< Previous66 AĞUSTOS 2020 Brezilya 1,3 milyon ton ile ikinci, Avusturalya 791 bin ton ile üçüncü sırada yer alıyor. Kilogram fiyatı 2 dolar civarında seyreden pamuk 2010- 2011 döneminde 5,7 dolara kadar yükselerek, ardından tekrar 2 dolar civarına geriledi. 2019’da 1,5’e kadar gerileyen fiyat, Şubat 2020’de 1,8 dolara yaklaştı. TARLADAN MARKAYA PAMUK ÇALIŞTAYI Şanlıurfa’da ekim ayı ortasında bir araya gelen sektör temsilcileri, İstanbul’da Pamuk sektörünün tohumdan nihai ürüne kadar geçirdiği tüm üretim süreçlerine ait sorunların masaya yatırılacağı ve bunlara çözüm önerileri getirileceği bir toplantı yapılması konusunda hemfikir olmuşlardı. 2019 Aralık ayında İstanbul Sanayi Odası’nda bir araya gelen sektör temsilcileri İrfan Özhamaratlı’nın açılış konuşmasının ardından Hakan Güldağ’ın moderatörlüğünde sektörün sorunları ve çözüm önerileri sıralandı. Dile getirilen sorun ve çözüm önerileri 16 başlık altında toplandı. 1- PAMUĞUN STRATEJİK ÜRÜN KABUL EDİLMESİ Pamuk sadece pamuk değil, çoklu bir olgudur. Yem sanayisi, gıda sanayisi, tekstil ve hazır giyim sektörleri, istihdam ve ihracat alanlarında kritik değere sahip. Pamuk devlet nezdinde kendine daha iyi bir yer bulmalı. Kurumlar yetki ve sorumluluk sınırları ile kısıtlı kalmamalı, pamuğu bir ülke meselesi olarak görmelidirler. 180 milyar dolar ihracat yapan bir ülkede, 27,8 milyar dolar hazır giyim, konfeksiyon ihracatını yapan hazır giyim sektörünün ham maddesini temsil eden bir sektöre, herkesin daha özenli yaklaşması gerekiyor. 2- EKİM ALANLARININ AZALMASI Dünyada bitkisel üretim alanlarının yüzde 1,5’ini pamuk oluştururken, Türkiye’de bitkisel üretim alanlarının yüzde 3,5’ini pamuk oluşturuyor. Bitkisel üretimden sağlanan üretim değerinin ise yüzde 11,5’ini pamuk gerçekleştiriyor. Türkiye pamuk verimliliğinde iyi bir noktada. Ancak 2020’de pamuk alanlarımızda yüzde 35 civarında düşüş bekleniyor. İlk defa 1991-92’deki 400 bin hektarın altına düşme olasılığı ortaya çıktı. Özellikle bu sene münavebeden dolayı üretim kaybı yaşanacak. Çünkü münavebede herkes için, her bölge için, her toprak yapısı için standart bir uygulama öngörülüyor. 3- DÜŞÜK KALİTE SORUNU Türkiye üretim verimliliğinde başarılı bir ülke. Bu alanda dünyada ikinci sırada yer alıyor. Ancak kalitede sıkıntılar yaşanıyor. Sanayicilere göre yerli pamuk kalitesinde bir sıkıntı olmamasına rağmen, yerli pamuk daha az tercih ediliyor. Bunun sebepleri özellikle hasat ve hasat sonrası PAMUK İÇİN İKİ SENARYO Sahadan gelen verilere dayanarak, 2020 yılı için iki farklı senaryoda ekili pamuk alanı, pamuk üretimi ve pamuk ekiminin verimliliği öngürüsü paylaşılmış. Senaryoların her ikisinde de iklim koşullarının ve ortalama kütlü pamuk veriminin iyi olacağı düşünülmüş. DOSYA Pamuk RaporuİSO SANAYİ 67 dönemde yapılan yanlışlar ve yaşanan sıkıntılardır. Pamukta kalite hem çeşitten hem çevre koşullarından etkileniyor. Tek başına en kaliteli çeşit ekilse dahi yapılacak hatalar kalitesiz bir pamuk üretilmesine neden olabilir. 4- ÖLÇEK KÜÇÜKLÜĞÜ VE İCAR SORUNU Uluslararası Pamuk Danışmanları Komitesi verilerine göre, Türkiye dünyada verimde ikinci sırada geliyor. Fakat Türkiye, maliyetlerde de ikinci sırada yer alıyor. Yani Çin’den sonra en pahalı pamuk üreten ülkedir. Bu nedenle net gelir sıralamasında sekizinciliğe düşüyor. Bunun nedenlerinden biri sektörde ciddi bir ölçek sorunu olmasından kaynaklanıyor. Pamuk üretiminde kamuoyunda çok bilinmeyen bir gerçek, mal sahiplerinin yanında yüzde 50’ye yakın icarcı diye tabir edilen kiracıların varlığıdır. Ölçek küçüklüğünün yanında icarcı uygulaması da maliyetleri yukarı çekiyor. 5- KOOPERATİFLEŞME EKSİKLİĞİ Türkiye’de 3 pamuk birliği bulunuyor. Bunlar, TARİŞ, Çukobirlik ve Antbirlik’tir. Antbirlik’in nüfuz ettiği alan 5000-6000 hektar iken diğer bölgelerde TARİŞ ve Çukobirlik çok etkin durumda. Bunların elinde atıl kapasite bulunuyor. Pamukla ilgili kooperatifçiliğin geliştirilmesi; bu atıl kapasitenin hayata geçirilmesi gerekiyor. Prim tebliğinde, lisanslı depolara konan mallardan üretilen Elektronik Ürün Senetlerinin (ELÜS) üretici açısından değerli bir prim evrakı olarak kabulü gerçekleşti. Ancak üreticiler, bilhassa küçük üreticiler bugün için lisanslı depoya ürünlerini koyma imkanına sahip değildir. Ancak üreticilerin zaten ortak oldukları TARİŞ, Çukobirlik, Antbirlik gibi üretici birlikleri var. Üreticiler pamuklarının bir kısmını bu kooperatiflere, bir kısmını tüccarlara götürüyor. Kooperatifler ürettikleri lif pamuğu lisanslı depolara koymak istediklerinde üreticinin elde ettiği bu desteklemelerden aynı şekilde yararlanamıyor. 6- ÇİFTÇİYİ BİLGİLENDİRME İHTİYACI 2018’de Türkiye’nin dekar başına maliyeti 266 dolar. Avustralya’nın maliyeti 259 dolar. Yani maliyetler birbirine yakın. Ancak Türkiye’nin net geliri 66 dolar iken, Avustralya’nın 300 dolar. Brüt marj Türkiye’nin 332 dolar, Avustralya’nın 559 dolar. 2018’de Türkiye’deki çiftçinin libre başına eline geçen 75 cent iken, Avustralya’da bu 135 cent. Çiftçinin hatası verim odaklı pamuk yetiştirmeye çalışmasıdır. Çiftçilerimiz hiçbir şekilde girdi kullanmaktan kaçınmıyor ve kendilerini yüksek verime odaklamış durumda. Bu durum aslında bir yanılgıdır. 7- MALİYET YÜKSELTEN FAKTÖRLER Önceki yıllarda gübrede fiyat kontrolü olmasına rağmen artık böyle bir kontrol yok. Bakanlıkça tarım ilaçları ve mineral gübreler için etkin madde içeriği esasına dayalı tavan fiyatlar belirlenmeli ve bu fiyatlar belirli aralıklarla güncellenerek denetlenmeli. Tarımsal üretim İstanbul Sanayi Odası, pamuk üretiminden ticaretine tekstilden hazır giyime kadar pamukla ilgili tüm paydaşların katıldığı bir çalıştayın çıktılarından hareketle yapılan araştırma ve analizlerin sonucunda ortaya çıkardığı “Pamuk Raporu” kamuoyundan yoğun ilgi gördü.68 AĞUSTOS 2020 girdilerinin KDV oranları düşürülmeli. Türkiye’deki üreticiler dünyanın en pahalı mazotlarından birini kullanıyor. Mazotun ÖTV’si ve KDV’si üreticiler için kaldırılmalı. Çiftçinin girdi kalemlerinden en büyüklerinden bir tanesini elektrik oluşturuyor. Elektriğin top lam maliyetteki payı şu anda yüzde 15’in üzerinde. Buna bir an önce önlem alınması gerekiyor. 8- TOHUM SORUNLARI Her tohum firmasının, kaliteyi öne çıkartan çeşitleri geliştirmesi gerekiyor. Yani verim parametresi yanında, kalite parametreleri yüksek çeşitlerin geliştirilip çiftçiye sunulması gerekiyor. Firmalar tohum çeşitleri geliştirdiği zaman Tarım ve Orman Bakanlığı’na veriyor, Tohum Teşhis Sertifikasyon Müdürlüğü bunları tescil ediyor. Verilen tohumun kalitesi vasat olmasına rağmen, verimi iyi ise tohum onaylanıyor. Verim parametresi yanında kalite parametresi daha fazla dikkate alınmalı. 9- SULAMA SORUNU Pamuk bol su isteyen bir bitki değil. Türkiye’de üreticilerin büyük kısmında sulama konusunda savurganlık ve bilgisizlik var. Gerekmediği halde pamuğa, çevre üreticilerden gördüğü için su veren üreticiler bulunuyor. Halbuki pamuk ihtiyacına göre sulandığı zaman başarılı olan bir bitkidir. Pamukta ve mısırda vahşi sulamanın tümüyle yasaklanması, yasaklanırken de modern sulamanın faizsiz desteklenmesi gerekiyor. Yunanistan’daki Larissa bölgesi ile bizdeki Ege Bölgesi ve Diyarbakır aynı enlemde yer alıyor. Yunanistan’daki üreticiler ağustosun sonunda sulamayı keserken Türkiye’de hasat vaktine kadar sulama yapan üreticiler görülebiliyor. 1O- HATALI İLAÇ KULLANIMI Ürün kalitesini ve rengini pek çok faktör etkiliyor. Bunlardan biri de defoliantların yanlış kullanımıdır. Özellikle zararlı böceklerin neden olduğu sorunlar ve hasada yardımcı kimyasalların ne şekilde kullanıldığı ülkemizde kaliteyi ve rengi olumsuz etkiliyor. Yaprak döktürme işleminde yanlış ilaç tercih edilebiliyor. Zaman zaman maliyet kaygısı ile ucuz ilaç seçiliyor. Ucuz ilaç kullanılıp, yaprakların bitki üzerinde kurutulması, çeper oranının yükselmesine neden oluyor. 11- HASAT SÜRECİNDEKİ SORUNLAR Tarım Bakanlığı, buğday biçerdöverlerinde operatör belgesi talep ediyor. Ancak pamuk toplama makinelerinde böyle bir belge zorunluluğu yok. Mutlaka bunun disipline edilmesi gerekiyor. Tarım Bakanlığı bünyesindeki Tarımsal Yayım ve Eğitim Merkezleri (TAYEM) vasıtasıyla belge verilmesine rağmen, sahada bunun uygulama ve kontrolünde sorunlar bulunuyor. Türkiye’de üretilen pamukta, özellikle Urfa bölgesinde, en büyük hata hasat sürecinde yapılıyor. Hasat bölümü terbiye edildiği zaman, üretimdeki hataların büyük kısmı çözülmüş olacak. Toprak neminin, sıcaklığının ölçülmesi, PH metre kullanımı gibi basit dijital aletlerin çiftçiler tarafından kullanılması teşvik edilmeli. 12- DEPOCULUK SORUNLARI İçerisinde pamuğun kontaminasyonuna neden olacak, pamuk bitkisi üzerinden gelen madde dışında bir madde olmadığı sürece, her kalitede malın bir alıcısı vardır. Her kalitede pamuk da piyasaya çıktığı zaman değerini bulur. Fakat depolama şartları, tasnif süreci çok sıkıntılı ilerliyor. Ehil olmayan insanlar belli metrekarelerde, her kalitede pamuğu aynı depoya koyuyor. Alıcıların tek balya sistemi üzerinde diretmesinin ve yurt dışına yönelmesinin sebebi bu. Çırçırlarda malın tasnifi doğru şekilde, doğru tarihlerde yapılırsa bu sıkıntılar ortadan kalkacaktır. Emanet sisteminin acilen kaldırılması gerekiyor. Pamuk üretim sahalarındaki emanet sistemi, ticaretin de kalitenin de altına dinamit koyan büyük bir unsur. İthalat yapıldığı ve çırçırlar üreticinin elinden malı almak için yarıştığı sürece emanet sistemini de düzeltmek mümkün değil. 13- ÇIRÇIR SÜRECİNDEKİ SORUNLAR Pamuk üretiminde kalitenin korunması açısından çırçır en kritik işlemdir. Çırçır sanayilerinde bunu çok mükemmel yapan işletmelerimiz olmasına rağmen; tamamen başıbozuk düzende yapan işletmeler de var ve bunlar yeterince denetlenmiyor. Çırçırlarda ne yazık ki bir standart yok. Her çırçır fabrikası kurutma ve temizleme yapmıyor. Bir standart oluşturulup bunun kontrol edilmesi gerekiyor. DOSYA Pamuk Raporu1 - Verimle birlikte kaliteyi ve sürdürülebilirliği önceleyen, pamuğu alternatif ürünlere ve fiyat dalgalanmalarına karşı koruyacak bir destekleme sistemi oluşturulmalı, 2 - Tekstil ve hazır giyim sektörleri başta olmak üzere pek çok sektörün ham maddesi olan pamuk, stratejik ürün olarak kabul edilmeli, üretim, hasat ve çırçır süreçlerindeki tüm yasal yetki ve sorumluluk Tarım Bakanlığı’nda toplanmalı, 3 - Tohumdan nihai ürüne kadar tüm süreçler teknolojik bir altyapı ve devlet-STK-üretici işbirliğiyle geliştirilen bir sistemle denetlenmeli, 4 - Pamuk ekim alanları birleştirilerek büyütülmeli, ölçekten kaynaklanan maliyetler minimuma çekilmeli, modern tarım teknikleri ile istikrarlı pamuk ekimi yapılmalı, 5- Çiftçiler, sulama, gübreleme, ilaçlama ve hasat konularında eğitilmeli, bütün süreçlerde bilgilendirmeli, 6 - Verim ve kaliteyi artırmak, erken ve gece hasadını engellemek için etkin bir denetim uygulanmalı, toprağın nem ve sıcaklık ölçümlerine göre hasat yapılmalı, jüt çuval kullanımı engellenmeli, makineli hasat KDV indirimi ile desteklenmeli, 7 - Emanet sistemi kaldırılmalı, lisanslı depoculuk yaygınlaştırılmalı, 8 - Üretim sürecindeki en önemli basamaklardan olan çırçır fabrikaları modernize edilmeli, standartlar getirilmeli, 9 - Organik Pamuk ve İyi Pamuk Standardı ile sürdürülebilir üretim yapan çiftçilerin yaygınlaştırılması ve teşvik edilmesi için ilave destek primi verilmeli, 10 - Mazot, sulamada kullanılan elektrik ve üreticiler tarafından alınan makinelerin KDV’si destekleme sistemine alınmalı, çırçırlama, makineli hasat, ilaçlama ve diğer müteahhitlik hizmet giderlerindeki KDV yüzde 1’e indirilmeli. TARLADAN MARKAYA PAMUK ÇALIŞTAYI RAPORU’NDAKİ 10 POLİTİKA ÖNERİSİ Ürün güvenliği ve denetimiyle ilgili Tarım ve Orman Bakanlığı’nın pamukların kontrolüne dair tebliği ve Ticaret Bakanlığı’nın uhdesinde olan pamukların standardizasyona ilişkin tebliğinin daha etkin ve koordinasyon içinde kullanılması gerekiyor. 14- DESTEK VE TEŞVİKLERDE EKSİKLİKLER Devlet destek ve teşvikleri olmasa dahi çiftçinin pamuk üretiminden para kazanması gerekiyor. Destek, zarar eden üreticiyi kara geçirmek için kullanılmamalı. Teşvikler, para kazanan üreticinin başka ürünlere geçmemesi, üretimini, hasadını, çırçırını, depolamasını düzgün yapması için verilmeli. Ürününü satan çiftçi, ancak para kazanırsa ve de daha kaliteli ürün ile daha çok para kazanacağını görürse bu işi iyi bir şekilde yapmaya devam eder. 15- GDO’SUZ PAMUK, İYİ PAMUK, MARKALAŞMA, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Önceki yıllarda Türkiye’de ve dünyada pamuk üretiminde odaklanılan noktalar, kalite ve standart oldu. Ancak son dönemlerde bunun yanında, sürdürülebilirlik de denkleme girmeye başladı. Artık dünya, sürdürülebilir pamuk ve sürdürülebilir tekstil talep ediyor. İyi Tarım Uygulamaları desteklemesine, daha önceden olduğu gibi, pamuk üreticilerimiz de dahil edilerek sürdürülebilir pamuk tarımı yaygınlaştırılmalı. Organik pamuk, İyi Pamuk Uygulamaları (İPUD) kapsamında üretim yapan çiftçiler prim, sertifikasyon giderlerine katılım vb. yöntemlerle desteklenmeli. 16- MEVZUAT VE UYGULAMA EKSİKLİKLERİ Yasal mevzuatımız olmasına rağmen uygulamada sorunlar yaşanıyor. Bunun sebeplerinden biri yetki ve sorumlulukların farklı kurumlara dağılmasıdır. Çoğu zaman Tarım ve Ticaret Bakanlıkları arasında bu sorun gündeme geliyor. Sertifikalı tohumla sertifikasız tohum arasında ayrım yapan bir kontrol sistemi bulunmadığından, cezai müeyyide uygulanması gereken durumlarda bu yapılamıyor. Pamukta devlet desteklerinden sağlanan yararın arttırılması için, pamuk politikalarının belirlenmesinde ve uygulanmasında ilgili bakanlıklar ve diğer kurumlar arasında koordinasyon sağlanmalı.70 AĞUSTOS 2020 MERCEK Yeni Çalışma Hayatı YENİ ÇALIŞMA HAYATI Gündelik hayat gibi çalışma dünyası da Koronavirüsün yarattığı zorunluluklar nedeniyle yeniden dizayn ediliyor. Başta çalışan sağlığı olmak üzere, üretim süreçlerinin aksamaması için yapılan bu düzenlemelerin başında esnek çalışmanın yaygınlaşmasından mobiliteye geçiş geliyor. Deloitte Türkiye, Koronavirüsün çalışanlara ve çalışma hayatına olası etkilerini ve yeni normali atı başlıkta topladı. KORONAVİRÜS VE 6 ADIMDAİSO SANAYİ 7172 AĞUSTOS 2020 MERCEK Yeni Çalışma Hayatı K oronavirüs ile birlikte, tüm toplum ve tabii ki çalışma hayatı en azından bu süreci atlatana kadar bir uyum sürecine girdi. Bununla birlikte kurumsal hayatın aktörleri olarak pek alışık olunmayan yepyeni sorular ve sorunların yanıtları ve çözümleri aranmaya başlandı. Kısa vadede mücadele verilirken, uzun vade açısından da önemli dersler çıkarıldı. Bu süreç şirketler ve çalışanlar için kuşkusuz geleceğe dair hayati ipuçları sunuyor. Deloitte Türkiye’nin hazırladığı Covid-19’un çalışanlara ve çalışma hayatına olası etkilerini Sanayi dergisi için derledik. UZAKTAN ÇALIŞMA Son yıllarda esnek çalışma koşullarının ön plana çıkan bileşenlerinden biri olan “uzaktan çalışma” aslında tercihlerin üzerine kurulu bir kavramdı. Bugün evden, bir kafeden veya herhangi bir lokasyondan çalışarak işlerimizi yürütebiliyoruz. Bu uygulamalar, çalışanlar adına kişisel sebepler ile kendi motivasyonları için bir tercih iken, şirketler için hem mali kazanımlar hem de çalışan bağlılığı bakış açısıyla tercih ediliyordu. Çalışanların özellikle gençlerin bir kısmı; iş yerini/ çalışma ortamını sosyalleşmek, uzun vadeye dönük ilişkiler geliştirmek ve sosyal ağlar kurmak ve “ortamı deneyimlemek” adına bir fırsat olarak görüyor. Bu nedenle uzaktan çalışmak onlara cazip gelmeyebiliyor. Bu sadece kuşak veya yaş ile ilgili bir durum da değil. Bazılarımız, kişilik yapılarımız sebebi ile “kalabalıklarda olma” fikrini seviyoruz. Kimimiz fazlası ile dışa dönük, kimimiz ekip çalışmasını seviyor ve motive olmak adına çalışma arkadaşlarından ilham alıyor. Bazılarımız tek başımıza olduğunda yeterince öz disiplin sağlayamıyor. Bazılarımız ise bir kurumun, markanın, amacın parçası olduğunu ve o aidiyeti fiziksel ortamlar ve bir arada çalışmak ile hissedebiliyor. Öte yandan konu bazen bir seçimden öte, bir zorunluluk olarak karşımıza çıkabiliyor. Uzaktan, evden çalışmak isteseler ve şirketleri bunu desteklese bile buna imkanı olmayanlar var. Örneğin, ev ortamları buna müsait olmayabiliyor. Nitekim Koronavirüs ile birlikte, konu artık tercihten öte bir zorunluluk halini alabilir. Bu zorunluluk, mevcut durumda da örneklerini gördüğümüz şekilde hükümetlerin veya şirketlerin aldıkları kararlardan ve yaptırımlardan kaynaklanabilir. Dolayısıyla özellikle evden çalışma daha yaygınlaşabilir. Son günlerde bu tarz uygulamalar salgından korunma amaçlı olarak gittikçe yaygınlaşmaya başladı. Uzaktan çalışma konusunda dijital altyapıları daha hazır, insan kaynakları politika ve prosedürleri ile iş yapış şekilleri, alışkanlıkları ve kültürleri daha çok oturmuş firmalar kuşkusuz böyle dönemleri diğerlerine oranla daha başarılı bir şekilde atlatacaklardır. Evden çalışma Evden çalışma yaygınlaşabiliryaygınlaşabilir Son günlerde bu tarz uygulamalar salgından korunma amaçlı olarak gittikçe yaygınlaşmaya başladı. Uzaktan çalışma konusunda dijital altyapıları daha hazır, insan kaynakları politika ve prosedürleri ile iş yapış şekilleri, alışkanlıkları ve kültürleri daha çok oturmuş firmalar, kuşkusuz böyle dönemleri diğerlerine oranla daha başarılı bir şekilde atlatacak.DİJİTAL İŞGÜCÜ Türkiye’de ilk Covid-19 vakası çıktığı günden bu yana şirketler dijital yetkinliklerine bağlı olarak çalışanlarını, müşterilerini ve diğer tüm paydaşlarını korumak ve riskleri asgariye indirgemek adına belli önlemler alıyor. En hızlı aksiyon alabilen ve çalışanlarının uzaktan, evden çalışmasına olanak sağlayan şirketlerin, önceki yıllarda buna imkan tanıyabilecek teknolojik alt yapıyı kurmuş olan, en azından ayda ortalama iki, dört gün çalışanlarının uzaktan çalışmalarına olanak tanıyan şirketler olduğu görüldü. Bu şirketlerin önceki yıllarda sanal çalışma ve iletişimi destekleyen araçlara yaptığı yatırımlar, böylesi bir krize hızlı bir şekilde cevap verebilmelerini sağladı. İçinde bulunduğumuz durumda, hastalığa yakalanan çalışanlar, hatta yakalanmamış olsalar bile enfekte olduklarından şüphelenenler teşhis ve tedavi süreçleri boyunca ki bu süreçler oldukça uzun sürebiliyor doğal olarak işyerlerinde devamsızlığa neden oluyor. Bunu iyi bir şekilde yönetebilmek başlı başına bir sınav. Başta mevsimsel grip olmak üzere, aslında birçok Deloitte Türkiye İnsan Yönetimi Hizmetleri Ekibi, Covid-19 salgınına yönelik uzaktan çalışma sistemi ile ilgili alınan ve alınmayan aksiyonların Türk iş dünyası ve çalışanlar üzerindeki etkilerini analiz etmeyi amaçlayan bir anket hazırladı. Bu doğrultuda katılımcılara farklı sorular yöneltildi. Anketi Türkiye genelinde 17 farklı ilden 334 katılımcı yanıtladı. Araştırmanın ilk sorusu “Evden Çalışma Uygulaması Geçiş Yaptınız mı?” sorusuydu. Katılımcıların neredeyse yarısı, tüm çalışanlarının artık evden çalıştığını belirtirken; şirkette ve sahada çalışmaya devam edenlerin oranının yüzde 10’un altında kaldığı görüldü. Kısmi geçiş yapanların oranı da yüzde 43,2 ile azımsanmayacak ölçüde oldu. Öte yandan, şehirler bazında yanıtlar ele alındığında İstanbul’da bulunan şirketler diğer illerdeki şirketlere kıyasla daha hızlı bir adaptasyon örneği göstererek yüzde 52 çalışanlarının tamamını evden çalışma uygulamasına geçirebildi. İstanbul’daki şirketlerin yüzde 45’i ise kısmi olarak veya belirlenen çalışan grubu bazında evden çalışma sistemine geçti. Bunun sebeplerinden biri İstanbul’da evden çalışmaya daha elverişli sektörlerin ağırlıkta olması. İstanbul dışında kalan illerde ise yüzde 36’lık bir oranla çalışanların tamamı evden çalışmaya geçebilmişken, yüzde 23’ü halen şirkette, fabrikada veya sahada çalışmaya devam ediyor. Uzaktan çalışma sistemine geçmek kadar bu geçişin ne kadar hızlı yapabildiği de önemli. “Evden Çalışma Uygulamasına Yeteri Kadar Hızlı Geçiş Yaptığınızı Düşünüyor Musunuz?” sorusuna katılımcıların verdikleri cevaplara bakıldığında; Türkiye genelinde her dört kurumdan üçü, evden çalışma uygulamasına yeteri kadar hızlı geçiş yaptığını düşünüyor. Uzaktan çalışma modeline hızlı geçiş yapabilen sektörlerin başında e-ticaret, medya ve reklam geldi. Bu süreçte geçiş hızına uyum sağlayamamış ve diğerlerine göre daha ağır kalmış sektör ise kamu oldu. ŞİRKETLERİN EVDEN ÇALIŞMAYA GEÇME ORANI74 AĞUSTOS 2020 MERCEK Yeni Çalışma Hayatı farklı rahatsızlık ve sağlık sorunları her sene, en azından dönemsel olarak belirli düzeylerde şirketleri etkiliyor. Ancak bunlara ek olarak, bu ölçüde bir “mega salgın” alışılageldik seviyelerin üzerinde bir baskı yaratıyor. MOBİLİTE Günümüzde çalışanlar için en büyük motivasyon unsurlarından biri mobilite. Farklı roller ve iş tanımları, farklı departmanlar, yeni şirketler, değişik sektörler, farklı şehirler, yeni ülkeler… İşin tüm heyecanı burada değil mi? Böyle olunca da “mobilite” özellikle Y ve Z kuşakları için tam bir mıknatıs haline geliyor. Mobilite aynı zamanda şirketler için de büyük önem taşıyor çünkü küreselleşmenin kaçınılmaz sonucu olarak iş modelleri, organizasyon yapılanmaları ve kariyer tasarımları hep bunun üzerine kurulu, teknolojik alt yapıları ve iletişim mekanizmaları bunu destekler şekilde kurgulanmış. Konunun yetenek politikaları dışında yönetsel, finansal, yasal ve dijital boyutları da var ama artık şirketler bunları çok daha rahat ve profesyonelce yönetebiliyor. Öte yandan bir yerden bir yere gitmek artık çok kolay ama bazen bir o kadar da zor. Dünyanın belirli bölgelerine seyahat etmeden önce o ülkelerdeki risklerin önden değerlendirilmesi standart bir uygulama. Sağlık penceresinden bakarsak; sarıhumma aşısı olmak, ebola nedeniyle seyahatinizi iptal etmek; sınır ötesi bir atama söz konusu olduğunda sıtma riskini değerlendirmek gibi birçok örnek verebiliriz. Bir de küresel çapta ve riskli bir salgının boyutlarını düşünün. Çalıştıkları ofislerin veya fabrikaların, yaşadıkları şehirlerin ve ülkelerin ötesinde, çalışma hayatlarını ve kariyerlerini çok daha geniş bir alana yaymış; kimisi dönemsel görevlendirmeler, kimisi ise bazen uzun, bazen kısa sürekli seyahatler ile böyle bir iş hayatına uyum sağlamış çalışanların Koronavirüs kaynaklı seyahat yasakları ve kısıtları sonucu düzenleri tamamen değişebilir. ÇALIŞAN DENEYİMİ VE MOTİVASYONU Söze, her çalışanın bir insan olduğunu, kendisinin ve sevdiklerinin sağlığını her şeyin önüne koymasından daha olağan bir şey olmadığını söyleyerek başlayalım. Günümüzde şirketler çalışanlarına sadece ekonomik faydalar, kariyer ve gelişim olanakları sunan oluşumlar değil. Çalışanlarının sağlık ve zindeliklerinden de sorumlular. Sağlık deyince, konuyu bütünsel bir pencereden bakarak bedensel, zihinsel ve ruhsal boyutları ile ele almalıyız. İSO SANAYİ 75 Çalışan sağlık ve güvenliği konuları zaten olmazsa olmaz ve kanunlarca güvence altına alınmış haklardır. Devletin sağlıkla ilgili sağladığı sosyal güvencelerin ötesinde, şirketlerin birçoğunun yan haklar kapsamında özel sağlık sigortası olanakları sunduklarını da biliyoruz. Ülkemizde halen özel sağlık sigortası imkanları sunmayan bir çok şirket bulunsa da trend artış yönünde. Bunlar yeterli mi dersek, yanıt hayır olmalı ki, bugün “zindelik” kapsama alanı altında kurumların çalışanlarına getirdiği birçok farklı seçenek mevcut. Koronavirüs gibi bir durum söz konusu olduğunda ise bu konvansiyonel çerçevenin dışına taşan farklı bir durum oluşuyor. İŞ GARANTİSİ VE SÜREKLİLİĞİ II. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan ekonomik durgunluklara genellikle ekonomik politikalarla ilgili hatalar, finansal balonlar, petrol krizleri sebebiyet verdi. Ancak, bu sefer durum çok daha farklı, çünkü tüm otoritelerce; küresel pandemi sebepli bir ekonomik durgunluk yaşanması bekleniyor. 2019 Aralık ayından itibaren konuşmaya başladığımız Koronavirüs salgınının ekonomik etkileri ülkemizde de hissedilmeye başladı. Kuşkusuz böylesi bir salgından her ülke, her sektör ve bunların sonucu olarak her şirket aynı düzeyde etkilenmeyecek. Ancak mevcut durumda dünya ekonomisi oldukça zarar görmüştür ve görmeye de devam edeceği öngörülüyor. Keskin bir şekilde talep düşmesi, tedarik zincirinde yaşanan problemler, işgücü devamsızlığı gibi tetikleyicilerin yarattığı olumsuz koşullar nedeniyle birçok sektör çok büyük yaralar alabilir. İlk olarak Çin’de başlayan bu salgının etkileri Çin’den ithal edilen ürünlerin Çin fabrikalarının kapatılması sonucunda tedarikinin sağlanmaması ile hissedilmeye başladı. Havacılık ve turizm sektörleri de ilk etkilenen sektörlerden oldu. Türkiye nüfusuna toplu olarak “EvdeKal” çağrısı yapılması ile birlikte eğitim, yiyecek, içecek ve perakende sektörleri de sırasıyla zorluklar yaşamaya başladı. Arada tek tük de olsa bazı sektörlerin; örneğin sağlık sektörü iş hacimlerinin, kar marjlarının arttığını görebiliriz. Süreç ne kadar uzar, salgın ne kadar yayılır ve derinleşirse sonuçta ticari düzlemde de kazanan kalmayacak. Sadece sektör değil, coğrafi açıdan yaklaşırsak; salgından daha fazla etkilenen ülkelerin şirketleri, diğer ülkelerinkilere göre daha fazla zarar görecekler. KAPSAYICILIK Günümüz iş dünyasında liderlik kumaşı açısından olsun, değerler ve kültür açısından olsun; sürekli ön planda olan konulardan biri kapsayıcılık. Hem kendi firmamızda hem de ekosistemimizde yer alan paydaşlarda temas ettiğimiz kişilerle ilgili ayrımcılık yapmıyor olmamız hepimizden beklenen örnek davranış. Gelin görün ki sadece Koronavirüsün değil, birçok tehlikeli salgın hastalığın son yıllarda Uzak Doğu kaynaklı olması nedeniyle, başta Çin olmak üzere tüm o coğrafya adeta mimlenmiş durumda. Çinli veya Çin kökenliler, hatta neredeyse tüm Uzak Doğu halkları bu nedenle toplumda dışlanıyor; kendilerinden köşe bucak kaçılıyor. Bu tarz durumların işyerlerine, ofislere sıçraması, kapsayıcılık sınavından kalmamız anlamına gelecektir ve herkes böyle davranmasa da davranan insanlar azımsanmayacak oranda olacak. Yani sosyal mesafe, tecrit vs. konuşulurken, işi farklı boyutlara taşımamak çok önemli. Kapsayıcılık konusuna farklı bir perspektiften daha yaklaşabiliriz.Next >