< PreviousHABERLER 48 HAZİRAN 2022 Peki, dünya böylesine değişirken biz bu değişimin neresinde olacağız? Hiç şüphe yok ki Türkiye’nin de yeni nesil sanayi anlayışını benimsemesi ve bu doğrultuda bir dönüşüme kendini hazırlaması gerekecek. Küresel değer zincirlerindeki bu yeniden yapılanmanın gerisinde kalmak istemiyorsak bu değişimi iyi anlamak ve hızlı aksiyon almak durumundayız. Bu bağlamda çevreye duyarlı, sürdürülebilir, teknoloji odaklı, yeteneklerin ve verimliliğin öne çıkarıldığı bir üretim modeline geçmemiz gerekiyor. Öte yandan, böyle bir üretim modeli, ekonomimizin temel sorunları olan ithalata bağımlılığın azaltılması ve yapısal cari açığın önlenmesinde de hayati bir rol oynayacaktır. Yine bu kapsamda, dengeli, sürdürülebilir, kaliteli ve kapsayıcı büyüme hedefinin, kişi başına gelirin artması kadar Türkiye’nin orta gelir tuzağından kurtulması için de elzem olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. “İSO ÇÖZÜM ORTAĞI OLMAYA DEVAM EDECEK” İşte biz İSO olarak, 70 yıldır olduğu gibi bugün ve gelecekte de sanayimizin bu dönüşümü doğru ve ülkemiz açısından en verimli şekilde yapabilmesinin rehberi olmayı amaçlıyoruz. Geleceğimizin olmazsa olmazı küresel düzeyde rekabet gücünü artırmış bir Türkiye’dir ve bu noktada İSO elini taşın altına koyan tüm kurum ve kuruluşlarla istişare içinde, yıllardır olduğu gibi uyumlu bir çözüm ortağı olmaya devam edecek. Bu anlayış doğrultusunda Türkiye’nin en büyük ve güçlü sanayi odası olarak sorumluluğumuz gereği son zamanlarda yoğun bir çaba ve faaliyetin içindeyiz. Bu kapsamda yaptığımız son derece önemli çalışmalarımız var. Yıllardır sanayide dijitalleşme, yeşil dönüşüm, yeni nesil üretim, yeni nesil finansman, sürdürülebilir bir üretim toplumu olmak, mesleki eğitim gibi birçok konuda öncü bir rol oynuyoruz. Bu konularda gerek verdiğimiz eğitimlerle ve gerekse konunun uzmanları tarafından hazırlanan raporlarımızla sanayicimize rehberlik ediyoruz. Son olarak şunu söylemek isterim ki; İSO 500’ün 2021 performansı, sorunlarına ve yaşanan krizlere rağmen güçlü bir üretim yapımız ve üretmek arzusuna sahip sanayicilerimiz olduğunun en somut Ceyda Çağlayan / Reuters Merkez Bankası’nın finansal istikrar raporuna göre bu yılın ilk beş ayında borçlar, likidite ve karlılık anlamında olumlu gelişmeler var. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bizim için en kaliteli öncü gösterge PMI’lardır. Geçtiğimiz yıl görüldüğü gibi PMI’lar eşik değerin üzerinde bir ay hariç kalarak sanayinin duruşunun olumlu gittiğini bize gösterdi. Açıkçası PMI’larda geçtiğimiz yılki kadar güçlü bir duruşu görmüyoruz. Hem enflasyonun giderek olumsuz yönde seyretmesi hem yurt dışı piyasalarda farklı nedenlerden dolayı en başta Rusya- Ukrayna krizi ve oradaki enerji probleminin Avrupa’ya ciddi ölçüde yansıması gibi sebepler ihracatta da bir ivme kaybının oluşmaya başladığını gösteriyor. Sinan Tavşan / Japon Nikkei Gazetesi İlk çeyrek büyüme rakamlarına göre sanayideki artış 7,4 oldu. İlk çeyrek rakamlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanayinin büyümeye vermiş olduğu katkı yılın ilk üç ayında da güçlü bir şekilde devam etti. Önemli olan kaliteli, kapsayıcı büyümeyi koruyabilecek bir yol haritasıyla bizim bundan sonraki süreci götürebilmemizdir. Bir taraftan enflasyonla mücadele ederken bir taraftan da kaliteli büyümeyi koruyabilmek, önümüzdeki ayların en temel konusu olacak. Sadece ilk üç ay özelinde sanayi geçen yıl olduğu gibi büyümenin de en önemli paydaşı ve en önemli öncü aktörü olmayı sürdürüyor. Tabii bu konudaki kalıcılık konusunda birtakım soru işaretlerimiz var. Alican Polat / Cumhuriyet Gazetesi ÜFE’de 120 doları bulan petrol fiyatlarıyla bu yıl daha da bir artış bekleniyor. Dolayısıyla reel değişimlerde, üretimden satışlarda bu yıl için bir risk görüyor musunuz? ÜFE’nin yüzde 100’ün üstünde olduğu gerçeğinin, bu çalışmanın değerlendirmesi noktasında önemli olduğunu söyledik. Tüm sanayi kuruluşlarında da aynı boyutta olmadığı için, yıllardan beri yapmış olduğumuz reel getiri endeksimizi tüketici fiyatları üzerinden götürmeyi daha hakkaniyetli olarak değerlendirdik. Çünkü geçmiş yıllarda da reel artışları endekslemek adına orada kullandığımız parametre hep TÜFE’dir. Bu sene de TÜFE üzerinden gittik. İSO SANAYİ 49 göstergesi olarak da görülmeli. Dünyada eşine tarihte az rastlanan, ekonomide insanları içeriye kapatan, üretimin ve tüketimin adeta bir bıçak gibi kesildiği pandemi kaynaklı krizin ardından sanayimizin ortaya koyduğu bu performans her türlü takdire şayan. Ülkemizin aydınlık yarınları için bu motivasyonu ve üretim gücümüzü ayakta tutmak zorundayız. Sanayicimiz bunun için elinden gelen çabayı gösteriyor. Ekonomi ve sanayimizi geliştirmek, toplumumuz için daha fazla refah üretmek hedefi doğrultusunda daha çok üretmeye, daha çok istihdam yaratmaya, daha çok ihracat yapmaya devam edeceğimizden kimse kuşku duymamalı.”50 HAZİRAN 2022 MECLİSİ stanbul Sanayi Odası (İSO) mayıs ayı Meclis toplantısı 25 Mayıs 2022 tarihinde Odakule Fazıl Zobu Meclis Salonu’nda yapıldı. İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay’ın başkanlığında ve İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın ev sahipliğinde gerçekleşen İSO Meclisi’nin ana gündem maddesi “İSO’nun 70 yılı: Dün, Bugün ve Gelecek. Daha Nitelikli Üretim ve Rekabetçi Sanayi İçin Değerlendirmeler” oldu. Meclis toplantısına Chicago Üniversitesi Ekonomi Bölümünden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit konuk olarak katılarak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, konuşmasının başında, 1952 yılında kurulduğundan bu yana sanayinin gelişimine büyük katkı yapan ve sanayiciler için adeta okul anlamı taşıyan İSO olarak bu ay 70. kuruluş yıl dönümünü gurur, çoşku ve mutlulukla kutladıklarını söyledi. Bahçıvan, sanayiciler olarak Türkiye ekonomi tarihinin ve sanayinin gelişiminin 70 yılına tanıklık eden bir kurumun mensubu olmaktan gurur duyduklarını, ülkenin en güçlü ve en köklü sanayi odası olan İSO’nun aynı zamanda ülke üretim ekonomisinin canlı tarihi olduğunu vurguladı. Cumhuriyet dönemine bakıldığında Türkiye’de oturmuş ve kök salmış kurumun çok fazla olmadığına işaret eden Bahçıvan, “Cumhuriyetin ilk yıllarında devletin eliyle başlayan, Mustafa Kemal Atatürk’ün gayretleriyle yürütülen bir sanayileşme hamlesini görüyoruz. 1920’li yıllar, genç bir cumhuriyet olarak harf, eğitim, kıyafet ve hukuk ile birlikte ekonomik anlamda da yüzümüzü Batı’ya çevirdiğimiz zor yıllardı. Bu yıllar öte yandan; hem beşeri hem de ekonomik sermaye açısından yoksullukla büyük bir mücadelenin başladığı ve İzmir İktisat Kongresi’nde de vurgulandığı üzere Kurtuluş Savaşı’nın ekonomik kalkınma ile taçlandırılması gereken bir dönemdi” dedi. Meclis toplantısında gündeme ilişkin bir konuşma yapan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, 1952 yılında kurulduğundan bu yana sanayinin gelişimine büyük katkı yapan ve sanayiciler için adeta okul anlamı taşıyan İSO’nun bu ay 70’inci kuruluş yıl dönümünü gurur, coşku ve mutlulukla kutladıklarını söyledi. Sanayiciler olarak Türkiye ekonomi tarihinin ve sanayinin gelişiminin 70 yılına tanıklık eden bir kurumun mensubu olmaktan gurur duyduklarını anlatan Bahçıvan, ülkenin en güçlü ve en köklü sanayi odası olan İSO’nun aynı zamanda ülke üretim ekonomisinin canlı tarihi olduğunu vurguladı. ÜLKEMİZİN ÜRETİM EKONOMİSİNİN CANLI TARİHİ İSTANBUL SANAYİ ODASI İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan: İSO SANAYİ 5152 HAZİRAN 2022 “İSO, 750 ÖNCÜ SANAYİCİNİN GİRİŞİMİYLE 1952 YILINDA KURULDU” Türkiye’yi tarım ülkesi sınıfında gören gelişmiş ülkelere inat, ağır sanayi kurmak için 1930’larda canla başla çalışıldığını hatırlatan Bahçıvan, araya giren İkinci Dünya Savaşı sebebiyle 1930’larda başlayan bu hamleye uzun süre sekte vursa da 1950’lerin sanayi atılımları açısından yeniden hız kazandığı bir dönem olduğunu kaydetti. Bu yıllardan itibaren özel sektörün de giderek sanayiye dahil olmasıyla başlayan anlamlı bir hikayeye dikkat çeken Bahçıvan, “İstanbul Sanayi Odası, sanayileşme isteklerinin yeniden alevlendiği, bir toplu iğne fabrikasının kurulmasının dahi toplumda büyük coşkuyla karşılandığı o yıllarda, 1952 yılında kuruldu. Sanayiyi bir kurumun, bağımsız bir odanın temsil etmesi iradesi ve ihtiyacından hareketle, 750 öncü sanayicinin girişimiyle, bundan 70 yıl önce Eminönü’ndeki Vakıf Han’a İstanbul Sanayi Odası’nın ilk tabelası asıldı. O gün dikilen filizler İstanbul Sanayi Odası’nda birlikte yeşererek, bu yetmiş yılın yolculuğunda çok farklı değerler sundu ve sunmaya da devam ediyor” diye konuştu. Konuşmasında İSO’nun tarihsel yolculuğundan bahseden, 10’ar yıllık özetler halinde Türkiye ekonomisi ve aynı dönemde Oda’nın hayata geçirdiği çalışmalardan örnekler sunan İSO Başkanı, İSO’nun o günlerden beri sanayinin, üretimin ve Türkiye’nin gelişmesinin hep önünü açmaya çalışan, sorumlu bir sivil toplum kuruluşu olarak varlığını sürdürdüğüne değindi. İSO, VİZYONER ADIMLARINI ÇEVRE KONUSUNDAKİ FAALİYETLERİYLE GÖSTERİYOR” Bahçıvan, 1980’li yıllarda İSO’nun vizyoner bir adımla çevre konusunda faaliyet gösteren bir birim oluşturduğunu belirtti. Bahçıvan, konuşmasına şu sözleriyle devam etti: “Daha ülkemizde çevre konusu bir bakanlık olarak ele alınmıyorken 1987 yılında İSO Çevre Şubesi olarak bir birim kuruyoruz. Sanayicinin çevreye vermesi gereken önem, yapılması gereken çalışmalar, çevre ödülleri, bunlar yine İSO’nun yaptığı ilk çalışmalar. Şimdi bunu sürdürülebilirliğe dönüştürüyoruz ve bu konuda da çok iddialıyız. Yine ekonomiyle ilgili birtakım sıkıntılı dönemlerin yaşandığı 1990’lı yıllarda Oda’nın en önemli çalışmalarından biri de kendisi dışında eğitime destek verecek olan bir vakıf oluşturması… İSO’nun kurucu olduğu, o yıllardaki üyelerimizin de temel kurucu üye olduğu İstanbul Sanayi Odası Vakfı’nı 1994’te kurduk. Bugün Vakfımız her geçen yıl gelişerek büyüyor ve 30’uncu yaşına doğru gidiyor. Ve 2000’li yıllarla birlikte düşük enflasyonlu, istikrarlı bir dönemin sanayimiz ve ekonomimizin gelişimine yaptığı katkıları hep birlikte yaşadık. İhracatın giderek güçlendiği, dışarıya daha çok açılan bir Türk sanayisinin başarılarına tanık olduk. Nitekim 30 milyar, 40 milyar dolarlık ihracatların giderek arttığı 2000’ler ve 2010’lar dönemi var. Bugün ise ne mutlu ki 300 milyar dolara çok yakın bir noktadayız.”M eclis toplantısı İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay tarafından açıldı. Okyay, toplantıda gündeme ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Ekonomik büyüme ile ekonomik kalkınma her zaman aynı anlamlara gelmeyebilir. Her ekonomik büyüme beraberinde ekonomik kalkınmayı getirmeyebilir. Ekonomik kalkınma niteliği ifade eder. Kalkınma, refah artışına karşılık gelir. Yani, ekonomik büyümenin sosyal ve kültürel hayatta yarattığı olumlu yansımasıdır. Türkiye ekonomisinin en büyük eksikliklerinden birisi kayıtlı sermaye tabanının zayıf olmasıdır. Tarihinin hiçbir noktasında bu alanda bir avantaja sahip olamadı. Bu nedenle de hep yabancı sermayeye ihtiyaç duyuldu. Aceleye getirildiğine inanılan dışa açılım ve hızlı finansal liberalleşme olgusu dahi bu zaruretin kaçınılmaz bir sonucu. Türkiye 2000’li yıllarda dış kaynak çekebildikçe büyüme oranını da yukarı çekerek, kalkınmasını da ivmelendirdi. Tabii ki, dış kaynak ile kastımız bizimle aynı gemiye binecek olan kaynaktır. Yani, doğrudan yabancı yatırım ve uzun vadeli sermaye benzeri kredilerdir. Ancak tüm bunların ötesinde ekonomik kalkınma için olmazsa olmaz koşul kurumsal kalitenin tesis edilmesidir. Büyüme ile kalkınma arasında kurulabilecek en doğru bağlantının ‘sürdürülebilir ve dayanıklı büyüme’ kavramları ile tesis edilebileceğinin altını çizerim.” “KAYITLI SERMAYE TABANININ ZAYIF OLMASI TÜRKİYE EKONOMİSİNİ ZORLUYOR” İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay: İSO SANAYİ 53 “İSO 70 YILDIR SANAYİMİZİN REHBERİ OLMAYI AMAÇLIYOR” Bahçıvan, yeni üretim çağına çevik, yaygın ağa sahip, bilgiyi kullanabilen, farklı küresel piyasalara çalışan şirketlerin damga vuracağını not düşerek, gelecekte de ülkeler katma değerli istihdam yaratmak ve küresel çaptaki üretim ve inovasyon ekosistemlerine liderlik edebilmek için yarışmaya devam edeceğini söyledi. Bu dönemin en büyük dönüştürücü gücünün teknoloji olduğunu kaydeden Bahçıvan, “Daha birkaç yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz teknolojik gelişmelere tanık oluyoruz. Dünya değişirken biz bu değişimin neresinde olacağız? Türkiye’nin de yeni nesil sanayi anlayışını benimsemesi ve bu doğrultuda bir dönüşüme kendini hazırlaması gerekecek. İşte İSO olarak, 70 yıldır olduğu gibi bugün ve gelecekte de sanayimizin bu dönüşümü doğru ve ülkemiz açısından en verimli şekilde yapabilmesinin rehberi olmayı amaçlıyoruz. Geleceğimizin olmazsa olmazı küresel düzeyde rekabet gücünü artırmış bir Türkiye’dir ve bu noktada İSO elini taşın altına koyan tüm kurum ve kuruluşlarla istişare içinde, yıllardır olduğu gibi uyumlu bir paydaş olmaya devam edecektir. Bugün tüm dünyada önem kazanan yeni üretim anlayışı, yüksek katma değerli, ileri teknolojiye dayalı, verimli, çevreye duyarlı, dışa bağımlılığı azaltan, güvenli ve sürdürülebilir üretimi esas alıyor” diye konuştu. “EKONOMİLERDE İNSAN ODAKLI DÖNÜŞÜMÜN ANAHTARI ÜRETİM KÜLTÜRÜNDE YATIYOR” Konuşmasının sonunda nitelikli insan gücünü geliştirebilen, bu gücü dünyadan kendisine çekebilen ve ekonomisine kazandırabilen ülkelerin dünya ekonomisinde öne çıktığına değinen Bahçıvan, sözlerine şöyle devam etti: “Ekonomilerde insan odaklı bir dönüşümün anahtarı üretim kültüründe yatıyor. Tüketimin üretimin önüne geçmemesi, üretim kültürünün daha da güçlenmesi için bizden sonra bayrağı devralacak genç kuşaklara üretim aşkının aktarılması büyük bir önem taşıyor. Eğitimde üretimi merkeze alan ve insanın üretici yönünü öne çıkaran bir anlayış daha fazla geliştirilmeli ve eğitim müfredatları bu doğrultuda düzenlenmeli.”54 HAZİRAN 2022 MECLİSChicago Üniversitesi Ekonomi Bölümünden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, ülkelerin ekonomik gelişmesinde mevcut beşeri sermayenin olmaması durumunda gelişme kaydetmenin imkansız olduğunu söyledi. Finansal kaynakların yanlış kullanılması halinde birkaç yıl içinde bu durumun telafi edilebileceğini belirten Akçiğit, “Ancak beşeri sermayenin yanlış yönetilmesi durumunda koca bir jenerasyon kaybolacaktır” dedi. Bilim insanları eğitmemiz gerektiğine işaret eden Akçiğit, bu insanlarla çalışan firmaların destek programlarından geri dönüş alabileceğini kaydetti. FİNANSAL KAYNAKLAR DÜZELTİLEBİLİR İ stanbul Sanayi Odası mayıs ayı Meclis konuğu Chicago Üniversitesi Ekonomi Bölümünden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, ekonomik büyüme verimliliğini ölçmek için ülke ekosistemini, insan vücudu gibi ele alıp, her bir hücresini incelemek gerektiğini söyledi. Ekonomik sorunları gidermek adına doğru politikalar üretebilmenin ancak ekonominin düzenli aralıklarla analiz edilmesine bağlı olduğunu anlatan Akçiğit, ekonomide uzun vadeli sürdürülebilir bir büyüme elde etmenin inovasyon ve teknolojik yatırımdan geçtiğinin altını çizdi. Akçiğit, Türkiye’nin teknoloji alanına yapacağı yatırımların, ülke ekonomisinin üst sınıflara yükselmesinde belirleyici rol üstleneceğine dikkat çekti. Türkiye ekonomisinde büyümenin büyük yer tuttuğunu söyleyen Akçiğit, ekonomik büyümenin çok fazla girdisi olan bir konu olduğunu belirtti. Ekonomik büyümenin farklı farklı yollardan sağlanabileceğini vurgulayan Akçiğit, BEŞERİ SERMAYE YANLIŞ YÖNETİLİRSE KOCA BİR JENERASYON KAYBOLUR özellikle para akışı, kişilerin ekonomiye gelmesi, dış ticaret konusunun kısa vadede büyüme yaratabileceğini belirtti. Ancak uzun vadede ekonomik büyüme yaratabilmenin ek koşulunun verimlilik artışı ve teknolojik gelişme olduğuna dikkat çeken Akçiğit, “Gerçekten uzun vadede orta gelir tuzağından kurtulup yüksek gelir grubuna girmek istiyorsanız teknolojik atılım yapmanız gerekiyor. Dolayısıyla da politikalarınızı bunun üzerine dizayn etmelisiniz” dedi. Teknolojik bazlı büyümek istiyorsanız yolun ikiye ayrıldığını anlatan Akçiğit, bunların inovasyon ve tabii ki imitasyon olduğuna dikkat çekti. Bunların ayrı iki unsur olduğuna işaret eden Akçiğit, “İkisi de teknolojiyi artıracak konular ama birbirinden farklı unsurlar. Birisi çok güçlü olmayan, daha fakir durumda ya da orta gelir durumunda olan ülkelerin Chicago Üniversitesi Ekonomi Bölümünden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit: İSO SANAYİ 5556 HAZİRAN 2022 başarabileceği bir şey. Sınırda araştırmalar yapmak bazen ülkelerin sıkletinden daha yüksek kalabiliyor. O zaman da dışarıdan teknoloji getirmenin önü açılıyor” diye konuştu. “BEŞERİ SERMAYE YOKSA GELİŞME KAYDETME İMKANSIZ” Eğitimin ekonomik büyümedeki öneminin altını çizen Akçiğit, Danimarka’da yapılan bir araştırmaya göre bireylerin eğitim seviyesi ne kadar yüksek olursa, bireylerin patent üretme ihtimalinin de o kadar yüksek olduğunu gösterdiğini belirtti. Danimarka’da inovasyonun arkasındaki insanların eğitim seviyesini artırmak istediğiniz zaman direkt bütün verilerin önünüze açıldığını kaydeden Akçiğit, sözlerine şöyle devam etti: “Danimarka, doktora programlarının önemini anlıyor ve 2003 senesinde doktora programlarına ayırdığı kaynağı iki katına çıkarıyor. Ancak iki katına çıkardıktan sonra da şunu düşünüyor: ‘Tamam, beşeri sermayeyi artıracağım ama bu insanlara bir de istihdam yaratmam gerekiyor. Doktorasını yapan kişiyi işe alırsanız maaşların belli bir miktarını de ben karşılayacağım’ diyor. Dolayısıyla hem doktoralı sayısını artırıyor hem de istihdamı teşvik ediyor. Doktoralı açısından Türkiye’nin dünyada açık ara arkada olduğunu söyleyen Akçiğit, sorgulanması gereken sorulardan bir tanesinin mevcut beşeri sermaye yoksa gelişme kaydetmenin imkansız olduğunu vurguladı. Firmaların çalıştırabileceği kaliteli mühendis yoksa ne destek verirseniz verin oradan bir teknolojinin çıkamayacağını anlatan Akçiğit, en önce mühendislerin eğitilmesi gerektiğine dikkat çekti. Bilim insanları eğitmemiz gerektiğine işaret eden Akçiğit, bu insanlarla çalışan firmaların destek programlarından geri dönüş alabileceğini kaydetti. Akçiğit, eğer ortada bu işleri yapabilecek beşeri sermayenin olmaması halinde olacak şeyin sadece mevcut kısıtlı sayıdaki mühendislerin maaşlarının yukarıya gitmesi olacağını bildirdi. Beyin göçü konusunda açıklamalarda bulunan Akçiğit, yurt dışına giden insanlarımızı eleştirmek yerine, onların o ülkelerden edinmiş olduğu kaynakları nasıl ülkeye geri kazandırılacağının konuşulması gerektiğini belirtti. Finansal kaynakların yanlış kullanılmasıyla birkaç yıl içinde bu durumun telafi edilebileceğini ancak beşeri sermayenin yanlış yönetilmesi durumunda koca bir jenerasyonu kaybolacağını belirtti. Akçiğit, şöyle konuştu: “Bizden birileri yurt dışına gitmiş ve karşı tarafa köprünün ayağını kurmuş ne güzel, e biz de bu taraftayız. Aslında yapmamız gereken şey aradaki o yolu inşa edebilmek. O insanlar yurt dışına gitmiş diye; tüh, vah, vatan haini falan demek açıkçası bana enteresan geliyor. Asıl önemli olan dışarıdaki kaynağı Türkiye’ye nasıl bağlayabiliriz, bunu tartışmalıyız.” “TÜRKİYE’DE BÜYÜME STRATEJİSİ GÖZDEN GEÇİRİLMELİ” Türkiye’nin büyüme stratejisinin gözden geçirilmesi gerektiğini belirten Akçiğit, 3-5 yıla sığdırılmış planlar yerine daha uzun vadeli kapsayıcı politikalara ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Akçiğit, Türk ekonomisinin yüksek ihracat verilerine sahip olmasına rağmen İSO SANAYİ 57 yetersiz teknoloji kullanımından dolayı dış ticaret kalitesinin oldukça düşük seviyede kaldığını söyledi. Dış ticarette fiyat ucuzlatarak rekabet edebilmenin mümkün olmadığını söyleyen Akçiğit, teknolojinin kalitesi artınca dış ticaretin kalitesinin de kendiliğinden artacağına işaret etti. Önümüze koyacağımız hedefi iyi düşünmemiz gerektiğine dikkat çeken Akçiğit, şu anda eldeki kaynaklarla ne yapmamız gerektiğini ortaya koymamızı istedi. Akçiğit, şöyle konuştu: “Kendimize ne gibi gerçekçi hedef koymalıyız? Daha da uzun vadede ne yapabiliriz? Bunları tartışmamız gerekiyor. Eğer biz 10 senede Amerika’yı ve Almanya’yı yakalamak istiyorsak onlar yüzde kaç büyüyorsa biz onlardan yüzde 18 daha hızlı büyümeliyiz. Amerika’yı 30 senede yakalamak istiyorsak, onlar yüzde kaç büyüyorsa biz 5,5 daha fazla büyümeliyiz. Eğer 50 yılda yakalamak istiyorsak Amerika eğer yüzde 2 büyüyorsa bizim 5,3 büyümemiz lazım. Özetle, şunu ifade etmek istiyorum; bizim stabil, uzun vadeli bir büyüme hikayesi yazmamız gerekiyor. Kısa vadeli yani üç yıllık, beş yıllık ileri sıçramalarla zengin ülkeler sınıfına girebilmemiz mümkün değil.” “AR-GE’YE KAMU DESTEĞİ VAR ANCAK GERİ DÖNÜŞ ORANI DÜŞÜK” AR-GE yatırımlarına kamu desteğinin çok iyi olmasına rağmen desteklerin geri dönüş oranında kaynakların yanlış kullanılmasından dolayı başarı sağlanamadığını bildirdi. Devlet tarafından kaynağın aktarılıyor olmasının yeterli olmadığını söyleyen Akçiğit, önemli olanın teşhisi doğru koyabilmek olduğunu belirtti. Verilen desteklerden ne kadar geri dönüş alındığı konusunun sorgulanmasını isteyen Akçiğit, “Tam da burada etki analizleri devreye giriyor. 200’den fazla destek programı aktif olarak çalışırken acaba onlardan hangileri işe yarıyor, hangileri yaramıyor sorusunun yanıtı aranmalı. Yaramayanları kapatıp, oradan kaynak yaratıp onları yarayacak yere aktarmamız lazım. Kaynak sıkıntısı yaşayan bir ülke olduğumuzu unutmayalım. Bu sebeple limitli kaynaktan neler yapabiliriz sorusunu sorarak, veri bazlı politika dizayn edilmeli ve kaynak kullanımında öncelik verilmesi gereken noktanın teknolojik gelişme olduğu unutulmamalı” diye konuştu. “DÜNYADAKİ BÜTÜN TÜRKLERİN HARİTASINI ÇIKARMAK İSTİYORUM” Dünyadaki bütün Türklerin haritasını çıkarmaya çalıştığını söyleyen Akçiğit, Türk akademisyenlerin haritası projesi üzerinde faaliyet gösterdiğini bildirdi. Örneğin kalp alanında çalışan akademisyen kim olduğu ya da bilgisayar alanında çalışan hangi Türk insanı var yine iktisat alanında hangi akademisyenler var bilgisine ulaşmak isteyenler için bu araştırmayı yaptığını kaydeden Akçiğit, “Bunların listesini çıkarıp onların bütün yayınlarını bir web sayfasında yayınlamak istiyorum. Buradaki amacım, öğrenciler, akademisyenler, firmalar, danışmanlık isteyen bütün firmalar, hangi ülkede Türk akademisyen varsa ulaşabilsinler. Niye Türkler? Çünkü iletişimleri daha kolay, memlekete gönül bağı var, onlardan daha kolay destek alınabilir. Oraya gidip buradan bu bilgileri alabileceği bir web sayfası yapmak üzerine çalışıyorum. Açıkçası bütün projelerimiz heyecanlı bir şekilde gidiyor, ancak eldeki kaynaklar da limitli. Eldeki beşeri sermayeyle olabildiğince uğraşıyoruz, tüm işlerimiz kıymetli” diye konuştu. Next >