Etkinlikler
İSO, Savunmada Millileşme İçin Kamu İle Sanayicileri Buluşturdu
- 09.10.2017
- Etkinlikler
İstanbul Sanayi Odası (İSO), giderek artan millileştirme çalışmaları ekseninde Türkiye’nin küresel arenadaki gücünü belirleyen kritik sektörlerden olan savunma sanayini düzenlediği zirvede ele aldı. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın ev sahipliğinde bürokrasi, sanayi ve iş dünyasından çok sayıda ismin katılımıyla düzenlenen Savunma Sanayi Zirvesi, sektörün önde gelen kamu ve özel sektör kuruluşları ile sanayicileri iş birliği olanakları için bir araya getirdi.
İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay, İSO Meclis Başkan Yardımcısı Hasan Büyükdede, İSO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları Adnan Dalgakıran ve İrfan Özhamaratlı, İSO Yönetim Kurulu Üyeleri Sadık Ayhan Saruhan (sayman), Nahit Kemalbay, Ali Eren, Sultan Tepe, Serdar Urfalılar ve Aydın Aslandağ ile İSO Meclis Başkanlık Divanı Katip Üyesi Kemal Akar’ın da katıldığı zirveye İSO Meclis ve Meslek Komiteleri Üyelerinin yanı sıra iş dünyası yoğun ilgi gösterdi.
Zirvede Aselsan, Havelsan, Roketsan, TAI - TUSAŞ Türk Havacılık ve Uzay Sanayii, TEI - TUSAŞ Motor Sanayii A.Ş., Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Milli Savunma Bakanlığı Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü, Milli Savunma Bakanlığı Tersaneler Genel Müdürlüğü, SSM Alt Sistemler Dairesi, SSM AR-GE Dairesi ve SSM Sanayileşme Dairesi sanayicilerle iş birliği fırsatları için ikili görüşmeler gerçekleştirdi. Paneller ve konferanslarda yerli ve yabancı sektörün lider isimlerinin görüşlerini paylaştığı zirvede, Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın uygulamaları hakkında bilgiler de verildi.
Savunma Sanayi Zirvesi’nin açılışında konuşan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, istikrarsızlıkların süreklilik kazandığı, adeta ateş çemberini andıran içinde bulundukları coğrafyanın özel şartları göz önüne alındığında; etkin ve güçlü bir silahlı kuvvetlerin Türkiye için elzem olduğunu söyledi. Türkiye'de modern savunma sanayinin geliştirilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin modernizasyonu için çıkılan yolda özellikle son dönemde önemli mesafeler kat edildiğini belirten Bahçıvan, Türkiye için en önemli hususun savunma sanayinde yerli ve milli üretim hedefi olduğunu dile getirdi. Bahçıvan, özellikle son yıllarda gerçekleştirilen atılımlar ile birlikte Türkiye’ye teknolojik üstünlük kazandıracak projelerin birer birer hayata geçmiş olmasının kendilerini gururlandırdığını ifade etti.
Bahçıvan, bundan 15 yıl önce yüzde 80 oranında dışa bağımlı olan savunma sanayi sektörünün, bugün KOBİ’lerin, araştırma kuruluşlarının, üniversitelerin ortak akıl ve vizyonu ile adeta bir “Ortak üretim seferberliği” hassasiyetiyle çalıştığını belirtti. Savunma sanayi ve havacılık sektörü cirosunun 6 milyar dolara; ihracatın son beş yılda ikiye katlanarak 1.7 milyar dolara; sektördeki AR-GE harcamalarının da 900 milyon dolara yükseldiğini aktaran Bahçıvan, bu başarı hikâyesinde en önemli noktanın savunma sanayinde yerlilik oranının son yıllardaki projeler ile yüzde 65’lerin üzerine çıkmış olması olduğunu aktardı. Bahçıvan, ortaya konulan özgün, yerli ve milli projelerin ülke savunmasında da büyük rol üstlendiğini kaydetti.
Kendi milli tankını, savaş gemisini, taarruz helikopterini, füzesini ve piyade tüfeğini üretmeyi başaran Türkiye'de yakın gelecekte yüksek irtifa hava ve füze savunma sistemi, uçak motoru ve yerli denizaltı üretilmesi için de çalışmalar sürdüğünü belirten Bahçıvan, bu projelerin belki de daha da ötesinde Türkiye'nin 2020'li yıllarda seri üretim aşamasına getirmeyi planladığı jet eğitim uçağı ve muharip uçak tasarım ve üretim projesi haberlerini de gururla takip ettiklerini dile getirdi. Bahçıvan, yerli savunma sanayimizin gelişmesinin önemine dikkat çekerken; savunma sanayine geniş bir bakış açısıyla bakılması gerektiğini ifade etti.
Savunma sanayini yalnızca silah, mühimmat ve askeri araç üretimi olarak düşünmemek gerektiğine dikkat çeken Bahçıvan, bu sektörü, savunma ile ilgili ihtiyaçların karşılanması için yürütülen ticari faaliyetler; savunma sistemlerine yönelik AR-GE faaliyetleri; inşaat faaliyetleri; gıda, giyim, sağlık, lojistik gibi çok daha geniş alanı kapsayan bir ekosistem olarak düşünülmesi gerektiğini vurguladı. Savunma sanayinin diğer sektörler üzerinde de bir çarpan etkisine sahip olduğunun altını çizen Bahçıvan, bu sektörün hem yarattığı üretim talebi, hem de teknolojik geri beslemeler yoluyla makine, kimya, tekstil, otomotiv, bilişim teknolojileri, inşaat, gemi endüstrisi gibi birçok sanayi alt sektörüne de önemli katkıları olduğunu söyledi.
Her ülkenin savunma sanayinin, o ülkenin teknolojik kapasitesiyle her zaman yoğun bir ilişkisi olduğunu aktaran Bahçıvan, bilişimden teknik tekstil ürünlerine, otomotivden hazır gıdalara kadar çeşitli sivil alanlarda kullanılan birçok ürünün ilk olarak askeri kullanım için geliştirildiğini hatırlattı. Yeni bir vizyon öncülüğünde “Teknoloji Transferi” anlayışının yerine “Teknolojiyi Ortak Geliştirme” anlayışının ön plana çıktığına değinen Bahçıvan, teknolojiyi ortak geliştirme vizyonu öne çıkarken teknolojiye en az yabancı ortakları kadar hakim olmaları gerektiğini dile getirdi. Bahçıvan bunun da ancak pazarda çok sayıda üretici rekabetinin yaşandığı, KOBİ’lerle ve sivil sanayi kuruluşları ile nitelikli iş birliklerinin geliştirildiği bir ekosistemle mümkün olduğunu ifade etti.
Bahçıvan, şöyle devam etti:
“Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma oranının artırılabilmesi için etkin ve sürdürülebilir bir tedarik zinciri yönetimi, işbirliği ekosistemi açısından da büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda, marka yaratabilecek uzmanlaşmış bir yan sanayi bu zincirin en kritik halkaları arasındadır. Yan sanayimizin bel kemiği olan KOBİ’lerimizin yaratıcı, esnek ve dinamik yapısıyla sektörü güçlendireceği ve bu boşluğu doldurarak yerlileşme hedefine ulaşılmasında önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz. Bugünkü etkinliğimiz kapsamında gerçekleştirilecek “İkili görüşme bölümü” de İstanbul sanayi firmalarının bu süreçte aktif olarak rol almasında önemli katkılar sağlayacaktır. Türkiye’nin en büyük sanayi merkezi olan İstanbul sanayisinin bu ve benzeri etkinliklere katılımının yaratacağı olumlu etkinin ülkemizin uzun vadede konumlandırdığı vizyona ulaşmasında önemli bir destek vereceğine inanıyorum. Firmalarımızın alt sistem bazında tasarım yetkinliğine sahip, AR-GE ve inovasyon altyapısı gelişmiş, ortak çalışma kültürünü benimsemiş bir yapıya bürünmesine katkı sağlayacak bir diğer unsur ise ana yüklenici firmalarımızın ve araştırma kuruluşlarımızın kabiliyetlerinin alt yüklenici firmalara aktarılmasıdır. Ayrıca, savunma sanayi ile ortak projeler geliştirme konusunda; TÜBİTAK, üniversiteler, teknoparklar, teknoloji transfer ofisleri gibi kurumlarımıza da büyük görevler düşmektedir. Bu kapsamda savunma, havacılık ve uzay sektörünün gelişmesine katkıda bulunmayı hedefleyen SAHA İstanbul Savunma, Havacılık ve Uzay Kümelenmesi Derneği’nin; 65.000 sanayici firmamızı kapsayan kümelenme çalışmalarını, ortak bir sinerji yakalanması hedefi doğrultusunda çok önemli buluyoruz.”
Bahçıvan, İstanbul Sanayi Odası olarak, üyeleri olan nitelikli sanayi firmaları aracılığıyla İstanbul’un önemli bir savunma sanayi üretim merkezi olması için çalışmalarını sürdürdüklerini söyledi. Bu bağlamda yerli üretimi ve yerli malı alımını teşvikin, İSO’nun öncelikli konuları arasında olduğuna değinen Bahçıvan, daha önce bir dizi etkinliklerinde kamu ile tedarikçileri buluşturarak muhtelif işbirliklerinin önünü açtıklarını hatırlattı.
Bahçıvan, “Savunma sanayimizin millileştirilmesine yönelik üzerimize düşen görevi yerine getirmeye, bunun için gerekli işbirliklerine hazır olduğumuzu burada özellikle ifade etmek istiyorum. Bu açıdan bugün burada sergilediğimiz birlikteliği çok önemsediğim gibi çok da anlamlı bulduğumu tekrar vurgulamak istiyorum. Karşılıklı çabalarımızla savunma sanayimiz için değer yaratmak, sadece biz sanayiciler için değil, ülkemiz ve gözbebeğimiz Silahlı Kuvvetlerimiz için de büyük bir kazanım olacaktır” şeklinde konuştu.
Sonrasında kürsüye gelen Savunma Sanayii Müsteşar Yardımcısı Dr. Celal Sami Tüfekçi, Türkiye’nin jeopolitik pozisyonunun çok önemli olduğunu ve yok olmamak için daha güçlü olması gerektiğini söyledi. Bir ülkenin kendisini savunamadığı zaman diğer değerlerinin önemini yitirdiğini belirten Tüfekçi, Türkiye’nin etrafındaki 2 milyarlık nüfus ve 25 trilyon dolarlık bir ekonominin bulunduğu coğrafyaya etki ettiğini ifade etti. Türkiye’nin teknolojiyi kullanan ve transfer eden bir ülke konumundan teknolojiyi kendisi üreten bir ülkeye dönüşmesi gerektiğine değinen Tüfekçi, teknoloji envanterinin ve kimde hangi kabiliyetin olduğunun bilinmesinin çok önemli olduğunu dile getirdi.
Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın bir sanayi portalı olduğunu ve sanayi firmalarının buraya kayıtlı olduğunu belirten Tüfekçi, Teknoloji AR-GE yol haritasını hazırladıklarını dile getirdi. Sadece tedarik kurumu olarak tanınmak istemediklerini aktaran Tüfekçi, aynı zamanda sanayi üretim seviyesini modernize etmek istediklerini ifade etti. Tüfekçi, savunma sanayisi şirketlerine AR-GE geniş alan çağrısı yaptıklarını ve firmalara çok hızlı şekilde AR-GE projelerini kurgulamak imkanı sağlamak istediklerini anlattı.
Türkiye’nin savunma sanayi alanında cirosunu yüzde 20 artırarak oldukça büyük başarı sağladığına değinen Tüfekçi, 1.7 milyar dolar ihracat yaptıkları bilgisini verdi. Bunun yeterli olmadığını, savunma sanayisi ekosistemi için kendi ordumuza ürün üretmenin yeterli olmadığını vurgulayan Tüfekçi, dost ve müttefik ülkelerin ordularının donatılması gerektiğini ve bu anlamda ekosisteme katılmaları için küçük şirketleri desteklediklerini anlattı. Savunma sanayinde faaliyet gösteren büyük firmaları yerli katılıma önem vermeleri yönünde zorladıklarını kaydeden Tüfekçi, firmaların yetersiz olduğu noktalarda onları belirli bir seviyeye çıkarmak için çalıştıklarını söyledi.
Kümelenmenin öneminden bahseden Tüfekçi, sekiz ilde kümelenmenin gerçekleştiğini ve kümelenme ile belirli bir alanda teknolojiyi yakalamış firmaların kendisini gösterebilmesinin önünün açıldığını kaydetti. İstanbul sanayisinin Türkiye’nin yükünü çeken ve üretim ile ihracat alanında çok güçlü bir ekosistem olduğunu belirten Tüfekçi, İstanbul sanayisinin savunma sanayi alanına yeterince giremediğini aktardı. Tüfekçi, İstanbul’un çok değerli olduğunu ifade etti ve bunu kullanmak için sanayicilerin devletten adım beklemeden kendilerinin de adım atmasını istedi. Tüfekçi, savunma sanayinde iş yapan firmalara altyapı kredisi verdiklerini anlattı ve ihracat kredi mekanizması üzerinde çalıştıkları bilgisini verdi.
Ardından kürsüye Teal Group Yönetici Direktörü Joel L. Johnson geldi. Johnson, savunma ve havacılık alanında önümüzdeki dönemde etkin olacak trendler hakkında kapsamlı bir sunum yaptı. Dünyada savunma bütçelerinin arttığını ve artmaya devam edeceğini belirten Johnson, sivil havacılığın askeri havacılığın üç buçuk katı olduğunu aktararak havacılık sektörüne önem verilmesi gerektiğini zira önemli yeniliklerin bu sektörde gerçekleşeceğini anlattı.
İnsansız hava araçlarının büyük bir hızla geliştiğini ve oldukça büyüyen bir pazar olduğunu belirten Johnson, havacılık sektöründe büyük firmalar arasında önemli pazar payı değişikliği tahmin etmediklerini ifade etti. Büyük güçlerin gelecekte savunma alanında atacakları adımın belirsizliğinin sektör için bir tehdit olduğuna dikkat çeken Johnson, bir başka tehdit olarak da ABD Başkanı Donald Trump’ın politikalarındaki kararsızlığı gösterdi. Petrol fiyatlarının ve ulusal yatırım fonlarının savunma sanayinde etken unsurlar olduğuna dikkat çeken Johnson, buna karşın savunma ürünlerine olan talebin büyüyeceğini ifade etti.
Çağımızda yaşanan asimetrik savaşların ekonomik boyutunu irdeleyen Johnson, karşı tarafın kullandığı ucuz silahlara karşın gelişmiş ülkelerin son derece pahalı teknolojiye sahip silahları kullandığını anlattı. Yapay zekanın savunma sanayisinde önemli bir unsur olacağını vurgulayan Johnson, uzayın da giderek askeri amaçlarla kullanılacağına dikkat çekti.
Türkiye’nin küresel savunma sanayi pazarında avantajları olduğunu belirten Johnson, pek çok ülkenin üretmediği ürünleri Türkiye’nin ürettiğini kaydetti. Türkiye’nin Orta Doğu ve Orta Asya ülkeleri ile yakın ilişkileri olduğunu dile getiren Johnson, benzer tehdit algısı olan ülkelerin Türkiye için pazar olabileceğini söyledi. Johnson, ordulara satış yapmanın mümkün olmadığını ama o ülkenin tedarikçi firmasına satış yapılabileceğini sözlerine ekledi.
Sonrasında yazar ve danışman Serdar Kuzuloğlu’nun moderatörlüğünde Savunma Sanayiinde Yerli ve Milli Üretim Arayışları başlıklı panele Kale Grubu Başkan Yardımcısı Osman Okyay ve Sabah Gazetesi Ekonomi Müdürü Şeref Oğuz katıldı. Panelde konuşan Kale Grubu Başkan Yardımcısı Osman Okyay, 1980’lerin ikinci yarısında Stinger projesi ile profesyonel olarak savunma sanayine girdiklerini söyledi. F35 savaş uçağı projesi, Milli Piyade Tüfeği, F135 uçağının ticari motorlarının parçalarını üretme gibi projelerde yer aldıklarını kaydeden Okyay, TF-X milli savaş uçağının motorunu geliştirme hedefiyle Rolls Royce ile ortak şirket kurduklarını anlattı.
Gelişmiş ülkelerle kendileri arasında 150 yıl fark olduğunu ve bu farkın kolay kapanamayacağını belirten Okyay, buna karşın önemli ilerlemeler sağladıklarını kaydetti. Savunma sanayinde orta ve uzun vadeli bir bakış açısının kaçınılmaz olduğunu dile getiren Okyay, F35 projesinin 80’li yıllardan başladığını ve 2007’de ilk uçuşun yapılabildiğini, seri üretime ise projenin başlangıcından 50-60 yıl sonra başlanabileceğini aktardı.
Savunma sanayinin tek müşterili bir sektör olduğunu hatırlatan Okyay, müşteri olan devletin doğru rolü oynamadan başarılı olmanın mümkün olmadığını söyledi. Müşteriye bu konuda büyük yük düştüğünü ve alt firmalara doğru rol vermesi gerektiğini ifade eden Okyay, günlük politikalarla değil uzun vadeli politikalarla bunun kurgulanabileceğini kaydetti. Dünyanın en büyük 10 ekonomisi ile savunma sanayinin en büyük 10 ülkesinin birbiri ile örtüştüğü bilgisini veren Okyay, bunun da savunma sanayi gücünün ekonomik güç ile doğru orantılı olduğunu gösterdiğini ekledi.
Sabah Gazetesi Ekonomi Müdürü Şeref Oğuz ise “Türkiye bölgesel barış konusunda baş aktör. Ancak savaşa karşı olmanız bir şey ifade etmiyor. Namlunun neresinde olduğunuz önemli. Bir uçakta motoru nereye, ne zaman koyacağıma başkası karar veriyorsa, yerlilik kavramından söz edemeyiz. Ürettiğimiz silahı kendi savunmamızda tam olarak kullanmamız gerekli. Savunma sanayinde sorunumuz akıllanmaya başlayan silahlardan daha geç akıllanmamız. Savunmada milli duruş önemli. Türkiye’nin orta ve uzun vadeli savunma sanayi stratejisine ihtiyacı var. İSO’nun bu etkinliği, savunma sektöründe uzaya roket göndermek kadar hayati başlangıç” dedi.
Zirve kapsamında Savunma Sanayii Müsteşarlığı Sanayileşme Daire Başkanı Bilal Aktaş da Müsteşarlığın faaliyetleri hakkında kapsamlı bir sunum yaptı. 90’lı yıllarda hazır alım modeli ile çalışmalara başladıklarını belirten Aktaş, sonrasında sırasıyla ortak üretim, kısmi tasarım, özgün tasarım, temel ve ileri teknolojiler anlayışına evrildiklerini söyledi. 2016 yılında yapılan 1 milyar 254 milyon TL AR-GE harcamasının yaklaşık yarısının özel sektör tarafından yapıldığı bilgisini veren Aktaş, 2017-2021 Stratejik Planı çerçevesinde sektörel strateji planı hazırladıklarını anlattı.
Zirvenin ikinci paneli Savunma Sanayi Ürünleri Tedarik Zinciri başlığında SAHA İstanbul Genel Sekreteri İlhami Keleş moderatörlüğünde yapıldı. Panele, Aselsan A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Murat Üçüncü, Havelsan A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Cenk Özen, Roketsan A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Alpman, TAI – TUSAŞ Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. Tedarik ve Sanayileşme Başkanı Orhan M. İkiz, TEI – TUSAŞ Motor Sanayii A.Ş. Genel Müdürü Prof. Dr. Mahmut Faruk Akşit, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu Genel Müdürü Ahmet Taşkın, Milli Savunma Bakanlığı Askeri Fabrikalar Üretim Planlama Daire Başkanı Şükrü Yıldız ve Milli Savunma Bakanlığı Tersaneler Genel Müdürü Dündar Talazan katıldı.
Zirvenin sonunda da Türkiye’nin önde gelen savunma sanayi kuruluşları ile kamu yönetimini temsil eden kurumların temsilcileri sanayicilerle bir araya getirildi. Aselsan, Havelsan, Roketsan, TAI - TUSAŞ Türk Havacılık ve Uzay Sanayii, TEI - TUSAŞ Motor Sanayii A.Ş., Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Milli Savunma Bakanlığı Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü, Milli Savunma Bakanlığı Tersaneler Genel Müdürlüğü, SSM Alt Sistemler Dairesi, SSM AR-GE Dairesi ve SSM Sanayileşme Dairesi, çoğunluğu KOBİ’lerden oluşan ve savunma sanayine tedarikçi olmak noktasında faaliyetleri bulunan şirket temsilcileriyle ikili görüşmeler yaptı