Meclis Konuşması
İSO Şubat Ayı Meclis Toplantısına Ege Sanayi Odası Meclis Üyeleri Konuk Oldu
- 26.02.2020
- Meclis Konuşması
İstanbul Sanayi Odası (İSO), Şubat ayı olağan Meclis toplantısı, 26 Şubat 2020 tarihinde “Yeni Yılda Ekonomiye ve Sanayimize Bir Bakış; Görünüm, Riskler, Fırsatlar ve Kurumsal İşbirliğinin Önemi” ana gündemi ile Odakule Fazıl Zobu Meclis Salonu’nda yapıldı. İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay’ın yönettiği toplantıya Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Meclis Başkanı Salih Esen ve Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar ile birlikte EBSO Meclis Üyeleri konuk olarak katılarak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İSO Danışmanı Can Fuat Gürlesel de ekonomik görünüme ilişkin sunum yaptı.
İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, İSO şubat ayı Meclis toplantısında yaptığı konuşmada çok boyutlu bir tehdit olan koronavirüsün global ekonomiyi yıpratacağına dikkat çekerek “Tüm dünyada önemli bir endişe havası yaratan bir salgını, kısa vadeli bir anlayışla avantaja çevirme yaklaşımını da doğru bulmuyoruz. Virüsün Çin’le sıkı bağları olan otomotiv, makine, kimya, plastik, demir çelik, elektrik ve elektronik gibi sektörlerimizin ara malı ve yatırım malı ithalatında sıkıntılar yaratacağı açık” dedi.
Bahçıvan şöyle devam etti: “İstanbul ve İzmir, sadece kültür ve turizme odaklanmamalı. Her iki şehrin sanayi ve üretim kültürü geliştirilmeli. İSO ve Ege Bölgesi Sanayi Odası arasında sağlanacak sürdürülebilir iş birliği, sadece İstanbul ve İzmir’in değil, Türkiye’nin de rekabet gücünü artıracak.”
İSO Şubat ayı olağan Meclis toplantısı İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay tarafından açıldı. Okyay toplantıyı açarken özetle şunları söyledi:
“Geçtiğimiz dönemde yaşadığımız türbülans, sanayimiz başta olmak üzere ekonomideki tüm aktörleri çok yordu. Olağanüstü bir türbülans döneminden sonra inşaat gibi bazı sektörlerde toparlanma uzun sürecek olsa da daha kontrollü olarak yeni normalde yeni patikaya girdik. Bu dönemde ekonomide güven artırıcı politikalara gereksinim olduğunu düşünüyorum.
Öte yandan, küresel ekonomideki trendlere baktığımızda önümüzdeki dönemde atmamız gereken adımları daha net görebiliyoruz. 1990’lardan bu yana kısıtlı bir üretim yapısından orta teknolojili üretim yapısına geçiş yaptık. Ancak, bugün küresel değer zincirinin yüksek teknolojiye dayalı ürünlerde daha belirgin şekilde ortaya çıktığını görmeye başladık.
Dünya ticareti içinde yüksek teknolojili ve orta-yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 60 seviyesinde. Bizim ileri teknolojili ürün üretimimiz ise yalnızca yüzde 3,2 seviyesinde. Bu alanda büyüyen pazardan istediğimiz payı alabilmek, sanayi hayat eğrisinin sanayileşme aşamasında donup kalmasını önlemek için yapmamız gereken çok şey var.
Bu yeni dönemde, karar alıcılardan tüm sektörlerde faaliyet gösteren aktörlere kadar herkese çok büyük bir sorumluluk düşüyor. Deyim yerindeyse ‘katı olan her şeyin buharlaştığı’ böyle bir dönemde, iş birliği zemininde hareket ederek hedefe doğru ilerlememiz büyük önem taşıyor.“
İSO Meclis Başkanı Okyay, sonrasında İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ı Meclis konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet etti. İSO Başkanı Bahçıvan yıl başından bu yana özellikle İran, Suriye ve Libya odaklı jeopolitik gerilimlerin artmasının küresel piyasalardaki olumlu havayı gölgelediğini söyledi.
Hemen ardından da Çin’de ortaya çıkan ve kısa sürede dünyanın dört bir yanına yayılan Koronavirüs salgınının dünyayı yeni bir bilinmezliğe sürüklediğine dikkat çeken Bahçıvan, virüsün yarattığı sağlık sorunu ve insani boyutun oldukça endişe verici olduğunu dile getirdi. Henüz salgının ne kadar süreceği ve yayılacağı bilinmediği için küresel ekonomiye olası etkilerini tahmin etmenin oldukça zor olduğunu belirten Bahçıvan, virüsün global ekonomiyi yıpratacağının net olarak görüldüğünü ifade etti. Bahçıvan, Koronavirüsün çok boyutlu bir tehdit olduğunun altını çizdi.
JP Morgan tarafından yapılan tahminlere göre, Çin’de 2019 ilk çeyreğinde yüzde 6,4 olan büyümenin Koronavirüs salgını nedeniyle yılın ilk çeyreğinde yüzde 4,9’a düşmesinin tahmin edildiği bilgisini veren Bahçıvan, S&P tarafından yapılan tahminlerin de Çin’de büyümenin 2020’de 1 puan olumsuz etkileneceği yönünde olduğunu anlattı.
Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi ve küresel ticaretin en önemli oyuncusu olan Çin’deki bu salgının tedarik zincirleri, e-ticaret, ulaşım ve turizm kanallarıyla tüm ekonomik sistemi etkileyebilecek boyutta olduğuna işaret eden Bahçıvan, şu anki tahminlerin salgının küresel büyümeye maliyetinin 0,2 puan olabileceğini işaret ettiğine değindi.
Virüs örneğinin de gösterdiği gibi, son zamanlarda küresel ekonominin jeopolitik gelişmeler, dış politika, doğa olayları, sağlık gibi ekonomi dışı faktörlerden daha fazla etkilenir hale geldiğinin altını çizen Bahçıvan, bunun da, kamu ve özel sektör açısından öngörü yapmayı zorlaştırırken, başta para politikaları olmak üzere ekonomi politikalarının hareket alanını sınırladığını belirtti. Bahçıvan, özellikle Koronavirüs salgınının ekonomik etkilerinin netleşmesi halinde, politika yapıcılar üzerinde önlem alma baskısının artabilecek olmasının durumu daha da karmaşık hale getirdiğini ifade etti.
Bahçıvan, düşük büyüme oranları ve bozulan beklentiler, küresel eşitsizlikler, gelir adaletsizliği, ayrımcılık, dışlanmışlık hissi ve benzeri dinamikler, toplumların geleceğe güvenini olumsuz etkilerken, aynı zamanda küresel ekonomik politikalar anlamında bir yön bulma sorununa da işaret ettiğini söyledi. Merkez Bankası verilerine göre, 2020’de 168 milyar dolarlık kısa vadeli borcun çevrilmesi gerektiğini belirten Bahçıvan bu konuda şunları söyledi.
“Bu rakama tahmini olarak 20 milyar dolarlık cari açığı eklediğimizde 188 milyar dolarlık bir finansman ihtiyacımız ortaya çıkıyor. Bu durum, küresel risk iştahındaki dalgalanmalara açık olmaya devam edeceğimiz anlamına geliyor. Bu noktada, finansal istikrarın 2020 yılında da hepimiz için önemini korumakta olduğunu bilmem söylememe gerek var mı?
Daha önce de pek çok defa ifade ettiğimiz gibi Türkiye’nin sürdürülebilir ve nitelikli büyümeye ihtiyacı var. Bu da yüksek katma değerli üretim yapısına geçişin yanı sıra yatırım ortamının iyileştirilmesinden geçiyor. Bugün bulunduğumuz noktada yatırımlar konusunda hafif bir kıpırdanma söz konusu. Ancak kalıcı bir canlanma için belirsizliklerin azaltılması, güven ve istikrarın kalıcı hale getirilmesi ve yatırım ortamının hızla iyileştirilmesi hala önemini koruyor” şeklinde konuştu.
Dünyanın koronavirüsün tehdidi altında olduğuna dikkat çeken Bahçıvan, bu durumun Türkiye ekonomisine olası etkilerinin de tartışıldığını dile getirdi. Yer yer Türkiye’nin bu gelişmeden olumlu etkileneceği ifade edilse de, risklerini de görmezden gelemeyeceklerini ifade eden Bahçıvan, örneğin virüs nedeniyle tedarik zincirinde yaşanan aksaklıkların Çin’le sıkı bağları olan otomotiv, makine, kimya, plastik, demir çelik, elektrik ve elektronik gibi sektörlerin ara malı ve yatırım malı ithalatında sıkıntılar yaratabileceğinin açık olduğunu anlattı. Bahçıvan şöyle devam etti:
“İstanbul Sanayi Odası ve Ege Bölgesi Sanayi Odası geçmişten gelen köklü bilgi ve tecrübeleriyle bütüncül bir vizyon eşliğinde, yeni çağın üretim anlayışını ortaya koyan bir anlayışla bu konuda birlikte adımlar atabilir. Bugün burada sergilemekte olduğumuz beraberliği bu açıdan çok anlamlı bulduğumuzu burada özellikle belirtmek istiyorum. Ege Bölgesi Sanayi Odası Vakfı ile İstanbul Sanayi Odası Vakfı arasında uzun yıllardır devam etmekte olan iş birliği buna güzel bir örnektir.
Ne İstanbul ne de İzmir sadece kültür ve turizme odaklanması gereken şehirler olarak görülmemeli. Bu iki şehir sanayi ve üretim kültürünü bağrında korumalı ve geliştirmelidir. Bugün en çok değer yaratan şehirler, ülkelerin rekabetine de yön veriyor. O halde, İSO ve Ege Bölgesi Sanayi Odası arasında sağlanacak sonuç odaklı ve sürdürülebilir iş birliği sadece İstanbul ve İzmir’in değil, Türkiye’nin de rekabet gücünü artıracaktır.”
Toplantının açılışında konuşan EBSO Meclis Başkanı Salih Esen, dünyanın en uzun ömürlü imparatorluklarına başkentlik yapmış ve tarihiyle, kültürel birikimiyle ve ticari faaliyetleriyle yüzyıllardır dünyanın önde gelen şehirlerinden olan İstanbul’da, bir arada olmanın mutluluğunu yaşadıklarını söyledi.
Konuşmasında EBSO’nun tarihinden bahseden Esen, 1954 yılından bu yana EBSO olarak, Türkiye’nin ilk ve tek bölge sanayi odası kimliği ile faaliyetlerini sürdürdüklerini anlattı. 64 sektörden yaklaşık 5.000 üyeye hizmet verdiklerini dile getiren Esen, 132’si meclis, 328’i meslek komitesi üyesi ile ortak aklı yürütmeye çalıştıklarını ifade etti.
2020’nin tüm zorluklarının bu iki aylık süreçte yaşanmış olmasını dileyen Esen, kalan 10 ayda da daha nitelikli, daha çok üretim ve ihracat konularına yoğunlaşmak istediklerini kaydetti. Toparlanmaya çalışan ekonomi için tehlikenin geride kalmadığına işaret eden Esen, iç piyasada bir canlanma belirtisi hakim olmakla birlikte, mevcut risklerin hala alarm seviyesinde olduğunu belirtti.
Özellikle de sanayicilerim açısından maliyetlerin hala oldukça yüksek olduğunu vurgulayan Esen, “Her birimiz bunu yaşayarak görüyoruz. Örneğin, enerji maliyetleri hem sanayici hem de tüketici açısından katlanılamaz bir boyuta ulaşmıştır. Makul seviyelere inmesi, rekabet edebilme açısından da önemlidir. Güvenlik meseleleri ile ekonomik ve politik konuların yanında, depremler, iklim değişikliği ve salgın hastalıklar da gündemde öne çıkarken, ticareti de olumsuz etkiliyor. Bunca farklı risk faktörünün bulunduğu bir gündem, kuşkusuz güçlü olmayı ve güçlü kalmayı da zorunlu kılıyor. İşte, bunun için de birlik ve beraberliğimiz her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Bu anlayış içerisinde; Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak yegane hedefimiz olmalıdır” şeklinde konuştu.
Bu büyük hedefe giden yolda reel sektör olarak, kendilerine de büyük sorumluluklar düştüğünün altını çizen Esen, üyelerine olduğu kadar, vatandaşlarına, özellikle de gençlere karşı sorumluluklarının farkında olduğuna değindi.
Güçlü bir eğitimin güçlü bir toplum, güçlü bir ekonomi demek olduğuna işaret eden Esen, yaptıkları her iş birliğinde, yarattıkları her farkındalıkta, attıkları her adımda her şeyin güzel ülkemiz için olduğunu söyledi. İzmir’in markası, İzmir Enternasyonel Fuarı’nın 88 yıllık tarihinde ilk kez geçen sene Onur Konuğu İl olarak İstanbul’u misafir etmekten çok büyük mutluluk duyduklarını vurgulayan Esen, Türkiye için çok önemli iki ilin, sanayicilerin konularına yönelik iş birliği ve ortak çalışma kültürünü daha sıkı işletmesini çok faydalı bulduğunu sözlerine ekledi.
EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar da kürsüye gelerek bir konuşma yaptı. 30 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul Sanayi Odası’nı İzmir’de misafir ederek, ortak bir Meclis toplantısı gerçekleştirdiklerini hatırlatan Yorgancılar, Meclis toplantısı sonrasında; ortak bir basın bülteni ile beklentilerini sıraladıklarını söyledi. Yorgancılar dokuz yılın ardından bugün de bültendeki maddelerin çoğunun geçerli olduğunu üzülerek gördüklerini kaydetti.
Son birkaç yıldır içeride ve dışarıda yaşadıklarının üstüne bir de üretici iseniz, misli ile katlanan zorlukların söz konusu olduğunu belirten Yorgancılar, “O nedenle, bizi bizden daha iyi kim anlayabilir ki? Son 5 yılda 7 seçim yapan tek ülkeyiz ve hangi ülkede hangi sanayici kararlılıkla üretmeye devam edebilirdi ki? Reel sektörümüzün bu anlamda sınavları hiç bitmiyor. Ama şunu da çok iyi biliyoruz ki; Ya üretip özgür oluruz, ya da tüketir mahkum oluruz” dedi.
Geçmiş dönem başkanlıkları ve mevcut dönemde Sanayi Odaları Konsey Başkanı Erdal Bahçıvan ile beraber yıllardır, başta 5174 Sayılı TOBB Kanunu olmak üzere sanayiciyi ilgilendiren pek çok kanunda, Sanayi Odaları olarak yaptıkları güçlü iş birliği sayesinde önemli düzenlemelerin çıkmasında etkili olduklarına dikkat çeken Yorgancılar, ortak konularda, ortak hareket etmenin gücünü mutlaka yeniden kullanmaya devam etmeleri gerektiğini belirtti.
Bu yıl 50'ncisi düzenlenen Davos Zirvesi katılımcılarından alınan geri bildirimlere göre 2020 yılının ilk 10 riskini ekonomik çatışmalar, politik kutuplaşmalar, ekstrem iklim olayları, doğal ekosistemin çöküşü, siber saldırılar, ticarette korumacılık, popülist protestolar, internet dolandırıcıları, büyük ülkelerde resesyon, ve kontrolden çıkan yangınlar olarak sıralayan Yorgancılar, 10 riskin 3’ünün çevre, 2’şer tanesinin ekonomik, sosyal ve teknolojik olurken, 1 tanesinin de ilk sıradaki jeopolitik riskler olarak gruplandırıldığını dile getirdi. Yorgancılar ancak her birinin doğrudan etkisinin ekonomiye yansıdığını ifade etti.
Ülkelerin makro planlarının alın terini, akıl teri ile birleştiren firmaların daha etkin desteklenmesi gerektiğini gösterdiğini vurgulayan Yorgancılar, Türkiye’de de ivme katacak, daha etkin ve işlevsel destekler olması gerektiğini anlattı. Özellikle, son iki yıldır müthiş destek paketleri açıklandığını hatırlatan Yorgancılar, ancak kısa vadeli bakışla geleceğin kurulamayacağını ve 2019 vergi tahsilat oranının 1970 yılından bu yana en düşük seviyede olduğunu belirtti. Yorgancılar, bunun nedeninin de talep daralmasına ek olarak, vergi yapılandırmaları ve afların tahsilatı düşürmesi olduğunu; bunun da kamunun sanayiye aktaracağı kaynakları olumsuz etkilediğini söyledi.
Yorgancılar, yılda iki kere yaptıkları Ekonomik Değerlendirme Anketi’nde üyelerinin Hükümetten ilk üç beklentisinin dış politikada normalleşme, üretim ve ihracat desteklerinin etkinleştirilerek artırılması ve kur riskinin azaltılması olduğunu açıkladı.
İzmir ile ilgili bilgiler de veren Yorgancılar “İzmir ülke sanayi üretiminin yüzde 7’sini, sanayi istihdamının yüzde 32,4’ünü, Bölge sanayisinin yüzde 35’ini karşılamaktadır. 5.000 üyesi, 14 OSB’si, 4 teknoloji geliştirme bölgesi, 2 serbest bölgesi, 91 AR-GE merkezi ile güçlü bir sanayi şehridir. İzmir’de yabancı sermaye kültürü çok gelişmiş olup, doğrudan yabancı sermayeli yatırım yapan firma sayısının Türkiye içindeki payı yüzde 4,7’dir. Bu firmaların yüzde 18’i ise imalat sanayindedir ve bu oran ile İzmir ilk sıradadır. İzmir, ihracatı 10.7 milyar dolar, ithalatı 7.5 milyar dolar olmak üzere toplam 18.2 milyar dolarlık dış ticaret hacmine sahiptir. Ve ilk 3 büyük şehir arasında İzmir, net ihracatçı bir şehirdir. Toplamda 55 net ihracatçı şehir içinde, Bursa’nın yakın takipçisi olarak 2. sıradadır. Emekliler şehri olarak nam salan İzmir, son birkaç yıldır ciddi şekilde net beyin göçüne ev sahipliği yapmaktadır ve rakamlar da göstermektedir ki açık ara ilk sıradadır. Gelen toplam göçün yüzde 80’i yüksek eğitimlidir. Genel toplamda en çok göç aldığı şehir ise İstanbul’dur” şeklinde konuştu.
Ardından İSO Danışmanı Dr. Can Fuat Gürlesel, dünya ve Türkiye ekonomisi ile ilgili bir sunum yaptı. Gürlesel, 2020 yılına iyimser beklentilerle başladıklarını, ABD-Çin ticaret anlaşması ve Brexit belirsizliğinin ortadan kalkmasının bunu desteklediğini söyledi. Ancak Koronavirüsün ortaya çıkmasının ve geçmişte SARS ve MERS virüslerinden çok daha etkili olduğunun anlaşılmasından sonra iyimserliğin yok olduğunu kaydetti. Çin’in dünya üretiminin beşte birini yaptığını ve dünyanın en önemli tedarikçisi olduğunu anlatan Gürlesel, bu durumun üç grup ülke üzerinde etkili olacağını dile getirdi. Gürlesel, Asya-Pasifik ülkelerinin doğrudan etkilendiğini, ABD ve Almanya gibi Çin’e ihracat yapan gelişmiş ülkelerin etkileneceğini ve Çin’e enerji ve emtia ihraç eden Rusya, İran, Avustralya gibi ülkelerin etkileneceğini belirtti.
Virüsün etkisiyle ülkelerin birbirine sınırlarını kapatmaya başladığını ifade eden Gürlesel, iki senaryonun konuşulduğunu açıkladı. Gürlesel, nisan mayıs aylarında virüsün sönümlenmesi durumunda küresel büyüme oranının 2,6’dan 2,4’e düşeceğini ancak yıl boyunca yayılması halinde ise büyüme oranının yüzde 1’e düşeceğini ve herkesin ikinci senaryoya hazırlıklı olması gerektiğini açıkladı.
ABD, AB ve Çin’in yıl başında parasal genişleme yönünde açıklamalar yaptığını hatırlatan Gürlesel, koronavirüsün bu beklentileri daha da güçlendirdiğini kaydetti. Yeni faiz indirimlerinin gelme olasılığının olduğuna değinen Gürlesel, doların güçlü kalacağı beklentisinin yıl boyunca da devam edeceğini söyledi. Petrol ve emtia fiyatlarında da koronavirüs nedeniyle düşüşler yaşandığını ekleyen Gürlesel, bunun nedeninin talebin düşmesi olduğunu belirtti. Buna karşın gıda fiyatlarında gıda güvenliği nedeniyle yukarı yönlü bir hareket olduğuna işaret eden Gürlesel, bu durumun Türkiye’deki enflasyona da etki edebileceğini anlattı.
AB’nin karbon vergisine hazırlandığını ve 1 Ocak 2021’den itibaren karbon vergisi uygulayacağı bilgisini veren Gürlesel, ithalat yaptığı firmalardan CE belgesi gibi karbon ayak izi belgesi isteyeceğini ifade etti. Gürlesel, Türkiye’deki ihracatçıların sürdürülebilirlik gündemini acil hale getirmesi gerektiğinin altını çizdi.
Yapılan projeksiyonlara göre Çin’in küçülmesinin Türkiye’nin büyümesi anlamına geleceğini, bunun da nedeninin iki ülkenin üretim ve ihracat deseninin birbirine çok yakın olmasından kaynaklandığını değerlendiren Gürlesel, orta vadede dünyanın Çin’i tek alternatif tedarikçi olarak konumlamasından ders çıkaracağını ve 2020’li yıllarda farklı tedarikçileri destekleyeceklerini anlattı.
Türkiye ekonomisindeki gelişmelerden de bahseden Gürlesel, hükümet tarafından 2018 yılının disiplin, 2019 yılının disiplin ve dengelenme, 2020 yılının ise dönüşüm ve büyüme olarak kurgulandığını hatırlattı. Bu yıl için yüzde 5’lik büyüme hedefi olduğunu belirten Gürlesel, özel tüketim harcamaları ve özel sektör yatırım harcamalarına dayalı bir büyüme hedeflendiğini kaydetti. Ekonomi yönetiminin elinde tek araç olduğunu, bunun da Merkez Bankası para politikası olduğunu açıklayan Gürlesel, faizleri indirerek tüketimi artırma ve yatırımları büyütme hedefleri olduğunu ancak bu konuda da bazı kısıtlar olduğunu dile getirdi.
Dr. Can Fuat Gürlesel’in sunumunun ardından kürsüye gelen İSO Meclis Üyeleri ve EBSO Meclis Üyeleri gündemle ilgili görüşlerini paylaştı hazirun ile paylaştı.