< Previous66 MAYIS 2021 süreçte ithalat ve ihracat ülkelerinin çeşitlendirilmesi de önem kazandı. DIŞ TİCARET DENGESİZLİĞİ NAVLUN FİYATLARINI ARTIRDI Pandemi sürecinin başladığı mart ayından itibaren karşılaşılan her soruna alternatif çözümler üreterek ayakta kalan sektör hızlı bir toparlanma, normalleşme sürecine girdi. Elbette bu hiç kolay olmadı, ithalat-ihracat dengesizliği, döviz kurlarında yaşanan dalgalanmalar, sınırlarda ve operasyonel süreçlerde yaşanan sorunlar sektör temsilcilerini zorladı. Ulaştırma ve lojistik sektörü her şeye rağmen zorlukların üstesinden gelerek bu olağanüstü koşullarda yüksek bir performansla seneyi kapattı. Şüphesiz ki navlun fiyatlarının artmasının en büyük sebebi ithalat ve ihracat arasındaki dengesizlikten kaynaklandı. Bu durum karayolu, havayolu, denizyolu, demiryolu ve intermodal yani tüm taşıma modları için geçerli oldu. Türkiye’den çıkan ihracat yüklemeleri artarken, ithalat yüklemelerinde de azalma olduğundan bu dengesizlik hem ekipman bulmada hem de navlunların yükselmesine sebebiyet verdi. Aslında ülkemizde ithalat-ihracat dengesizliği her dönem yaşanan bir durum… Bu duruma ve sebep olduğu etkilere henüz kalıcı bir çözüm bulunmamışken ve virüsün de eklenmesiyle dengesizliğin daha da arttığı görüldü. Tek yönlü yapılan taşıma yani ihracat amaçlı giden araçlar ithal yükü bulamayınca, bu durum üreticiyi de taşıyıcıyı da müşteriyi de mutlu etmedi. Çünkü araç/konteyner bulma sıkıntısı yaşandı ve halen yaşanıyor, navlunlar yükseldi, bir de bunun üzerine ithal ürünlere getirilen ek vergiler son döneme damga vurdu. Taşıma modu bazında yoğun ihracat talebi karşılanmaya çalışılırken ithalat yok denecek kadar az olduğundan araçların ülkeye boş dönüş yapması durumu ortaya çıktı. Bu da beraberinde ekipman sorununu getirdi. Her boş araç dönüşü ticaret dünyasına navlun artışı ve ek maliyet olarak geri döndü. DEVLET DESTEĞİ ŞART Yaşanan süreçlerden, özetle navlun artışından üretici ve tüketicinin daha az etkilenmesi için birim başına düşen taşıma fiyatlarının azaltılması gerekiyor. Bu sorunların daha fazla büyümemesi için sektör temsilcileri, çözümün devlet desteğiyle olabileceğini söylüyor. Boş gidiş-dönüşler ile yürütülmeye çalışılan lojistik operasyonların sürdürebilir olmadığı çok açık ve bu durum için devlet tarafından acil bir destek paketine ihtiyaç duyuluyor. Destekle birlikte süreçlerin iyileştirilebilmesi için ticaretin çift yönlü ARAŞTIRMA Konteyner KıtlığıİSO SANAYİ 67 olarak geliştirilmesi, yaygınlaştırılması, kolaylaştırılması gerekiyor. TÜRKİYE NE YAPMALI? Türkiye’ye coğrafi bakımdan yakın Avrupa, Orta doğu ve Asya ülkeleri dahil olmak üzere dünyanın her yerine yapılan taşımacılık faaliyetlerinde denizyolu, demiryolu, karayolu ve havayolu taşıma türlerinin tümünden ve kombine taşımacılıktan faydalanılabiliyor. Üç kıtanın birbirine yaklaştığı, tarihi bakımdan önemli ticaret ve ulaşım koridorları üzerinde bulunan Türkiye’nin taşımacılık faaliyetlerine elverişli konumu ülkenin ithalat ve ihracatında farklı taşıma modları ve çeşitlilik arz eden taşıma güzergahlarının kullanılmasına olanak sağlıyor. 2021 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda bahsedildiği üzere lojistik altyapısı ve hizmet sunumu gelişmiş ülkelerin ticaret faaliyetlerinin daha etkili ve verimli olduğu görülüyor. Kendi içinde taşıdığı büyüme potansiyeli ve ülkemizin birçok ekonomik hedefine ulaşmasında oynayacağı temel rol itibarıyla lojistik faaliyetler, verimliliğin ve esnekliğin artırılması, girdi ve üretim maliyetlerinin azaltılması ve böylece küresel ölçekte daha etkin rekabet gücü elde edilmesine imkan sağlaması açısından tedarik zinciri içinde oldukça önemli bir konumda yer alıyor. Eylül ayında açıklanan Orta Vadeli Program’a (2021-2023) göre de ihracata ve ithal ürünlerin yerli üretimine dayalı ekonomik dönüşüm ve değişim adımları program dönemi sonunda cari işlemlerde kalıcı denge tesis edilmesinde etkili olacak. Program dönemi boyunca üretimde ithalata bağımlılığı azaltıcı, yerli üreticileri kamu alımlarında önleyici tedbirler ve yatırımlar ile ihracat odaklı üretimin artırılması ile güçlü ve istikrarlı büyüme hedefleniyor. Ayrıca Orta Vadeli Program’da e-ticaretin perakende ticaret içindeki payında ilk 10 ülke arasına girmek için tüketici ve üretici tarafında e-ticaret kullanımının yaygınlaştırılacağı belirtiliyor. Çin ile Türkiye yakınlaşabilir Çin’in, ABD ile yaşadığı gerginlik sebebiyle Balkanlar’da, Orta Doğu’da, Kuzey Afrika’da ve hatta Orta Asya’da gücünü konsolide etmek için iş birliği yapabileceği yeni ortaklara ihtiyaç duyması bekleniyor. Bu çerçevede AB’nin geri plana çekilmesi hem Çin’le hem de Batı’yla ilişkilerinde Türkiye’nin çok boyutlu dış politikasına alan açıyor. 68 MAYIS 2021 1- MAERSK Danimarka merkezli bir nakliye şirketi olan Maersk Shipping Line, AP Moller-Maersk şirketinin bir kolu. Konteyner gemileri filosuyla tanınan Maersk Line, 1904 yılında uluslararası konteyner taşımacılık arenasında ilk çıkışını gerçekleştirdi. Şu anda, şirket yaklaşık 19.00.000 TEU kapasiteli yaklaşık 500 konteyner gemisi filosuna sahip. 2- MSC MSC, 1970 yılında kurulan bir İsviçre uluslararası kargo firmasıdır. Şu anda, 456 gemiyi kumanda eden dünyanın en kapsamlı konteyner taşımacılık şirketi konumunda yer alıyor. 3- CHINA COSCO SHIPPING Tüm dünyaya hizmet ağı sunan China Cosco Shipping, birinci sınıf taşımacılık hizmeti veriyor. Çin’den Orta Doğu’ya, Hindistan ve Pakistan’a, Kızıldeniz’e, Güneydoğu Asya’ya, Afrika’ya, Avrupa’ya, ABD hattına ve Güney Amerika’ya kadar pek çok alanda taşımacılık hizmeti sunuyor. 4- CMA-CMG Fransa’nın önde gelen konteyner nakliye şirketi CMA-CMG, daha önce kurulmuş nakliye şirketleri arasındaki birleşme serisinin bir sonucu olarak 1978 yılında ortaya çıktı. Şirketin başı olan Jacques Saade, aktif operasyona girmesinin ardındaki araçsal güç oldu. Şu anda, şirket dünya çapında 150’den fazla rotada faaliyet gösteren 350’den fazla gemiden oluşan bir filoya sahip. 5- HAPAG-LLOYD Alman merkezli Hapag-Lloydr, uluslararası nakliye şirketleri açısından en tanınmış ve iyi seçilmiş şirketlerdin biri. Şirket, Hamburg-Amerikan hattı ile Kuzey Alman şirketi Lloyd arasındaki birleşme sonucu 1970 yılında kuruldu. Bugün nakliye şirketi dünya çapında bir ölçekte yaklaşık 5 milyon konteynere hizmet veren 130’dan fazla gemiye sahip. 6- NYK Japonya merkezli NYK, uluslararası düzeyde faaliyet gösteren dünyanın en büyük kargo şirketlerinden biri. Kuruluşu 1870’lere kadar uzanan şirket, 20’nci yüzyılın ortalarına doğru konteyner nakliyesine başladı. 7- EVERGREEN Evergreen Denizcilik Şirketi, 1968 yılında Dr. Yun- Fa Chang tarafından Çin’de kuruldu. Halihazırda, dünyanın her yerinde kurulu ofisleri bulunan ve 160’dan fazla konteyner gemisinin operasyon kapasitesi ile dünyanın en büyük kargo nakliye şirketlerinden biri olarak kabul ediliyor. 8- HMM 110’un üzerinde son teknolojiye sahip gemiyi işleten entegre bir lojistik şirketi olan HMM, dünya ölçeğindeki çalışmalarıyla dikkat çekiyor. Dünya çapında global servis ağı, çeşitli lojistik olanakları, önde gelen IT nakliye sistemleri, profesyonel eğitimli personel ve prömiyeriyle taşımacılık hizmeti sunmak için sürekli çaba sarf ediyor. 9- YANG MING Yang Ming Deniz Taşımacılığı Şirketi 1972’den beri taşımacılık hizmeti veriyor. Dünyanın dört bir yanındaki personeli, taşımacılık uzmanlığı ve hizmet kalitesiyle dikkat çekiyor. Firma, müşterilerine yüksek kaliteli, zamanında, hızlı, güvenilir ve ekonomik hizmetler sunarak, dünyanın önde gelen nakliye şirketlerinden biridir. 10- ZİM Konteyner taşımacılığının önde gelen şirketlerinden biri olan Zim, her türlü kargoyu zamanında, yüksek kalite ile yerine ulaştırıyor. 10 KONTEYNER ŞİRKETİDÜNYANIN EN BÜYÜK ARAŞTIRMA Konteyner Kıtlığı70 MAYIS 2021 DOSYA OECD O ECD, global ekonomik görünümün, Koronavirüse karşı etkili aşıların geliştirilmesi, bazı ülkelerin ek mali destekler açıklamaları ve ekonomilerin Koronavirüsün bastırılmasına yönelik tedbirlerle iyi başa çıktıklarına dair işaretlerin olduğunu söyledi. Son aylarda kayda değer şekilde iyileşmenin görüldüğünü anlatan OECD, global üretimin 2021 ortasında pandemi öncesi seviyeye yükselmesi ile birlikte global GSYH büyüme oranının 2021’de yüzde 5,6 ve 2022’de yüzde 4 olmasının beklendiğini vurguladı. Ancak OECD, iyileşen global görünüme rağmen, TÜM UMUTLAR ETKİN AŞILAMAYA KALDI Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), tüm ülkelerde sınırlamaların daha çabuk şekilde kaldırılabilmesi, güvenin ve harcamaların artırılabilmesi için Koronavirüse karşı aşılamanın hızlandırılması gerektiğini bildirdi.İSO SANAYİ 71 pek çok ülkede üretim ve gelirlerin 2022 yılı sonuna kadar pandemi öncesi seviyenin altında kalmaya devam etmelerinin beklendiğini de ifade etti. OECD’in yayınladığı “Ara Dönem Ekonomik Görünüm” raporuna göre, küresel büyüme için 2021 tahminin aralık ayındaki rapora istinaden 1,4 puan ve 2022 beklentisini 0,3 puan yükseltti. G20 için 2021 büyüme beklentisini 1,5 puan artırarak yüzde 6,2’ye çıkaran OECD, 2022 yılı için büyüme tahminini de yüzde 3,7’den 4,1’e çıkardı. Euro Bölgesi ekonomisi için 2021 ve 2022 büyüme tahminlerini sırasıyla 0,3 ve 0,5 puan yükselterek yüzde 3,9 ve 3,8 olarak duyuran OECD, ABD ekonomisinin ise 2021’de yüzde 6,5 ve 2022’de yüzde 4 büyüyeceğini öngördü. “GLOBAL EKONOMİ İÇİN KAYDA DEĞER RİSKLER DEVAM EDİYOR” ABD’de ciddi mali teşviklerin hızlı aşılamayla birlikte GSYH’yı bu yıl aralık ayındaki tahmini 3,3 puan üzerinde büyütebileceğini öngören OECD, ancak ülkeler ve sektörler arasında ayrışmaya dair işaretlerin arttığına da dikkat çekti. OECD, Koronavirüsü kontrol altına almak için ciddi tedbirlerin diğerleri etkin kamu sağlığı politikalarından, hızlı aşılamadan ve güçlü politika desteğinden fayda sağlarken, bazı ülkelerde ve sektörlerde büyümeyi kısa vadede geride tutacağı tespitinde bulundu. Global ekonomi için kayda değer risklerin devam ettiğini de belirten OECD, aşılama konusunda tüm ülkelerde hızlı ilerlemenin sınırlamaların daha çabuk şekilde kaldırılmasına yardım edeceğini, güveni ve harcamaları güçlendireceğini vurguladı. OECD, aşılamada yavaş ilerleme ve mevcut aşılara dirençli yeni virüs mutasyonlarının gelişmesinin daha yavaş bir toparlanma, daha büyük işsizlik ve daha fazla işletmenin iflası ile sonuçlanacağına işaret etti. Talepte yeniden artışa ve geçici arz aksaklıklarına bağlı olarak emtia piyasalarında maliyet baskılarının gelişmeye başladığına da işaret eden OECD, “Ancak çekirdek enflasyon ılımlı olmaya, dünya genelindeki atıl kapasite tarafından aşağıda tutulmaya devam ediyor” tespitinde bulundu. Birincil politika önceliğinin, yaşamları korumak, gelirleri muhafaza etmek ve salgını kontrol altına alma tedbirlerinin negatif etkilerini sınırlamak olması gerektiğini belirten OECD, bu çerçevede dünya genelinde mümkün olan en kısa zamanda daha fazla aşının üretilmesi ve uygulanması için tüm gerekli kaynakların kullanılmalarının sağlanması gerektiğini vurguladı. OECD, “Aşıların düşük gelirli ülkelere sağlanması için gerekli kaynaklar, daha güçlü ve daha hızlı global ekonomik toparlanmadan sağlanacak kazanımlara göre küçük olacak” dedi. Mali politika desteğinin ekonominin durumuna ve aşılamanın hızına bağlı olması gerektiğini belirtirken, bunu yanı sıra yeni politika tedbirlerinin hızlı ve tam olarak uygulanmaları gerektiğini de ifade etti. Erken bir mali politika sıkılaştırmasından kaçınılması gerektiğini de vurguladı. “MAKRO İHTİYATİ POLİTİKALAR GEREKİYOR” “Cari oldukça destekleyici para politikası duruşu devam ettirilmeli ve manşet enflasyonun geçici olarak hedefi aşmasına imkan verilmeli” değerlendirmesinde bulunan OECD, finansal istikrarın sağlanması gereken yerde makro ihtiyati politikaların kullanılmaları gerektiğini de belirtti. Hane halkları ve şirketler için gelir desteğinin aşılama yüz yüze aktivitelere sınırlamaların ciddi şekilde gevşetilmesine imkan verene kadar devam etmesi gerektiğini anlatan OECD, “Ancak, insanların desteklenmesinde ve şirketlere yardımda borç vermek yerine geri ödemesiz desteklere, sermaye koymaya odaklanılmalı” dedi. “Fırsatları artırmak, ekonomik dinamizmi iyileştirmek ve güçlü, sürdürülebilir, kapsayıcı toparlanmayı desteklemek için yapısal reformlar güçlendirilmeli” tespitinde bulunan OECD, reformların sıralanması ve paketlenmelerini kollektif faydalarının güçlendirilmesi ve kısa vadeli talebin desteklenmesi için önemli olduğunu vurguladı. OECD, pandemi ile başa çıkmak, güçlü ve kapsayıcı toparlanmayı sağlamak için atılan ulusal politika adımlarının kazanımlarını artırılması için uluslararası politika koordinasyonunun zaruri olduğunu da ifade etti.72 MAYIS 2021 SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK B irleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından 1990’dan bu yana yayımlanan “İnsani Gelişim Raporu”nda ilk kez karbon ve maddesel ayak izi gibi parametrelerle çevresel unsurlar değerlendirildi. İnsanların gezegenin geleceğini şekillendiren baskın kuvvet olduğu, “Antroposen” olarak tanımlanan yeni bir jeolojik çağa girmekte olduğumuz ifade ediliyor. Ekonomik kalkınmanın iklim değişikliğinden sistematik olarak etkilendiğine dair kanıtlar; çoğu ülkede iklim değişikliği yaşanmamış olması olgusuyla karşılaştırıldığında kişi başına düşen GSYİH’nın düşük olduğunu gösteriyor. Özellikle bu rakam düşük gelir düzeyindeki ülkelerde yüzde 17-31 arasında seyrediyor. 2020’den sonra dünya çapında yıllık olarak TEKNOLOJİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Ekonomik kalkınmanın iklim değişikliğinden sistematik olarak etkilendiğine dair kanıtlar; çoğu ülkede iklim değişikliği yaşanmamış olması olgusuyla karşılaştırıldığında kişi başına düşen GSYİH’nın düşük olduğunu gösteriyor. Bu rakam özellikle düşük gelir düzeyindeki ülkelerde yüzde 17-31 arasında seyrediyor. GELECEĞİN KODLARI:İSO SANAYİ 73İSO SANAYİ 73 yerinden edilen insan sayısının ağırlıklı sel sebebiyle (yüzde 72) yaklaşık 13,7 milyon olacağı öngörülüyor. Kişi başına düşük karbon ayak izine sahip bölgelerde doğan birçok insanın, daha yüksek karbon ayak izine sahip bölgelere göç etme olasılığı daha yüksek. YENİLİK ARAYIŞININ DEVAMI Yeni fikir ve teknolojiler bugüne kadar insanlığın refahına katkı sağladı ancak aynı zamanda ekoloji üzerinde önemli bir baskı yarattı. Örneğin, mahsul verimliliğini büyük ölçüde artıran sentetik gübreler, nitrojen döngüsünü bozdu. Tek bir fikir veya teknolojiden daha önemli olan, “öğrenen toplumlar” olarak adlandırılan, yaygın olarak yenilik arayışının devam etmesidir. Enerji boyutunda hedef karbondan arındırma iken, kaynak tarafında atıkların azaltılması ve döngüselliktir. Bu iki hedef finans ihtiyacının yanında, teknolojik ve sosyal yenilikler gerektiriyor. Yasalarda ve davranışlarda değişiklik olmaksızın teknoloji, ekolojik baskıları azaltmaya yetmeyecek. İnternetin tükettiği enerji için standart bir hesaplama yöntemi olmasa da 2018’de küresel elektriğin yaklaşık yüzde 10’unun bilgi ve iletişim teknolojisi tarafından kullanıldığına dair hesaplamalar söz konusu. Dijital dünyanın bir diğer çevresel baskısı ise elektrikli ve elektronik ekipman atıkları (e-atık). Hem tehlikeli hem de değerli malzemeler için e-atıklar, 2019’da dünya çapında 53,6 milyon tona ulaştı bir başka deyişle kişi başına 7,3 kilogram. Geri dönüşüm ise bu hızlı artışa yetişemedi. 2019’da e-atıkların geri dönüşümü sadece yüzde 17,4. Sosyal açıdan değerlendirildiğinde ise e-atıklar pek çok ülkede daha düşük çalışma koşulları altında kayıt dışı olarak işlem görüyor. Cep telefonlarında ve kişisel bilgisayarlarda kullanılan altın gibi değerli metaller e-atık tonu başına yaklaşık 280 gram. Bu tür teknolojilerin tasarım aşamasında geri dönüşümü göz önüne alınması döngüsel ekonominin de en önemli bileşeni. Bazen geçici teşvikler, teknik tercihleri temiz teknolojilere yönlendirmek için yeterli. İki teknoloji, temiz ve kirli, nispeten ikame edilebilir olduğunda, kirli teknolojilerin başlangıçtaki üretkenlik avantajı, karı maksimize eden firmaların bunları benimsemesine yol açtı. Bununla birlikte, çevresel düzenleme, vergiler ve sübvansiyonlarla teknik değişim yeniden yönlendirilebilir. Temiz teknolojiler yeterince geliştiğinde, firmalar bunları benimseyecek ve onları daha da geliştirmek için araştırma ve geliştirmeye yatırım yapacaklar. KARBON FİYATLANDIRILMASI Sera gazı emisyonları, zirve belirtisi olmaksızın yükselmeye devam ediyor. 2 0 C hedefi için 2030’da yıllık emisyonların, ülkelerin taahhüt ettiklerinden 15 gigaton karbondioksit eşdeğeri daha düşük olması gerekiyor. Karbon açıklığı, 1,5 0 C hedefi için ise 32 gigaton karbondioksit eşdeğeri. Emisyonların sosyal maliyetlerini karbon fiyatlarına yansıtmak, tüketilen, üretilen ve yatırım yapılan şeylere yönelik teşvikleri dramatik şekilde değiştirebilir. Karbon fiyatlarının iyileştirilmesi “cap and trade” denilen emisyon ticaret sistemleri veya karbon vergileri gibi çeşitli yollarla sağlanabilir. “Cap and trade” programları, izin verilebilecek maksimum emisyon düzeyini belirler ve emisyon izinlerinin alım satımına izin verir. Fiyat, piyasa mekanizması tarafından belirlenir. Karbon vergileri için hükümetler, emisyonlar için bir vergi belirleyerek, fosil yakıtlara bağımlılığı caydırmak için fiyatlarının sosyal maliyetleri daha yakından yansıtmasını sağlar. Dünyada şu anda 61 karbon fiyatlandırma programı var. 48 tanesi ulusal ve sera gazı emisyonlarının yüzde 20’sine karşılık geliyor. Ancak bunların yüzde 5’inden daha azı Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmaya uygun seviyelerde fiyatlandırılıyor. 2016’da BM İklim Değişikliği Paneli Taraflar Toplantısı’nda karbon fiyatlandırılması konusunda ülkelere yol göstermek üzere kurulan Komisyon, etkili olabilmesi için destekleyici bir politika ortamının eşlik ettiği fiyatın 2020 yılına kadar ton karbondioksit başına en az 40-80 $ (ve 2030’a kadar 50-100 $) olması gerektiği sonucuna vardı. 2020’de sadece dört ülke 40 doların üzerinde bir fiyata sahipti. Ekonominin karbondan arındırılması noktasında karbonun fiyatlandırılması, geniş bir politik desteğin parçası olmaması durumunda işe yaramayacak. Örneğin İsveç hükümeti, yüksek enerji vergileri nedeniyle artan maliyetleri dengelemek için işgücü vergileri gibi diğer sektörlerdeki vergileri de düşürdü. Bu destekler arasında nakit transferleri, işgücü vergisi indirimleri, karbon temettüleri SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK veya çatı üstü güneş enerjisi, güneş enerjisiyle ısıtma veya biyogaz gibi temiz enerji ekipmanlarının kurulumu yer alabilir. Karbon vergilerinden elde edilen gelirlerin nasıl kullanıldığına dair şeffaflık ve net iletişim de halk arasında kabul edilebilirliği artırır. DÖNÜŞÜMÜ TEŞVİK ETMEK İÇİN FİNANSMAN 2020 ve 2040 yılları arasında düşük karbonlu enerjiye yapılacak kümülatif küresel yatırım, belirtilen enerji politikalarına göre yaklaşık 16 trilyon dolar. Ancak 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşmak için, enerji verimliliği ve şebekelerdeki dönüşüm de dahil 27 trilyon doların üzerine çıkması gerekecek. Bu tür bir değişiklik hükümetlerin kilit rol oynadığı teşviklerle birlikte tasarruflarını finans şirketlerine bağlayan yatırımcı baskılarıyla da desteklenebilir. 1980’lerde ve 1990’larda doğan genç nesil, sosyal veya çevresel amaçlara sahip şirketlere veya fonlara yatırım yapma olasılıkları diğer nesillerdekinden iki kat daha fazla ve önümüzdeki 15 yıl içinde 24 trilyon dolara varan bir tasarrufa sahip olacaklar. Emeklilik ve devlet fonları gibi kamu yetkisi altındaki kurumsal yatırımcılar kar elde ederken çevresel ve uluslararası anlaşmalara uymak durumunda. Büyük aracılar, firmaların stratejik yönetiminde daha fazla söz sahibiler ve daha sürdürülebilirlik odaklı faaliyetler için baskı yapabiliyor. 2007 yılında Avrupa Yatırım Bankası tarafından ihraç edilen yeşil tahviller, çevre dostu yatırımları finanse etmek için tasarlanmış borç senetleri. Yeni yeşil tahvil ihraçları 2008’de 1 milyar doların altındayken 2018’de 143 milyar dolara çıktı. 2020’de üçüncü çeyreğin sonunda yeşil tahvil ihracı Amerika Birleşik Devletleri (32,3 milyar $) ve ardından Almanya (21,4 milyar $) tarafından yönetildi ve toplam 948 milyar dolarlık tahmini birikimli ödenmemiş ihracı takip etti. Yapılan çalışmalar, üçüncü şahıslar tarafından onaylanan yeşil tahvillerin firmaların çevresel ayak izlerini iyileştirdiğini gösteriyor. ÇIKARIMLAR AB Yeşil Mutabakat ile sanayi dönüşümü yalnız Avrupa sınırları içinde değil tüm dünyada gerçekleşecek. Yeşil sanayi politikasına artık düşük karbonlu sektör ayrımında değil, düşük karbonlu teknolojiler olarak bakmamız gerekiyor. Bu teknolojilerle dönüşen sektörler, düşük karbonlu sektör haline gelebiliyor. İşin yapılış biçimi, işin ve ürünün kendisi değişiyor. Türkiye olarak yeşil sanayi politikasının nasıl bir fırsat olabileceğini göz ardı etmemeliyiz. AB Yeşil Mutabakatının gerektirdiği değişim tüm tedarik zincirinde teknolojik bir dönüşümü mecbur tutmakta. Bu dönüşüm ancak devlet destekli sanayi stratejileri ile gerçekleşebilir. Sınırda Karbon Düzenlemesi altında her halükarda AB’ye ödenmek zorunda kalınacak tutarların bir karbon fiyatlama sistemi kurularak Türkiye’de sektörlerin dönüşümü için kullanılması, halihazırda farklı isimlerle çevre koruma amacıyla alınan vergilerin de bu amaçla kullanılması, karbon ve çevre vergileri ile sanayinin artan vergi yükünün diğer vergiler azaltılarak hafifletilmesi mümkün. 74 MAYIS 2021sanayiciye ulaşmanın en doğru mecrası...Next >