Etkinlikler
Erdal Bahçıvan, Sanayinin 'Mavi Çözüm' Stratejisini Anlattı
- 11.10.2013
- Etkinlikler
DenizTemiz Derneği/TURMEPA'nın geçen yıl başlattığı "Mavi Çözüm" başlıklı uluslararası bir konferanslar dizisinin ikincisi 11 Ekim 2013 tarihinde yapıldı. Bu yılki konferansın ana teması ve başlığı "Sanayide Atık Yönetimi"ydi. Konferansın açış konuşmalarından birini de İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan yaptı.
Dinleyicilere sanayinin çevre ile ilişkisini ve İSO'nun çevre stratejisini anlatan Bahçıvan, konferansta şu konuşmayı yaptı:
"Çevre konusunun ülkemiz gündeminde tutulmasının önemli olduğunu ifade ederek sözlerime başlarken, bu güzide organizasyonun; bunu başarılı bir şekilde gerçekleştirdiğini burada özellikle vurgulamak istiyorum.
Ülkemiz deniz ve kıyılarını korumak üzere 1994 yılında Sayın Rahmi Koç'un önderliğinde, Deniz Ticaret Odası ve deniz sevdalılarının birlikte kurduğu Deniz Temiz Derneği- TURMEPA'nın başarılarını büyük bir memnuniyetle izliyoruz.
Denize bir taş attığınızda halkaların sayısı nasıl artıyorsa sahip olduğu vizyon eşliğinde TURMEPA'nın da gün geçtikçe büyüdüğüne tanıklık etmekteyiz.
TURMEPA; binlere ulaşan üye sayısı, Hopa'dan İskenderun'a kadar uzanan organizasyon yapısı ve gönül verenleri ile birlikte bir sivil toplum kuruluşunun neleri başarabileceğinin güzel bir örneğini oluşturmaktadır.
Bu vesile ile bu önemli organizasyonda emeği geçen başta TURMEPA'nın kurucularından Sayın Rahmi Koç ve TURMEPA Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Tezcan Yaramancı olmak üzere tüm kişi ve kurumları kutluyor, sanayimiz adına kendilerine teşekkür ediyorum.
Çevre konusunda düşüncelerimi ifade ederken bu konuda insanlığın kör bir noktaya sahip olduğuna dikkatinizi çekmekte yarar görmekteyim.
Beyinlerimiz, doğadaki tehlikeleri saptayıp anında tepki verme yetisine sahip. Öyle ki, tanıdık tehditleri karanlık bir odada çakan kibrit kadar açık seçik hissedebiliyoruz.
Oysa, ekolojik tehlikeye gelince işin seyri değişiyor. Bu konudaki tehlikeler aydınlık bir odada çakılan kibrite benzemektedir.
O halde iklim değişikliği gibi tehlike arz eden çevresel sorunlarımız karşısında algılarımızı nasıl güçlendireceğiz?
İşte bu noktada, Mavi Çözüm Platformu'nun; Ekolojik tehditler karşısında algılarımızı güçlendirmeye katkı yaptığına, konunun önemi konusunda kamuoyunu bilinçlendirdiğine inanıyorum.
Dünyamız eski sağlığını kaybediyor, bunu hissedebiliyoruz. Zaman geçtikçe anlıyoruz ki; Doğal dünyaya ne kadar zarar verirsek iyileştirmek de o denli güç.
Şunu üzülerek ifade etmek isterim ki, "sonra yapabiliriz" söyleminin devri çoktan geçti. Bu lüksü, maalesef bizden önceki kuşaklar yaşadı.
Sonra; Çocukluğumuzdaki manzaranın aynısının resmini yapabileceğimiz, aynı ağaçlara tırmanabileceğimiz, meyvelerin aynısını yiyebileceğimiz, denizlerin aynısında balık tutabileceğimiz, aynı havayı soluyabileceğimiz ve bunları her daim yapabileceğimiz anlamına geliyordu. İçinde bulunduğumuz çağda, böyle bir lüksümüzün olmadığının farkında olarak üretim ve tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gereken bir süreçteyiz.
Bu süreçte, "Sürdürülebilir Kalkınma" kavramının yanı sıra "Yeşil Büyüme" kavramı ülkemiz sanayisinin gündemine girmiş durumda.
Bugün örneğin; daha az su ve enerji harcayan bulaşık ve çamaşır makinalarımız, enerji verimli buzdolaplarımız yalnız ülke sınırlarımız içinde değil, yurtdışında da tüketicilere ulaşmaktadır. Çevreyi korumak için bu çabaların yeterli olmadığının farkındayız. Bu çabaların, toplum ve ülke yönetiminin tüm katmanları tarafından sergilenmesi gerektiğine inanıyorum.
Bu bağlamda sevindirici bir gelişmeye değinmek istiyorum: 2023 hedeflerine ulaşmada önemli bir kilometre taşı olan Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı'nın da, çevrenin korunması ve kaynakların sürdürülebilir kullanımı ekonomik ve sosyal boyutlarıyla birlikte ele alınmıştır. Bir başka ifadeyle; Çevrenin korunması kalkınma politikalarımızın vazgeçilmezidir.
Büyüyen bir ekonomi, genel anlamda daha fazla enerji ve hammadde demektir. Çağın gerekleri doğrultusunda bu ilişkiyi koparmamız gereken bir dönemdeyiz. Daha az hammadde ve enerji ile daha fazla üretebilirsek sürdürülebilir kalkınmayı başarabiliriz. Ürün kaynaklı çevresel etkilerin yaklaşık %80'ni tasarım aşamasında belirlenebilmektedir.
Bu noktada sanayi ürünlerinin tasarımı aşamasında çevre mutlaka göz önüne alınmalıdır. Böylece; ürün geliştirme sürecinin en başında, çevreyle ilgili etmenler hesaba katılarak yaşam döngüsünden kaynaklanacak çevresel etkiler minimize edilebilir. Bu gerçekten hareketle; çevre, Ar-Ge çalışmalarımızın en önemli noktası haline gelmelidir. Döngüsel ekonomiler, "atık" yönetimini "kaynak" yönetimine dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Atığın hammadde kaynağı olarak görülmesi çevre koruma değerinin yanında ekonomik getiriye sahiptir.
Almanya örneğini ele alırsak; bu ülke yaklaşık 200.000 kişinin istihdam edildiği, 3000 firmanın 40 milyar avro iş hacmi yarattığı, belediye ve endüstriyel atıkların %60, inşaat ve hafriyat atıklarının %90'ının ekonomiye kazandırıldığı bir geri dönüşüm sektörüne sahiptir. Ülkemizde ekonomik kalkınmanın çevresel değerlerden vazgeçilmeksizin başarılması için atılacak adımlardan ilki, Avrupa Birliği'nde benimsenen "geri dönüştüren toplum" bilincinin ülkemizde de yaygınlaştırılmasıdır. İmalat sanayisi söz konusu olduğunda atığın azaltılabileceği ancak sonlandırılamaz olduğu bir gerçektir. O halde, dönüşüm sektörümüzün güçlendirilmesi elzemdir.
Bu noktada mevzuatımızın; atık ya da ürün değişimine olanak tanıyan, süreci kolaylaştıran özellikte olması gerekmektedir. Endüstriyel arıtma, ülkemizde 1980'den sonra fark edilen bir sektördür. Bu tarihe kadar evsel ve endüstriyel atıklarımız doğaya bırakılıyordu. Çöpün ciddi bir ekonomik değeri olduğu artık anlaşılmıştır. Hiç kuşkusuz, sürdürülebilir kalkınma için hayati öneme sahip çevre ve atık yönetimi ülkemizde önümüzdeki on yıllık süreçte hızlı bir gelişme gösterecektir.
Çevre koruma konusunda firmalarımızın ihtiyaç duyacağı ürünlerin yerli firmalardan karşılanması için, katma değeri yüksek ve ihracat potansiyeli olan Çevre Teknolojileri'ne yönelik sektörel bir yapı oluşturmamız gerekiyor. Böylece servis ve teknik destek konularında da yerel çözümler üretebiliriz. Bu sorunların aşılabilmesi için üniversitelerimiz ve arıtma sektörünün Ar-Ge faaliyetlerinin artırılması ve yerli üretime geçilmesi konusunda daha fazla atılımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Aslında ülkemizin, çevre mühendisliği alanında yeterli birikimi ve gücü bulunmaktadır. Gerekli teşviklerle desteklendiği takdirde bu konuda başarılı olunabileceğine inanıyorum. Ülkemiz çevre sektörü için önemli olan bir başka ihtiyaç da ulusal atık envanterinin oluşturulmasıdır.
Evsel atıklar, endüstriyel atıklardan daha ciddi sorunlara yol açmaktadır. Evsel atıkların gelişmiş AB ülkeleri örneklerinde olduğu gibi kaynağında ayrı toplanması gerekmektedir. Kâğıt, cam, plastik, organik atık olarak ayrılmadan vahşi depolama alanlarına gönderilen çöpler çevresel ve ekonomik zafiyete yol açmaktadır. Her yıl toplam 25 - 26 milyon ton evsel atığın, bugün yalnızca yüzde 60'ı düzenli depolama alanlarına gönderilmektedir. Tüketicilerin bu konuda bilinçlendirilmesi, geri dönüşüm sektörünün güçlenmesine katkı sağlayacaktır. AB Üyelik Süreci; Ülkemizin ekonomik, siyasi ve sosyal dönüşümünde hiç kuşkusuz önemli bir etkendir.
İstanbul Sanayi Odası olarak, AB'ye tam üyeliği bugüne kadar destekledik, bundan sonra da desteklemeye tam bir kararlılıkla devam edeceğiz. Bu bağlamda somut bir gerçeği dikkatinize sunmak istiyorum: AB önemli ticaret kapılarımızdan biridir. Örneğin, 2013 Ağustos ihracatımızın %40'ı AB ülkelerine yapılmıştır. 2002-2012 yıllarını kapsayan AB 6. Çevre Eylem Planı "geleceğimizin bizim seçimlerimizle şekillenecek" olmasına vurgu yapmaktadır. Hazırlanmakta olan 7. Çevre Eylem Planı ise 2050 yılına kadar "dünyamızın limitlerinin farkına vararak ferah bir yaşam"ı hedeflemektedir. AB hiçbir şeyin atık olmadığı ve doğal kaynakların toplum katkısıyla yönetildiği inovatif ve döngüsel ekonomiler ile bu hedefi gerçekleştirecektir. Bu gerçekler ışığında, AB Çevre Müktesebatına mevzuat uyumlaştırılması noktasında ne mutlu bizlere çok önemli mesafeler kat ettik. Bu bağlamda, altyapı ve çevre koruma hususunda organize sanayi bölgeleri büyük bir önem taşımaktadır.
İstanbul Sanayi Odası olarak, 2013-2016 Çalışma Programı kapsamında üyelerimiz için yeni organize sanayi bölgeleri oluşturulması amacıyla Oda tarihinde ilk kez OSB Geliştirme İhtisas Kurulu'nu kısa bir süre önce kurduk.
Çevre geleceğimiz demektir, onu korumak için herkes üzerine düşeni layıkıyla yapmalıdır. "İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır" düşüncesinden hareketle biz sanayicilerin, üzerimize düşen görevi laikiyle yerine getireceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Bu duygu ve düşünceler eşliğinde sözlerimi burada noktalarken; hepinizi, şahsım ve İstanbul Sanayi Odası adına bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum."