Diğer Haberler
İSO Başkanı Erdal Bahçıvan Covid-19’un Ekonomiye ve Sanayiye Etkilerini Değerlendirdi
- 06.05.2020
- Diğer Haberler
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, Türkiye’nin ana ihracat pazarı Avrupa başta olmak üzere dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınının ülke sanayisine etkilerini ve salgın sonrası beklentilerini, online gerçekleştirilen basın toplantısında paylaştı. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın açılış konuşmasının ardından soru-cevap yöntemiyle gerçekleştirilen toplantının açılışında Bahçıvan öncelikle şu konulara değindi:
Covid-19
Covid-19’un üzerimizde yarattığı manevi ve maddi tahribatın büyüklüğünü ve vahametinin ne olduğunu ileriki yıllar çok daha iyi anlayabileceğiz. Kesin olan bir şey var ki; hiçbir devletin, hiçbir kurumun, uluslararası boyuttaki şirketlerin dahi simülasyonlarında yer almayacak derecede; insanlığın sosyal ve ekonomik tüm hareketlerini kilitleyen bir sürecin içine girdik. Sağlıkta yaşadığımız insani kayıplar bir yana insanları eve kapayan ve talep denen, ekonominin en olmazsa olmaz aktörünü ortadan kaldıran bir süreç bu.
Sağlık çalışanları
Bu zor süreci sağlık açısından yöneten başta Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca olmak üzere, bütün başhekimlerimiz, doktorlarımız, hemşirelerimiz, hasta bakıcılarımız, 7’den 70’e bu konuda görev yapan tüm sağlık çalışanlarımızı canı gönülden ve minnetle kutluyorum. Ve yine bu mücadelede hayatını feda eden kıymetli sağlık dünyası çalışanlarına Allah’tan rahmet diliyorum. Şu anda hastanede tedavi gören doktorlarımız ve sağlık görevlilerimiz de var, onlara da şifa diliyorum. Bu noktada şunun da altını özellikle çizmek isterim ki; Yaşadığımız bu büyük sınav, Türkiye’nin bu süreçte güçlü bir sağlık alt yapısı olduğunu da bize gösterdi. Bütün bunların hepsi birleştiği zaman da çok şükür birçok ülkeden çok daha başarılı bir gidişat içindeyiz.
Yaşama mola
Bu süreç, eski sosyal ilişkilerin, eski üretim ve tüketim zincirlerinin ne kadarına ihtiyaç olduğunu ne kadarına ihtiyaç olmadığını sorgulatıyor bize. Bu süreci, bütün bu soruların yanıtının aranacağı bir tür “yaşama mola” süreci olarak da tanımlayabiliriz. Bu molada birçok şey testten geçiriliyor. Analiz ediliyor. Psikolojik olarak tartılıyor. Bunların her birinin pandemi ile mücadele sürecinde ve sonrasında hayatımızda nasıl pratiğe döndüğünü de ancak yaşam başladıktan sonra göreceğiz. Aslında “yeni normal”in ipuçlarını da son günlerde yavaş yavaş görüyoruz. Yaşamın eskisi gibi olmayacağını şimdiden söylemek mümkün. Kesik kesik bir hayatımız olacak gibi görünüyor.
Paradigma değişimi
İnsanlığın Covid-19 sürecinde sağlıkta yaşadığı büyük tahribat, bir başka boyutuyla ekonomide de yaşanıyor. Ekonomide insanları içeriye kapatan, petrolden, sanayi ve tüketime kadar birçok alandaki talebi bıçak gibi kesen bir kriz bu. Ekonominin en önemli kuralının, talebin oluşması olduğunu adeta yaşayarak öğreniyoruz. Talep şalterini bir anda indirdiğinizde neler olduğunu görüyoruz. Şu anda ekonomide kapanan bütün kanallar, dünyanın finans kurumları tarafından para enjekte edilerek açılmaya çalışılıyor. Piyasalara para pompalayarak bünyeyi sağlam tutmaya çalışan bir gayret ve çaba var. Ama bunun ne kadar, nasıl etki edeceğini, önümüzdeki haftalarda, aylarda daha net görebileceğiz. Pandemi ile birlikte eski alışkanlıklarımızı, yaşam biçimimizi, sosyal ilişkilerimizi, tüketimlerimizi, kısacası her şeyimizi artık gözden geçiriyoruz.
Yeni bir talep modeli
Bu dönem kuşkusuz ortaya yeni bir talep modeli ortaya koyacaktır. Ve sosyal hayattan üretime ve lojistiğe kadar her şey işte bu talep modeli etrafında yeniden şekillenecektir. İşte bu talep modeli net bir şekilde görülmeden geleceğe ilişkin bir öngörü yapmak maalesef çok kolay değil. Şu anda tabii birçok varsayımlar var, insanlar şehirlerden, toplu yaşamaktan ve uzun seyahatlerden kaçacak. Ama bunların her biri şu anda birer tahmin. Yaşamadan anlamak mümkün değil. Neden? Çünkü böyle bir sürecin başka bir örneği yok. Bu nedenle tarihe bakarak öngörü yapmanın en zor olduğu bir dönemden geçiyoruz. Sanayinin geleceği de doğal olarak buna bağlı. Yani adım evden çıkmayacaksa ve buna bağlı olarak ayakkabı almayacaksa, artık evden çalışacaksa ve takım elbise almayacaksa, burada ayakkabı üretimi yerine, takım elbise gömlek ya da kravat üretimi yerine neyi konuşabiliriz? İnsanlar uzunca bir süre dışarıda yemek yememe kararı alırsa, lokantaya kafeye gitmeyeceklerse, hizmet sektörünün neye evrileceğini bugünden söylemek kolay değil. Ama şunu söylememiz mümkün görünüyor. Hiçbir işkolu eski hayatını bulamayacak. Bu gerçeği kabullenerek geleceğe hazırlıklı olmalıyız.
Üretim ve sanayi için 3 öncelik
Daha krizin başladığı mart ayının ortalarında, üretim hayatımızın devam etmesinin ekonomimiz ve günlük hayatımız için ne kadar hayati olduğunu ve bunun için de 3 temel konuyu, gerek hükümet yetkililerimizle gerekse kamuoyu ile paylaştık.
- Bunlardan ilki, şirketlerimizin nakit akışının bu dönem boyunca olabildiğince güçlü tutulmasıydı. Çünkü tüm dünyada da görüyoruz ki bu sürecin ekonomiler için en önemli rahatlatıcı unsuru; piyasalara taze para enjekte edilmesi. Şirketlerin ve ekonominin içine gelen paranın desteklenmesi gerekiyor.
- İkinci önemli konu olarak istihdamı öne çıkarmıştık. Çünkü Türkiye’nin çalışan insan gücünün, yetişmiş insan gücünün böylesi bir dönemde asla ve asla kaybolmaması, asla ve asla sistemden kopmaması gerektiğini düşünüyoruz. Zaten hatırı sayılır bir işsizlik oranımız varken bu süreç bu oranı çok daha yüksek rakamlara çıkarmamalı ve ondan da önemlisi her biri kendi konusunda, her biri kendi sektöründe fevkalade yetişmiş olan insanlarımızın bu nitelik ve kabiliyetlerini mutlak ve mutlak surette koruyarak yarınlara bu dönemi geçirmelerini sağlamamız gerekiyor.
- Üçüncü olarak da kamunun reel sektördeki belirli alacaklarının bu dönem boyunca bir süreliğine ötelenmesi. …
Ve zaten ilk alınan kararlardan itibaren görmekteyiz ki; Hükümet tarafından alınan en temel kararlar bu üç konunun çözümüne yönelik oldu. Tabii ki bunların her birinin kendi içinde tatmin ettiği sektörlerimiz var, tatmin etmediği sektörler var, tatmin etmediği bireyler var.
Fakat şunu söyleyebiliriz ki, Ankara elindeki kaynaklar çerçevesinde bu konuların çözümü noktasında ilk 45 günü mümkün olduğu kadar aktif geçirdi. Özellikle finans konusunda bizim de destekçisi olduğumuz, katkı sunduğumuz Kredi Garanti Fonu’nun da son bir iki haftadır gayet yoğun bir şekilde bu sürece bir katkı yaptığını gözlemlemekteyiz. Bugün geldiğimiz noktada en azından o ilk şok dönemini karşılıklı diyaloglarla, imkânlar ve kaynaklar elverdiği ölçüde belirli bir disiplin içerisinde getirdik.
Sanayimiz üretime devam ediyor
Sanırım hepimiz farkındayız ki, bütün bu zor şartlarda temel ihtiyaç ürünlerinde hiçbir sıkıntı yaşamıyoruz. Türkiye’de son 1,5 aydan beri hayat belirli ölçüde donmuş olsa dahi temel ihtiyaç malzemelerinde, sağlık malzemelerinde çalışanlarımız başta olmak üzere o fabrikalarımızın yöneticileri, o tedarik noktalarının lojistik ekipleri, depolarda çalışanlar, perakende noktalarında çalışanlar da bir başarı hikayesi yazıyorlar. İhracatımız her şeye rağmen devam ediyor. Üretimimiz devam ediyor. Ama tabii bu üretimimizi devam ettirirken de çalışan şirketlerimizin hepsi daha sağlıklı, daha korunaklı bir çalışma süreci içindeler. Şunun altını çizmek isterim ki; Türkiye sanayii bütün zorluklara rağmen toplumsal sorumluluğunu yerine getiriyor ve üretimin ne kadar önemli ve hayati olduğunu bu dönem bir kere daha ortaya koyuyor. Birçok sektör o veya bu nedenle şalterini kapatmış dahi olsa üretimin ihracatın da sigortası, günlük yaşamın da sigortası, istihdamın da sigortası olduğunu en net şekilde görmekteyiz. İşte görüyoruz, sanayi bir ülke için, bir toplum için değerini bir kere daha ortaya koydu.
Sanayide attığımız adımlar
Böyle bir dönemde İSO olarak en büyük sorumluluğumuz sanayiye daha güvenli çalışma koşullarını oluşturmak. Bunun için pandemi başlangıcından bu yana çok ciddi bir çalışma içindeyiz. Gerek ilgili bakanlıklarımız ve gerekse çatı kuruluşumuz TOBB ile son derece yapıcı bir istişare içinde hepimiz için zor olan bu süreci yönetmeye çalışıyoruz. Başından bu yana Meslek Komitesi ve Meclis Üyelerimiz ile sürekli bir bilgi paylaşımı içindeyiz. Sahada neler oluyor ve biz bu süreci istihdamdan tedarike, üretimden tüketime kadar en az hasarla nasıl yönetip atlatabiliriz bunu konuşuyoruz.
Her hafta meslek komitelerimiz kendi içlerinde toplanıyor. Bu toplantıların çoğuna yönetim kurulu üyelerimiz de katılıyor. Her an sahada neler olduğunu takip ediyoruz ve çözüm üretmeye çalışıyoruz. Şunu bir kez daha gördük ki; Türkiye üretmek zorunda. Üretim gücünü ayakta tutmak zorunda. İSO olarak bu anlamda bu süreçte ilk kısa vadeli sorumluluğumuzun çalışanlar açısından üretim çarklarında hijyenik ortamı oluşturmak olduğunu düşünüyoruz.
Üyelerimizin, üreticilerimizin daha düzenli ve daha güvenli bir çalışma modeliyle nasıl çalışabileceklerine ilişkin danışmanlık ve eğitim çalışmalarımızı, Sanayi Bakanlığımız ve Sağlık Bakanlığımız ile işbirliği içinde geçen hafta başlattık. Yine iki bakanlığımız koordinasyonunda önümüzdeki günlerde çalışanlarımıza yönelik Covid-19 testlerini yapmaya başlıyoruz.
Ayrıca yine çalışanlarımız için maske dağıtımını da başından beri Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğümüz ile birlikte gerçekleştiriyoruz. Bugüne kadar yaklaşık 300 bin maskeyi fabrikalarımıza ulaştırdığımız buradan sizlerle paylaşmak istiyorum. Kısacası bizim İSO olarak bugün olduğu pandemi sonrası önceliğimiz de üretimi çalışanlar açısından daha sağlıklı bir ortam oluşturarak ayakta tutmak şeklinde olacak.
Sektörlerin raporu hazırlanıyor
Bunun yanı sıra, üretim hayatında, sanayide neler yaşandığına ilişkin de bir saha çalışmasını bu hafta başlattık. Üyelerimizle tek tek değerlendirmeler yapacağız. Bütün sektörlerin nabzını tutacağız. Bütün sektörlerimizin orta vadede projeksiyonlarını tek tek görebileceğimiz bir rapor olacak. “Hangi sektörleri önümüzdeki dönem ne bekliyor?” sorusunu bu rapor ile vereceğiz. Bu konuda elde ettiğimiz verileri önümüzdeki günlerde bir rapor olarak açıklayacağız.
Meslek Liseleri
En önemli hayalimiz; meslek liselerine verdiğimiz destek… Pandemi döneminde yıldızı parlayan iş kollarımızdan biri hiç kuşkusuz sağlık sektörü ve sağlık çalışanlarıysa, ikinci parlayan yıldız da Meslek Liselerimiz oldu. Hatırlarsanız 1,5 yıl önce Milli Eğitim Bakanlığımız ile Meslek Liseleri Protokolü imzalamış ve bu kapsamda 35 okulumuzun destekçisi olmuştuk. Ve ne mutlu ki destekçisi olduklarımızın da içinde olduğu okullarımızdan, bu sürece katkı bakımından gün geçmiyor ki bir başarı hikayesi haberi gelmesin. Ne yazık ki son 30 seneye yakın bir zamandır unutulan, maalesef her geçen gün marka değeri kaybolan meslek liselerimiz herhalde o geçmişin bütün küllenmiş algısını bu dönem yazdıkları hikayelerle yıkıyorlar.
Bu konuda Sayın Bakanımıza, Milli Eğitim Bakan Yardımcımız Sayın Mahmut Özer’e cesaretimiz ve heyecanımızı artıran katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum. Türkiye’de meslek liseleri yeniden doğuyor. Yani bunun altını net çizerek söylüyorum. Çok mütevazı imkanlarla ama en büyük sermayeleri olan heyecan ve gönülle, inançla okullarımızdaki öğretmenlerimiz, müdürlerimiz ve kıymetli öğrencilerimiz, gerek maske ve gerekse solunum cihazı üretimindeki başarı ve katkılarıyla gönüllerimizdeki yerlerini yeniden kazandılar. Bu okullarda geleceğimize ve ülke ekonomisine katkısı olacak girişimciler yetişiyor. İnşallah geleceğin Türkiye’sinde de hak ettikleri aktörler olma yolunda ilerleyecekler. Ne mutlu ki; biz de bu konuda öncülük ettik, ortaklık etik, bu projenin dahilinde olduk. Türkiye meslek liselerinde bir tarih yazıyor. Bunu iftiharla söylüyorum. Bu süreç inşallah şöyle veya böyle geride kalacak ama meslek liseleri Türkiye'de hak ettiği yeri alçak. Ben bu inançtayım.
SORU-CEVAP BÖLÜMÜ
İSO Başkanı Bahçıvan’ın yaptığı açılış konuşmasının ardından, video konferans olarak gerçekleşen toplantı gazetecilerin soruları ve Bahçıvan’ın bu sorulara verdiği yanıtlarla devam etti. Bahçıvan’a yönehltilen sorular ve yanıtları şöyle:
PMI verileri açıklandı. İmalatta ikinci çeyreğin başında sert düşüş oldu. Bu düşüşe yönelik tedbirler var mı? Tedarik zincirindeki kopmalar söz konusu olabilir, şirketler neler yapmalı?
Erdal Bahçıvan (EB): Her ay açıkladığımız PMI, öncü göstergeler açısından ekonomiye, reel sektöre çok ciddi katkı yapıyor. Geçen aydan itibaren de PMI’da 10 tane sektör alt bandı veriyoruz. Sektörlerin de PMI’ını görmek ve izdüşümünü vermek son derece önemli. PMI Avrupa’da da 30’lar bandında. Türkiye’deki grafiğin dünya ile çok farkı yok. Sektör bandına bakınca, en çok etkilenen tekstil, en az etkilenen ise kimya ve gıda olarak görülüyor. Zaten üyelerimizle bire bir temas halindeyiz. Özellikle sektörel değerlendirme çalışması içinde rehabilitasyon döneminde kendileriyle dile getireceğiz. Ama şu anda bir reçete yazmayı çok erken buluyoruz. Talep eğrisinin nasıl gelişeceğini görmemiz lazım. Dünyanın gidişatını da görerek… Ekonomideki gelişmelerin de dar bantlı gelişeceğini göreceğiz. Şu anda çok güçlü birtakım öngörü boyutlu değerlendirme yapmayı erken ve riskli görüyorum.
Yeni döneme fabrikalar nasıl hazırlanıyor? Bu dönemde darbeyi işçiler ve çalışanlar yedi. Üyeleriniz nasıl bir yol izledi?
EB: En önemli konu başlığımız bu; üyelerimize yardımcı olmak adına. Güçlü bir firma ile birlikte, dünyadaki örnekleri de takip ederek, firmalarımız türlü koşullardaki tüm alt detaylarına inerek bir hazırlık çalışması yapıyoruz. Özellikle ihracat yapan firmalarımız da mal sattığı firmalardan hangi koşullarda çalışıyorsunuz diye sorulacak bu sertifikasyon sürecine girecek. Oda olarak bunun hazırlığını yapmak durumundayız. Sektör sektör değerlendirmek lazım.
Şalteri kapatanların kısa çalışma ödeneğine başvurduğunu görüyoruz. Tabii ki istihdamın korunması çok önemli. Ankara ile mart ayında görüşmemizin en önemli konusu buydu. Şu anda İstanbul sanayisi bu konuyu asla ve asla bir fırsat olarak görmüyor. Zorunlu izinle, kısa çalışma ödeneğiyle veya kendi imkanlarıyla devam ediyor ama işten çıkarma yok. Çünkü beşeri sermayemiz kolay kolay yetişmiyor. Sanayide çırağından ustasına kadar her çalışanımız belli bir zamanda yetişiyor. Şu anda herkes maksimum fedakarlık yapıyor.
Sağlık alanında Türkiye büyük başarı gösterdi. Bu başarı hikayesini ekonomiye taşımak mümkün mü? En azından sağlık altyapısı Türkiye’de iyi bu noktada. Başka alanlarda yeni başarılar olabilir mi?
EB:Kesinlikle bir fırsat… Türkiye’ye karşı herkeste bir hayranlık var. Bunun iyi şekilde kaymağını yemeliyiz. Elde etmiş olduğumuz PR’ın CDS’sine baktığımızda, şu anda 50- 60 falandır. Türkiye bu süreci ekonomik anlamda orta vadede sağlıklı ve doğru bir şekilde geçirirse bu işten de daha iyi çıkacağımızı göreceğiz. Tedarikçilerde Çin korkusu başladı. ABD, Avrupa’da Çine karşı nefreti görüyorsunuz. Türkiye farklı avantajlarına sahip. Birikmiş potansiyeli, tecrübeli iş gücü ve lojistik konumu var. Bunun ortalamasına baktığımız zaman Türkiye, Çin’e alternatif olan en önemli tedarik merkezi olmaya aday. Bunu doğru yöne yönlendirebilirsek, orta vadede olumluya dönüşebilir. Bir de dünyanın paranın bol olduğu döneme gireceğiz. Bu rehabilitasyon sürecini doğru yönetirsek bu paranın akmaması için sebep yok.
Bu süreçte sizin üyelerinizin önerileri, bu bir ay içindeki tecrübelere yansıyacak mı? Yeşil ekonomi için de var mı? Meslek liselerinde yaşanan bürokratik sıkıntılar konusunda ne düşünüyorsunuz?
EB: Mesleki eğitim konusu Pratiklik ve dinamiklik anlamında Ankara’ya götürdüğümüz en hızlı konulardan biri… Diğer konu, Meslek komitelerimizle, üyelerimizle birlikte hazırlanacak bu raporlar… Akademik bir rapor değil. Ortak bir sinerjinin çıkacağını düşünüyoruz. Yeşil ekonomi çok önemli, evrilecek noktalardan biri bu. Bu dönemde dünya insanı tarımın önemini daha iyi hissetti. Gıda olmadan hiçbir şey olmuyor. En çok neyi öngörüyorsunuz diye sorarsanız? İstanbul’dan hatırı sayılır bir göç alacak. Şöyle düşünüyorum; olası depremin daha az hasarlı olması için Allah bize koronayı gönderdi. İstanbul’dan farklı şekillerde insanların doğduğu yere göç olabilir.
KDV sisteminin güncellenmesinden, kökten reforma tabi tutulmasından bahsetmiştiniz daha önce. Gerekçeleri nelerdir?
EB: KDV konusu 1980’li yıllarda hayatımıza girdi. Önce tüketici vergisi dendi. KDV, AB tarafından kazıklanmış bir vergi modeli. Çünkü bir üretim vergisi. Açık şekilde söylüyorum. Finansman gibi pahalı ve zor olan bir enstrümanı KDV ile devlete fon olarak çekiyorsunuz. Sanayiden KDV yoluyla vergi transferi adı altında bir fon transferi yapılıyor. Bu kadar desteklenmesi gereken bir sektör, bir fon sağlıyor. Bu vergi, adeta geri dönmeyen bir şekilde sizden çekiliyor ve uzun yıllar geri ödenmeden devlet kasasında kalıyor. Yatırım yaparken KDV, alırken KDV… Maliye’nin hoşuna gitti tabi bu. Batı bunu nasıl yapıyor, tüketici vergisi olarak yapıyor. Özetle; direkt satış ya da tüketici vergisi olarak dönüşmesini istiyoruz.
Ekonomik eylem planınız nedir? İşyerlerinin açılmasıyla sanayi ile hemen bir talep olmayacak. Hükümetten beklentiler?
EB:Bu konunun evrelere ayrılmasının gerekli olduğuna inanıyoruz. Çünkü kamunun kaynakları sınırsız değil. Türkiye’nin en önemli sorunu kaynaklarını doğru kullanmamak. Bu dönemde gerçek anlamda ihtiyaçların belirlenmesi gerekiyor. İyi ölçümlenmesi, iyi tespit edilmesi gerekiyor. Bundan sonra sektör sektör analizin çok daha kuvvetli yapılması hem kısa hem orta vadeli ve asıl uzun vadeli planın yapılması gerekiyor. Kaynakları doğru kullanmama nedeniyle birçok problemi yaşıyoruz. İhtiyaçlar doğru tespit edilmediği zaman ekonomiye verilecek zarar daha büyük olur. İyi tespit edilmesi, değerlendirilmesi gereken döneme giriyoruz.
Mücbir sebeple ilgili bir çağrınız oldu. Ona sanki olumlu yanıt gelmedi. İSO üyeleriniz arasından benim ihtiyacım yok kısa çalışma ödeneği istemiyorum diyen kaç şirket oldu.
EB: Bu konuyu dile getiriyorum. Bu konuyu anlattım, dinlendim ama Ankara’nın farklı nedenleri dolayısıyla bu konu gündeme gelmedi. Bu dönemde doğru değerlendirmeler yapılmayınca, kaynaklar doğru kullanılmayınca, insanlar haksızlığa düştüğünü düşünürse, bu tür dönemlerde insanların psikolojini düzeltmek kolay olmuyor.
İSO’nun 20 bini aşkın üyesi var. Yüzde 60-65 oranında kısa dönem çalışmasına başvuru var.
Önümüzde en riskli gördüğünüz şey? Banka- sanayi ilişkisi ve KDV alacaklarının teminat olarak görünmesi için neler söylersiniz?
EB: Öngörü noktasında dünyada örneği yaşanmadığı için tam olarak şöyle olur diyemiyoruz. Ne aşırı iyimser ne de aşırı kötümser olarak bakabiliriz. Yaşayarak göreceğiz. Bir de asıl önemlisi tüketici bunu nasıl görecek. Bunu bir laboratuvar olarak görüyoruz. Bu simülasyonu olmayan bir dönem. Kabul edelim ki bu dünyada da aynı. Yalnız Türkiye’de değil, dünya insanlarının nasıl yaşatılacağı çok önemli. Doğru kullanırsak son derece heyecanlı bir dönem. Her şeyin başı sağlıklı bir şekilde bu dönemi atlatmak. Dua edelim, ülkemiz bu yakalamış olduğu ivmeyi bozmasın.
Bankalara gelince, KGF kaynaklı krediler kamu bankaları eliyle firmalarımıza destek olarak sağlandı. İyi ki KGF’yi Türkiye’nin hayatına sokmuşuz. Özel bankalar da ilk başta işin dışındaydı ancak son 10 günde topa girdiklerini görüyoruz. Bankalar bizi anladığını söylüyor ama farklı bankaların bize nasıl davrandıklarını gördüğümüz zaman bu kez de onların bizi yeterince anlamadıklarını düşünüyoruz. Ama yine de son 10 gündür olumlu bir yaklaşım var.
Sektör değerlendirmesi yaparsak, Çinden boşalan talebi en hızlı dolduracak sektör nelerdir?
EB:Çin’den Türkiye’ye geçecek tedariki uzun vadeli olarak görüyorum. Bunlar için doğru stratejiyi ve doğru zamana ihtiyacımız var. Şu anda sektör vermek istemiyorum ama bu Çin gerginliği ve antipatisi olarak tabir ettiğimiz, yani Batı toplumunun Çin alerjisi var. Çin’e alternatif arayacaklarsa bu neden Türkiye olmasın diye düşünüyorum ama bu uzun zamanda olacağını düşünüyorum.
Ne zaman sanayide çalışma düzenine geçilebileceğine dair öngörünüz var mı? İSO 500 firmaların borçluluk oranlarını vurguluyorsunuz. Borçluluk sorunu önümüzdeki dönemde hangi boyutta olabilir?
EB: İSO 500 araştırmasının sonuçlarını malum sebeplerden dolayı Temmuz 15’i gibi açıklayacağız. Sanayicilerimizde mayıs ayı ile birlikte çalışma arzusu olduğunu duyuyoruz ama mayısta bayram çok var. Ramazan Bayramı, 1 Mayıs, 19 Mayıs… O nedenle başlamak isteyenler de bayramların sekteye uğratmasından dolayı çok başlamıyorlar ama ufak ufak hazırlıklar var. İç piyasadaki perakendenin seyri burada önemli. Herkes fabrikasını üretimini özlemiş. Ama haziran herhalde üretime başlayacağını çarkların dönemeye başlayacağını düşünüyorum.
Borçluluk ise yılların sorunu. Şu anda faiz maliyetlerinin daha az olması daha iyi bir durum. Borçluluk eskisi kadar dert olmayan bir dönem. Maliyetler nispeten daha düşük seyrederse ben borçluluğun bir derece daha tolere edileceğini düşünüyorum.
Talep eğrisi bir anda toparlanmaz. Nakit akışı nasıl yönetilir?
EB: Dünyadan Türkiye’ye akacak yeterli kaynak var. Türkiye geçmişte de öyle ya da böyle hem borç ödeme sadakati hem reel ekonomisinin çok iyi olması hem de dinamik nüfusu gibi nakit bulabilme referansları taşıyor. Ben orta vadede doğru politika ve stratejilerle kaynak çekmesi noktasında büyük zorlukla karşılaşmayacağını düşünüyorum. Önemli olan kaynak kullanımının doğru kullanımı. Türkiye’nin odaklanması gereken konu doğru ve bize katma değer yaratacak Çin’e alternatif olacak, cari açığımızı düşürecek işlerinin olması. Biz doğru işler yaparsak o kaynaklar Türkiye’ye gelir. Şirket görüşmeleri devam ediyor. Bu ülkeye duyulan güven için önemli. Birkaç işlem var işleme yakın.
Para politikaları sanayiye ne kadar destek veriyor. Yükselen enflasyon nasıl yorumlanabilir?
EB:Merkez Bankası’nın Türkiye’nin en nitelikli ve marka değeri yüksek olan kurumu olduğunu her zaman söylüyoruz. Bugün de Merkez Bankasının bu süreci bence doğru analiz ettiğine dair inancımızda bir eksiklik yok. Alınan sürece dair yöntemler tabii ki farklılıklar olabilir. Sanayi bakış açısında Merkez Bankasının politikalarının son dönemde pozitif olduğunu söyleyebiliriz. Enflasyon ile ilgili olarak, önümüzdeki aylarda dışardan gelen petrol gibi ithalat kalemlerinde enflasyonla ilgili avantaj yaşanacak. Farklı emtia fiyatları ile ilgili de talebin de düşecek olması enflasyonu aşağı yönlü baskılayacaktır. Tarımda da güzel haberler var. Bu sene bolluk senesi olacak gibi görünüyor.
Kendi şirketinizde durum nedir? Spor yaptınız mı? Dünyanın sadece FED’in ağzına bakması bütün ülkeler açısından risk değil mi?
EB: Çok şükür bu süre boyunca fabrikadaki tüm ekibimiz yaptıkları işin sorumluluğunda. Tabii inekler de korona tanımıyor. Çok şükür hastalıkla ilgili sıkıntı olmadı. Teknolojinin de imkanlarıyla bugüne kadar geldik. Süt dengesini buluyor.
İSO Genel Sekreterliği 7/24 çalışıyorlar. Biz Odaya gitmeden bizimle iletişim halindeler. Evde çalışmak ofise gidip gelmekten daha yoğun. İnsanlarla çok daha fazla konuşmak gerekiyor. Henüz daha berbere dokunmadık. Herhalde ilk uğrayacağım yerlerden biri olacak.
Para politikasına gelince, teknolojik para dönemine gidiyor gibiyiz. Paranın tüketim alışkanlığını da yönetmek lazım. Elektronik paralar nereye evrilecek? Yeni neslin paraya olan alışkanlığı tüketim eğrisi bizim jenerasyondan çok daha farklı olacak. Kaynak noktasında da alıştığımız kaynaklar dışında farklı kaynaklar görebileceğiz.
Dolara ilişkin yorum alsak?
EB: Tabii ki dolar, Türk insanının bırakın sanayiciyi, köylüsünün de şehirlisinin de Türkiye’de en çok takip ettiği konu. Dolar stresi iyi bir stres değil.
Dünya ile ilgili dünya korumacılık ile tanıştı ve bundan sonra pandemi sonrası yeni bir korumacılık olabilir mi?
EB:Teknoloji hayatımıza o kadar güçlü girdi ki bu kadar hayatımıza giren teknoloji geri döndürmek kolay değil. Teknoloji ile korumacılığın yıkılacağını düşünüyorum. Hayat durmadıysa hakikaten teknolojik altyapımızın güçlü olmasından kaynaklıdır. Teknolojiyi geri döndürmük mümkün değil. İnsanların hayatında her geçen gün artan hızda olduğu müddetçe teknoloji kazanacak.