Diğer Haberler
İSO Nisan Ayı Meclisi “Türkiye ve İstanbul Nüfusunda Gözlemlenen Değişim ve Eğilimlerin Sanayimiz ve Ekonomimiz Üzerindeki Etkilerine Bir Bakış” Gündemi ile Yapıldı
- 28.04.2021
- Diğer Haberler
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) nisan ayı Meclis toplantısı, 28 Nisan 2021 tarihinde video konferans yöntemiyle yapıldı. İSO Meclis Başkan Yardımcısı Ayhan Yavrucu’nun başkanlığında yapılan İSO Meclisi’nin ana gündem maddesi “Türkiye ve İstanbul Nüfusunda Gözlemlenen Değişim ve Eğilimlerin Sanayimiz ve Ekonomimiz Üzerindeki Etkilerine Bir Bakış” oldu. Toplantının gündem ile ilgili konuk konuşmacısı İstanbul Üniversitesi Şehir Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Murat Şeker’di.
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, İSO Meclisi’nde yaptığı konuşmada Covid-19 salgınına yönelik aşılama takviminde bazı sektörlerin öne çıkarılmasının sanayicileri vicdanen yaraladığına dikkat çekerek “Pandemi süresince canla başla fedakarca çabalayan, ülke ihracatına, üretimine ve vergi kaynaklarına en büyük katkıyı ve desteği sağlayan sanayi sektörümüzün çalışanları böyle bir ayrımcılığı asla hak etmiyor. Bu haksız uygulamanın düzeltilmesini sanayi sektörümüz adına şiddetle talep ediyorum” dedi.
Bahçıvan konuşmasında tam kapanmanın sanayi kuruluşları üzerinde yaratacağı etkiye de değinerek şunları söyledi: “Şirketlerimizin tam kapanma sürecini en az hasarla atlatması için öncelikle vergi ve SGK prim ödemeleri makul bir süre ertelenmelidir. Bu süreçte özellikle perakende sektörü için kira ertelemesi veya kira desteği çok daha önemli hale geldi.”
Nisan ayı Meclis toplantısı İSO Meclis Başkan Yardımcısı Ayhan Yavrucu tarafından açıldı. Yavrucu toplantıda gündeme ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu ayki meclis toplantımızın ana gündem maddesi “Türkiye ve İstanbul Nüfusunda Gözlemlenen Değişim ve Eğilimlerin Sanayimiz ve Ekonomimiz Üzerindeki Etkilerine Bir Bakış” olarak belirlenmiş durumda. Ana gündem maddemizle ilgili görüşlerini bizlerle paylaşmak üzere, İstanbul Üniversitesi Şehir Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Sayın Prof. Dr. Murat Şeker aramızda. Kendisine katılım ve katkılarından dolayı şimdiden teşekkür ediyor, hoş geldiniz diyorum.”
Yavrucu ardından sözü, gündeme ilişkin konuşmasını yapmak üzere İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’a bıraktı. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan konuşmasında, aşılama takviminde bazı sektörlerin ayrımcılık yapılarak öne çıkarılmasının sanayicileri vicdanen yaraladığına dikkat çekti. Bahçıvan “Pandeminin başından beri ülkemiz ekonomisi için canla başla fedakârca çaba sergilemeye devam eden, ülke ihracatına, üretimine ve vergi kaynaklarına en büyük katkıyı ve desteği sağlayan sanayi sektörümüzün çalışanları böyle bir ayrımcılığı asla hak etmiyor. Bu haksız uygulamanın en kısa zamanda düzeltilmesini sanayi sektörümüz adına şiddetle talep ediyorum” dedi.
Perşembe gününden 17 Mayıs tarihine kadar uygulanacak olan tam kapanma tedbirleri ile sanayinin farklı sektörlerinde bazı sıkıntıların yaşanmasının kaçınılmaz olduğuna değinen Bahçıvan “Yalnızca temel sektörlerimiz değil, bu sektörlerimize ham madde ve ara malı tedarik eden alt sektörler ile perakende sektörümüz de bu süreçten olumsuz etkilenecek. Şirketlerimizin bu süreci en az hasarla atlatabilmeleri için öncelikle vergi ve SGK prim ödemeleri makul bir süre ertelenmelidir. Bu süreçte özellikle perakende sektörü için kira ertelemesi veya kira desteği çok daha önemli hale gelmiştir” diye konuştu.
Aynı şekilde birçok sektörün faaliyetini durdurmasıyla sanayinin nakit akışında ciddi aksamalar yaşanacağını vurgulayan Bahçıvan, şöyle konuştu: “Faizlerin bu denli yüksek, kur hareketliliğinin bu kadar fazla olduğu, dolayısıyla öngörüde bulunmanın bu kadar güç olduğu bir dönemde sanayimizin uygun koşullarla finansman ihtiyacının karşılanması için KGF teminatlı kredi mekanizması ivedilikle tekrar uygulamaya alınmalıdır. Ayrıca, sanayimizin kapanma döneminde ödemesi gereken çeklerin ödeme tarihlerinin ileri bir tarihe ertelenmesi de bu dönemde nakit akışının sağlıklı işlemesi için hayati önem taşımaktadır. Bu konularda ilgili bakanlıkların ivedilikle adımlar atması üretim hayatımızın geleceği açısından son derece önemlidir. Dünya genelinde yaşanan pandemi sürecinin yarattığı olumsuzlukları hiçbir sektörün kendi kaynakları ile gidermesi, bu yükü kendi imkanları ile kaldırması mümkün değildir. Bu nedenle tüm ülkeler sektörlerine ve vatandaşlarına ciddi maddi destekler sağlamaktadır. Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında ülkemizin bu destekleri yeterli düzeyde sağladığını söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Bu nedenle ülke olarak destekleri artırmanın çabası içinde olmalıyız.”
Konuşmasında dünya nüfusundaki yaşlanma eğiliminin Türkiye için de geçerli olduğunu belirten Bahçıvan, şunları söyledi: "Son 20 yılda, ortalama yaşam beklentisi yaklaşık 9 yıl uzayarak 70 yıldan 78,6 yıla yükseldi. Doğurganlık hızı ise 2,5’tan 1,9’a indi. Böylece toplumumuzun ortanca yaşı 2000’de 25 yıl iken, 2010’da yaklaşık 30’a, 2020 itibarıyla ise yaklaşık 33 yıla yükseldi. Başka bir deyişle, ülkemizin “genç nüfus” ezberinin, biz istesek de istemesek de bozulmaya başladığını görüyoruz. Geleceğe yönelik projeksiyonlara baktığımızda, ortanca yaşımızın 2030’da 36’ya, 2060’ta 42’ye ve 2080’de 45’e yükselmesi öngörülüyor. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerin yaşlanan nüfusa bağlı olarak yaşadığı kimi yapısal sorunların gelecekte bizi de beklediği çok açık. Yine oldukça dikkat çekici bir husus da 2020 yılında belki salgının da etkisiyle nüfus artış hızında özellikle ciddi bir düşüş yaşanmış olması. 2019’da binde 13,5 olan nüfus artış hızımız 2020’de binde 5’e geriledi. Tüm bu unsurları bir arada düşündüğümüzde, gelecek yıllarda nüfusta yaşlanma eğiliminin belki öngörülenden de hızlı gerçekleşebileceğini göz ardı etmemek gerekiyor. Bu yaşlanma sürecini “orta gelir tuzağı” riski altında yaşamamız halinde bizleri önemli dezavantajların beklediği de açık.”
Diğer yandan İstanbul’un en büyük göç destinasyonu olma özelliği taşıdığını, ülkemizdeki dış göçün ise tek yönlü olmadığını hatırlatan Bahçıvan “Ülkemizden yurtdışına yönelik göç hareketlerinde; ne yazık ki giderek yüksek eğitimli, genç ve üretken nüfusumuz ağırlık kazanmaya başladı ve “beyin göçü” olarak bildiğimiz süreç tüm hızıyla devam ediyor. Özellikle orta ve ileri yaşlardaki nüfusta; pandeminin de etkisiyle, İstanbul’un karmaşasından uzaklaşarak başka illere taşınma eğiliminin arttığı da bilinen bir gerçek. Bu gelişmenin de etkisiyle ilimizin belli başlı bölgelerinde “Z kuşağı” olarak bilinen genç ve dinamik kesimin nüfustaki payı artıyor. Başka bir deyişle, gençler önümüzdeki dönemde İstanbul’un geleceğinde daha fazla söz sahibi olacak. Ancak genç nüfustaki işsizlik artışını dikkate aldığımızda bu artış bir risk unsuruna da dönüşebilir. O halde; genç nüfusun, üretmek arzusuyla donatılıp, üretim hayatına yönlendirilmesi ülkemizin yarınları açısından kritik öneme sahip. Meslek liseleri, kaynakları doğru kullanma fırsatlarından belki de başlıcası. Bu konu son dönemlerde en çok önem verdiğimiz husus olması bakımından bildiğiniz üzere Milli Eğitim Bakanlığı ile güçlü bir işbirliği içindeyiz” şeklinde konuştu.
Bahçıvan’ın ardından İstanbul Üniversitesi Şehir Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Murat Şeker söz aldı. Şeker, İSO’nun akademik çalışmalarına çok destek veren bir kurum olduğunu belirterek konuşmasına başladı. İller Arası Rekabet Endeksi hakkında bir sunum yapan Şeker, 2012 yılından beri üç yılda bir bu endeksi açıkladıklarını söyledi. İstanbul’un rekabet açısından diğer şehirlerin asla ulaşamayacağı kadar yüksek bir seviyede olduğunu belirten Şeker, altyapıda İstanbul ve Ankara’nın ardından Gaziantep’in geldiğini bildirdi. Eğitim altyapısında İstanbul’un ilk 20’de olmadığını dile getiren Şeker, Denizli, Edirne ve Ankara’nın bu konuda önde olduğunu ifade etti.
İstanbul özelinde nüfusa yönelik istatistiklere de değinen Şeker, İstanbul ile ilgili mikro analizlerin yapılması gerektiğini zira ilçe içindeki mahallelerde bile sosyoekonomik farkların oluştuğunu açıkladı. 2000 yılında toplam nüfusun yüzde 17,1’i İstanbul’da iken 2020 yılında bu oranın18,5’e çıktığını kaydeden Şeker, İstanbul nüfusunun artış trendinin ilk defa 2020’de azaldığını belirtti. Pandeminin bunda etkili olduğunu açıklayan Şeker, insanların ikametlerini İstanbul dışına aldırdığını söyledi. Üniversitelerin kapalı olmasının ve öğrencilerin gelmemesini de bunda etkili olduğunun altını çizen Şeker, uzaktan çalışanların şehir dışına çıkmasının ve hayat pahalılığı ile işsizlik nedeniyle başka şehirlere gitmesinin etkisini de ekledi.
2010-2020 arasında en çok nüfusu artan ilçelerin Esenyurt, Başakşehir ve Sancaktepe olduğunun bilgisini veren Şeker, Fatih, Kadıköy, Şişli ve Üsküdar’ın nüfusunun ise azaldığına dikkat çekti. İstanbul’un eğitimli nüfusunu kaybettiğini belirten Şeker, bunun ekonomik ve sosyal alışkanlıkları değiştirdiğine dikkat çekti. İstanbul’un yüksek eğitimli oranında Türkiye’de önde olduğunu ama kendi içinde beşeri sermayesinde eksiklikler yaşadığını dile getiren Şeker, İstanbul’un nitelikli göç verirken niteliksiz göç aldığını ifade etti. Şeker, İstanbul’daki demografik dönüşümün en çok zarar verdiği hususun yaşanan sosyal sermaye kaybı olduğunun altını çizdi.
Hem Türkiye’de hem İstanbul’da tek yaşayanların oranında artış olduğuna dikkat çeken Şeker, doğurganlık hızının da Türkiye’de 2001’de 2,38’den 2020’de 1,75’e indiğini ekledi. Şeker, yaşlı nüfusun arttığını ve bu yönde çalışmaların yapılması gerektiğini iletti. İstanbul’da Z kuşağının oranının 2000-2020 yılı arasında yüzde 9’dan yüzde 36’ya çıktığını vurgulayan Şeker, her kuşağın bir önceki kuşağı dar görüşlü ve tutucu, bir sonraki kuşağı ise sorumsuz ve saygısız olarak nitelemesinin normal olduğunu söyledi.
Z kuşağının sosyal yönleri zayıf, dijital dünya dışında kendilerini ifade etme konusunda zorluk yaşayan, dış dünyayla çok erken tanışan bir kuşak olduğunu aktaran Şeker, aynı anda birden fazla işle uğraşabildiklerini ve motor beceri senkronizasyonlarının çok yüksek olduğunu kaydetti. Şeker yaptıkları işten çabucak sıkılan ve kural tanımayan Z kuşağının hayatlarını disiplin altına alma konusunda beceriksiz olduğunu ve bireysel ve tüketim odaklı olduklarını ekledi. Bireysel ve bağımsız olmaları dolayısıyla çok daha yaratıcı olduklarına dikkat edilmesi gerektiğini belirten Şeker, kendilerinden önceki kuşaklarla kıyaslandığında girişimci ruha daha fazla sahip olduklarını ve farklılığın bastırılmadığı aksine kutlandığı renkli bir iş hayatı ve daha az hiyerarşi talep ettiklerini vurguladı.
Sadakatsizlik ve kolayca vazgeçmelerinin yetenek tutmada şirketler için sorun yaratabileceği yönünde uyarılarda bulunan Şeker, bireyci olmalarının takım çalışması gerektiren işlerde fazla sorun yaşanmasına neden olabileceğini kaydetti. Şeker, “Sürekli yükselme beklentisi içinde olmaları rekabeti daha da sertleştirebilir. Yaratıcı ve eğlenceli işler yapma beklentisi içinde olmaları standart işleri yaptırmayı zorlaştırabilir. Aceleci ve sabırsız olmaları zaman ve emek gerektiren meslek dallarına değer kaybettirebilir. Kısa yoldan zengin olma isteği çok baskın. Z’ler X ve Y’lerin kuşaklarının çocukları. Bugünün çocukları ve öğrencileri, ama geleceğin yöneticileri ve liderleri olacaklar” şeklinde konuştu.
Şeker, Z kuşağını şöyle tanımladı:
“Tüm çağların en az kardeşe sahip olan kuşağı. Genellikle çocuk sahibi olmayı ertelemek durumunda kalan, daha ileri yaşlı annelerin (ortalama 33 yaş) çocukları. Bu kuşağın ebeveynleri genellikle bir-iki çocuklu ve çalışan anne-babadan oluşuyor. Tarihte en erken eğitim görmeye başlayan ve en uzun eğitim hayatı olması beklenen kuşak. Geçmiş kuşaklar içinde teknolojiden en iyi anlayan ve kullanan grup. Genellikle ailedeki tek çocuk oldukları için, piyasaya çıkan birçok teknolojik ürüne sahipler. Diğer kuşaklara göre çok erken yaşta tüketici konumundalar. Hanehalkı tüketim içerisinde önemli yer tutuyorlar, yönlendirici oluyorlar. Bilgiye çok kolay ve hızlı ulaşıyorlar.”
Z kuşağının “büyüyünce doktor olmak” gibi bir hayalleri olmadığının altını çizen Şeker, parayı tasarruf yapmak için değil, harcamak için kazanmak istediklerini ve daha önceki kuşaklar gibi bir tasarruf bakış açıları olmadığını anlattı. Uzun vadeli planların ve borçlanmaların Z kuşağını hiç cezbetmediğini açıklayan Şeker, kendinden sonra gelecek nesil için, çocukları için “onlara bir ev, bir gayrimenkul bırakayım” gibi bir düşünceleri olmadığını belirtti. Şeker Z kuşağı için “Anı yaşıyorlar, anı yaşadıkları için de çalışma yaşamında kendilerine esnek zaman yaratabilecek alanları tercih ediyorlar. Otoriteyi sorguluyorlar, devlet artık ‘baba’ değil, devleti kendisine hizmet etmesi gereken bir organ olarak konumluyorlar. Doğduğundan beri tek ve aynı parti ile yönetilen bir ülkede olduğundan önceki dönemlerle yapılan karşılaştırmalar bir şey ifade etmiyor. Apolitik gibi ama aslında özellikle sosyal medyada politize olabiliyor. Önyargıları yok, farklı düşüncelere ve yaşam tarzlarına açıklar. Kendilerini tam olarak bir ideolojiye yakın hissetmiyorlar. Din ve inanç merkezli öğretilerinden ziyade evrensel ilkelerle ilgileniyorlar. ‘Haline şükreden’ bir nesil değil. Toplumcu değil, bireyci davranış sergiliyorlar” ifadelerini kullandı.
İstanbul’daki nüfus ve istihdam düşüşünden de bahseden Şeker, 2020’deki istihdam düşüşünden en fazla 15-24 yaş grubu, düşük eğitim grubu, 10 kişiden az kişinin çalıştığı işyerindekiler ve kayıt dışı çalışanların etkilendiğini söyledi. Ne eğitimde ne istihdamda olan genç sayısının 552 bin olduğunu belirten Şeker, genç resmi işsizlik oranının yüzde 25,3; geniş tanımlı işsizlik oranının ise yüzde 30,8 olduğuna değindi. Bir yılda 415 bin istihdam azalışına dikkat çeken Şeker, SGK’ya kayıtlı olmayıp işini kaybeden kişi sayısının 284 bin olduğunu ekledi.
İstanbul’da Gini katsayısının 0,405 olduğunu anlatan Şeker, en yüksek gelire sahip yüzde 20’nin en düşük gelire sahip yüzde 20’nin 7,7 katı olduğunu, en yüksek gelire sahip yüzde 10’un da en düşük gelire sahip yüzde 10’un 10,3 katı olduğunu söyledi. En yüksek gelire sahip yüzde 5’lik kesimin gelirin yüzde 21’ini aldığını dile getiren Şeker, en yüksek yüzde 10’luk kesimin ise gelirin yüzde 35’ini aldığını ekledi. Şeker, yüzde 20’lik en yüksek kesim ise gelirin 52,6’sını aldığını anlattı.
İstanbul’un kurulan firmalardaki payının 2010’da yüzde 35 iken 2020’de yüzde 39,8’e çıktığını belirten Şeker, kapanan firmalarda ise 2010-2020 arasında İstanbul’un payının 27,6’dan 47,1’e çıktığına dikkat çekti. Pandemi döneminde 1 milyon hanenin İBB’den sosyal yardım başvurusunda bulunduğunu belirten Şeker, 1,2 milyon haneye İstanbul Valiliği’nin sosyal yardımda bulunduğunu belirtti. Şeker, İstanbul’un finansal sermayesi yüksek ama sosyal sermayesi düşük bir şehir olduğunu sözlerine ekledi.
Şeker’in konuşmasının ardından İSO Meclis Üyeleri söz alarak görüşlerini paylaştı. İSO Meclis Üyelerinin soruları İstanbul Üniversitesi Şehir Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Murat Şeker tarafından yanıtlandı.