolayısıyla korunması büyük önem arz etmektedir. Veri merkezleri; mühendislik ölçümlerinin hassasiyetle yapıldığı, sağlam bir temel üzerinde, olası depremleri hasarsız atlatabilecek tasarım ve malzeme kalitesine sahip olmalıdır. Gevrek kırılmanın tersi olarak sünek kırılmaya zemin oluşturacak yapı sistemi içinde yer almalıdır. Sünek kırılmada, çatlak etrafında büyük oranda plastik Veri merkezlerinin korunması uygulamaları deformasyonla ve buna bağlı olarak da gözlemlenebilir ölçüde çatlak ucu körleşme meydana gelir. Bu açıdan veri merkezlerini bünyesinde toplayan binalar, sismik izolatörlerle, perde kolonlarla yüksek korunaklı sistemlerle inşa edilmelidir. İnşaatında yüksek kat tercih edilmemelidir. Projelerinde güvenli dizayn esas alınmalı ve düzensizlik yaratmayacak mimari tercihler devrede olmalıdır. Yapı güvenliği için taşıyıcı sistemin olabildiğince simetrik seçilmesine özen gösterilmelidir. 5- Bazı binalar için, kolonların karbon fiberlerle sargılanması yöntemi de geliştirilebilir. ÇOK KATLI BİNALARDA DURUM Çok katlı yapılarda dışarıdan veya içeriden ya da her iki cepheden de perde yöntemi uygulanabilir. Bu durum güçlenmeyi sağlayacak sistemler arasındadır. Kimi uzmanlar, yukarıda bahsettiğimiz kolonlar arasında çelik bağlantı elemanları ile güçlendirme yerine, sismik damper kullanımı uygulanabileceğini ifade ediyor. Sismik damper, deprem esnasında sarsılmayı azaltan, süspansiyon görevi üstleniyor. C60 BETON DEVREYE ALINABİLİR Petrokimya, plastik gibi riski yüksek sanayi tesislerinde beton duvar önerisi, uzmanların ortak buluştuğu sistem. Patlama, yanma gibi olaylara karşı C60 betonun kullanımı, donanımı yüksek yapı kimliğine hizmet edebilir. Sanayi tesislerinin bir bölümü tamamiyle sağlam olup, iş gücü sorunu yüzünden açılamıyor. Barınma sorunu yaşayan ya da bölgesini terk eden insanların varlığı tabi ki haklı nedenlere dayanıyor. Yukarıdaki satırlarda belirttiğimiz gibi çalışanının bu yöndeki sorununa çözüm bulmak için fabrikaların yanına işçileri için konteyner veya farklı yöntemlerle barınma yuvaları yapan işletme yönetimlerinin sayısı hızla artıyor. Öneriler arasında sıcağı ve soğuya göre tasarlanmış konteyner konutlar var. Yanı sıra prefabrik kalıcı konut veya lojman önerisi de değerlendirmeye alınabilir.62 NİSAN 2023 YENİ NESİL ENSTİTÜLER SANAYİCİYE İLERİ TEKNOLOJİ KOÇLUĞU YAPACAK Dünya ülkelerinde 2008-2009 Krizi’nden sonra ekonomilerin kırılganlığını azaltmak için kapsamlı ve uzun soluklu bir arayış başladı. Türkiye, Brezilya, Güney Afrika ve Meksika gibi gelişen ülkeler cari işlemler ve dış ticaret açığını azaltacak önlemleri öncelik verdi. ABD, yeniden sanayileşme ile hem işsizliği azaltmayı, hem de teknolojideki dünya liderliğini korumayı amaçladı. Çin ise büyümesini sürdürmek için ihtiyaç duyduğu yüksek teknolojili girdileri kendi ülkesinde üretmek istiyordu. Faruk Türkoğlu İSO Sanayi için kaleme aldı. DOSYA Yeni Nesil EnstitülerİSO SANAYİ 63 G elişmiş ülkeler, 1980 sonrasındaki küreselleşme döneminde kendi ülkelerindeki yüksek ücret ve maliyet düzeylerinden kaçınmak için dış ülkelerde fabrika kurmaya veya fason üretim yaptırmaya başladı. ABD’deki ana şirket genel merkezinde ileri teknoloji ürününün tasarımı yapılıyor, üretim planını içeren ozalit kopyalar ve prototip ürün uzaktaki düşük ücret ülkesine gönderiliyordu. ABD ve Avrupa’nın dev şirketleri, “offshoring” denen bu denizaşırı yatırım ve üretim yöntemi için Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerini seçmişti. Bu tür fason üretimde yerli işçilere neredeyse sefalet ücreti düzeyinde ödeme yapılarak yüksek kazanç elde ediliyordu. Bu “tatlı kâr” düzeninin kuranlar bir süre sonra hiç beklemedikleri bir sorunla karşılaşmıştı: Son dönemin önemli kadın iktisatçılarından biri olan Diane Coyle bu sorunu şöyle açıklamıştı: Verimli çalışan bir fabrikada planlamacılar ve tasarımcılar, hataları düzeltmek ve ürünü daha da geliştirmek için tezgâh başındaki işçi ve mühendislerden sürekli olarak geribildirim (feedback) alırlar. Ürünün geliştirilmesi ve inovasyonlar da bu işbirliği ve iki yönlü iletişim sayesinde mümkün olur. Amerikalıların “know-how”, bizim eski sanayi ve zanaat erbabının “işin püf noktası” diye adlandırdıkları bu değerli ancak kâğıt üzerine geçirilmemiş “örtük” bilgi yeni icatlara kapı açarken işyerindeki verimliliği ve ürünün kalitesini de yükseltir. ABD şirketlerinin ülke dışında kurdukları fabrikalarda ve fason üretim yönteminde, bu çok değerli bilgi birikimi uzaktaki ana şirkete ulaşamadı. Örtük bilgi, fakir ama çalışkan ülkelerin teknik elemanları ve işçilerinin zihinlerinde birikmeye başladı. Doğu Asya’daki şirketler kısa dönemli bir öğrenme sürecinden sonra ana şirketteki kalite düzeyine ulaşan hatta bu düzeyi aşan bir üretim temposu yakaladı. Böylece çokuluslu büyük şirketler kendi ayakları ile fason tuzağına düşmüş oldu. YENİ NESİL ENSTİTÜLER HIZLA YAYGINLAŞTI ABD yönetimi 2010 sonrasında kaybettiği örtük bilgiyi geri kazanmayı, ıssızlaşan, paslanan sanayi şehirlerini her ne pahasına olursa olsun canlandırmayı hedefledi. Amerikalar tüm bu sorunları çözecek araştırma birimi modelini Almanya’da buldu. Alman Fraunhofer Topluluğu’na bağlı enstitü modelini örnek alan “Manifacturing USA” (İmalat Sanayisi ABD) adlı kamu kuruluşunun kurduğu yeni nesil enstitülerde şu yöntemlerle çalışıyordu: 64 NİSAN 2023 n Enstitüler tüzel kişiliğe sahipti ve faaliyetlerini bağımsız olarak yürütüyordu. n Kamu sektörü ve özel sektör ortaklığı aşırı bürokrasi riskini azaltıyordu. n Enstitüler bir veya çok az sayıda konuya odaklanıyordu. n Kurulan bir bilgi ve öneri iletişim ağı enstitülerin daha verimli çalışmasını sağlıyordu. n Küçük, orta boy ve büyük işyerlerinin sahip ve yöneticileri, sektör temsilcileri, sivil toplum kuruluşu yöneticileri ve hatta startup denen çaylak girişimciler de enstitülere üye olabiliyordu. n Girişimci, belirli dönemlerde enstitünün ekipmanlarını kullanabiliyor, tasarım, ürün farklılaştırması, üretim ve ticarileştirme konularında enstitülerden destek alabiliyordu. Bu nitelikleri sayesinde yeni enstitüler adeta bir arı kovanı gibi işliyor, bir nöbetçi eczane gibi çalışıyordu. ABD yönetimi son yedi yılda kurulan 16 yeni enstitüden olumlu sonuçlar alınca 2023 yılında çip üretimi konusunda uzmanlaşacak üç yeni enstitünün daha kurulması kararlaştırıldı. Çin yönetimi, Almanya ve ABD’de iyi sonuç veren yeni nesil enstitü modelini kısa sürede benimsedi ve 2016-2021 döneminde 21 enstitü kurdu. Bu ülkede yeni enstitüler kurulurken Made in China 2025 Programı’ndaki öncelikler dikkate alındı ve enstitü sayısının 2025 yılı sonuna kadar 40’a yükseltilmesi planlandı. TÜRKİYE’YE EN UYGUN ARAŞTIRMA MODELİ Türkiye’de Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu, Almanya, ABD’ ve Çin’deki yeni nesil enstitülerin çalışmalarını inceleyerek Türkiye’ye özgü bir örgütlenme çerçevesi ve programı belirleyebilir. Önce mevcut enstitüler mümkün olduğu kadar az konuda, en kapsamlı ve derin araştırma Türkiye’de Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu, Almanya, ABD’ ve Çin’deki yeni nesil enstitülerin çalışmalarını inceleyerek Türkiye’ye özgü bir örgütlenme çerçevesi ve programı belirleyebilir. Önce mevcut enstitüler mümkün olduğu kadar az konuda, en kapsamlı ve derin araştırma yapacak şekilde yeniden yapılandırılır. İkinci adımda yeni enstitülerin odaklanacağı alanlar seçilir. DOSYA Yeni Nesil EnstitülerİSO SANAYİ 65 yapacak şekilde yeniden yapılandırılır. İkinci adımda yeni enstitülerin odaklanacağı alanlar seçilir. Bu seçimde Türkiye’deki halen araştırmaları belirli düzeye gelmiş konulara öncelik verilir. Örneğin dönemin gözde bilim dallarından biri olan fotonik konusunda on üniversitemizde e araştırma merkezi, kürsü veya ana bilim dalı bulunduğu için işe fotonik enstitüsü ile başlanabilir. Bu e nstitü mevcut araştırma birimleri arasındaki eşgüdümü sağladığı gibi üretilen ürünlerin kalitesinin zamanla dünya standartlarını yakalamasını ve aşmasını sağlayabilir. Teknik tekstil ve akıllı kumaş konusunda bugüne kadar araştırma veya üretim yapan tüm kişi ve kuruluşlar ise a bu konuda kurulacak diğer bir enstitüye üye olabilir. Örneğin ABD’de teknik tekstil ve akıllı kumaşlar konusunda araştırma yapan Advanced Functional Fabrics of America (AFFOA) adlı enstitünün toplam 143 üyesi arasında 33 zihninde bir üretim projesi bulunan girişimci (startup), 55 küçük, orta ve büyük sanayi işletmesi sahibi veya yöneticisi, 26 akademisyen veya fakültelere bağlı olarak faaliyet gösteren enstitülerin temsilcisi, 18 sektör veya meslek kuruluşu temsilcisi ve 11 sivil toplum kuruluşu yöneticisi bulunuyor. Türkiye’de böyle bir enstitü kurulduğunda - 1972’de TÜBİTAK bünyesinde kurulan Güdümlü Araçlar Teknoloji ve Ölçüm Merkezi (GATÖM), iki kez yeniden yapılandırılarak önce 1983’te Balistik Araştırma Enstitüsü’ne (BAE ) ve daha sonra 1988’de Savunma Sanayii Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü’ne (SAGE) dönüştü. Savunma teknolojisinde Türkiye’nin bağımsızlığını hedefleyen SAGE, bilimsel araştırma ve teknoloji geliştirme çalışmaları ile rekabet gücü ve katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesine katkı sağladı. SAGE’nin özel sektör ve kamu sektöründeki savunma sanayisi kuruluşlarına verdiği destek sektörü geliştirdi. SAGE’nin varlığı araştırma ve geliştirmede çok önemli olan sürekliliğin garantisi oldu. - 2003’te kurulan Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü’nün (UBAE) katkıları, bir kamu iktisadi kuruluşu (KİT) olan Eti Maden’in dünya bor pazarında söz sahibi olmasını sağladı. Yönetim kurulu bilimsel birikime sahip liyakatli kişilerden oluşan Eti Maden’in üretimi, 2005 yılında dünyanın ikinci büyük madencilik şirketi Rio Tinto’ya bağlı US Borax’ın üretimini geride bıraktı. Enstitü’nün araştırma ve geliştirme projeleri sayesinde Eti Maden nükleer teknolojide ve zırh yapımında kullanılan bor karbür üretimi için yeni bir tesis kurdu ve tesis 19 Mart 2023’te üretime başladı. . Kaliteli çelikte kullanılan ferrobor ve elektrikli otomobillerin bataryalarında kullanılan lityum karbonat konusunda araştırmalara ve yatırım projelerine hız verildi. Lityum karbonat konusunda Aspilsan ve Aselsan ile işbirliği protokolü imzalandı. 2020’de alınan bir kararla UBAE, yeni oluşturulan Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu’nun (TENMAK) çatısı altına alındı. Oysa dünya ülkelerinde genel eğilim, araştırma enstitülerinin bağımsızlaştırılması ve bir veya az sayıda konuya odaklanması yönündeydi. Türkiye’de enstitünün destek sağladığı iki başarı öyküsü için daha odaklı ve deren araştırma yapacak enstitülerin kurulması da isteniyordu. Yeni nesil enstitüler işte tam bu tür isteklere cevap veren bir örgütlenme niteliği taşıyor. Kurulacak yeni enstitüler, sanayicileri için koçluk görevi yaparak verimliliğin yükselmesini sağlayabilir; Bu tür enstitülerin diğer yararları ise şöyle sıralanabilir: n Sanayi şirketleri ve tarım işletmeleri inovasyon ve teknolojiyi geliştirme konusundaki bilgileri çok düşük bir maliyetle elde edebilir. n Araştırma kurumlarının sayısının artması ve mevcut enstitülerin yeniden yapılandırılması genç nüfusa yeni iş kapıları açar. n Kurumsallaşma sayesinde bilimsel araştırma çalışmalarında süreklilik sağlanır n Enstitüler yüksek lisans ve doktora derecesi almış kişilerin araştırmalarını sürdürmelerine imkân verir. n Enstitülerdeki “çözüme odaklı” ortak çalışma ortamı iş insanları ile öğretim üyeleri arasındaki buzları eritir, onların ortak bir dil ile iletişim kumalarına imkan verir, Böylece sınai ve ticari faaliyeti küçümseyerek tepeden bakın akademisyenlerin ve masa başında üretimden uzak akademisyenlerin önerilerine kulak tıkayan sanayicilerin sayısı azalır. n Enstitüler, odaklanılan araştırma konusu ile ilgili olarak farklı kurumlarda sürdürülen çalışmaların eşgüdümünü sağlar. Böylece belirli bir alana odaklanmış bir kümelenme ve girişimci ekosistemi kendiliğinden ortaya çıkmış olur. n Yeni nesil araştırma enstitüleri, devlet, üniversite ve sanayi kuruluşları üçlüsünün yıllardır sözü edilen ama bir türlü tam olarak hayata geçirilemeyen işbirliğini, en etkili ve verimli bir şekilde gerçekleştirebilir. n Enstitülerin yaygınlaşması ekonominin bütünündeki teknolojik yoğunluğu yükseltir ve teknolojik açığı azaltır. Bu açığın azalması ise dış ticaret ve cari işlemler dengelerindeki açıkları da geriletir. n Yeni nesil enstitülerde yapılan icat ve keşiflerin, alınan patentlerin sayısı artması yabancılara yapılan lisans ve royalty ödemelerinin tutarını düşürür. ARAŞTIRMA ENSTİTÜLERİNİN 20. YÜZYILDAKİ KÖKLERİ Geçen yüzyılda teorik araştırmalar üniversitelerde yapılırken, enstitülerde uygulamaya dönük araştırmalar ve teknoloji geliştirme faaliyetleri ağırlık kazandı. Bazı ülkelerde kurulan bilimşehirlerde ise hem teorik hem de uygulamaya, teknoloji geliştirmeye ve ticarileştirmeye yönelik çalışmalar bir arada yürütüldü. ABD’de ise se araştırmalar şirketlerin özel birimlerinde yürütülüyordu. Sanayisi gelişmiş ülkelerde 20. yüzyılda uygulanan farklı araştırma yöntemleri enstitü türleri hakkındaki özet bilgileri aşağıda bulabilirsiniz. ALMANYA’DA ENSTİTÜ GELENEĞİ Üniversiteler dışındaki bilimsel faaliyetin en erken kurumsallaştığı ülkelerden biri Almanya oldu. Bu ülkede ilk araştırma enstitüsü 1911 yılında Kaizer Wilhelm Gesellschaft adıyla kuruldu. 1948’de Max Planck Gesellschaft (Max Plank Topluluğu) adını alan bu toplulukta doğal ve sosyal bilimler konusundaki teorik araştırmalara öncelik veriliyor. Topluluğa bağlı 86 araştırma enstitüsü bulunuyor. Harcamalarının yüzde 88’i devlet ve eyalet bütçesinden karşılanan topluluk, Almanya dışındaki bilim kuruluşları ile işbirliği yaparak projeler yürütüyor. Bünyesinde 97 enstitü bulunan Leibniz Topluluğu’nda bilimsel konuların sosyal ve uluslararası bağlamı içinde araştırılması hedefleniyor. 76 araştırma enstitüsünde toplam 30 bin kişinin çalıştığı Fraunhofer Topluluğu’nda uygulamaya ve günlük hayata yönelik çalışmalar ön plana çıkıyor. Bağlı enstitülerde icat edilen ürünler arasında MP3, daha etkili LED ekranlar ve güneş hücreleri de bulunuyor. Sürdürülen araştırmalar arasında hidrojen teknolojisi, yapay zekâ teknikleri, kuantum teknolojisi ve yenilenebilir enerji konuları yer alıyor. Helmholtz Topluluğu’nda ise 18 temel konudaki projeler çözüm odaklı olarak yürütülüyor. Dört araştırma topluluğu da tamamen özerk bir tüzel kişiliğe sahip bulunuyor. 66 NİSAN 2023 DOSYA Yeni Nesil EnstitülerİSO SANAYİ 67 SİLİCON VALLEY’İN MUCİT GİRİŞİMCİLERİ ABD’de her şey fizikçi, mucit ve girişimci William Shockley’in hasta annesine daha yakın olmak için ülkenin doğu ucundaki New Jersey’den batı ucundaki California’ya taşınması ile başladı. Shockley 1948’de diğer iki arkadaşı ile birlikte Bell Araştırma Laboratuvarı’nda transistoru icat etmiş, Shockley Semiconductor şirketini 1953’te kurmuş ve etrafına genç araştırmacıları toplamıştı. Daha sonra Silicon Valley olarak adlandırılacak ekosistemin bu ilk önemli şirketinde üretilen transistorlar yüksek satış rakamları yakalamıştı. Ne var ki 1957’de diğer iki mucit arkadaşı ile Nobel Fizik Ödülü’nü alan Shockley, iyi bir fizikçi ama kötü bir yöneticiydi. Araştırma ekibindeki arkadaşlarına güvenemiyor, onların telefonunu dinletiyor ve elemanlarının sadakatinden emin olmak için onları yalan makinesine sokmak istiyordu. “SEKİZ HAİN” Shockley’n baskılarına dayanamayan sekiz üst düzey yönetici şirketten ayrılarak Fairchild Semiconductor şirketini kurdu. Shockley arkadaşlarının kendisine ihanet ettiğini ileri sürerek onları “Sekiz Hain diye adlandırdı. Ayrılan ekipten Gordon Moore 1969’da Intel’in kurucularından biri oldu. Bunlar olurken transistor tüm elektronik araçlarda kullanılmaya başlanmış ve cihazların boyutlarını hızla küçültmüştü. Boyu 12 santim, taban çapı beş-altı santim olan silindir şeklindeki vakum tüplerin yerine çok küçük transistorlar kullanılınca tüm elektronik cihazları küçülmeye başlamıştı. Daha önce bir gıda veya kitap kolisi boyutlarında olan radyolar, transistorların kullanımı sayesinde bir el büyüklüğünde üretilince satışlar tırmanmıştı. 18 bin vakum tüple çalışan, bir odayı dolduran ve toplam 30 ton ağırlığında olan ilk bilgisayarlarda ise küçülme çok daha hızlıydı. Genç bilim insanları ve çaylak girişimcilerin garajlarda başlattığı araştırma, geliştirme ve üretim çalışmaları zamanla dev elektronik şirketlerine dönüşmüştü. Araştırma geleneği ile ünlü Stanford Üniversitesi’nin bölgeye yakın olması, , dünyanın birçok ülkesindeki bilgili, yetenekli ve atılgan gençler için Silicon Valley’i bir çekim merkezi haline getirmişti. JAPONYA’NIN SENTEZİ İkinci Dünya Savaşı’nın yenik ülkelerinden biri olan Japonya’da hükümetler 60’lı yılların başında ekonomiye yeni bir kalkınma ivmesi kazandırmayı amaçlamıştı. Yüksek teknoloji alanına güçlü bir giriş yapmak isteyen bu ülkede, araştırma ve üretim mekânı olarak Silicon Valley’i örnek alınmış, bir bilim şehri kuruluşu için Tokyo yakınlarındaki Tsukuba yöresi seçilmişti. En kısa sürede bir teknoloji atılımı yapmak isteyen bu ülke, araştırma birimi seçiminde ise Almanya’da 1910’lu yıllardan başlayarak uygulanan ve iyi sonuç veren “enstitü” modelini tercih etmişti. Bilimşehirde kurulan 46 enstitüde yapılan araştırmalar özel sektör şirketlerinin rekabet gücünü artırdı. Geliştirme ve ticarileştirme yeteneği güçlü olan Japonlar kısa sürede dünya elektronik piyasasının önemli oyuncularından biri oldu. Teleks ve faks gönderme, fotokopi çekme, tarama ve yazdırma işlemlerini yapan cihaz, ABD’li Xerox şirketinin Silicon Valley civarındaki Palo Alto Araştırma Merkezi’nde geliştirilmişti. Xerox konu ile igili tek bir makine üretip bunu yüksek fiyatla büyük şirketlere satmayı amaçlamıştı. Japon girişimciler ise bu cihazların küçük işletmelerde ve evlerde de kullanabileceğini öngörerek tek bir işlevi yerine getiren cihazın her bir parçasını ayrı ayrı ve ucuz fiyatlarla pazarlamıştı. 80’li ve 90’lı yıllarda ABD’nin dünya elektronik ve çip pazarındaki önemli rakibi Japonya olmuştu. GÜNEY KORE’NİN ODAKLANMA İLKESİ Kore’de araştırma faaliyeti Japonya’daki araştırma faaliyeti örnek alınarak başladı ve 1972 yılında Daejeon şehri yakınlarındaki Daedeok Vadisi’nde bir bilimşehir için ilk temel atıldı. Daedeok’da 1980’e kadar temel bilimler konusunda araştırma yapmak üzere dört enstitü kuruldu. Enstitü sayısı 1989’da çıkarılan “Temel Bilimler Araştırmalarını Yaygınlaştırma yasası”ndan sonra hızla artmaya başladı. 90’lı yılların ortasında sanayiye dönük uygulamalı bilim dalları ve teknolojiler konusunda da enstitüler açıldı. Kore’de hükümetlerintüm sanayi dallarında yetkinleşmeyi değil, bilgisayar, düz ekran TV cihazı, çip ve akıllı telefon üretimine odaklanmayı ve uzmanlaşmayı tercih etmesi başarıyı getirdi. 2021 sonunda enstitü sayısı 78’e ulaşmıştı. PASTÖR’ÜN İZİNDE YÜRÜYEN FRANSA Avrupa’daki ilk tıbbi araştırma kurumlarından biri 1887’de kurulan Pastör Ensitüsü (Institut Pasteur) oldu. 1907 ve sonrasında bu enstitüde araştırma yapan sekiz bilim insanı Nobel Ödülü’ne hak kazandı. Halen Fransa’da müzik ve akustikten astrofizik dalına kadar farklı konularda araştırma yapan 153 araştırma enstitüsü bulunuyor. Enstitüler arasındaki işbirliği ve eşgüdüm, Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi (Centre National de la Recherche Scientifique: CNRS) tarafından sağlanıyor. Araştırma merkezleri, tam teşekküllü laboratuvarlar, rasathaneler ve veri tabanı sağlayan kuruluşlar da enstitülere sağlanan desteklerden yararlanıyor. Next >