< PreviousY angın Ekoloğu, ETH Zürih Üniversitesi İsmail Bekar, yangın rejimi kavramını açıklayarak, “Yangınların doğal tarihsel yangın rejimlerini takip etmesi şu anda beklediğimiz şey olsa da insan kaynaklı olarak iklim değişikliği nedeniyle yangın rejiminde değişimler yaşandı” dedi. Akdeniz ekosisteminde belli bir yangın rejiminin olduğunu söyleyen Bekar, belli ormanlarda özellikle Akdeniz’de ağaçların yangına adaptasyonundan söz etti. Bekar, işin tarihsel yangın rejiminin dışına çıkması durumunda yangınların daha sık görülmeye başlaması ya da yangın mevsimi denilen o mevsimlerin uzamasının gerçekleşmesiyle ekosistemin tehlikeye gireceğini belirtti. Sıcaklıkların ve dolayısıyla kuraklıkların artmasıyla yangın riskinin artacağına dikkat çeken Bekar, “Örneğin aynı yangın Amazon ormanlarında olsa daha büyük bir felaket meydana gelecek çünkü kendini yenileme kapasitesi yok. Yanan alanların takibi yapılmalı. Evet, doğanın kendini yenileme imkanı var mümkünse doğanın bunu kendisinin yapmasını istiyoruz. Takibi yapılırsa eğer doğal süreçte herhangi bir sıkıntı varsa o zaman bu bölgelere müdahale yapmakta fayda var” diye konuştu. “AKDENİZ EKOSİSTEMLERİNDE YANGINLAR DOĞAL BİR SÜRECİN PARÇASI” Akdeniz ekosistemlerinde yangınlarına aslında doğal sürecin bir parçası olduğunu söyleyen Bekar, ancak bütün yangınların doğal olmadığını belirtti. Bu noktada yangın rejimi Yangın Ekoloğu, ETH Zürih Üniversitesi İsmail Bekar: İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ YANGIN REJİMİNİ DE DEĞİŞTİRDİ 56 EYLÜL 2021 KAPAK Yeşil Gündemdenilen kavramın değerlendirmesi gerektiğini anlatan Bekar, yangın rejiminin bölgedeki yangınların sıklığını, tipini, mevsimini ve diğer birkaç kavramı içeren geniş bir kavram olarak kullandıklarını belirtti. Yaşanan yangınların doğal tarihsel yangın rejimlerini takip etmesinin beklenen bir şey olduğunu anlatan Bekar, “Şu anda gerek iklim değişikliği sebebiyle gerek insan aktivitelerinin sonucu bu tarihsel yangın rejimlerinde ciddi değişimler yaşanabiliyor. İşte o zaman da bu yangınlar ekosistemler için zararlı sonuçlar doğurabiliyor” dedi. Akdeniz ekosistemlerinin yangınla birlikte yaşamayı öğrenmiş ekosistemler olduğunu söyleyen Bekar, bu sistemin yüz binlerce, belki de milyonlarca yıldır yangınlara maruz kaldığını belirtti. Ancak bu ekosistemlerin yangınla beraber olan uzun tarihinin, yangına uyum sağlaması için bir fırsat verdiğini kaydeden Bekar, “Bu ekosistemler yüz binlerce yılda çeşitli adaptasyonlar kazandı. Mesela kızılçamlarda yangın sonrasında, tohumlarını sakladıkları o kozalaklar açılarak, yangından korudukları tohumları yangın sonrasında açarak toprakla buluşturuyor. Mesela bu bir yangın adaptasyonudur. Ya da bazı bitkiler çimlenmek için yangınla gelen sıcaklığa ihtiyaç duyuyor” diye konuştu. “YANGIN SONRASINDA ÇİMLENME YAŞANIYOR” Tane tohumdan beş tanesinin çimleniyorsa sıcaklığa maruz kaldıklarında 95 tanesinin çimlendiğini bildiren Bekar, bu şekilde yangın sonrasında çimlenmenin arttığına dikkat çekti. Bu tarz adaptasyonların çok uzun sürelerde yani yüz binlerce yılda kazanıldığını anlatan Bekar, bu sürenin iklim değişikliği ya da insan aktiviteleri için uzun bir süre olsa da ekosistemlerin varlığını sürdürdüğü skala için çok kısa olduğunu anlattı. Bekar, sözlerine şöyle devam etti: “Bu tarz kısa sürelerde gerçekleşen değişimlere bitkiler ve ekosistemler uyum sağlayamıyor. Mesela yağmur ormanında yaşanacak bir yangını ekolojik bir felaket olarak adlandırabiliriz. Çünkü orada var olan canlılar yangınla yaşamaya alışık değiller. Adeta orada bir yok oluş olacak. Ekosistemin kendini toparlaması bu durumda çok daha uzun sürecek. Ancak Akdeniz ekosistemlerinde yangın doğal sürecin bir parçasıdır. Akdeniz ekosistemleri için 20 ila 50 yıl arasında yangınları bekleriz. Tabii iş tarihsel yangın rejimlerinin dışına çıkarsa durum bir felakete dönüşür. Hem dünya hem de Türkiye için normalinden daha fazla yangın görülebileceğini düşünüyoruz.” “SICAK HAVA YANGIN RİSKİNİ ARTIRIYOR” Sıcaklıkların artması, kuraklıkların devam etmesi, yağışların azalıp değişmesi gibi faktörlerin yangın riskini artırdığını belirten Bekar, iklim değişikliğine karşı ciddi adımların atılmadığı sürece doğal tarihsel yangın rejimlerinin değişeceğini söyledi. Yangınla beraber yaşamayı öğrenmiş bir ekosistemin bile tehlikeye girebileceğini anlatan Bekar, iklim değişikliğine karşı ciddi adımlar atılması gerektiğine işaret etti. Doğa Koruma Merkezi’nin yaptığı bir çalışmaya göre yanan alanların çoğunluğunun kızılçam ormanları ve makiliklerden oluştuğunu söyleyen Bekar, 15-20 yıl içinde kızılçam ağaçlarının oluşabileceğini bildirdi. Ekolojik açıdan 30 yıl gibi kısa bir sürede, ormanların tekrar eski boyutuna ulaşabileceğini anlatan Bekar, “Makilikler ise daha kısa sürede kendini yenileyebilir. Beş yıl gibi kısa bir süre içinde tekrar eski hallerine dönebiliyor bu ekosistemler” dedi. Yanan her alanın orman olmadığını söyleyen Bekar, bunun içinde makiliklerin ve çalılıkların da olduğunu belirtti. Dolayısıyla her görülen kara parçasının orman olmak zorunda olmadığını dile getiren Bekar, bu durumun iyi bir şey olduğunu böylelikle ekosistem geçişlerinin de korunduğunu kaydetti. Burada çeşitli diğer hayvanların ve bitkilerin de yaşadığını belirten Bekar, “Bunların varlığını sürdürebilmesi ekosistemler için gerekli” dedi. Bekar, konuşmasına şöyle devam etti: “Katıldığım bir yayında Cihan Erdönmez Hocam, ‘Biz Makiliklere makilik demiyoruz, yanması zor olan ormanlar diyoruz.’ Mesela makilikler daha zor yandığı için aslında bir bakıma yangına dirençli bir yapı da sağlıyor. Kabul etmemiz gereken şey şu: Doğa bu. Yani bunu hızlandırmak için elimizde yapabileceğimiz bir şey yok. Siz oraya ağaçlandırma çalışması da yapsanız bir ağacın eski boyuna ulaşması için gerekli süre aynı. Yani bu değişmeyecek. Bunu hızlandırmak için yapabileceğimiz bir şey yok. Orada zaten yanan alanda bulunan kızılçam tohumları yaklaşık 7-8 ay sonra zaten ilk çimlenmelerini gösterecek. Dolayısıyla doğayı kendi haline bıraktığımızda kızılçamlar 30 sene gibi kısa bir süre içinde, makilik alanlar beş sene gibi kısa bir süre içinde eski hallerine dönme kapasitesine sahip.” İSO SANAYİ 5758 EYLÜL 2021 KAPAK Yeşil GündemİSO SANAYİ 59 KÜRESEL EKONOMİ 30 YILDA YÜZDE 18 KÜÇÜLECEK ÖNLEMLER ALINMAZSA İklim krizi, son aylarda yaşanan büyük doğa felaketleriyle dünya gündeminin birinci sırasına oturdu. İklim krizinin sonuçları artık çok daha şiddetli bir şekilde hissedilirken, sürecin gelecekte ağır kuraklık ve çölleşmeye doğru evrilmesi bekleniyor. Bunun yanında yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar sonucu, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum vb. meteorolojik olaylar daha da artacak. Bozulan ekolojik dengenin, en çok dünya ekonomisini vurması bekleniyor. Önlem alınmazsa bu yüz yılın yarısında küresel ekonominin bugüne göre yüzde 18 küçüleceği tahmin ediliyor. İKLİM KRİZİ EKOLOJİK VE EKONOMİK DENGELERİ BOZACAK 60 EYLÜL 2021 K üresel ısınma ile artan sıcaklıklar ve buna bağlı olarak değişen bölgesel ve küresel iklim; toprak nemi, ağaç yapısı ve çalılıklar gibi pek çok türün yaşam alanını doğrudan etkiliyor. Meydana gelen kuraklıklarla beraber orman yangınlarının sıklığı da artıyor. İklim krizinin küresel çapta gıda üretimi üzerinde önemli etkileri bulunuyor. Isı stresi, kuraklık, sel ve taşkın olayları gibi faktörler tarım, hayvancılık ve balıkçılığın verimini oldukça düşürürken, bu durum küresel çapta gıda güvenliğine karşı bir tehlike oluşturuyor. İklim krizinin küresel ekonomik faaliyetleri de önümüzdeki dönemde çok olumsuz etkilemesi bekleniyor. Reasürans şirketi Swiss Re’nin yaptığı araştırmaya göre eğer bilim insanlarının dikkat çektiği önlemler alınmazsa, önümüzdeki 30 yıl boyunca iklim krizinin neden olacağı ekonomik tehditler nedeniyle, küresel ekonomi yüzde 18 civarında küçülecek. İklim bilimcilerine göre, iklim krizinin temel nedenini küresel ısıtma oluşturuyor. Günlük hayatımızda farklı amaçlar için kullandığımız fosil yakıtlar tüketildikten sonra dünya atmosferinin etrafında bir sera gazı katmanı oluşturuyor. Bu katman yeryüzüne ulaşan güneş ışınlarının dünyadan geri sekip uzaya dönmesine engel olarak ısıyı hapsediyor. Bu da küresel ısınma adıyla bilinen ama insan eliyle yaratılmış olduğu için artık “küresel ısıtma” olarak tanımlanıyor. Küresel ısıtma, iklimin dengesini bozarak birçok bölgede yine eskiden iklim değişikliği diye adlandırdığımız ama artık “iklim krizi” dediğimiz duruma sebep oluyor. Yetkililer, bunu durdurabilmek içinse sadece 10 senemiz kaldığını söylüyor. Eğer 10 yıl içinde küresel ısınmayı 1,5 derecenin altında tutamazsak, küresel yok oluşun artık geri dönüşü olmayacağı vurgulanıyor. İklim krizi yüzünden şu anda bile on binlerce insan yaşadığı yeri terk edip göç etmek zorunda kalıyor. Her gün birçok canlıya ev sahipliği yapan tonlarca buzul eriyerek hayvanları ölüme mahkum ediyor. Bununla da kalmıyor eriyen buzullar deniz seviyesini yükselterek kıyı kentlerini sular altında bırakıyor. Küresel ısınma sadece hava sıcaklıklarının artması olarak biliniyor. Oysa küresel ısınma, sadece buzulların erimesinden ibaret değil. Küresel ısıtma normalde o bölgede hiç olmaması gereken soğuklara da sebep oluyor! Her gün dünyanın bir yerlerinde kasırgalara, sellere, orman yangınlarına, soğuk girdaplarına, donlara yol açıyor. Yaz ortasında dolu yağmurların yağmasının bir sebebi de iklim krizinden kaynaklanıyor. BİLİM İNSANLARINDAN İKLİM İÇİN KÜRESEL ACİL EYLEM ÇAĞRISI Yaklaşık 13 bin araştırmacı, iklim krizinde gelinen nokta sebebiyle acil eylem çağrısında bulundu. Bilim insanlarının önerileri arasında, fosil yakıtların tamamen ortadan kaldırılması bulunuyor. Bilim insanları iklim krizinde gelinen noktanın alarm vermeye başlamasından endişeli. Farklı ülkelerden 13 binden fazla bilim insanın dahil olduğu araştırma grubunun BioScience dergisinde yayınlanan makalesinde iklim için küresel acil durum çağrısı yapıldı. Yaklaşık 150 ülkeden 10 binden fazla bilim insanı, iki yıl önce de iklim açısından küresel acil durum ilan etmişti. Yeni yapılan çağrıdaysa, öncekilere ek olarak 2 bin 800’den fazla bilim insanı imza sahibi. Araştırmacılar, 2019 bildirisinden bu yana, gezegende iklimle ilgili felaketlerde “eşi benzeri görülmemiş bir artış” görüldüğüne dikkat çekiyor. İŞARETLER NELER? Araştırmacılar, sera gazı emisyonları, buzul kalınlığı, deniz buzulları ve ormansızlaşma dahil olmak üzere gezegenin durumunu ölçmek için bazı “hayati işaretleri” KAPAK Yeşil GündemİSO SANAYİ 61 değerlendirdi. Bu 31 işaretten 18’inin olması gerekenden rekor düzeyde yüksek veya rekor düzeyde düşük olduğu tespit edildi. Araştırmada ayrıca 2020 yılının, kayıtların tutulmaya başlamasından bu yana en sıcak ikinci yıl olduğuna dikkat çekildi. Ayrıca bu yılın başlarında, dünya atmosferindeki karbondioksit konsantrasyonun, ölçümlerin başlamasından bu yana en yüksek seviye olduğuna vurgu yapıldı. Araştırmacılar, Grönland ve Antarktika’da tüm zamanların en düşük buz kütlesi seviyelerinin kaydedildiğini belirtirken, buzulların 15 yıl öncesine göre yüzde 31 daha hızlı eridiğine dikkat çekti. Bunlara ek olarak, Brezilya’da Amazonlar’da yıllık kayıp oranının 2020’de 12 yılın en yüksek seviyesine ulaştığı belirtildi. Araştırmacılar, kısa vadede üç adımın acil Araştırmacılara göre gezegenin durumunu ölçmek için bazı 31 “hayati işaret”ten 18’inin olması gerekenden rekor düzeyde yüksek veya rekor düzeyde düşük olduğu tespit edildi. İklim Krizi İşaretleri Neler?62 EYLÜL 2021 olarak atılması gerektiğinin altını çiziyor: Bunlardan birinin fosil yakıtların aşamalı olarak ve tamamen ortadan kaldırılması, ikincisi önemli bir karbon bedeli konması, üçüncüsü ise karbon yutakları ve biyolojik çeşitlilik alanları gibi ekosistemlerin restore edilmesi olarak sıralanıyor. Bilim insanları bunlara ek olarak, farkındalığı artırmak için tüm okullarda iklim değişikliğinin temel müfredata dahil edilmesi gerektiğini dile getirdi. Bilim insanları ayrıca kirleticilerin azaltılması, insan popülasyonunun dengelenmesi ve bitki bazlı diyetlere geçilmesi çağrısında da bulundu. BM: BİR MİLYONDAN FAZLA İNSAN SEL VE KURAKLIKTAN ÖLDÜ Birleşmiş Milletler (BM) Meteoroloji Teşkilatı’na göre son 50 yılda bir milyondan fazla insan sel ve kuraklıktan yaşamını yitirdi. Örgüt afetlerin ekonomiye zararını da ortaya koydu. BM dünya genelinde doğal felaketlerin, iklim değişikliğinin artan olumsuz etkileri nedeniyle çoğaldığına dikkat çekti. Son 49 yılda sel ve kuraklığın yol açtığı zararın bilançosunu çıkardı. BM’ye bağlı Dünya Meteroloji Teşkilatı (WMO) Genel Sekreteri Petteri Taalas, Cenevre’de yaptığı açıklamada, kuraklık, fırtına, sel ve mevsim normalinin üzerinde hava sıcaklıkları nedeniyle dünya genelinde bir milyonun üzerinde kişinin hayatını kaybettiğini söyledi. KÜRESEL ISINMA NEDİR? Küresel ısınma, başlıca atmosfere salınan sera gazların neden olduğu düşünülen sera etkisinin sonucunda, dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıklarda görülen artışa verilen isimdir. Günümüzde iklim bilimciler (klimatolog) küresel ısınma konusunda hemfikirler. Küresel İklim Değişikliği insani fosil yakıtlar tüketimi, endüstriyel ve tarımsal gibi faaliyetlerinin sonucu olarak atmosferdeki miktarı ve yoğunluğu artan sera gazlarının neden olduğu küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişiklikleridir. Bu iklim değişiklikleri kuraklık, çölleşme, yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum vb. meteorolojik olaylarda artışlar gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Paris Anlaşması’na göre, dünya ortalama sıcaklık artışı en fazla 2 derece olmalı ve hatta 1.5 derece sınırlandırılmalı. Bu hedeflere ulaşmak için birçok faaliyet şart. En önemlilerin arasında fosil yakıt kullanımının bırakılması ve az et tüketilmelidir. KÜRESEL ISINMANIN NEDENİ Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülüyor. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı düşünülüyor. Atmosferdeki gazların gelen güneş ışınımına karşı geçirgen, buna karşılık geri salınan uzun dalgalı yer ışınımına karşı çok daha az geçirgen olması nedeniyle yerkürenin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini düzenleyen bu doğal süreç sera etkisi olarak adlandırılıyor. Küresel iklim değişikliğinin temel nedenleri; nüfus artışı ve buna bağlı fosil yakıt tüketimi, toprak kullanımı, uluslararası ticaret ve ulaşım gibi diğer insan aktivitelerindeki artış ile sanayinin gelişmesidir. İklim değişikliğinin asıl nedeni küresel ısınmadır. KÜRESEL ISINMANIN SONUÇLARI Dünya genelindeki emisyonların yaklaşık yüzde 45’i kömür kullanımı sonucunda ortaya çıkarken yüzde 35’i petrol ve yüzde 20’si de doğal gazdan kaynaklanıyor. 2001 yılından beri, atmosferin ısınması ve karbondioksit birikmesi, kutuplarda ve Alpler’de buzulların erimesi, birkaç yıl önce hiç ihtimal verilmeyen bir hızla arttı. Ayrıca, kutup rüzgarlarının hızı artmakta, okyanusun derinlikleri ısınmakta ve atmosferin alt katmanlarının ısınması ozon tabakasının kendini yenilemesini geciktirmekte. Üstelik KAPAK Yeşil GündemİSO SANAYİ 63 Grönland’da matkapla delinerek incelenen buzul tabakaları iklimin büyük bir hızla değişebileceğini gösteriyor. İklim değişikliği dünyada biyolojik değişikliklere yol açıyor. İklimdeki değişiklerin neden olduğu birçok olumsuz sonuçları bulunuyor. Bunları şöyle sıralayabiliriz. n Buzulların erimesi n Yağmur miktarındaki sağanak şeklinde yağışlarda artış n Denizlerin su düzeyinde yükselme n Fırtına ve sel hasarlarının artması n Tundraların erimesi n Buharlaşma miktarındaki artış n Kuraklık ve çölleşme PARİS ANLAŞMASI’NIN ÖNEMİ Paris İklim Anlaşması hedeflerine ulaşabilmek için yeryüzündeki her bireyin, bir tondan daha az karbondioksit salımına neden olması gerekiyor. 2015 sonunda Paris’te düzenlenen 21. Taraflar Toplantısı’nda Kyoto Protokolü sonrası yürürlüğe geçecek Paris Anlaşması’nı bugüne kadar 197 ülke imzaladı. KÜRESEL EKONOMİ 30 YILDA YÜZDE 18 KÜÇÜLEBİLİR Küresel ekonominin karşılaştığı uzun vadeli tehditlerin en büyüğünü iklim değişikliği oluşturuyor. Herhangi bir hafifletici önlem alınmadığı durumda, küresel sıcaklıkların 3°C’nin üzerinde artması mümkün görünüyor. Reasürans şirketi Swiss Re, önümüzdeki 30 yıl boyunca iklim krizinin neden olacağı ekonomik tehditlerin analizini yayınladı. Dünya ekonomisinin yüzde 90’ını oluşturan 48 ülkeyi ne şekilde etkileyeceğini değerlendiren araştırma, ekonomilerin iklime karşı dirençliliklerini ortaya koyuyor. Rapora göre, iklim krizine yönelik herhangi bir hafifletici önlem alınmadığı durumda, önümüzdeki 30 yıl içinde küresel anlamda yüzde 18 GSYİH kaybı yaşanacak. Paris Anlaşması hedeflerine ulaşıldığı durumda ise GSYİH kaybı yüzde 4 ile sınırlı kalacak. Küresel ısınmanın 3,2°C artış gösterdiği olumsuz senaryoda Çin’in, yüzyılın ortasına kadar GSYİH’sinin yüzde 24’ünü kaybetmesi öngörülüyor. ABD, Kanada ve İngiltere ekonomilerinin hepsinin yaklaşık yüzde 10’luk kayıp yaşaması bekleniyor. Isı artışından Avrupa yüzde 11 ile biraz daha fazla etkileniyor. Finlandiya veya İsviçre gibi ülkelerin ekonomileri yüzde 6 daha sınırlı bir kayıp riski ile karşı karşıya. Fransa veya Yunanistan gibi ülkelerin ekonomilerinde ise yüzde 13’lük bir kayıp yaşanacağı ifade ediliyor. Türkiye ise Paris Anlaşması’na uyumlu hedefler benimsemesi halinde GSYİH’de kayıp riskini yüzde 2,5 ile sınırlandırabilirken, önlem alınmadığı takdirde, GSHİY’nin yaklaşık yüzde 10,3’ünü kaybetme riski taşıyor. TAAHHÜTLERİN GÜÇLENDİRİLMESİ GEREKİYOR İklim Ekonomisi Endeksi, Paris Anlaşması’nda belirlenen hedeflere ulaşmak amacıyla kararlı adımların atılması durumunda ise küresel ekonomi üzerindeki baskının azalabileceğini gösteriyor. Bu senaryo, günümüzde sunulan taahhütlerin güçlendirilmesini gerektiğini bir kez daha ortaya koyuyor. Net sıfır emisyonlu ekonomiye geçişin hızlandırılmasında, kamu kurumları ve özel sektöre çok önemli rol düşüyor. Swiss Re Enstitüsü, ekonomik risklerin yanı sıra, ülkelerin iklim krizinin etkilerine karşı direncini de değerlendiriyor. Bu analiz, iklim değişikliğinin etkilerinden en fazla etkilenen ülkelerin, genellikle artan küresel sıcaklıkların etkilerine uyum sağlamak ya da etkilerini azaltmak üzere en az finansal kaynağa sahip ülkelerle aynı olduğunu ortaya koyuyor. Bu bağlamda en kırılgan ülkeler arasında Malezya, Tayland, Hindistan, Filipinler ve Endonezya yer alıyor.64 EYLÜL 2021 BAZI İKLİM ETKİLERİNDE GERİ DÖNÜLMEZ NOKTADAYIZ Birleşmiş Milletler’e bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), İklim Değişikliği 2021: Fiziksel Bilim Temeli başlıklı raporunu yayınladı. Rapor, dünyanın iklim sistemlerinin nasıl değiştiğine yönelik çok önemli bilimsel bulguları kamuoyunun bilgisine sundu. Gerekli önlemlerin alınmaması halinde sıcaklıkların hızla artacağı ve deniz seviyesinin yükseleceği öngörülen raporda, bugünden sonra bazı iklim etkilerinin geri döndürülemeyeceği riski konuşuluyor. HÜKÜMETLERARASI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ PANELİ RAPORU AÇIKLANDI KAPAK Yeşil GündemİSO SANAYİ 65 B M’ye bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) iklim değişikliğine ilişkin yeni değerlendirme raporunu açıkladı. Rapora göre, küresel ısınmanın “korkunç sonuçları” giderek daha belirgin hale gelirken iklimin korunması için gösterilen çabalar ise yetersiz kalıyor. Küresel ısınmanın, 2018’de öngörülenden 10 yıl önce, 2030’a kadar 1,5 derece artacağının belirtildiği raporda, iklim değişikliğinin insan ürünü olduğu vurgusu yapılıyor. “İnsan etkilerinin; ozon tabakasının incelmesine ve yeryüzünün ısınmasına neden olduğu ortadadır” ifadesinin yer aldığı raporda uzmanların ilk kez bu denli kesin bir dil kullandığı dikkat çekiyor. Daha önceki IPCC raporlarında, iklim değişikliğinin endüstriyel faaliyetler sonucu meydana geldiğinin “kuvvetle muhtemel” olduğu değerlendirmeleri yer alıyordu. IPCC’nin raporuna göre, karbondioksit gazı emisyonunun radikal biçimde azaltılması durumunda dahi, sıcaklıkların sanayileşme öncesi döneme göre 1,5 derece artmasını engellemek artık mümkün değil. Ancak raporda, önlem alınmaması halinde küresel sıcaklık artışının yüzyılın sonuna kadar 2 derece ve üzerinde seyredeceği tahmininde bulunuluyor. Raporda, şu ana kadar nadir görülen aşırı hava olaylarının sıklaşacağı değerlendirmesi de yapılıyor. Sıcaklık artışının 1,5 derece ile sınırlandırılması durumunda dahi bu durumun değişmeyeceğine dikkat çekilirken, 50 yılda bir görülen sıcaklık artışlarınındönemsel olarak kısaldığı vurgulanıyor. Tropik fırtınaların, yağmur ve kar yağışının artacağı belirtilirken şu ana kadarkine kıyasla 1,7 kat daha fazla kuraklık yaşanacağına da dikkat çekiliyor. Yangınların daha yoğun ve uzun süreceği uyarısı yapılırken, “Artık aşırı hava olayları hakkında niceliksel çıkarımlarda bulunabiliyoruz” değerlendirmesine yer veriliyor. BUZULLAR ERİYECEK, DENİZ SEVİYESİ YÜKSELECEK Kuzey Kutup Dairesi’ndeki ısınmanın dünyanın geri kalan yerlerine göre iki kat daha hızlı ilerlediğinin belirtildiği raporda, en iyimser senaryo doğrultusunda dahi 2050’ye kadar bölgedeki buzulların tamamının erimiş olacağına dikkat çekiliyor. Ayrıca küresel ısınmanın 1,5 derece ile sınırlandırılması durumunda dahi deniz seviyesinin yüzlerce veya binlerce yıl içinde iki, üç metre, hatta daha fazla yükseleceği vurgulanıyor. Uzmanlar bu sürecin kutuplardaki buzulların erimesi ve okyanusların ısınması ile daha da hızlanacağı değerlendirmesinde bulunuyor. Uzmanlara göre, deniz kenarındaki ülkelerde geçmişte yüz yılda bir görülen seller 2100’e kadar her yıl meydana gelecek. BM GENEL SEKRETERİ GUTERRES: “İNSANLIK İÇİN ALARM ZİLLERİ ÇALIYOR” Raporun sonuçlarını değerlendiren BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, fosil enerji kaynakları için “cenaze çanları çaldığını” söyledi. Kömür, petrol ve doğalgazın “yeryüzünü yok ettiğini” belirten Guterres, insanlık için alarm zillerinin çaldığını söyledi. Fosil enerjilerin ortaya çıkardığı enerji kaynaklarının sera gazlarının “gezegeni boğulma” seviyesine getirdiğini belirten Guterres, fosil enerji kaynaklarına son verilmesini ve yenilenebilir enerji kaynaklarının sübvanse edilmesini istedi. KÜRESEL ISINMANIN SORUMLUSU İNSAN Rapor iklim değişikliğinin, yaklaşık 1750’den bu yana sera gazı konsantrasyonlarındaki artış sonucunda gerçekleştiğini öne sürüyor. Bu durum, iklim değişikliğinin su götürmez bir şekilde insan faaliyetlerinden kaynaklandığını gösteriyor. Rapora göre, 2019’da atmosferdeki CO2 konsantrasyonu, 2 milyon yıl içinde herhangi bir zamandan daha yüksek şekilde gerçekleşti. Metan, kükürtdioksit ve azot oksit gibi sera gazı konsantrasyonları da 800 bin yıllık zaman dilimindeki artıştan daha yüksek oranda gerçekleşti. Kürüsel ısınma hızında ise çok ciddi bir artış yaşanıyor. 1970’den bu yana küresel yüzey sıcaklıkları, son 2000 yıllık zaman dilimindeki 50 yıllık dönemlere kıyasla daha hızlı yükselmiş durumda. Raporun ortaya koyduğu gerçek son derece net: Küresel ısınmanın neredeyse tamamından, insan kaynaklı emisyonlar sorumlu. DEĞİŞEN İKLİM SİSTEMLERİ SONUCUNDA YANGIN VE SELLER ARTTI 5. Değerlendirme Raporu’nun yayınlanmasından bu yana, iklim değişikliğinin neden olduğu aşırı hava olaylarının kanıtları hakkında önemli güncellemeler yapıldı. İnsan faaliyetlerinin Next >