Etkinlikler
İSO Yeşil Gündem Sohbetleri “İklim Değişikliği, Ekolojik Denge ve Orman Yangınları” ile Başladı
- 11.08.2021
- Etkinlikler
Türk sanayisinin küresel iklim değişikliği ve uluslararası ticarette dönüşen beklentilere uyum sağlaması ve yüksek katma değer üretmesi amacıyla bu yıldan itibaren çalışmalarını “Sürdürülebilir Üretim” vizyonu ile yürüten İstanbul Sanayi Odası (İSO) bu kapsamda “İSO Yeşil Gündem Sohbetleri” serisini başlattı. Serinin ilk toplantısı, “İklim Değişikliği, Ekolojik Denge ve Orman Yangınları” paneli ile gerçekleştirildi.
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın ev sahipliğinde 11 Ağustos tarihinde online olarak düzenlenen panel, gazeteci ve TV program yapımcısı Ilgaz Gürsoy moderatörlüğünde İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Değerlendirme Raporu Anayazarı Doç. Dr. Barış Karapınar ve ETH Zürih Üniversitesinden Yangın Ekoloğu İsmail Bekar’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Panelistler, son dönemde dünyada geçmiş yıllara göre görülmemiş ölçüde artan, ülkemizde de pek çok ilde yaşanan ve can kayıplarına yol açan orman yangınları başta olmak üzere afetleri, nedenlerini ve alınabilecek önlemleri masaya yatırdı.
Panelin açılış konuşmasını yapan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, son günlerde yaşanan yangınların, karbon yutak alanı olan ormanları yok ettiğine ve hava kirliliği döngüsünde de yeni bir felaket devrinin kapılarını araladığına dikkat çekti. İSO olarak yaşanan afetleri, iklim krizini ve sonuçlarını, bilimin ışığında ele aldıklarının altını çizen Bahçıvan “Ekolojik krizin en ağır tezahürü olan iklim değişikliğinin yaygın ve yıkıcı etkisiyle karşı karşıyayız. Bu öngörülebilir kriz, gündelik hayatımızda da derin yaralar açarken, dünya devletleri ne yazık ki karbon salımlarını azaltmakta ayak sürmeye devam ediyor. BM İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) hafta başında açıkladığı son rapordaki gibi; atmosferdeki karbon yoğunluğunda neredeyse her ay yeni bir rekorun kırıldığına tanıklık ediyoruz. Asıl acı olan ise bu yoğunluğu sınırlayabilecek neredeyse yegane varlığımız olan ormanlarımızı da günbegün kaybediyoruz. Dünya, ülkemiz alevler içinde. Ormanlarımız yanıyor. Yaşamsal öneme haiz bu konunun artık toplantı salonlarından çıkarak her bireyin önceliği olması gereken bir noktadayız. Siyasilerden bilim insanlarına, iş dünyasından sanatçılara kadar iklim değişikliğini konuşmalı, bilime kulak vermeli, acil önlem alınması gerektiğini yaymalıyız. Çünkü dünyamız, iklim değişikliği etkilerinin doğaya ve insan canına mal olacak hale geldiği günleri yaşıyor” dedi.
Dünyayı yıpratma payımız düşmeli
Her geçen gün daha hızlı bir şekilde giren felaketlerle yaşadığımız iklim değişikliğini artık kabullenmek ve gerekli önlemleri bir an önce alma noktasında olduğumuzun altını çizen Bahçıvan, “Eğer çocuklarımıza, gençlerimize, gelecek nesillerimize yaşanabilir bir dünya bırakmak istiyorsak; hem düşünsel hem icraat anlamında hepimizin yapması gereken bir aksiyonun mutlaka olduğunu düşünüyoruz. Geçmişteki hoyratlıklarımızı sonlandırarak, kaynaklarımızı daha doğru ve verimli kullanarak dünyayı yıpratma payımızı düşürmeliyiz” dedi.
İSO olarak durumun ciddiyetinin farkında olduklarını ve sürdürülebilirlik çalışmalarında en kritik tematik alan olarak “İklim Değişikliği ve Sürdürülebilir Sanayi” konusunu belirlediklerini kaydeden Bahçıvan “İklim değişikliğinin sektörel etkilerine ve hem bu etkileri azaltmaya hem de bu etkilere uyum sağlayamaya yönelik çalışmalara odaklandık. Bugüne kadar üretirken de iş yaparken de bu sorumluluk bilinciyle hareket eden İSO, bundan sonra da örnek olmaya ve üzerine düşeni yapmaya her daim devam edecektir. Bugün başlattığımız ve devamı gelecek olan “Yeşil Gündem Sohbetleri” toplantılarıyla nitelikli bir üst akıl oluşturmak ve bu tür toplantılardan çıkacak olan değerli analizleri, kamuoyu oluşturmak adına ülkemizin gündemine adeta bir “manifesto” olarak getirme noktasında gayret göstereceğiz” dedi.
ABD’den Güney Kore’ye, ilerlemenin işaretleri var
Artık daha sürdürülebilir ve iklime dirençli bir dünya inşa etmenin, yaşamı güvence altına almak için tek seçenek olduğunun altını çizen Bahçıvan, şunları söyledi: “Kaliforniya’dan ülkemizi de kapsayan Akdeniz ülkelerindeki orman yangınlarına, Almanya’daki sellerden Çin’de yaşanan tayfunlara kadar her hafta dünyamızın farklı bir bölgelerinde yaşanan doğa olayları da bu gerçeğin artık tam içinde yaşamakta olduğumuzu gösteriyor. Bu dönemde bazı adımların atıldığına da şahit olduk. ABD, Paris Anlaşmasına geri döndü ve daha güçlü, daha sağlam bir ulusal iklim planı sundu. Geçen hafta, ABD Başkanı Joe Biden, ülkede 2030'a kadar satılacak binek araç ve hafif kamyonların yüzde 50'sinin sıfır emisyonlu olmasını öngören kararnameyi imzaladı. AB, Yeşil Mutabakat ile 2050 yılına kadar karbon nötr kıta olacağına dair yol haritasını belirlerken, Japonya, Güney Kore ve 100’den fazla ülke de böyle bir taahhütte bulundu. Çin ise, söz konusu hedefe 2060 yılında ulaşma sözü verdi. Bunlar ilerlemenin işaretleri.”
Açılış konuşmasının ardından ilk sözü Prof. Dr. Doğanay Tolunay alarak iklim değişikliği konusunda özellikle toplumun her kesimine çok ciddi görevler düştüğünü kaydetti. Ormansızlaşmaya orman yangınlarının yanı sıra insan kaynaklı birçok faktörün neden olduğunu belirten Prof. Dr. Tolunay, “Orman alanlarını yeniden ormanlaştırmak ormansızlaşmak değildir. Ama bir orman alanı 10 yıldan daha fazla sürede ağaçlandırmazsa bu orman statüsünü kaybetmiş demektir. Ormansızlaşma ile iklim değişikliği arasında büyük bir bağlantı var ve birbirlerini etkiliyorlar. Örneğin Bartın’da bugün sel oldu. Keza başka birçok ilimizde de yakın zamanda bu tür olayları yaşadık ve bundan sonra da daha fazla yaşayacağımızı düşünüyor ve öngörüyoruz. Çünkü ormanların kaybı ve meydana gelen yangınlar da bu tür doğal afetleri olayları hızlandıran bir faktördür.” dedi.
Orman yangınları özelinde acil eylem planı konusuna da değinen Tolunay “Bir termik santral yanma tehlikesi atlattı. Bu tür tesislerde yangın risk değerlendirmesi yapılmıyor. Yer seçimi konusuna dikkat etmeliler hem orman yangını çıkmasına neden olabilirler hem de orman yangınlarından etkilenebilirler. Orman içinde yapılacak her türlü yer seçiminde çok dikkatli olunmalı. Dere yataklarına, sel yataklarına, tarım alanlarına yer seçimi yapılmaması gerekiyor” şeklinde konuştu.
Doç. Dr. Barış Karapınar ise IPCC raporunun alarm veren bir rapor olduğuna değinerek 1990’dan beri raporda yazılmış olan öngörülerin hepsinin gerçekleştiğine dikkat çekti. Karapınar konuşmasını şöyle sürdürdü: “Sera gazları son 2 milyon yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Tabii ki insan kaynaklı bir durum. Son 50 yıldaki sıcaklık artışı son 2000 yılın en yüksek sıcaklık artışıdır. 1,1- 1,2 derecelik bir sıcaklık artışını gözlemlemiş durumdayız. Orman yangınları kuraklıklar, sel gibi afetler Türkiye ve dünya genelinde artış gösteriyor. Bu sene orman yangınları dünya genelinde rekor kırdı. Tarım konusu önemli iklim riskleri arasında yer alıyor. Özellikle buğdayda %70’lere varan rekolte azalması meydana geliyor.”
Doç. Dr. Karapınar emisyonu azaltmazsak ya da sıfırlamazsak bizi bekleyen sıcaklık artışının 4-5 derece olduğunu ve dünyanın bu kadar ısınmayı kaldırmasının mümkün olmadığını belirtti ve önümüzdeki 15 senenin çok önemli olduğunu, eğer radikal adımlar atmazsak büyük ihtimalle kendi kendini tetikleyen ekolojik olayların daha fazla meydana geleceğini anlattı. Karapınar, “Bugün orman yangınlarının maliyeti sadece ekonomik olarak baktığımızda yüz milyar dolarları buluyor. Doğa işaretlerini veriyor insanların doğa ile barışması ve doğa ile birlikte hareket etme gerekiyor” şeklinde konuştu.
İsmail Bekar ise yangın rejimi kavramını açıklayarak “Yangınların doğal tarihsel yangın rejimlerini takip etmesi şu anda beklediğimiz şey olsa da insan kaynaklı olarak iklim değişikliği nedeniyle yangın rejiminde değişim olmuştur. Akdeniz ekosisteminde belli bir yangın rejimi var. Belli ormanlarda özellikle Akdeniz’de ağaçların yangına adaptasyonu vardır. Eğer iş, tarihsel yangın rejiminin dışına çıkarsa yangınlar daha sık görülmeye başlarsa ya da yangın mevsimi dediğimiz o mevsimlerin uzaması gerçekleşirse, yangınla birlikte var olan bir ekosistemi bile tehlikeye atmış oluruz. Tabii sıcaklıkların artması kuraklıkların artması bunlar yangın riskini artıran faktörler. Örneğin aynı yangın Amazon ormanlarında olsa daha büyük bir felaket meydana gelecektir çünkü kendini yenileme kapasitesi yoktur. Yanan alanların takibi yapılmalı. Evet, doğa kendini yenileme imkanı var ama mümkünse doğanın bunu kendisinin yapmasını istiyoruz. Takip yapılırsa eğer doğal süreçte herhangi bir sıkıntı varsa o zaman bu bölgelere müdahale yapmakta fayda var” dedi.
Yapılan konuşmaların ardından, panelistler izleyicilerden gelen sorunları da yanıtladı.