< Previous68 AĞUSTOS 2021 deneyimi artırmaya verdikleri önem kadar çalışan deneyimini artırmaya yönelik çaba sarf etmeye başlayacağını öngörüyoruz. 3- BECERİ AÇIĞI İK İÇİN ENDİŞE KAYNAĞI Çalışanların sahip olduğu beceriler ile işletmelerin başarılı olmak için ihtiyaç duydukları beceriler arasında genellikle bir uyumsuzluk var. Geçen yıl pandemi sebebiyle çoğu işletme ayakta kalmaya odaklandığı için beceri geliştirme girişimlerini bir kenara bıraktı. Beceri geliştirme girişimlerini planlama söz konusu olduğunda, İK sorumluluktan payına düşeni almalı. İK, beceri geliştirme söz konusu olduğunda nadiren akla gelen ilk departman olsa da İK ekipleri yeni kritik beceriler geliştirmiyorsa, o şirkete iyi hizmet veremedikleri anlamına gelir. Çalışma kültürü ve teknolojisi geliştikçe, ekip de yeni beceriler geliştirmeye ihtiyaç duyar. Beceri ihtiyaçları organizasyondan organizasyona değişir. İK ekibinizin analitiği nasıl yorumlayacağını öğrenmesi gerekebilirken, bir başkasının geleneksel olmayan ekipleri en iyi şekilde nasıl destekleyeceği konusunda çalışması gerekebilir. Her departmanda olduğu gibi, başlamak için en iyi yer, İK ekibinizin kuruluşunuza en çok fayda sağlayacak öğrenme alanlarına yatırım yapabileceğini belirlemek için bir beceri açığı analizidir. daha iyi performans gösterme olasılığı iki kat daha fazla. Beceriyi değere bağlamak için en iyi becerinin kritik değer yaratan rollere kaydırılması gerektiğini belirten McKinsey, bunun, kritik rollerin ve becerinin birbirinin yerine geçebileceği ve hiyerarşiye dayalı geleneksel bir yaklaşımdan uzaklaşılabileceği anlamına geldiğini vurguluyor. Beceri kapsamında en yetenekli çalışanları en önemli rollere getirmek, organizasyonun gerçekten nerede değer yarattığına ve en iyi yeteneklerin şirkete nasıl katkıda bulunduğuna disiplinli bir bakış gerektiriyor. Bu konuda Tesla’nın hızla gelişen bir inovasyon kültürü yaratma çabasını veya Apple’ın kullanıcı deneyimine odaklanmasını örnek verebiliriz. Bu kültürel öncelikler, bu şirketlerin değer yaratma gündemlerinin merkezinde yer alıyor. Bu tür öncelikleri değere dönüştürmek için gereken roller ise genellikle AR-GE tabanlı oluyor. McKinsey’ye göre bu değişimi mümkün kılmak için İK, en iyi çalışanları işe almak, geliştirmek ve şirkette tutmak amacıyla veri madenciliği yapmalı ve bir analitik sistem oluşturarak yeteneği titizlikle yönetmeli. Bu ihtiyaçları üst yönetime sunan İK yetkilileri, kendilerini insan sermayesi yatırımlarından yüksek getiri sağlayan dahili hizmet sağlayıcıları olarak görmeli. İK DEPARTMANLARI DEMOGRAFİK DEĞİŞİME ÖNEM VERMELİ İş dünyasında değişen ekonomik koşullar sebebiyle görülen demografik değişim de geleceğin insanı için İK departmanlarının önem vermesi gereken bir faktör olarak öne çıkıyor. Daha esnek bir çalışma modelinin, kuruluşların gelecekteki demografik değişimleri ve diğer işgücü değişikliklerini karşılamasına da yardımcı olacağını belirten McKinsey’ye göre, Y kuşağı işgücünde baskın bir grup haline geliyor ve kuruluşların ihtiyaçlarını karşılamaları için yeni zorluklar yaratıyor. Y kuşağını ise esnek ve uzaktan çalışmanın daha rağbet gördüğü Z kuşağı izliyor. Bu noktada McKinsey, esnek ekonominin önemi ve alternatif çalışma modellerinin gelecekte daha da büyüyeceğini öngörüyor. Örneğin, Avrupa Birliği’nde ve ABD’de 162 milyon işçi bağımsız olarak çalışıyor ve bunların İŞ’TE GELECEK Özel BeceriİSO SANAYİ 69 4- İK’NIN VERİ VE YAPAY ZEKA ODAKLI DÜNYADA, İNSANCIL BİR YER BULMASI GEREKECEK Veri analizi ve yapay gün geçtikçe gelişiyor ve bunların günlük hayata sürekli entegrasyonu, diğer tüm iş alanlarıyla birlikte İK’nın da çalışma şeklini etkileyecek. Başlangıçta da bahsettiğimiz gibi İK ekiplerinin önündeki zorluk, teknoloji ve insanlar arasındaki dengeyi bulmakta. Teknolojiye ayak uydurmanın ve veri analizi gibi yeni becerilerin öğrenilmesinin yanı sıra, İK liderlerinin insanların işletmeye en fazla değeri nereden getirebileceklerini bulmaları gerekir. İK yöneticilerinin atması gereken ilk adım, yapay zekayı benimsemek ve veri konusunda bilgili olmak. İK liderleri için ikinci adım ise insanların organizasyonlarında başarılı oldukları yerleri bulmak. Teknoloji, insanların yaratıcılığının, işbirliğinin ve problem çözme becerilerinin yerini alamaz. Bunlar, kuruluşunuzdaki kişilerin gerçek değer katabileceği alanlardır, bu nedenle bu alanlarda güçlü olan çalışanları işe almak veya geliştirmek mantıklıdır. Böylece iş gücünüz teknolojinin yapamadığı şeyleri daha iyi yapabilir yüzde 70’i bunu isteyerek yapıyor. Buna göre, dijital teknoloji ve otomasyonun hızlı yayılması, insan sermayesi açısından da küresel ekonomiyi önemli ölçüde yeniden şekillendirecek. Bu eğilimler yeni olmamasına rağmen devrilme noktalarına yaklaşıyorlar ve demografiyi yöneticilerin gündeminin en üstüne yerleştiriyorlar. McKinsey, üst düzey İK yöneticilerinin kendi departmanlarını dönüştürerek bu dönüşümde liderliğe yardımcı olabileceklerine inanıyor. Bunun yolu ise açık öncelikler geliştirmek, hızlı işletme ile test etme ve açık geri bildirim alma dahil olmak üzere yeni çalışma yöntemlerini benimsemek ve dijital becerileri kucaklayarak İK becerilerini yenilemekten geçiyor.70 AĞUSTOS 2021 DOSYA OECD Son OECD raporuna göre, Covid-19 salgını küresel çapta küçük ve orta ölçekli işletmeleri ve girişimcileri olumsuz etkiledi. Ancak güçlü hükümet destek paketleri sayesinde fırtına çok daha kolay atlatılıyor. KOBİ’LER GÜÇLÜ DESTEK PAKETİYLE COVID-19 KRİZİNİ DAHA KOLAY ATLATIYOR OECD RAPORUNA GÖREİSO SANAYİ 71 O ECD KOBİ ve Girişimcilik Görünümü 2021, KOBİ’lerin pandemi sırasında hayatta kalmasına ve çoğu durumda başarılı olmasına yardımcı olmak için alınan önlemleri inceliyor. Ayrıca krizin uzun vadeli etkilerini ve ülkelerin daha yeşil, daha sürdürülebilir ve kapsayıcı bir toparlanma için koşulları nasıl yaratabileceklerini de ele alıyor. Rapor, KOBİ’lerin ve girişimcilerin toparlanmayı sağlamada temel olduğunu tespit ediyor ve hükümet kurtarma paketlerinin çok önemli bir rol oynadığını doğruluyor. Ayrıca birçok cesaret verici işaret var. Örneğin Avustralya ve Fransa’da iş kurma oranları şimdi kriz öncesi seviyelerin yüzde 20 üzerinde. Kriz aynı zamanda KOBİ’lerin dayanıklılığını da güçlendirdi. OECD ülkelerindeki KOBİ’lerin yüzde 50’den fazlası dijital araç kullanımlarını artırmış, böylece daha büyük emsalleriyle dijital uçurumları daraltmaya yardımcı olmuş durumda. Covid-19 salgını aynı zamanda değişen küresel değer zincirleri, daha güçlü yerel iş ekosistemleri ve yeşil geçiş yoluyla KOBİ’ler ve girişimciler için yeni fırsatlar yarattı. Ancak bu olumlu gelişmelere rağmen, bazı zorluklar devam ediyor. KOBİ’ler ve girişimciler için birçok destek mekanizması, çok hızlı bir şekilde çözülürse, toparlanmayı tehlikeye atan bir iflas dalgasını hızlandırabilecek borç şeklinde geldi. Devlet desteği aynı zamanda daha küçük ve daha genç firmalara, kendi hesabına çalışanlara ve ayrıca kadın ve azınlık girişimcilere ulaşmada daha az etkili oldu ve böylece önceden var olan eşitsizlikleri genişletti. CORMANN: “DAHA FAZLA KOBİ DİJİTAL SIÇRAMA YAPMALI” OECD Genel Sekreteri Mathias Cormann, “Mikro, küçük ve orta ölçekli işletmeler, OECD ülkelerindeki işletmelerin yüzde 99’unu oluşturan ve üretkenliği artıran, daha güçlü büyüme sağlayan ve istihdam yaratan yeniliklerin yaratılmasını ve yayılmasını sağlayan önemli büyüme motorlarıdır” dedi. Cormann, Birleşmiş Milletler Mikro, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (MSME) Günü münasebetiyle raporu videolu olarak sundu. Ayrıca, Covid-19 krizi sırasında dijital araçlar iş sürekliliği için çok önemli hale geldiğinden, daha fazla KOBİ’yi dijital sıçrama yapmaya çağırdı. OECD MSME haftası sırasında başlatılan bir dizi yayının ilki olan rapor, son kurtarma paketlerinin KOBİ’leri daha iyi inşa etmek için dijitalleştirme, yeniden beceriler kazanma ve yeşilleştirmeye nasıl yüksek bir öncelik verdiğini de vurguluyor. İleriye baktığımızda, hükümetlerin KOBİ inovasyonu ve girişimcilikteki ivmeden yararlanma yeteneği, onları toparlanma için daha geniş bir motora dönüştürmenin anahtarı olacak.72 AĞUSTOS 2021 Fırat Nehri’nin kıyısında yalçın kayaların eteklerinde yer alan Halfeti, tarih içinde pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış ve birçok önemli ana tanıklık etmiş bir yer… Zamanla sükunete kavuşan şehir, Birecik Barajı’nın su tutmasıyla birlikte yeni merkezine taşındı ve dünya çapında birçok gezginin ilgisini çeken bir sakin şehir halini aldı. HALFETİ GEZGİN HalfetiİSO SANAYİ 7374 AĞUSTOS 2021 Ş anlıurfa iline bağlı Halfeti, tarihin dönüm noktası olarak tanımlanabilecek pek çok gelişmeye tanıklık etmiş ve stratejik öneme sahip olmuş bir yerleşim yeri… Osmanlı döneminden itibaren bölge hakimiyetinin kazanılmasıyla hudut şehri özelliğini kaybeden Halfeti’de hayat, daha sakin bir akışa kavuştu. Birecik Barajının su tutmasıyla Fırat Nehri’nin suları altında kalan Eski Halfeti, tarihi dokusuyla yeniden gündeme geldi. Doğu Anadolu’nun kurak iklimine karşın Fırat Nehri’nin etkisiyle Akdeniz iklimi özelliklerinin görüldüğü Halfeti, tarihi dokusu, doğal güzellikleri ve kendisine özgü siyah gülüyle gezginlerin ilgisini çekiyor. Asur Kralı III. Salmanassar tarafından M.Ö. 855 yılında zapt edildiği zaman “Şitamrat” adını taşıyan ilçenin adı, Yunanlılar tarafından değiştirilerek “Urima” oldu. Süryaniler ise ilçe için “Kal’a Rhomeyta” ve “Hesna d’Romaye” adlarını kullandılar. Arapların eline geçtikten sonra “Kal‘at-ül Rum” adı verilen ilçe, 11’inci yüzyılda Bizanslıların eline geçince bu kez “Romaion Koyla” adını aldı. 1290 yılında Memluk Sultanı Eşref tarafından fethedilen ilçeye “Kal’at-ül Müslimin” adı verildi. Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlıların egemenliğine giren yerleşim yeri, günümüzde de kullanılan “Urumgala” ve “Rumkale” adlarını aldı. Osmanlı döneminde hudut şehri özelliğini kaybeden yerleşim yerinin stratejik önemi de azaldı ve nüfusu 19’uncu yüzyılda 5-10 haneye kadar düştü. Rumkale’nin harap olmasıyla yerleşim alanı Fırat’ın karşı sahiline nakledildi ve bugünkü Halfeti yerleşimi kuruldu. 1926 yılına kadar Birecik’e bağlı bir nahiye olan Halfeti, 1954 yılında ilçe haline getirildi. Şanlıurfa iline bağlı Halfeti, kentin merkez ilçesine 112 km mesafede yer alıyor. Yüzölçümü 646 km² olan Halfeti, üç belediye, bir bucak, 36 köy ve 23 mezradan oluşuyor. Batısında Gaziantep iline bağlı Araban, Yavuzeli ve Nizip ilçeleri, kuzeyinde Adıyaman iline bağlı Besni ilçesi, doğusunda Bozova, güneyinde ise Birecik ilçesi bulunan Halfeti, deniz seviyesinden 525 metre yüksekte bulunuyor. HALFETİ’DE HUBUBAT, ANTEP FISTIĞI VE ÜZÜM ÜRETİMİNİN ÖNEMİ BÜYÜK Fırat sahili, yeşil bir kıyı şeridi şeklinde olan ilçe merkezi, bu kıyı şeridi üzerinde ve sarp kayalıkların yamacında kurulan Halfeti’de hububat, Antep fıstığı ve üzüm üretiminin önemli bir yeri bulunuyor. Zeytin ağacı da bulunan ilçeye özgü siyah gül tarımı da yapılıyor. Kentin simgesi haline gelen ‘siyah gül’ yerli yabancı tüm konukların ilgisini çekiyor ve önemli bir ticaret GEZGİN HalfetiİSO SANAYİ 75 potansiyeli barındırıyor. Halfeti arazisindeki ekilebilir alanlar dışındaki taşlık ve kıraç araziler, halkı küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine yöneltiyor. İlçenin iklimi Fırat Nehrinin etkisiyle Akdeniz iklimi karakteristiği gösteriyor. İlçenin bir kısmı Birecik Barajı’nın göl suları altında kalması üzerine yeni yerleşim yeri olarak ilçe merkezine 7 km mesafedeki Karaotlak mevkii seçildi ve yerleşime açıldı. Teknelerle ortalama bir saat süren tekne yolculuğu ile Rumkale’ye ve tarihi Savaşan Köyü’ne geziler yapılabiliyor. Yazın en sıcak günlerinde Halfeti’de hava gölgede 40 güneşte de 50 derece sıcaklığa ulaşıyor. Kış aylarında ısı en fazla eksi 5 dereceye düşerken, ilçede kar yağışına nadir rastlanıyor. İlçenin en önemli akarsuyu Fırat Nehri olmasının yanı sıra Bulaklı Köyünden çıkarak Bulaklı, Kavaklıca ve Birecik Ayran Kasabasından geçerek Fırat’a karışan Arş Pınarı, ilçe merkezindeki Başpınar, Çekem Mahallesinde bulunan Süt Pınarı ve Gözeli Köyünde bulunan Göze Pınarı belli başlı akarsuları arasında yer alıyor. SULAR ALTINDA KALAN ŞEHİR Halfeti’nin ilk yerleşim bölgesi Rumkale ve yerleşim merkezi daha sonra Fırat Nehri’nin karşı kıyısında yer alan Eski Halfeti bölgesine taşınıyor. Birecik Barajı’nın inşa edilmesiyle Yeni Halfeti, Karaotlak tarafına naklediliyor. Kendine özgü bir coğrafyası olan Halfeti, karadan yürüyüş yollarıyla gezilebileceği gibi tekne turları sayesinde Fırat üzerinden de görülebiliyor. Tekne turları ile Savaşan Köyü ve Rumkale’yi görmek mümkün. Rumkale’de ise Aziz Nerses Kilisesi, Barşavma Manastırı, su sarnıçları ile su kuyuları ziyaret edilebiliyor. Ayrıca yolculuk boyunca Halfeti’de sular altında kalan yerleşim bölgeleri, evler, ağaçlar ve camiler ile mağaraları izlenebiliyor. Halfeti’de ilçeyi ziyaret edenler için oluşturulmuş yürüyüş yolları ile ilçenin güzelliklerinin tadını çıkarabilirsiniz. Halfeti’yi gezerken acele etmekten kaçınmalı çay bahçeleri ve dubalar üzerinde kurulu restoranlara uğrayarak buranın keyfini çıkarmalısınız. Ağırlıklı olarak yöresel kesme taşlı yapıların bulunduğu Halfeti mimarisinde, kuş evlerinin 76 AĞUSTOS 2021 GEZGİN Halfeti ayrı bir yeri bulunuyor. Halfeti mimarisinde 13 ayrı tür kuş evi mevcut. Halfeti’nin kuş evleriyle de çok özel bir kent olduğu söylenebilir. Türkiye’de birçok örneğini görebildiğimiz ve geçmişi 16’ncı yüzyıla uzanan kuş evleri mimarisi genelde serçe, kırlangıç, saka gibi kuşların kendilerini güvende hissetmeleri amacıyla inşa ediliyor. İnsan elinin ulaşamadığı, rüzgarın değmediği, güneşi gören tarafta usta bir incelikle yapılmış olan bu evler, atalarımız için hayvan sevgisinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. RUMKALE Rumkale, Birecik Ovası’nın ve Halfeti’nin kuzeyinde, Fırat Nehri’nin kıyı kesiminin doğusunda, Şanlıurfa yoluna bakan bir tepe üzerinde bulunuyor. Birecik’i kuzeyinden ve kuzeydoğusundan sınırlayan Rumkale, 12’nci yüzyılda Ermeni Piskoposluğu’nun merkezi haline gelmişti. 1292 yılında Memluklu Sultanı Melik el-Eşref tarafından ele geçirildi. 1516 yılında Mercidabık Savaşı’ndan sonra Osmanlı egemenliğine giren Rumkale, Halep Eyaletine bağlanmıştı. Rumkale’de bugün gezilip görülebilecek eserler arasında Kale, Aziz Nerses Kilisesi, Barşavma Manastırı kalıntıları yer alıyor. AZİZ NERSES KİLİSESİ Rumkale’de ölen Patrik Nerses (Nerses Şnorhali) tarafından veya onun anısına 12’nci yüzyılın sonlarında inşa edildiği kaydediliyor. Urfa’nın İmadeddin Zengi tarafından ele geçirilmesi üzerine yazdığı manzum mersiyesiyle tanınan Patrik Nerses, 1166– 1173 arasında Rumkale Ermeni Katalikosluğu görevinde bulunmuştu. Sur içinde, kalenin güneyinde yer alan kilise, 1292’ye kadar Ermeniler tarafından Katolikosluk makamı olarak kullanıldı. Rumkale Türkler tarafından 17’nci yüzyılda ele geçirilince kilise, cami olarak kullanıldı. Yapı günümüzde doğu cephesinin yamaca yaslanan bölümü dışında yıkık bir durumda bulunuyor. Yapının doğu cephesindeki süslemeli iki levha, Ermeni Kaçkarlarının (Taş levhalar) tipik bir örneği olarak gösteriliyor. BARŞAVMA MANASTIRI Rumkale’de 13’üncü yüzyılda yaşayan Yakubi Azizi Barşavma tarafından kendi adına inşa ettirdiği manastırdır. Yapının birbirine bitişik iki yapısından bazı bölümler günümüze kadar ulaşıyor. Manastırın inşasında büyük bloklar halinde kesme taşlar, düzgün kesme taşlar, kemer ve örtü sisteminde ise tuğla görünümü verilmiş kesme taşlar kullanılmış. Manastırın içinde ayrıca bir kuyu da bulunuyor. NORHUT KİLİSESİ İlçenin Norhut Köyünde yer alan, üç nefli bazilikal planlı yapı, 5’inci yüzyıl Bizans dönemine tarihlenen bir kilise kalıntısı olarak günümüze ulaşıyor. HALFETİ’NİN ‘SİYAH GÜL’Ü RENGİ VE KOKUSUYLA BÜYÜLÜYOR Türkiye’de ‘Siyah gül’ sadece Halfeti’de yetişiyor. Halfeti’de ne zamandan beri görüldüğü ya da nasıl ortaya çıktığı kesin olarak bilinmeyen siyah gül, aslında siyaha yakın koyu kırmızı rengi taşıyor. İlkbahar ve sonbaharda çiçek açan siyah güller, hoş kokulu ve yarı katmerli bir gül çeşidi olarak tanımlanıyor. İlçenin büyük bir kısmının Birecik Barajı’nın suları altında kalması nedeniyle 10 km yukarıda bulunan yeni yerleşim alanına taşınmasıyla ilçe sakinleri siyah gülü de beraberlerinde götürdüler. Fakat yeni ilçe merkezinde yetiştirilen güller siyah renkte açmasa da Halfeti gülünün kokusunu taşıyor. Eski Halfeti’de hâlâ siyah gül yetiştiriciliği mevcut. Toplanan güller kurutularak çeşitli ürünlerde kullanılmak üzere yurt içi ve yurt dışından pek çok alıcıya satılıyor.İSO SANAYİ 77 FEYZULLAH EFENDİ KONAĞI Halfeti yöresinin ileri gelenlerinden Feyzullah Efendi tarafından 1901 yılında inşa edildi. İnşaatı iki yıl süren ve bin metrekarelik alan üzerinde bulunan iki katlı binanın ilk katına 10, ikinci katta ise dört oda bulunuyor. Birecik Barajı suları altında kalmasını önlemek amacıyla Harran Üniversitesi tarafından taşları numaralandırılan yapı, Mardin yolu üzerine yapılan Osman Bey Kampüsü’ne taşındı ve aslına uygun olarak yeniden inşa edildi. KANTARMA HANI Kantarma Mezrasında yer alan hanın kesin inşa tarihi bilinmiyor. Yöre halkı tarafından “Selçuklu Hanı” olarak adlandırılan binanın avlu ve kapalı bölümden oluşan karma tipte bir han olduğu kalıntılarından anlaşılıyor. Süsleme öğelerinin kullanılmadığı büyük boyutlu kesme taşlardan inşa edilen tarihi yapının malzeme ve teknik özellikleri ortaçağa ait bir han olduğunu düşündürüyor. HALFETİ’YE ÖZEL LEZZETLER Dicle ve Fırat Nehirlerinde yaşayan bir balık çeşidi olan şabut balığı beyaz ve yağlı etiyle biliniyor. Halfeti’de ise bu balık ızgara ve şiş olarak pişiriliyor ve şabut kebabı adıyla servis ediliyor. İlçeye özgü bir lezzet denemek isteyenlere bu balık tavsiye ediliyor. Erik tavası da ayrıca Halfeti’ye özgü lezzetler arasında… Erik, kuşbaşı et sarımsak ve domates salçasının bir araya geldiği bu yemek, ilçenin misafirleri için bir sürpriz niteliği taşıyor. Meyve olarak tüketilmesine alıştığımız erik, bir et yemeğine ekşimsi ve hoş bir lezzet katıyor. HALFETİ’YE NASIL GİDİLİR? Halfeti’ye Şanlıurfa GAP Havalimanı aracılığıyla ulaşılabilir. Şanlıurfa şehir merkezinden Halfeti’ye ulaşımda toplu taşıma araçları kullanılabilir. Şanlıurfa Otogarı’ndan kalkan 72 numaralı otobüsler ve Yaylak-Halfeti güzergahından hareket eden minibüsler, ortalama iki saatte ilçeye ulaşır. Ayrıca Halfeti Kaymakamlığı’nın turizm satış noktalarından ilçede üretilen ev yapımı biber ve domates salçası, nar ekşisi, biber, patlıcan, kabak ve bamya gibi sebzelerin kurusu, isot biberi, zahter suyu, kuru üzüm, kuru kayısı ve fıstık satın alınabiliyor.Next >