Erdal Bahçıvan Medya ile Buluştu
- 13.09.2013
- Basın Açıklamaları
İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan göreve geldiğinden bu yana ilk kez basın mensupları ile bir araya gelerek ISO’nun gelecek vizyonunu, Türkiye ve dünyadaki temel ekonomik ve sosyal meselelere ilişkin görüşlerini paylaştı.
İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan göreve geldiğinden bu yana ilk kez basın mensupları ile bir araya gelerek ISO’nun gelecek vizyonunu ve Türkiye ve dünyadaki temel ekonomik ve sosyal meselelere ilişkin görüşlerini paylaştı. İşte Erdal Bahçıvan’ın basınla buluşma toplantısında açıkladığı görüşlerden başlıklar:
İSO
İstanbul Sanayi Odası olarak yaşanmakta olan bu küresel köklü değişim sürecinde, gelişmelere seyirci kalmak yerine, global ve bütüncül bakış eşliğinde akıl ve gerçeği buluşturan, riskleri ve fırsatları birlikte gören, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen bir özgüven ve yaklaşım sergileyeceğiz.
Türkiye’yi başta sanayimiz olmak üzere her alanda 21. yüzyılın lider ülkelerinden biri yapmayı hedefleyen, temel insan hak ve özgürlüklerini koruyan ve geliştiren, toplumumuzu refah ve huzur içinde yaşatmayı amaçlayan yaklaşım ve çabalara katkı sağlayan bir yönetim anlayışı içinde olacağımızın da bilinmesini isterim.
İSO olarak; sanayicinin nöbetçi eczanesi olup günlük sorunlarıyla 24 saat ilgilenmek ve sanayi politikaları konusunda düşünceler ve projeler oluşturmak konularında hedeflerimiz var. İSO’nun çok güçlü bir marka gücü var, çok güçlü bir algılanma değerimiz var, çok güçlü üyelerimiz var. İsteklerimizi doğru ve inandırıcı bir biçimde anlattığımızda mutlaka bir noktaya geleceğine inanıyoruz. Özellikle sektör derneklerini önemsiyoruz.
Sektör derneklerini de çözüm paydaşları olarak görüyoruz.
İstanbul sanayisinin en güçlü kimliği İSO’dur.
BÜYÜME
2013 büyümesinde yüzde 4’e yakın bir oranın yakalayabileceğimizi söylemiştik. Birinci çeyreğin yüzde 2,9’luk büyümesini yüzde 4,4’le izleyen ikinci çeyrek, bunun realize olabileceğini işaret ediyor. Bu, ilk yarı büyüme oranının yüzde 3,7 olması demek. Büyümenin ana kaynağı ise yurt içi tüketim.
Bizim tahminiz, Türkiye eğer birçok açıdan olumsuz gelişmelere tanık olduğumuz ilk yarıyı yüzde 3,7 büyüme ile kapattıysa, yıllık bazda yüzde 4'lük hedef yakalanabilir. Bunlar, büyüme yolundaki en önemli faktör olan finansal istikrarın bozulabileceğine dair endişelere yol açıyor. Oysa bu endişelerden uzak kalabilmek için üretimden gelen kaliteli büyümeye önem vermeliyiz.
EĞİTİM
Tabii sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve 2023 hedeflerine ulaşabilmek için eğitim alanında ciddi reformların yapılması gerektiğine inanıyorum. Yeni yönetim olarak, ekonomik kalkınmanın en önemli belirleyicilerinden birinin eğitim seviyesi, kalitesi ve amaçları olduğunun farkındayız. Tek tip insan yetiştirmeye odaklı bir eğitim anlayışının, Türkiye’yi bu hedeflerden uzaklaştıracağını düşünüyoruz. Sorgulayıcı araştırmacı katılımcı paylaşımcı, iletişim becerisi olan inisiyatif alan ve sorumluluk sahibi bireyler yetiştirecek bir eğitim sistemi ivedilikle hayata geçirilmelidir.
CARİ AÇIK
Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme hızının yüzde 5’ler düzeyinde olduğu düşünülürse, bu büyümenin yurtiçi tasarruflarla değil, büyük ölçüde dış kaynak kullanımıyla finanse edildiğini söyleyebiliriz.
Cari açık yeniden artışa geçmiştir. Hükümet büyüme freninden ayağını çekmemiş olmasına karşın, açık ilk yedi ayda 43,2 milyar dolar olmuştur. Bunun GSYİH’ya oranı da yeniden yükselişe geçmiş ve yüzde 9’a yaklaşmıştır.
Görüldüğü gibi cari açık endişesinden dolayı ülkemizde çoğunlukla büyümeden fedakarlık yapılıyor. Bu bir ekonomik paradigma ve bu yıl için de bunun uyarılarını alıyoruz.
Çünkü bu yıl yüzde 4 büyüme hedefi var. 2013 büyüme rakamının bunun üzerine çıkması, istesek de zor görünüyor. İki yıl üst üste bu civarda bir büyüme gerçekleştiği zaman, çok büyüyememe sarmalına girmişiz demektir.
FİNANSAL İSTİKRAR
Finansal istikrar bir ekonominin en vazgeçilmez denge unsurlarından biridir. Bu dengenin kaybolduğu dönemlerde kaybeden, hep üretim, sanayi ve istihdam olmuştur. Finansal istikrar bizim sigortamız. Finansal istikrarın sigortası da Merkez Bankası’dır.
Finansal istikrar sürecine sahipken, bundan kalıcı bir büyüme modeli çıkarmalıyız. Bu model de üretime dayalı bir büyüme modelidir.
DÖVİZ KURLARI
Kurların kontrolsüz bir şekilde yükselmesi, Türkiye’nin bir zamanlar kabusu olan ‘finansal istikrarsızlık’ korkusunu yeniden gündeme getirebilir.
Merkez Bankası’nın hedeflerini tutturacağını düşünüyoruz. 2,25-2,30 yılsonu sepet hedefi tutacaktır. Merkez Bankası’na güveniyoruz.
İstikrarı bozulmuş bir kurun herkese zararı olur. Finansal istikrar önemli... Kur da faiz de enflasyon da finansal istikrarın parçasıdır. Bunun için diyoruz ki elimizdeki en önemli kazanım finansal istikrardır.
MERKEZ BANKASI
Merkez Bankası’nın kritik, kritik olduğu kadar risklerle dolu bu süreci yönetirken attığı adımlar, sergilediği öngörüler, bizlere güven verdi.
Bu güveni açıkça vurgularken, Merkez Bankası’nın bağımsızlığının bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da korunması gereğinden yana olduğumuzun bilinmesini isterim. Merkez Bankası'nın para politikalarında yaptığı değişiklik ile ilgili yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Bunu o kurum adına da kendi adıma da saygı anlamında bir eksiklik olarak kabul ederim.
MB'yi rahat bırakmamız lazım. Merkez Bankası dünyaya örnek olacak çalışmalara imza attı.
Bağımsız ve istikrara kavuşmuş bir Merkez Bankası istiyoruz.
BÜROKRASİ
Kaliteli büyüme hedefinde 4 önemli paydaş var...
Hükümet, bürokrasi, sanayici, özel sektör çalışanı...
Toplum için hayati önemdeki bu dörtlü sacayağını oluşturan taraflardan üçü için ağır bir hesap sorma mekanizması işlemektedir.
Siyasetçi yanlış yaptığında bedelini seçimi kaybederek ödemektedir. Girişimci sermaye yanlış yaptığında bedeli ekonomik zarar ve hatta iflas olabiliyor. Keza özel sektör çalışanı yanlış yaptığında bedelini işini kaybederek ödüyor.
Peki, bürokrat yanlış yaptığında bir bedel ödüyor mu? Hayır. Sormak istiyorum bürokratın hesap vermediği, bürokratlara yönelik performans kriteri sorgulamasının yapılmadığı bu dörtlü sacayağının aksayacağı açık değil midir?
Bürokratik kibir, buyurganlık ve hesap vermezlik, Türkiye’de büyük bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir.
ÇÖZÜM SÜRECİ
Türkiye 30 yıl büyük acılar yaşadı. Herkese maddi ve manevi bedeller ödeten çatışma dönemini ve ortamını çok şükür bir süredir geride bırakmış durumdayız. Barıştan herkesin kazançlı çıktığını bugün hepimiz yaşayarak görüyoruz.
Bunun kıymetini herkes çok iyi bilmeli. Türkiye’nin yaşamakta olduğu barış ve huzurdan rahatsız olabilecek bazı çevrelerin varlığını dikkate alarak olası nifak çabalarına karşı çok dikkatli olunmalı.
SURİYE
Sanayi savaşı sevmez. İstikrarı sıkıntıya sokacak hiçbir şeyi sevmeyiz. Savaşın aktörü olmayı kimse istemez.
Burada yaşanmakta olan insanlık dışı olaylara nötr kalma olanağı da yok... Yüzbinlerce mülteci var... Orada bir insanlık sorunu var... Buna duyarsız da kalınamaz.
Bu konuda dikkatli ve dengeli adımların atılmasına önem vermek kadar barış ve huzurun sağlanması doğrultusunda dünya kamuoyunu harekete geçirecek çabalara hız verilmesi gerektiğine inanıyorum.
TEŞVİKLER VE YATIRIM
Teşvik sisteminde sadece geri kalmış yerlere odaklanmış sistemlerin yürümediğini gördük.
Geri kalmış bölgelere tabi ki teşvikler yapılması lazım. Ama, İstanbul, Ankara, İzmir yakınındasın diye de üretim aşkı ile çalışanları da teşvikten mahrum etmemek lazım.
Bölgesel anlamda pozitif ayrımcılık yapılması doğru değil. Bölgesel anlamda teşviklerde ayrımcılıkta ölçünün kaçtığını düşünüyorum. Sadece İstanbul’da olanların da cezalandırılmaması gerekir.
KOBİ’ler
Türk KOBİ’leri inanılmaz dinamikler. KOBİ’lerin heyecanı, Türk ekonomisinin en önemli sermayesidir... Müthiş bir çözüm üretme kabiliyetimiz var. KOBİ’lerin önünü doğru teşviklerle açabilirsek çok önemli bir mesafe alırız.