Diğer Haberler
İSO Şubat Ayı Meclisi'nde “Sanayinin Rekabetçiliği İçin Alternatif Kurumsal Finansman Modelleri” Konuşuldu
- 24.02.2021
- Diğer Haberler
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) şubat ayı Meclis toplantısı, 24 Şubat 2021 tarihinde video konferans yöntemiyle yapıldı. İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay’ın başkanlığında yapılan İSO Meclisi’nin ana gündem maddesi “Sanayimizin Rekabetçiliği İçin Alternatif Kurumsal Finansman Modelleri” oldu. Toplantıya Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Ahmet Burak Dağlıoğlu, Pragma Kurumsal Finansman CEO’su Değer Şahbaz ve Esin Avukatlık Ortaklığı’ndan Dr. İsmail Esin konuk olarak katıldı.
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, İSO Meclisi’nde yaptığı konuşmada Covid-19 salgınından çıkış süreci ve hızla değişen talep koşullarıyla birlikte katma değerli sanayi yatırımlarına olan ihtiyacın hızla arttığına dikkat çekerek “Bu kritik dönemeçte sanayicilerin banka kredilerine bağımlılığının azaltılması acil ihtiyaç. Bankaların teminat, ipotek gibi şartları finansman maliyetini yükselterek sanayicilerimizin önündeki en büyük engele dönüştü. Banka kredileri ideal bir finansman yöntemi olmaktan çıkıyor” dedi.
İSO Başkanı Bahçıvan konuşmasında sanayicilerin yeni nesil finansman modellerine yönelmesi gerektiğine de dikkat çekerek “Bu modellerin aktif bir şekilde girişimcilere tanıtımı ve yatırımcılarla üreticileri bir araya getiren etkileşimlerin artması önem taşıyor. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi başta olmak üzere kamudaki paydaşlarımızın da desteği ve yol göstericiliğiyle bu konuda çalışmalarımızı geliştireceğiz” şeklinde konuştu.
Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Hasan Büyükdede’nin de katıldığı şubat ayı Meclis toplantısı İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay tarafından açıldı. Okyay toplantıda gündeme ilişkin şunları söyledi:
“Dönüşüme ayak uyduramayan şirketlerimiz de hem ulusal hem küresel rekabette geriye düşme riskiyle karşı karşıya. Sadece yatırım ekosistemi dönüşmekle kalmıyor, ülke olarak rekabet avantajı elde edebileceğimiz ya da tam tersine üstünlüğümüzü kaybedebileceğimiz yeni durumlar da ortaya çıkıyor. İşte geçen yıl hep birlikte yaşadığımız pandemi böyle bir süreç oldu. Dünya ekonomisinde küresel değer zincirlerinin trendinin değişmesi ihtimali doğdu. Yeni arayışların bir neticesi olarak, önümüzdeki dönemde, küresel değer ve tedarik zincirlerinde hissedilebilir ve gözle görülebilir değişimleri yaşamamız hiç de şaşırtıcı olmayacak. Özellikle ABD ve AB’deki üreticilerde tedarikçilerin yurt içi veya yakın bölgelere alınmasına yönelik çalışmalar başlatılmasına ve yerelleşmenin artırılmasına yönelik bir eğilim olduğunu görüyoruz.
Bu noktada Türkiye’nin rekabet üstünlüğü elde edebilmesi için daha çok ürünü üretip yerini sağlamlaştırması gerekiyor. Yine 'Küresel Değer Zincirleri' bağlamında önemli konular olan Avrupa Yeşil Mutabakatı Stratejisi'ni ve AB Tedarik Zinciri yasal düzenlemelerini takip ederek uyum sağlamanın yollarını vakit kaybetmeden değerlendirmeliyiz. Bu yeni düzene ayak uydurabilmek için doğru adımlar atmalı, akılcı yatırımlar yapmalıyız, ama nasıl? Kaynak yetersizliği en önemli sorun. Türk sanayicisinin yaşadığı en büyük problem maalesef kaynak yetersizliği… Konunun diğer yönü ise bulunan finansmanın yüksek maliyetli olması... Sanayiciyi, ihracatçıyı finansman yönünden desteklemek gerekiyor ki, artık yürümeyi bırakalım, koşmaya başlayalım.”
İSO Meclis Başkanı Okyay, konuşmasının ardından sözü, gündeme ilişkin konuşmasını yapmak üzere İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’a bıraktı. İSO Başkanı Bahçıvan, dünyada alternatif finansman yöntemleriyle gerçekleşen yatırımların ağırlığı giderek artarken Türkiye’nin de bu konuda adımlarını biraz sıklaştırması gerektiğini söyledi. Bahçıvan, yeni nesil finansman araçlarının ana hedef kitlesi olmalarına rağmen, KOBİ’lerin finansmanında banka kredilerinin ve ticari kredilerin halen açık arayla en çok başvurulan kaynak olma özelliğini sürdürdüğüne dikkat çekti.
Banka kredilerinin özellikle KOBİ’ler için ideal bir finansman yöntemi olmaktan çıktığını belirten Bahçıvan, bankalarca talep edilen teminat, ipotek gibi şartların finansman maliyetini gitgide yükselterek, sanayicilerin önündeki en büyük engel haline geldiğini anlattı. Özkaynakları yeterli olmayan yeni ve küçük işletmelerin banka kredilerine erişimde daha çok sorun yaşadığına işaret eden Bahçıvan, bu durumun işletmelerin yüksek belirsizlik koşullarında faaliyetlerini sağlıklı sürdürmelerini daha zor hale getirdiğini kaydetti.
Bahçıvan, kredilere alternatif olarak, finansman kaynaklarını çeşitlendirmek ve vade yapısını iyileştirmek için kullanılabilecek özel sektör tahvili, kira sertifikası gibi araçların da dünyadaki rakipleriyle kıyaslandığında, halen oldukça sınırlı sayıda firmanın ilgi alanında olduğunu dile getirdi. Her yıl açıkladıkları İSO 500 araştırma sonuçlarının da ortaya koyduğu gibi, finansman giderlerinin son dönemde sanayicilerin karlılığı üzerindeki en büyük baskı unsuru olduğunu vurgulayan Bahçıvan, finansman yükünün fazlalığının firmaları giderek daha yüksek kaldıraç oranlarıyla çalışmaya zorlayarak içinden çıkılması zor bir kısır döngüye mahkum ettiğini anlattı.
Tüm bu unsurların sanayinin finansmanında yeni nesil modellerin yaygınlaştırılması ihtiyacını da daha fazla öne çıkardığına değinen Bahçıvan, Türkiye’de firmaların faydalanabileceği yeni nesil finansman yöntem ve imkanları konusunda son derece büyük bir bilgi açığı olduğunu söyledi. Bahçıvan bunun aynı zamanda banka kredilerine bağımlılık sorununun bu kadar uzun zamandır gündemlerinde olmasının da ana nedenlerinden biri olduğunun altını çizdi.
Öte yandan sorunu sadece bilgi eksikliğine indirgemenin de tabloyu fazla basitleştirmek anlamına geleceğini belirten Bahçıvan, “Türkiye’de finansal okuryazarlık seviyesinin düşüklüğü, tasarrufların yetersizliği ve geçmişteki sıkıntılı halka arz örnekleri de firmalarımızın alternatif finansman araçlarına uzak durmasının başlıca sebepleri arasında yer alıyor. Dolayısıyla meseleye çok daha geniş boyutlu, uzun vadeli ve bütüncül yaklaşmak zorundayız. Bu saydığımız eksiklikler, aslında ülkemizin taşıdığı potansiyele de işaret ediyor. Çünkü son dönemde ülkemizde gerçekleşen satın alma ve birleşmeler aslında çok daha fazlasını yapabileceğimizin de göstergesi. Özellikle de son yıllarda eksikliğini giderek daha fazla hissettiğimiz doğrudan yabancı sermaye çekme konusunda girişim sermayesi, private equity gibi alternatif finansman modellerine yönelmenin başarılı sonuçlarını görmemiz mümkün olabiliyor” dedi ve şöyle devam etti:
“Rakamlara bakacak olursak, 2020’de salgına rağmen birleşme-satınalma işlemleri 304 adet ile tüm zamanların en yüksek sayısına ulaşarak 9 milyar dolarlık bir kaynak ortaya çıkardı. Bu hacmin yüzde 52’si, 4,6 milyar dolarlık kısmı yabancı yatırımcılarca yapıldı. Türkiye birleşme-satınalma tarihinin ilk “unicorn” satınalma işlemi olan 1,8 milyar dolarlık Peak Games de bu büyüklüğün içerisinde yer alıyor.
2020’de ülkemizdeki satınalma ve birleşme işlemlerinin yüzde 44’ünün girişim sermayesi fonları ve melek yatırımcılar tarafından yapılan startup yatırımları olması da bir diğer önemli veri. Yine de, 2020 yılında satın alma-birleşme işlem hacmi G20 ülkelerinde toplam ekonomik hasılanın yüzde 4,5’ine ulaşırken ülkemizde bu oranın yüzde 2’yi bile bulmaması düşündürücü. Bu noktada ülke olarak çok daha iyisini hak ettiğimiz ve de yapabileceğimiz açık. Halka arz tarafına baktığımızda ise, Türkiye’de geçen yıl 8 firmanın ilk halka arzını gerçekleştirdiğini görüyoruz.
Bu kapsamda sağlanan toplam kaynak 460 milyon lira olsa da, gelen toplam talebin 6 milyar liraya yakın olması dikkat çekici. 2019’da da dönemin zorlu koşullarının etkisiyle yalnızca 6 halka arz gerçekleşmiş ve 262 milyon liralık bir kaynak sağlanabilmişti. Bu durum, 2020’nin halka arz açısından zayıf geçmesine rağmen önümüzdeki yıllara daha umutlu bakabileceğimize işaret ediyor. Özetle ifade edecek olursam; salgından çıkış süreci, hızla değişen talep koşulları ve artan yerelleşme eğilimleriyle birlikte ülkemizde büyük ölçekli, yenilikçi ve katma değerli sanayi yatırımlarına duyulan ihtiyaç hızla artıyor. Ancak içinde bulunduğumuz dönemin şartları gereği uygulanan sıkı para politikalarının da etkisiyle, finansmana erişim ve maliyet sorunlarının ön planda kalacağı da açık. Böylesine kritik bir dönemeçte sanayicilerimizin banka kredilerine bağımlılığının azaltılması son derece acil bir ihtiyaç haline gelmiş durumda.”
Tam da bu nedenle, sanayicilerin yeni nesil finansman modellerine yönelmesinin, bu modellerin aktif bir şekilde girişimcilere tanıtılmasının ve yatırımcılarla üreticileri bir araya getiren etkileşimlerin artmasının önem taşıdığını dile getiren Bahçıvan, tüm bunların yanı sıra Türkiye’de finansal okuryazarlığın geliştirilmesi, tasarruf bilincinin artırılması ve sektörde alternatif finansman araçları konusundaki cesaret eksikliğinin giderilmesi için de herkesin üzerine düşen görevi yapması gerektiğini ekledi.
İSO’nun bir süredir yeni nesil finansman modellerinin sanayiciler tarafından daha fazla benimsenmesi için çalışmalar yürüttüğünü hatırlatan Bahçıvan, “Geçtiğimiz yıllarda Borsa İstanbul’la iş birliği içerisinde pek çok ortak eğitim, seminer ve toplantı düzenleyerek yeni nesil finansman modelleri konusunda farkındalığı artırmaya yönelik çabalara katkı sağlamaya çalıştık. Önümüzdeki dönemde de Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi başta olmak üzere kamudaki paydaşlarımızın da desteği ve yol göstericiliğiyle bu çalışmalarımızı geliştirerek ve çeşitlendirerek sürdürmek arzusundayız. Bunu başardığımız takdirde, sanayicilerimiz geleceğe dönük adımları daha güvenli bir şekilde atacaktır” dedi.
İSO Meclisi’nin Şubat meclisinin gündemi kapsamında görüş, değerlendirme ve bu konuyla ilgili gelişmeler üzerine bir sunum yapan Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Ahmet Burak Dağlıoğlu, ana amaçlarının Türkiye’ye uluslararası doğrudan yatırım çekmek olduğunu söyledi. Dağlıoğlu, Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen yatırımcılara ücretsiz danışmanlık verdiklerini dile getirdi. Türkiye’ye olan yatırımların dünyadaki tablodan etkilendiğine dikkat çeken Dağlıoğlu, Türkiye’nin küresel pastadan yüzde 1,5 pay almasını hedeflediklerini anlattı. Dağlıoğlu, en büyük ölçekli şirketlerin de küçük ölçeklilerin de kaynak sorunu yaşadığını belirtti.
Uluslararası doğrudan yatırımlar ve girişim sermayesi fonlarının çeşitlerinden ayrıntılı olarak bahseden Dağlıoğlu, girişim sermayesinin sermaye ihtiyacı olan şirketlere likidite sağladığını belirterek bu konuya çok özel olarak eğildiklerini anlattı. Satınalma ve birleşme işlemlerinin sağlıklı işlemesi için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerine dikkat çeken Dağlıoğlu, çünkü bu fonların şirketlerin büyümesini finanse ettiğini kaydetti. Dağlıoğlu bu yatırımların kurumsallaşmayı ve verimliliği artırdığını dile getirdi.
Dağlıoğlu, girişim sermayesi yatırım fonlarının işleyişi hakkında bilgiler verdi ve “Yatırım yapma, şirketi büyütme ve çıkış yapma döngüsünün sağlıklı işlemesini sürdürmeliyiz ki yeni kaynaklara örnek olabilsinler” dedi. Dağlıoğlu, “Uluslararası girişimci sermayesi fonları açısından bu yıl fon toplama dönemine girildiğini ve yatırımların artmaya başladığını görüyoruz. Bu nedenle önümüzdeki üç yılda ülkemize yönelik girişimci sermaye fonlarında ciddi bir artış olacağını öngörüyoruz” şeklinde konuştu.
Pragma Kurumsal Finansman CEO’su Değer Şahbaz ise uzun zamandır halka arzlar yaptıklarını ve Pragma’da satınalmalar ve ortaklıklar konusunda uzman olduklarını söyledi. Finansman danışmanlıktan kazandıkları ile 2015’te sanayiye yatırım yaptıklarını belirten Şahbaz, sanayide karlı geçen bir yılda paranın yatırıma gidebildiğini anlatarak finans sektöründe böyle bir şeye alışık olmadıklarına dikkat çekti. Pragma kurulduğundan bugüne 7 milyar dolar hacimli 98 işlem yaptıklarını dile getirdi.
Şahbaz, “Türkiye üretimde zaten bir üs ve bu üs olma özelliğini gün geçtikçe geliştiriyor. Türkiye’deki yatırım ortamı da gelişmekte olan piyasalardan çok daha iyi ve yabancı yatırımcı da bunun avantajını kullanmak istiyor. Bu da dünyanın her bölgesinden hiç olmadığı kadar Türkiye’ye yönelik yatırım talebi doğuruyor. Özellikle de sanayiye yönelik talep olduğunu söyleyebilirim” dedi.
90’lardan bu yana işlerin tüketici ve finans bazlı büyüdüğüne dikkat çeken Şahbaz, gelinen noktada FED’in borçlanma ve para basma işini büyük boyutlara getirdiğini anlattı. 2008 yılında 900 milyar dolarlık bilanço büyüklüğü varken 2020 başına geldiğimizde 4.2 trilyon dolar ve 2021 başında bu rakamın 7.4 trilyon dolara tırmandığına işaret eden Şahbaz, dünya ekonomisinin böyle bir bolluğu taşımasının kolay olmadığını ve bunun sürdürülebilir olarak görülmediğini ekledi. Şahbaz, önümüzdeki dönemin reel sektör ve sanayi dönemi olacağını vurguladı.
Esin Avukatlık Ortaklığı’ndan Dr. İsmail Esin de İSO meclis gündemine ilişkin konuşurken, pandeminin ardından bazı şeylerin zorunlu hale geldiğini söyledi. Bunların başında dijitalleşme, teknolojik gelişme ve hız geldiğine dikkat çeken Esin, Türkiye’deki yatırım ortamında sermaye piyasalarının derinlik problemi olduğunu belirtti. Esin son dönemlerde çok önemli satın alma projeleri üzerinde çalıştıklarını söyleyerek şöyle devam etti:
“Türkiye çekici mi evet şu anda 30’un üzerinde satın alma ve birleşme işlemi yapıyoruz. Covid-19 bir şeyi ortaya koydu. Tedarik zinciri sağlıklı işlemezse ciddi sorunlar yaşıyorsunuz. Türkiye tedarik zinciri konusunda öne çıkmış durumda... Yabancı yatırımcıların dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bir ortaklık öncesi en çok önem atfettikleri ve onları tedirgin olduğu konu kayıt dışı işlemlerin olup olmadığı. Bir diğer önem verdikleri konu şirketlerin kurumsal yapıları ve şemaları. Ortak olacağı şirketin tedarikçileri ile güçlü hukuki ilişkisinin olup olmadığına da çok dikkat ediyorlar.”
Yapılan konuşmaların ardından, İSO meclis üyeleri de bu konuyla ilgili görüş ve değerlendirmelerini kendi pencerelerinden aktararak, konuk konuşmacılara sorularını yönelterek verilen yanıtları ilgiyle dinledi.