Etkinlikler
Sanayi Kongresi’nde Sanayide Dönüşüm ve Riskleri Yönetmek Paneli Yapıldı
- 07.12.2021
- Etkinlikler
15. Sanayi Kongresi’nde açılış konuşmalarının ardından TV Programcısı Ilgaz Gürsoy’un moderatörlüğünde Sanayide Dönüşüm; Riskleri Yönetmek, Fırsatları Yakalamak başlıklı bir panel yapıldı. Panele UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Louisa Vinton, Avrupa Komisyonu Sektör Başkanı Dr. Michael A. Rupp, Ticaret Bakan Yardımcısı Mustafa Tuzcu, SKD Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve Garanti BBVA Genel Müdür Yardımcısı Ebru Dildar Edin, Unilever Türkiye, Orta Asya ve İran Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Seçkin katıldı.
UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Louisa Vinton, Kongre’nin ana teması olan “Başka bir dünya mümkün” yaklaşımının hem zamanlama açısından uygun hem de UNDP’nin de gönülden katıldığı bir tema olduğunu söyledi. Sürdürülebilirlik ile ilgili hedeflerin 2015 yılında benimsendiğini ve bunların iddialı hedefler olduğunu dile getiren Vinton, pandeminin üçüncü yılına gireceklerini ve bu süreçte yaşadıkları yorgunluğun ardından olağan iş akışına dönmek istediklerini kaydetti. UNDP olarak sürdürülebilir kalkınma ile ilgili hedeflere ulaşabilmek için çabalarını ikiye katlamaları gerektiğini aktaran Vinton, pandeminin olumsuz yönleri olduğu kadar dijitalleşme gibi pek çok fırsatı da sağladığını anlattı.
Özel sektörün ya da sanayinin artık yalnızca bağış yapan kurumsal sosyal sorumluluk tarafı olarak değil, sürdürülebilir gelişimde aktif yer alan bir taraf olarak görüldüğünü vurgulayan Vinton, “UNDP olarak üç katkı alanına bakıyoruz. Bir tanesi sürdürülebilir kalkınma hedefleri için finansman fırsatları, 5 ila 7 trilyon dolar. Burada gelişim desteklerinde 100 milyon dolar gibi bir hedef var. Sadece finansman sağlayarak değil, mevcut finansmanı daha etkili kullanarak. İkincisi, strateji ve operasyonların bu hedeflerle uyumlu hale getirilmesi. Üçüncüsü de yeşil ekonomileri destekleyecek politikalar. Bu nedenle biz de TÜRKONFED ve TÜSİAD ile birlikte geliştirilen iş uyumlanma programlarını destekliyoruz” dedi.
Türkiye için döngüsel ekonominin çok önemli olduğuna değinen Vinton, “İzmir'de kurulan şirketlerin ne kadar dönüştürebildiğini görüyoruz, buradaki çok fazla çözülebilir plastik üretebildiklerini görüyoruz, buradaki zeytinyağı fabrikalarında görmemiz mümkün. Seralardaki yine buradaki domates yetiştiriciliğinin aynı zamanda balıklar için de bir yem olarak kullanılabildiğini görüyoruz, Kilis’te yapılan bir serada. Yine atık su merkezlerinden kullanıldığını, daha sonra çimento sektöründe de yakıt olarak satılabildiğini görüyoruz. Burada bir döngü söz konusu. Burada büyük bir biyolojik, mekanik bir arıtma tesisi kurmuştuk. Biyolojik gaz yine çevreye olan etkiyi azaltıyor ve aynı zamanda belediye için yeni bir gelir kaynağı yaratmış oluyor. İşte bu gelecek, yani aynı zamanda bir iş birliği, imece duygusu diyebiliriz. Bunu yerel, bölgesel olarak çalışabiliriz” şeklinde konuştu.
Avrupa Komisyonu Sektör Başkanı Dr. Michael A. Rupp Avrupa Birliği’nin üyelerinin aldığı kararlara bakıldığında önlerinde bir baskı olduğunu ve gezegenin üzerindeki bu baskı ile başa çıkmaları gerektiğini söyledi. Önümüzde büyük bir dönüşüm olduğunu ve Yeşil Mutabakat’ın Avrupa’nın stratejik ekonomisini açıkladığını belirten Rupp, çevresel zorlukları fırsata dönüştürebileceklerini dile getirdi. Tahmin edilebilir iş modelleri yaratabilmenin kendileri için çok önemli olduğunun altını çizen Rupp, iş birliği yapmaları ve iş birliğini de kurumlar ve insanlar için el ele şekilde yürütmeleri gerektiğini kaydetti.
Rupp, “Hepimiz birlikte çalışmalıyız. Politikacılar iş modelleri ve halk neler yapması gerekli, biraz daha karmaşık, yatırım yapmamız gerekiyor. Burada biraz daha yeşil ve akıllı sistemlere yatırım yapmamız gerekiyor. Aynı zamanda biraz daha enerji verimliliği olan evler yaratmamız gerekiyor. Nasıl tarımsal gıda tüketimini yaptığımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Bunu da Avrupa Birliği içerisinde yeni tarım yasalarını geçirdik, biraz daha temiz enerjiyi hedeflememiz ve doğayı korumamız gerekiyor. Bunların hepsini başarabilmemiz için yeşil projeyi daha kapsamlı bir şekilde finanse etmemiz gerekiyor, daha önceden yapmadığımız bir şekilde yapmalıyız. Burada yine buradaki iş temsilcilerimiz, bununla ilgilendiğimize göre, iki tane konudan söz etmek istiyoruz. Avrupa endüstri stratejisine baktığımızda, bu komisyon tarafından öne sürülen bir stratejidir. Daha yeşil, daha dijital, daha da mücadeleci bir iş modelinden söz ediyoruz. Bir yandan daha derin ve daha dijital bir pazara ihtiyacımız varken, öte yandan endüstrileri de buradaki iklim nötrlüğüne dair desteklememiz gerekiyor. Endüstriyel inovasyonu da desteklememiz gerekmektedir” dedi.
Avrupa Birliği’nin eylem planına göz atıldığında, yasal ve yasal olmayan tedbirleri aldıklarını kaydeden Rupp, sürdürülebilirliği tasarımla desteklediklerini anlattı. Rupp, “Söz gelimi bizim burada yeni akıllı telefonları her dört yılda bir almamız gerek olmadığını söylememiz gerekiyor. Daha yeni, güzel programlarla tasarlandı diye dört yılda bunları yenilememize gerek yok. Buradaki geri dönüşümlerden bahsedebiliriz, enerji tüketimi açısından göz önünde bulundurabiliriz. Televizyonları, araçları seçerken biraz daha farklı seviyelerde geri dönüşmüş materyallerden seçebiliriz. Sürdürülebilir üretimi de bu mantıkla destekleyebiliriz, kaynakları ekonomi içerisinde mümkün olduğu kadar uzun süre kalmasını desteklemeliyiz. Gerçek pazar oluşturmamız gerekiyor, ikinci el pazarını göz etmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.
Ticaret Bakan Yardımcısı Mustafa Tuzcu, konuşmasına dijitalleşme ve sürdürülebilirlik konusundaki çabalarından dolayı İSO’ya teşekkür ederek başladı. Dünya ticaretinde yepyeni bir dönemin eşiğinde olduklarını belirten Tuzcu ana paradigmanın iklim değişikliği açısından artık yeşil dönüşüm ve dijitalleşmeden oluştuğunu söyledi. Dijital dönüşümü yeşil dönüşümden ayrı kabul edemeyeceklerini dile getiren Tuzcu, bu kavramları birlikte ele almaları gerektiğini kaydetti. Pandemi sonrası yeni parametrelerle üretim ve ihracatı sürdürülebilir kılmak üzere altyapı çalışmalarını hızlandırdıklarını anlatan Tuzcu, kasım ayında Paris Anlaşması’nı onaylamalarının ve 2053 yılında sıfır karbon hedefi koymalarının bu konudaki kararlılıklarını gösterdiğini ifade etti.
Tuzcu şöyle devam etti:
“Yeşil dönüşümünü temiz enerji olmadan başaramayız. Enerji kaynaklarımızı sanayi sektörlerimizle buluşturmak için eylem planımızda önemli unsurlar bulunuyor. Yeşil dönüşüme ve küresel işbirliğine ayak uyduracak şekilde KOBİ’lere yönelik politikaların önceliklendirilmesi de hedeflerimiz arasında. Ürün ve insan kaynaklarının hareketi ile ilgili olarak karbon salınımının ulaşımı ile ilgili intikaline engel olmak için eylemlerimiz var. Otomotiv ve gemi inşa sanayindeki konvansiyonel yöntemleri dönüştürmemiz gerekiyor.”
Türkiye’nin karbon salımı ile ilgili birçok ülkenin önünde olduğunu belirten Tuzcu, “AB ile farklı platformlarda istişare mekanizmalarımızı işletiyoruz. Fit 55 ile uyumlu ve takvimlendirilmiş bir planımız var. İSO ile tekstil konusunda bir çalışmamız bulunuyor. Birçok sektörde bankalarımızı ve diğer özel sektör oyuncularımıza da katarak farkındalığı artırmamız gerekiyor” dedi.
SKD Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve Garanti BBVA Genel Müdür Yardımcısı Ebru Dildar Edin, iş dünyasının artık sürdürülebilirlik için biraz da olması iyi olur anlayışından kesinlikle olması gereken bir konsepte doğru dönüştüğünü söyledi. Dildar Edin, “İhracatımızın yüzde 42’sini yaptığımız Avrupa Birliği’nin bu kadar net koşulları koyuyor olması, tabi ki hem üreticilerimizi hem finanse eden bankaları hem de aynı zamanda onlara hizmet ve ürün tedarik eden KOBİ'leri de etkilemeye başladı. Orada da hareketlenmeyi hızlı bir şekilde görüyoruz. Glasgow bu sene esasında Türkiye'ye gelmeden dünyayı hatırlamakta da fayda var. Paris İklim Anlaşması’ndan sonra Glasgow İlk defa daha önce verilen sözlerin değerlendirildiği, ülkelerin aksiyonların doğru tarafta devam edip etmediklerinin sorgulandığı bir platformdu diyebiliriz. Daha önceki senelere göre çok daha fazla iş dünyasının aktif olduğu bir toplantı oldu. Birçok firmanın katılıp ve her birinin de kendi yaptıkları faaliyetleri, kendi aksiyonlarını taahhütlerini anlattıkları bir toplantı oldu. Bazı konularda genel bir memnuniyet var ama bazılarında da yok. Ben biraz daha olumlu tarafından bakmak istiyorum, öncelikle metan. Metan 2030’a kadar 100’den fazla ülke indireceğini taahhüt etti. 40’tan fazla ülke kömürden çıkış planlarını açıkladı. Tabi ki Amerika, Hindistan ve Çin henüz yok ama bu bir başlangıç. Arkasından ormansızlaşmaya yönelik, o alanların tekrar kazanılmasına yönelik bir oluşum tekrar oldu, 120’den fazla ülke bunun içinde yer aldı, Türkiye olarak biz de yer aldık” dedi.
Bu konuların hayata geçmesinde finansmanın öneminden bahseden Dildar Edin, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere 100 milyar civarında bir kaynak aktaracağını taahhüt etti. Dildar Edin, “En önemlisi, artık vadeler uzun değil, 2050, 2100’leri beklemeyeceğiz, 1,5 derece, 2 derece; bundan sonra çok daha kısa vadeli sayılarımızı kontrol edeceğiz ve ona yönelik aksiyon alacağız gibi bir karar çıktı ve bunların takibi de hep birlikte gerçekleşecek. Türkiye bence çok önemli bir şey yaptı, tam öncesinde 2053’te karbon sıfır olacağımızı beyan ettik ama tabi bu yeterli mi ve buna nasıl gideceğimize dair henüz elimizde bir planlama yok. Bu planlamanın da en kısa sürede oluşuyor olması lazım çünkü üretimdeki kömürümüzün payı yüzde 30’lar seviyesinde, doğalgazın payı yüzde 30’lar seviyesinde. Bunu en kısa zamanda alternatif kaynaklarla değiştirmeye ihtiyacımız var” şeklinde konuştu.
Dildar Edin şöyle devam etti:
“Yatırım finansmanları, yenilenebilir olmazsa olmaz diyorum. Hepimiz özellikle sanayicilerin ve ihracatçıların üretim kaynaklarında kullandığı elektriği yenilenebilir kaynaklardan almasının son derece önemli olduğunun altını çizmek istiyorum. Döngüsel ekonomi, olmazsa olmaz. Dünyanın kaynakları yetmeyecek. 2030’da bu şekilde gidersek, aşağı yukarı 8 milyar tonluk bir kaynak eksikliği söz konusu. Bu 4,5 trilyon dolarlara denk geliyor, o kadar daha üretim az yapılması gerekiyor. Mevcut kaynakları tekrar kullanarak üretim yapılacak sistemleri ve modelleri kurmak lazım.
Unilever Türkiye, Orta Asya ve İran Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Seçkin ise 2010 yılında şirket olarak sürdürülebilirlik konusunda adım attıklarını ancak o dönem kaşların kalktığını söyledi. Ancak Seçkin, bunun bir iş düşünme modeli olduğunu ekledi. Seçkin, “Bizim düşüncemize göre geleceğe baktığımızda tüketici değişiyor, daha sorumlu liderler, şirketler ve markalar görmek istiyordu. Küresel ısınmanın etkileri henüz gözükmüyordu ama belliydi. Belli maliyetlerin artacağı görülüyordu. İşimizi sürdürülebilir kılmak için başka türlü iş modeli olması gerekliliği kesindi. Çevre ile başlattığımız taahhütler sosyal taahhütlere dönüştü.”
Karın bir amaç değil bir sonuç olduğunu düşünmek zorunda olduklarını vurgulayan Seçkin, ancak paydaşlarımızı memnun ederlerse geleceğe yürüyebileceklerini dile getirdi. Yatırımcılar dışında tüketiciler, çalışanlar, müşteriler ve çevreyi memnun etmeleri gerektiğini anlatan Seçkin, uzun vadede bunları memnun etmeyen şirketlerin karının azalacağını hatta yok olacağını ekledi. Şirket olarak yaptıkları çalışmalardan bahseden Seçkin, “Türkiye ciddi bir çay ülkesi, 10 yıl önce çayı sürdürülebilir kılmak istedik. Çay ekosistemini yeniden keşfetmek zorunda kaldık. Sonuçta o bölgede en az 20-30 bin insanın yaşamını değiştirdik. Bölgede olmayan laboratuvarları kurduk. Değişim başladığında arkasında pek çok şeyi de değiştiriyor. Türkiye için iyi olan bizim için de iyidir. İş dünyası için iyi olan toplum için de iyi olduğu noktalarda kesişmek lazım” dedi.