Etkinlikler
İSO Yeşil Gündem Sohbetleri’nde Ünlü Klimatolog Prof. Gordon McBean ve Dünya Bankası İklim Değişikliği Grubu Baş Ekonomisti Stephane Hallegatte Sanayicilerle Buluştu
- 17.09.2021
- Etkinlikler
İstanbul Sanayi Odası (İSO), Sürdürülebilirlik vizyonu kapsamında başlattığı “İSO Yeşil Gündem Sohbetleri”nin ikincisinde iklim değişikliği ile ilgili dünyanın önde gelen iki uzmanını sanayiciler ile buluşturdu. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın ev sahipliğinde online olarak düzenlenen “İklim Değişikliğine Küresel Bakış ve Krizleri Yönetmek” paneline, Klimatolog ve Kanada Western Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Gordon McBean ve Dünya Bankası İklim Değişikliği Grubu Baş Ekonomisti Stephane Hallegatte katılarak sürdürülebilirlik gündemi çerçevesinde iklim değişikliği ile ilgili son gelişmeleri değerlendirdi. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan ve uzmanlar, iklim değişikliği ile mücadelede sonuç almak için küresel işbirliğinin tesis edilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Toplantının açılışında konuşan İSO Başkanı Bahçıvan, son yıllarda yaşadıkları birçok olağanüstü doğa olayı ve felaketlerin bilim insanlarının yıllardır altını çizdiği küresel ısınma ve iklim değişikliğini geleceğe ilişkin muhtemel bir senaryo olmaktan çıkardığını söyledi. On yıllar önce bilim dünyasının adeta çırpınarak dile getirdiği gerçeklerin şiddetini, bugün artık daha yoğun bir şekilde hissettiklerine dikkat çeken Bahçıvan, “Bilim insanları sera gazı salımı kısıtlanmazsa önümüzdeki on yıllarda yaşanacakları dünyaya şöyle sıralıyorlardı: Dünyadaki yağış düzeni değişecek. Ekolojik sistemler tahrip olacak. Biyoçeşitlilik azalacak. Deniz seviyesi yükselecek. Ormansızlaşma artacak. Su kaynakları kirlenecek, kuruyacak, sulak alanlar azalacak. Çölleşme başlayacak. Toprak kaymaları ve erozyon artacak. Kasırgalar ve seller büyük yıkımlara yol açacak. Yangınlar önlenemeyecek. Tarımsal rekolteler azalacak. İklim göçlerinin önü alınamayacak” dedi.
1990’lı yıllarda bunların birçoğunun kimi devletler ve liderleri için kurgusal bir geleceğin uydurulmuş senaryoları olduğunu dile getiren Bahçıvan, bugün ise “Dünyamızda bu felaketlerin hangisi yaşanmıyor?” diye sormak gerektiğini ifade etti. Bahçıvan, son 4-5 yıla ve özellikle de son bir yıla bakıldığında, yıllar önce önlerine konan küresel ısınma faturasının tümünün, ne yazık ki aşırı hava olayları, yangınlar, seller, kasırgalar ve daha birçok felaket ile yaşadıklarını ekledi. Yaşamsal öneme haiz bu konunun artık toplantı salonlarından çıkarak bireylerin önceliği haline gelmesi gerektiğini vurgulayan Bahçıvan, siyasilerden bilim insanlarına, iş dünyasından sanatçılara kadar iklim değişikliğini konuşmaları, bilime kulak vermeleri ve acil önlem alınması gerektiğini yaymalarının önemine dikkat çekti.
Bahçıvan şöyle devam etti:
“Bu zorlu süreç, her geçen gün uzak bir tehditten varoluşsal ve acil bir duruma dönüşüyor. Bugün artık daha sürdürülebilir bir dünya inşa etmek, alternatif politika seçeneklerinden biri değil, yaşamı güvence altına almak için tek seçenek olarak önümüzde duruyor. Bu durumda sanayiciler olarak sormamız gereken iki temel soru var: Dönüşüm nasıl olacak ve dönüşüme zamanında cevap verebilecek miyiz? Yaşanmakta olan tüm bu gelişmelere baktığımızda şunu söyleyebilmeliyiz: Kimliklerimiz, ülkelerimiz, aidiyetimiz, var oluş nedenimiz ne olursa olsun, üzerinde tartışmasız mutabık kalmamız, birleşmemiz gereken tek şey çocuklarımıza, gençlerimize, gelecek nesillerimize yaşanabilir bir dünya bırakmak olmalıdır. Eğer insanlık olarak dünyamızı bizden sonraki nesillere insani şartlarda yaşanabilir bir gezegen olarak devretmekte samimiysek, üzerinde buluşacağımız yegane nokta, bizi bekleyen tüm risklerin ve tehditlerin farkında olmaktır. Dahası, bu konuda bilim dünyasının önümüze koyduğu çözümlere yönelik global mutabakat için asla zaman kaybetmeden harekete geçmeliyiz.”
Sanayiciliğin, üretmekle olduğu kadar, toplumsal yaşamın her noktasında tam bir sorumluluk bilinciyle hareket etmekle de ilişkili bir meslek anlayışını kendilerine verdiğine işaret eden Bahçıvan, bu nedenle yatırım yaparken de üretirken de neleri tükettiklerinin bilinciyle hareket etmeyi en önemli ilkeleri ve politikaları olarak gördüklerini belirtti. Bahçıvan, sürdürülebilirliği korumanın bu noktada başladığının bilincinde olduklarının altını çizdi.
Ardından moderatörlüğünü gazeteci Ilgaz Gürsoy’un yaptığı İklim Değişikliğine Küresel Bakış ve Krizleri Yönetmek başlıklı panel yapıldı.
McBean: “Yaşam, siyasal çıkarlardan önceliklidir”
İSO Yeşil Gündem Sohbetlerindeki “İklim Değişikliğine Küresel Bakış ve Krizleri Yönetmek” panelinde konuşan Klimatolog ve Kanada Western Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Gordon McBean, Küresel zorlukların birbiri ile entegre olduğuna ancak yanıtların çok dağınık verildiğine dikkat çekti. İklim değişikliği ile mücadelede bu şekilde çözüme ulaşılamayacağının altını çizen McBean, “Bu çözüm değil, felaketin reçetesidir” dedi.
Doğal afetlerin önüne geçmek için harekete geçmek ve iklim kriziyle mücadeleye yatırım yapmak gerektiğini vurgulayan McBean, “Bunun için öncelikle küresel iş birliğini tesis etmemiz gerekiyor. Yaşam, siyasal çıkarlardan çok daha önceliklidir. Uluslararası anlamda iş birliği yapmak gerekiyor. Bir ülkenin faaliyetinin komşu ya da diğer ülkelere zarar vermemesi gerekiyor. Bilimsel temelli kuruluşların da devletlerin de entegre yaklaşım sergilemesi gerekiyor. En önemli konulardan biri de toplumlardaki yoksul kesimlerin nasıl etkileneceğiyle ilgili çözümler üretmek. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için de finansal destek hayati” dedi.
Konuşmasında afet yönetiminin önemine değinen McBean, “Kanada’da 1998 yılında bir buz fırtınası oldu. Fırtına elektrik sistemlerine o kadar fazla zarar verdi ki, Montreal ve çevresi bir aydan daha fazla süren elektrik kesintileri yaşandı. Ekonomik sorunlarla birlikte yetişkinler ve çocuklar da çok ciddi ruhsal sorunlar yaşadı. Maalesef felaketin öncesinde kimse bu tür bir krizi öngörmedi. Bu tür durumlarda stresin de ortaya çıktığını görmüş olduk. Afet yöneminde global iş birliğinin yanında bilim ve tüm sektörler birlikte çalışmalı ve çözümleri sistematik olarak düşünmeli. Verili bir bölge ya da endüstride oluşabilecek uzun vade risklerin bilgisi elde edildikten sonra risk taraması yapılmalı. Kamusal alanların kapasitesi afetlere ne kadar cevap verebiliyor? Ayrıca ekonomik etkiler dışında toplulukların ruh sağlığı nasıl etkilenebilir? Bunlara yönelik çözümler oluşturulmalı. Diğer yandan bir ülkenin gerçekleştirdiği eylemlerim komşu ülkelerini de olumsuz etkilemediğinden emin olmak zorundayız” diye konuştu.
İklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya yönelik fayda/zarar analizleri yapmak gerektiğine de değinen McBean, yerel aktörlerle uluslararası programları bir araya getirecek programlara ihtiyaç duyulduğunu söyledi. McBean, “Bunu bir yatırım stratejisi gibi düşünebiliriz. İklim değişikliğinden dünyanın her yeri aynı şekilde etkilenmiyor. Örneğin Kanada’da üç kat daha fazla etkileniyoruz. Bu bilgileri alıp bölgelere göre düzenlemek gerekiyor. En önemlisi yerel düzeylerde entegre bir uyarı sistemine sahip olmak. Örneğin Kanada’da meteoroloji sel olacağını bilgisini sadece bilimsel olarak vermiyor, herkesin anlayabileceği şekilde veriyor. Devletlerin ve bilimsel kuruluşların birlikte düşünmesi ve hareket etmesi gerekli” dedi.
Hallegatte: “GSYİH refahın tek göstergesi değil, çevre ile ortak hareket lazım”
Dünya Bankası İklim Değişikliği Grubu Baş Ekonomisti Stephane Hallegatte, günümüzde ekonomik gelişmişlik için Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya (GSYH) gereğinden fazla odaklanıldığını belirterek “GSYİH yaşam kalitesinin iyileşmesinde önemli bir gösterge ama tek başına refahın bir göstergesi olamaz. Çevre koşullarıyla ortak hareket etmek lazım. Ekonomik büyümeyi sürdürürken çevreyi korumanın nasıl ölçüleceğini iyi hesaplamak zorundayız. Hizmetlere erişim ya da eşitsizlikler de önemli göstergeler. Gelir seviyesi ne kadar yüksek olursa olsun, bazı hizmetlere erişim olmayınca yoksul olarak addediliyorsunuz” dedi.
Enerjide dönüşüme değinen ve enerji sistemine bir bütün olarak bakmak gerektiğini söyleyen Hallegatte, “Elektrik üretiminin 2040’a geldiğinde karbon sıfır olması gerekiyor. Sıfır emisyon kolektif bir eylemle mümkün. ABD, Çin, Güney Kore gibi ülkeler sıfır karbon olma taahhüdünde bulundular. Bu dönüşümün içinde olmak bütün ülkelerin çıkarlarına hizmet eder. Hikayenin sonunda doğru tarafta olacak mıyım diye bakmak, ayak dirememek lazım. Son beş senede hem dünyada hem de Türkiye’deki dönüşüm çok çarpıcı. Dönüşümde hepimiz hemfikiriz. Önemli olan bu dönüşümün nasıl olması gerektiği. Küresel olarak ne kadar iş birliği yaparsak, ülkelerin bir arada hareket etmesini sağlarsak, o kadar iyi sonuçlar elde ederiz. Dönüşümün sorunsuz olması için, bir arada hareket etmek elzemdir. Sadece hükümetler arası değil, endüstriler, ticaret ve sanayi odaları arasında da iş birliği yapılması önemli” dedi.
Nükleer enerji tesislerinin iklim krizine etkilerinin tartışmalı olduğunu da söyleyen Hallegatte, “Nükleer enerji karbon sıfır bir elektrik üretimi kaynağı ancak çok daha pahalı ve çok risk barındırıyor. Bunun yerine güneş, rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelme seçeneği var. Bu teknolojilerin riski daha az, ayrıca karbon yakalama teknolojileri markete çok yavaş girdi ancak önümüzdeki yıllarda çok daha yaygın olacak. Kömür de uzun vadede yenilenebilir enerjiye göre daha pahalı. Yeni kömür projeleri iklim hedefleriyle uyumlu değil, ancak bu sektörlerde çalışan insanlar için de çözümler sunulmalı” dedi.
Tüm ülkelerin kendi içinde başarıları ve zayıflıkları olduğunun altını çizen Hallegatte, “Türkiye’de 2000’li yıllarında başında yenilenebilir enerjinin payı sıfıra yakındı ancak şu anda yüzde 15 seviyesinde. Bu çok önemli bir başarı. Yine toprak kayıplarınız vardı ama Hükümet ormanlaştırma konusunda başarılı hareket etti” yorumunu yaptı.
Artık krizlerin kısa değil uzun dönemli olduğunu düşünmek gerektiğini belirten Hallegatte, ortaya çıkardığı fırsatları da unutmamak gerektiğini belirterek “Örneğin Covid-19 sürecinde birçok kişi işini kaybetti. İstihdam sorununu iklim kriziyle birlikte düşünüp örneğin “çevre yönetimi” alanında yeni iş olanakları yaratabiliriz, çünkü yangınlar, seller gibi doğal afetler bu alanda yeni insan kaynağı gerektiriyor. Türkiye’de deprem riski de var. Enerji verimli binalar inşa etmeyi seçmek çok büyük olanaklar barındırıyor, Türkiye, bu alanda 1 milyon kişiye istihdam sağlayabilecek 30 milyar doları bulan bir pazara sahip. Yine Türkiye araç teknolojilerindeki değişimi yakından takip etmeli. Avrupa’da bazı büyük şirketler araçlarında sıfır karbon çelik teknolojisine geçti. Türkiye’nin bu konuda büyük yatırım planları olduğunu biliyorum ancak diğer sektörler dönüşüme dahil edilmeli” dedi. Hallegatte, Dünya Bankası’nın her zaman Türkiye’nin güçlü bir partneri olarak destek olmaya hazır olduğunun altını çizdi.
McBean ve Hallegatte, yaptıkları konuşmalar sonrasında izleyicilerden gelen çok sayıda soruyu da yanıtladı.