Meclis Konuşması
İSO Başkanı Bahçıvan: “Finansal İstikrarı Savunurken, Reel Sektörü İstismar Etmeyen Bir Finansal Sistem İstiyoruz”
- 26.09.2018
- Meclis Konuşması
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO), Eylül ayı olağan Meclis toplantısı, 26 Eylül 2018 tarihinde “Finansal İstikrarın Ekonomimiz Açısından Önemi, Finans Dünyası ile Reel Sektörümüz Arasındaki İlişkilere Yeni Bir Anlayışla Bakış” ana gündemi ile Odakule’de yapıldı. İSO Meclis Başkan Yardımcısı Ayhan Yavrucu’nun yönettiği Meclis toplantısının konuğu Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali oldu.
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, Meclis gündemine ilişkin yaptığı konuşmada net döviz borcu 200 milyar doları aşan reel sektörün, kur gelişmeleri nedeniyle önemli bilanço sorunu ve ödeme güçlüğü yaşadığına dikkat çekerek “Türkiye ekonomisi adeta Sırat Köprüsü’nden geçerken, bankalar sanayicinin içinden geçtiği zorlu süreci anlamamış gözüküyor. Finansal istikrarı savunurken reel sektörü istismar etmeyen bir finansal sistem istiyoruz” dedi ve sözlerine şunları ekledi:
“Finans dünyası ile reel sektör arasındaki ilişki; sanayicilerimizin nitelikli finansman ihtiyacını karşılamaktan çok uzak. Bankacılığın asli işlevine dönmesi, hayati bir konu. Zorlu sürecin kilidini; tüm kesimlerin ölçülü ve sınırlı kaynakları doğru, nitelikli ve verimli kullanması açacak. Gerekli tutum sergilenirse, sanayicilerimiz zorluğu daha kolay ve daha az hasarla aşar.”
İSO Eylül ayı olağan Meclis toplantısı İSO Meclis Başkan Yardımcısı Ayhan Yavrucu tarafından açıldı. Yavrucu, daha sonra Meclis gündemine yönelik konuşmasını yapması için İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’ı kürsüye davet etti. Bahçıvan, Meclis konuşmasında giderek artan sanal zenginliklerin oluştuğu bu süreçte finans sektörünün asıl işlevi olan ekonomideki sınırlı kaynakların tasarruflardan yatırımlara en verimli şekilde aktarılmasını sağlamanın unutulduğunu söyledi.
Türkiye’de finans dünyası ile reel sektör arasındaki ilişkilerin uzun yıllardan beri sanayicilerin nitelikli finansman ihtiyacını karşılamaktan çok uzak olduğunu belirten Bahçıvan, ihtiyaç duyulan nitelikli finansmana erişimin halen sanayicilerin en büyük sorunlarından biri olduğunu dile getirdi. Bahçıvan, İSO 500 ve İSO İkinci 500 çalışmalarının da gösterdiği gibi, sanayicilerin faaliyet karlarının çok önemli bir bölümünün finansman gideri olarak harcandığını ifade etti. Bahçıvan ayrıca yapılan araştırmalara göre finansmana erişimin KOBİ’ler açısından daha da büyük bir sorun teşkil ettiğine dikkat çekti.
İşte, bu koşullar altında bankacılığın asli işlevine dönmesinin sanayi ve ekonominin en hayati konularından birisi olduğunu vurgulayan Bahçıvan, bu zorlu sürecin kilidini açacak olan en güçlü faktörün bankacılık sektörü başta olmak üzere tüm kesimlerin ölçülü ve sınırlı kaynakları ne kadar doğru, nitelikli ve verimli kullanımı olduğunu anlattı. İçinde bulundukları sürecin ekonominin tüm oyuncularına, tüm paydaşlara, tüm sektörlere bu konuda bir iç sorgulamayı yaptıracağını ve yaptırması gerektiğini aktaran Bahçıvan, kaynakların geçmişte yanlış tahsis edilmesinde herkesin sorumluluğu ve günahı olduğunun altını çizdi.
Bahçıvan şöyle devam etti:
“Değerli konuğumuz Sayın Adnan Bali’nin ‘likidite bolluğu sırasında olmayan fizibiliteleri var kıldık‘ şeklindeki haklı eleştirisi, hepimizi kendi sorumluluğumuz üzerinde durup düşünmeye sevk etmelidir.
Fakat içinde bulunduğumuz dönemde görmekteyiz ki; ekonomimiz adeta bir Sırat Köprüsü’nden geçerken ne yazık ki bankalarımız sanayicimizin içinden geçtiği süreci anlamamış gibi davranmaktadır. Karşılıklı ilişkilere ne kadar iyi niyetli bakarsak bakalım, ne yazık ki bazı bankalarımızın bu konuda hadlerini aşan bir tutum içerisinde olduklarını üzülerek söylemek durumundayız. Öyle ki ‘Banka, size hava iyiyken şemsiye verip, yağmur başladığında geri isteyendir’ sözünü ne yazık ki sık sık hatırlamak zorunda kalıyoruz.
Bankaların maliyet ve giderlerini dürüst çalışan firmalara yıkarak süreci kangren haline getirmesinin örneklerinin her geçen gün çoğaldığına dikkat çeken Bahçıvan, bankaların açtığı ticari kredilerin en az enflasyon kadar büyümesi gerekirken gidişatın eksi yönde olduğunu söyledi. Bahçıvan, sanayicilerin bugün izah edilmesi mümkün olmayan birtakım faiz hadleri ile karşı karşıya bulunduğunu ifade etti. Bahçıvan özellikle teminatlar noktasında ekspertizlerin uzun zamandır piyasa gerçeklerinden uzak değerlemeler yapmasının neredeyse tamamıyla gayrimenkul teminatına bağlı reel sektörün teminat havuzlarında çok zorlayıcı bir daralmaya yol açtığını dile getirdi.
Bahçıvan, finansal istikrarın, reel sektörün faaliyet koşulları için son derece önemli olduğunu daha önce ifade ettiklerini belirterek “Ancak şunu da unutmayalım; biz finansal istikrarı savunurken reel sektörü istismar etmeyen bir finansal sistem istiyoruz. Unutmayalım ki böyle dönemlerin en önemli hastalığı fırsatçılıktır. Sadece ve sadece bu hastalıktan arınmış bir bankacılık sektörü ülke ekonomisine katkıda bulunabilir. Bankacılık sektörünü; bu zorlu süreci yapıcı bir bakış açısıyla yönetmeye çalışanlar ile bu süreci istismar edenleri birbirinden ayrıştırma noktasında daha sorumlu davranmaya davet ediyoruz. Bu bağlamda bankacılık sektörünün reel sektöre yönelik bakış açısını gözden geçirmesi ve objektif bir noktaya gelmesi, kaçınılmaz bir zorunluluğa dönüşmüştür. Buna ek olarak Türkiye ekonomisindeki yapısal sorunların yalnızca ekonomik önlemlerle sınırlı bir çerçevede düşünülmemesi gerekiyor. Bu sorunlar, ancak genel anlamda kurumsal yapıya ilişkin iyileştirmeleri de içeren, üretimde verimliliğe, yüksek katma değere, beşeri sermayenin geliştirilmesine odaklanan bir yaklaşımla çözülebilir. Başka bir ifadeyle, Yeni Ekonomi Programı’yla benimsenen perspektifin, ekonomik güveni kalıcı olarak destekleyen adımlarla da pekiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
Bahçıvan konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Zorlu bir süreçten geçiyoruz. Her gecenin bir sabahı olduğu gibi bu zorlu sürecin sonunda da aydınlık günlere kavuşacağız. Önemli olan bu süreci minimum hasarla başarmamız. Bankacılık sistemimiz yeni bir anlayış ve duyarlılıkla reel sektörümüze gerekli tutumu sergilerse biz sanayiciler olarak önümüzdeki zorluğu daha kolay ve daha az hasarla aşacağımıza inanıyoruz. Bugünkü toplantımızı bu yönde atılmış önemli bir adım olarak gördüğümü burada özellikle vurgulamak istiyorum.”
Ardından İSO Meclis Üyelerine seslenen Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Adnan Bali, bu tür toplantıların koordinasyonun öneminin arttığı bu dönemde çok daha öncelik kazandığını söyledi. Toplantıyı zamanlaması nedeniyle kritik bulduğunu aktaran Bali, 2012 yılından bu yana Türkiye’nin yeni büyüme modeline geçememenin sancılarını yaşadığını anlattı. Türkiye’nin yüzde 3-4 oranında büyüme bandına sıkışarak yeterince istihdam yaratamayacağını ve her yıl 1 milyon yeni insanın işgücüne katıldığını hatırlatan Bali, büyüme olduğunda dış kaynak ihtiyacı nedeniyle cari açık, büyüme olmadığında ise işsizlik ve vergi geliri kaybı yaşandığını dile getirdi.
Dış kaynakların bol ve ucuz olduğu dönemde bundan yararlandıklarını ifade eden Bali, bugün, daha önce yaşadıkları likidite bolluğunun sona ermesinin ortaya çıkardığı zorlukların sonucunu yaşadıklarını belirtti. Türkiye’nin her yıl iki seçim, terör saldırıları ve darbe girişimi gibi zor dönemin ardından bugünlere geldiğine dikkat çeken Bali, sorunların temelinde uluslararası mutabakatsızlığın yattığını açıkladı.
“Coğrafya kaderdir” sözüne karşılık “Kadere keder olmaz” sözünü hatırlatan Bali, sorunları çözmek için hep birlikte gayret içinde olmaları gerektiğinin altını çizdi. ABD ile rahip krizinin ardından kimsenin tahmin etmediği bir kur artışı yaşadıklarını, bunun da faiz ve enflasyon artışını beraberinde getirerek birbirini tetiklediğini aktaran Bali, önemli olanın atakları erkenken kesebilmek olduğunu vurguladı. Bu süreçte kurum olarak sorumluluk almaları gerektiğini düşündüklerine işaret eden Bali, ekonomik temellerle açıklanması pek mümkün olmayan bir kur atağı içinde bulduklarını anlattı. Bunun altında yatan en önemli nedenin güven ortamı olduğuna dikkat çeken Bali, Türkiye’nin doğal kaynağı olmadığını ve ancak güven ortamı ile iş insanının geleceğe güvenle bakacağını ve yabancı yatırımcının ülkeye geleceğini söyledi.
Krizin temelinde yatan unsurun makro ekonomik olduğunu düşünmediğini belirten Bali, “Ekonomiyi oluşturan üç unsur var. Bir, Reel sektör ile hane halkı; İki kamu; Üç finans sektörü… 2001 krizinde kamu ve finans kesimi sorunluydu. Bugün ise kamu ve finans sektörü kuvvetli iken reel sektör ile hane halkı borçlu. Bu bize bazı opsiyonlar sağlıyor. Teşhisi doğru koymalıyız. İşin temelinde uluslararası siyasal mutabakatsızlıklar var. Sadece ekonomik nedenlerden kaynaklanmayan krizi sadece ekonomik tedbirlerle çözemezsiniz. Bölgede müttefiklik ilişkisinde olduğumuz ülkelerin politikaları Türkiye’nin ulusal çıkarları ile örtüşmüyor” dedi.
Geçtiğimiz yıllarda yabancıların Türkiye ekonomisi hakkındaki olumlu görüşlerin abartılı olduğunu, şimdiki hiçbir sorunun çözülemeyeceğine dair bakışlarının da yanlış olduğunu aktaran Bali, “Ne o zaman o kadar iyiydik ne de şimdi o kadar kötüyüz. Mali disiplin avantajımız var. Kamu borç stoku rakamlarımız iyi durumda. 2001 yılında kamu borç stoku bugünün üç buçuk katıydı. 2001’de bankacılık sektörünün özkaynak rakamı 10 milyar dolar iken bugün 70 milyar dolar. Takipteki kredilerin oranı bugün sadece yüzde 3, 2001’de ise yüzde 27 idi” şeklinde konuştu.
Bali artılara karşın pek çok sorun olduğunu, enflasyonun kontrol edilebilir alanın dışına çıktığını, cari açığın yükseldiğini, yükselen enerji fiyatlarının kendilerini etkilediğini aktardı. Farklı bir büyüme modeline geçmeleri gerektiğine değinen Bali, nitelikli ve katma değerli bir üretimi özendirerek toplumu farklı bir lige çekecek ve değer yaratan bir ekonomiye geçmeleri gerektiğini vurguladı. İçinde bulundukları durumun yönetilebilir olduğunu ve iyi yönetilirse iyi, kötü yönetilirse ise kötüye evrileceğini belirten Bali, çok iyi koordine olarak çalışmak durumunda olduklarını anlattı.
Ticari menfaatlerini hep gözettiklerini açıklayan Bali, “Buna karşın hiçbir ticari çıkarımız memleket çıkarından önce gelmez. Fırsatçılık yapmadan ekosistemin ve muhataplarımızın doğrusu için daha fazla ne yapılabilir, bunun için uğraşıyoruz. Sektör ortalamalarına göre kıyaslandığında yüksek faiz seviyelerinden agresif rekabete girmediğimiz için daha düşük mevduat artış hızımız var. Aynı dönemde aynı banka gruplarından daha yüksek kredi artışımız var. Bu durum yönetmeyi bu yönde seçtiğimiz için yapılıyor. Çünkü tarihimiz bunu vadediyor bize. Kurulduğu günden bu yana, Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle ‘Zeka, dikkat, iffet ve metotlu çalışmakla’ bu ülkeye hizmet etmeye devam edeceğiz” dedi.
Konuşmaların ardından İSO Meclis Üyeleri kürsüye gelerek ana gündem maddesi hakkındaki görüşlerini açıkladı. Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali de daha sonra İSO Meclis Üyelerinden gelen soruları yanıtladı.