Meclis Konuşması
İSO’nun Ekim Meclis Toplantısında Prof. Dr. İlber Ortaylı Konuk Oldu
- 25.10.2017
- Meclis Konuşması
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) Ekim ayı olağan Meclis toplantısı 25 Ekim 2017 tarihinde “Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden Ekonomiye ve Dünyaya Bir Bakış” ana gündemi ile Odakule’de yapıldı. İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay tarafından yönetilen Meclis toplantısının konuğu Prof. Dr. İlber Ortaylı oldu.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin Ekim ayı olağan toplantısında konuşan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan: “Dünyada finans piyasalarının hacmi, reel ekonominin on katına ulaştı. Küresel gelirde sanayinin payı azaldı, sanal zenginliğinki arttı” dedi. Bahçıvan: “Umutları yeşertmek için tarihsel bakışla geçmişi iyi analiz etmeli, üretim odaklı ekonomi anlayışını hakim kılmalıyız. Kalkınma ve toplumsal huzur ancak ekonomik, sosyal, insani gelişmişlik, sürdürülebilirlik ve yönetişim unsurlarının uyumlu gelişmesiyle sağlanır.”
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın ardından kürsüye gelen Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Ankara’nın başkent olmadan önce fakir bir kasaba olduğuna dair görüş doğru değil. Geçmişte zengin tüccar sınıfı vardı ve Kayseri ile birlikte bölgede önemli bir ticari zenginlik vardı. Ankara’nın ve Kayseri’nin bu coğrafyadaki üretim ve ticaret gücünün artık anlatılması gerekiyor” diyerek Türkiye sanayi tarihine yönelik ilginç açıklamalarda bulundu.
İSO Meclis Üyeleri’nin geleceğe yönelik beklenti ve sorularını da yanıtlayan Prof. Dr. İlber Ortaylı, geleceği kimsenin bilemeyeceğini ve ne olacağını tahmin etmenin mümkün olmadığını ama ne olmayacağını bugüne bakarak söyleyebileceğini dile getirerek sözü eğitime getirdi. Bugünkü eğitim yapımızla gelecek ile ilgili ideal ve hedeflerin hiçbirine ulaşamayacağımızı dile getiren Ortaylı, bu ideal ve hedeflerin yegane yolunun iyi, nitelikli eğitim olduğunu vurguladı. Ortaylı “Üstelik bugünkü sorunlarımız içinde en hızlı netice alabileceğimiz konuların başında eğitim gelmektedir. Bugün güçlü bir eğitim formasyonuna adım attığımızda bunun neticelerini maksimum on yıl içinde alırız. Dünyadaki ilk 10 ekonomi içine girebilmemizin yegane yolu eğitim seviyemizi üst düzeye çıkarmak” dedi.
Meslek örgütlerinin mevzuatın hazırlandığı ve planlamanın yapıldığı yerler olması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. İlber Ortaylı “Buralar hükümetin enforme edildiği ve hatta rahatsız edildiği yerler olmalı. Böyle olmadığı takdirde batıdaki sanayi modelinin burada uygulanması mümkün değil” dedi.
İstanbul Sanayi Odası Ekim ayı Meclis toplantısı İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay tarafından açıldı. Meclis oturumunu açarken gündemle ilgili konuşan Okyay şunları söyledi:
“Toplumlar, büyük hedeflere yürüyebilme, büyük işler başarabilme cesaretini geçmişlerinden alırlar. Biz de hem geniş bir coğrafyada hüküm sürmüş hem de köklü devlet geleneklerine ve derin bir sanat geçmişine sahip bir ülkeyiz. Ülke olarak bugün de tarihimizden güç aldığımızı söylemek mümkün. Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek istiyoruz. Güçlü bir tarih bilincine sahip olmadan bunu başaramayız. Tarih ders çıkarmak için de vardır.
Sadece geçmişin hatalarından kaçınmak için değil, küresel ekonomide başarılı olabilmek için de güçlü bir tarih bilincine ihtiyaç vardır. Küresel marka yaratabilmiş ülkelere, İngiltere, İtalya’ya, Fransa’ya, İspanya’ya, hatta Çin’e baktığımızda, tarihlerinden süzülüp gelen ihtişamı, ince estetik beğeniyi ürünlerine yansıtabildiklerini görürüz. Bizim de ihtişamlı bir tarihimiz, güçlü bir sanat geçmişimiz var. Kendimize sormamız gereken soru, bu tarihten yeterince ilham alıp alamadığımızdır.
Bilinen tarihten bu yana dünyaya hükmetmiş onlarca imparatorluğun ya çağa ayak uyduramadıkları ya da iç çekişmelere maruz kalarak dağıldıkları hepimizin malumu. Tarih, dünyada daima yeniliğe öncülük edenlerin güçlenip etki alanını genişlettiğini ortaya koyar. İspanya keşiflerle, İtalya Rönesans’la, Çin buluşlarıyla, İngiltere sanayi devrimiyle, bugün ise Almanya adına dördüncü sanayi devrimi dediğimiz yeni sanayileşme hamlesiyle diğer ülkelerden farklılaşarak zenginleşti.
İbn Haldun ‘Coğrafya kaderdir’ der. Biz geçmişte bu coğrafyada dünyaya yön veren bir medeniyet yeşertebilmeyi, en karanlık çağımızda imparatorluğun küllerinden pırıl pırıl bir Cumhuriyet meydana getirebilmeyi başarmış bir milletiz. Yeter ki karşı karşıya kaldığımız tehditleri toplumsal motivasyona dönüştürme becerisini gösterebilelim. Çünkü daha geniş bir zaman kavrayışına sahip olmadan, uzun vadeli düşünme ve geçmişteki hatalardan dersler çıkarmadan büyük hedeflere yürümek mümkün değildir.”
İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay, konuşmasının ardından, gündem ile ilgili konuşmak üzere kürsüye İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ı davet etti. Bahçıvan, zamanın eskiye oranla hızlı aktığı bu dönemde, dünyadaki ve ekonomideki gelişmeleri anlamanın hiç kolay olmadığını söyledi. Olabilecekleri öngörmenin büsbütün zorlaştığını belirten Bahçıvan, içinde bulundukları koşulları soğukkanlılıkla, aklıselimle yorumlamaya çok büyük ihtiyaç duyduklarını kaydetti.
Tarihsel bakışın sağlıklı ve doğru öngörüler için elzem olduğunu ifade eden Bahçıvan, dünyanın bugünkü belirsizlik ve karamsarlık ortamına nasıl girildiğine bakılması gerektiğini dile getirdi. Bu dönemde zenginlik idealinin reel ekonomiden, üretimden, alın terinden uzaklaştığı, üretimin yerine, sanal zenginliğin rağbet gördüğü koşulları ortaya çıkardığına dikkat çeken Bahçıvan, dünyada finans piyasalarının hacminin reel ekonominin hacminin on katına ulaştığını ve küresel gelir içinde sanayinin payı azalırken, sanal zenginliğe dayalı bir ekonominin oluşmuş olduğunu aktardı.
Bu çarpık durumun sonucunda, son 20 yılda dünyada eşitsizliklerin hiç olmadığı kadar arttığını hatırlatan Bahçıvan, Dünya Bankası verilerine göre, bugün yaklaşık 800 milyon kişinin günde 2 dolardan daha az bir parayla yaşam savaşı verdiğini belirtti. Gençlerde işsizlik oranı artarken ekonomik büyümeyi sürdürmenin giderek zorlaştığını vurgulayan Bahçıvan, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomilerde toplumsal hoşnutsuzlukların görünürlük kazandığını söyledi.
Bahçıvan, dünyanın içinden geçtiği dengesiz sosyal ve ekonomik süreci daha iyi anlayabilmek için her şeyden önce 2008’de yaşanan ve bütün dünyayı etkileyen ekonomik krizin temel nedenlerine inmeleri gerektiğine işaret ederek “Temel sorun, bazı finans kuruluşlarının asli işlevleri olan tasarrufların yatırıma dönüşmesini sağlamayı unutarak, üretim dünyasından uzaklaşmasıydı. 2008 krizi, acımasız finans odaklı neoliberal politikaların iflasını ortaya koydu. Küresel ekonomik iflası takiben bugün dünya ekonomisine yön verenler tarafından benimsenip uygulamaya sokulabilecek hazır bir alternatif henüz ortaya konulmuş değil. Yaşadığımız belirsizliğin altında yatan nedenlerden birisinin de bu küresel politika yoksunluğu olduğunu burada özellikle ifade etmek istiyorum. Görünen o ki, krizin ardından devreye sokulan genişlemeci para politikaları ise ancak daha büyük sorunları ertelemeye yaradı. Ayrıca yaratılan kaynaklar arzu edildiği gibi üretime yönelmedi” şeklinde konuştu.
2008 krizinin etkilerinin dünya ekonomisi üzerinde belirleyici olmaya devam ederken, siyaset sahnesinde belirsizlik ortamı olduğunu kaydeden Bahçıvan, istikrarsızlık, düzensizlik ve belirsizliğin dünyanın hal ve gidişatını anlamayı zorlaştırdığını ve küresel bir çatışma ihtimali ve üçüncü dünya savaşının gün geçtikçe daha çok dile getirildiğini ifade etti. Bahçıvan, geçmişte ekonomi odaklı bir dünyanın olduğunu bugün ise güvenlik odaklı bir dünyanın ortaya çıktığını aktardı.
Mevcut küreselleşme anlayışının iç savaş, açlık, sefalet, kıtlık gibi en ciddi krizlere çözüm sunamadığını dile getiren Bahçıvan, küreselleşmenin faydalarından yararlanamayanların korumacı politikaları desteklediğini ve sosyo-ekonomik sorunlar için bir suçlu arayanların popülist görüşlerde kendilerine çare aradıklarını söyledi.
Bahçıvan şöyle devam etti:
“Dünya adeta pusulasını şaşırmış durumda. Günümüzde küresel ve bölgesel ölçekte arka arkaya yaşanan olaylar, dünyayı derinden sarsarken, hep birlikte dünyamızın giderek daha fazla kontrolden çıkmasından endişe ediyoruz. Bunu aşmak, kaygıların yerine umutları yeşertmek için geçmişi iyi analiz edilip, üretim odaklı bir ekonomi anlayışını hakim kılmalıyız. Çünkü ekonomin refah üreten, istihdam yaratan, verimlilik artışı sağlayan asli unsuru üretimdir. Kalkınma ve toplumsal huzur ancak ekonomik gelişmişlik, sosyal gelişmişlik, insani gelişmişlik, sürdürülebilirlik ve yönetişim unsurlarının aynı anda ve birbirleriyle uyumlu olarak gelişmesi halinde sağlanabilir.”
Bahçıvan’ın ardından kürsüye gelen Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Meclis Üyelerine seslendi. 15. ve 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin kendi döneminin bir sanayi ülkesi olduğunu belirten Ortaylı, özellikle halı dokumacılığının oldukça gelişmiş olduğunu söyledi. Diğer imparatorluklar gibi Osmanlı’nın da askeri yönünün baskın olduğunu kaydeden Ortaylı, Sancak Beyleri ya da tımar sahiplerinin tüccarlardan çok daha zengin olduğunu dile getirdi. Ankara’nın başkent olmadan önce bir özelliğinin olmadığına dair görüşün doğru olmadığına dikkat çeken Ortaylı, geçmişte zengin tüccar sınıfının olduğunu ve Kayseri ile birlikte bölgede önemli bir ticari zenginlik olduğunu dile getirdi. Ortaylı, Anadolu’nun, Ankara’nın ve Kayseri’nin bu coğrafyadaki üretim ve ticaret gücünün artık anlatılması gerektiğinin altını çizdi.
Ekonomik tarihe bakışta bazı dönemlerin doğru değerlendirilmesi gerektiğine işaret eden Ortaylı, 19. yüzyılda İngiltere’ye verilen imtiyazın pek çok bölgede olumlu etki yarattığını, Suriye, Lübnan gibi yerlerin zenginleştiğini, Safranbolu ve İzmir gibi yerlerin de geliştiğini söyledi. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce dünya ekonomisinde işlerin iyi gittiği ve kolay kolay büyük iflasların olmadığını belirten Ortaylı, savaşın ardından ekonomik dengelerin sarsıldığını ayrıca yaşanan insan kaynağı kaybının da telafi edilemediğini ifade etti. Ortaylı, Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan önceye kadar sanayi ve üretimde dünya ortalamasının üzerinde olmasına karşın savaş ile birlikte korkunç bir altüst yaşadığını anlattı.
Geleneksel sanayi ile modern sanayinin farklı toplumsal koşulları doğurduğunun altını çizen Ortaylı, eski dönemde okuma-yazma bilen ve eğitimli kitleye ihtiyaç durulmazken yeni dönemde daha çok memur ve daha çok eğitimli insana ihtiyaç duyulduğundan okullaşma hamlesinin başladığını söyledi. Yeni sanayi döneminde yeni bir maliye, vergilendirme ve hukuk sistemine geçmenin zorunluluk haline geldiğine değinen Ortaylı, Türkiye’nin bu süreçlerden geçtiğini dile getirdi.
Siyasi iktidarın bağımsız bir değişken olarak ele alınması gerektiğini belirten Ortaylı, iktidarın bazı şeyleri empoze edebilme gücü olduğunu Nazi Almanya’sı ve Mussolini İtalya’sından verdiği örneklerle anlattı. Sanayicinin de bağımsız bir değişken olduğunu anlatan Ortaylı, sanayicinin her sözünün otomatik olarak kabul edilmediği gibi kendisine söylenen her şeyin de otomatik kabul etmesinin gerekli olmadığını aktardı. Türkiye’nin en büyük 10 sanayi ülkesi arasına girebilmek için ham madde kaynaklarını iyi kullanması gerektiğini belirten Ortaylı, aile şirketlerinin Türk sanayisi için kültürel olarak önem arz ettiğini ifade etti.
Türkiye’nin 50’lerin başından itibaren sanayi alanında geçmişteki insan kaybını telafi etmeye başladığını dile getiren Ortaylı, İstanbul Sanayi Odası gibi meslek örgütlerinin önemine değindi. Meslek örgütlerinin mevzuatın hazırlandığı ve planlamanın yapıldığı yerler olması gerektiğini vurgulayan Ortaylı, buraların hükümetin enforme edildiği ve rahatsız edildiği yerler olmasının elzem olduğunu söyledi. Ortaylı, böyle olmadığı takdirde batıdaki sanayi modelinin burada uygulanmasının mümkün olmadığının altını çizdi.
Ortaylı’nın konuşmasının ardından kürsüye gelen İSO Meclis Üyeleri, ana gündem maddesi hakkındaki görüşlerini aktarırken Ortaylı’ya da bazı sorular yönelttiler.