İstanbul Sanayi Odası (İSO) Ağustos Ayı Meclis Toplantısı’nda Türkiye’de Üretim Hayatı Değerlendirildi

  • Meclis Konuşması
agustos_meclis_mabset_01

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin ağustos ayı olağan toplantısı, “OVP Bir Yılını Tamamlarken Türkiye’de Üretim Hayatının Değerlendirilmesi” ana gündemi ile Odakule Fazıl Zobu Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi.

İSO Meclis Başkan Yardımcısı Yüksel Özyurt’un başkanlık ettiği, İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın açılış konuşmasını yaptığı toplantıda Bloomberg HT Genel Yayın Yönetmeni Açıl Sezen’in moderatörlüğünde Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güven Sak, Ekonomi Gazetesi Köşe Yazarı Alaattin Aktaş, ROTA Portföy Başekonomisti Özlem Bayraktar Gökşen ve Peninsula Corporate Finance Kurucu Ortağı, Stratejist Fatih Keresteci’nin konuşmacı olarak yer aldığı bir panel düzenlendi.

İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, yaptığı açılış konuşmasında bugünün enflasyonu ile 70’li, 80’li, 90’lı yılların enflasyonunu karşılaştırmamak, karıştırmamak gerektiğini söyledi. Bahçıvan, “Çünkü bugünkü enflasyon, ekonomik olarak da sosyolojik olarak da ve daha önemlisi topluma kalıcı olarak bırakmış olduğu hasar bakımından da o yıllardaki enflasyondan çok daha farklı. Fiyat istikrarından uzaklaştığımız, yüksek enflasyon ile yaşadığımız her geçen gün, bunun toplumdaki sosyolojik ve psikolojik etkileri daha da ağırlaşıyor. Çalışma dünyası ve günlük hayatın etik ve ahlak kurallarında bu enflasyonun yarattığı tahribat maalesef artarak kendini gösteriyor. Bu enflasyon sosyolojik olarak çok daha farklı bir enflasyon” dedi.


İSO Meclis Başkan Yardımcısı
Yüksel Özyurt

İSO ağustos ayı olağan Meclis Toplantısı, İSO Meclis Başkan Yardımcısı Yüksel Özyurt tarafından açıldı. Özyurt, ağustos ayı meclis gündemine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bildiğimiz üzere, Orta Vadeli Program’lar, gelecek üç yılın makro politikalarını ve hedeflerini ortaya koyarak kamu kurumlarının bütçe hazırlıklarına temel teşkil eden, son derece önemli belgeler. 2023 Eylül ayında yayınlanan ve bugün neredeyse bir yılını geride bırakan 2024-2026 dönemi Orta Vadeli Program, geçtiğimiz yıl genel seçimlerden sonra ekonomi politikası çerçevesinde yaşanan köklü değişimin ilke ve hedeflerini ortaya koyan ilk resmî belge olması açısından büyük önem taşıyor. Hatırlatmak gerekirse bu programın ana hedefi, “iç ve dış dengenin sağlandığı istikrarlı bir büyüme ortamını sürdürürken, enflasyonun dönem sonunda tek haneli seviyelere düşürülmesini sağlayarak refahı artırmak” olarak tanımlanmıştı.

Bu doğrultuda ilk adım olarak para politikasında belirgin bir sıkılaşma süreci başladı. Ek olarak, makro ihtiyati çerçeveyi sadeleştirerek para politikasıyla uyumlu hale getirmeye yönelik bir dizi adım atıldı. Ardından bütçe dengesini iyileştirmeye ve deprem felaketinin yaralarını sarmaya yönelik olarak, kamuda tasarruf planı ve yeni vergi paketi geldi. Tüm bu değişimlerin ekonomiye yansımalarını da takip eden aylarda görmeye başladık. Örnek vermek gerekirse enflasyonda düşüşün ilk sinyallerinin yanı sıra cari açığın daralması gibi olumlu gelişmeler yaşanıyor. Öte yandan sıkılaşan finansal koşullar nedeniyle iç talepte ve reel sektör göstergelerinde yavaşlama da giderek hissedilir hale geliyor.”


İSO Yönetim Kurulu Başkanı
Erdal Bahçıvan

İSO Meclis Başkan Yardımcısı Yüksel Özyurt, daha sonra gündeme ilişkin konuşmasını gerçekleştirmek üzere İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ı kürsüye davet etti. Geçen yıl eylül ayında ekonomi için bir yol haritası özelliğine sahip Orta Vadeli Program’ın (OVP) açıklandığını hatırlatan İSO Başkanı Bahçıvan, şunları söyledi:

“Kabul etmemiz gerekiyor ki geçtiğimiz yıllarda OVP’lerin iddialı hedefleriyle tüm kesimlerde beklenti ve heyecan yaratmasına rağmen, bunun kısa sürdüğüne ve istenen sonuçların alınamadığına sıklıkla tanıklık ettik. Bu durum bazen açıklanan hedeflerin gerçekçiliği konusundaki kuşkuların giderilememesinden, bazen de muhtelif sebeplerle uygulamada ortaya çıkan sıkıntılardan kaynaklandı. OVP’lerde büyüme, enflasyon, istihdam, cari denge, bütçe açığı gibi temel makro ekonomik hedeflerin kendi içinde tutarlılık arz etmesi, güçlü makro modellere dayanması ve ekonominin tüm aktörleri açısından ikna edici olması gerekiyor. Çünkü OVP’nin rolü, sadece gelecek yılın bütçe kanununa ve gelecek üç yılın ekonomi politikalarına temel oluşturmakla sınırlı değil. Aynı zamanda reel sektöre, finans dünyasına ve kamuoyuna verdiği sinyallerle ekonomik beklenti ve davranışları da etkiliyor. Tam da bu nedenle kamuoyunda gerçekçiliği sorgulanan, kararlılıkla uygulanmayan programların güven yitirmesi ve bu güvensizliğin geleceğe taşınması da son derece doğaldır. Maalesef güven kaybının nelere mal olacağının somut örneklerinden birini, halen geride bırakmaya çalıştığımız enflasyonist dönem bize net bir şekilde gösterdi. Kısa vadede güçlü büyüme oranları yakalamayı her şeyin üstünde tutup, nitelik ve sürdürülebilirliğe ilişkin riskleri bilinmeyen bir geleceğe ötelediğimizde, telafisi çok zor bir tabloyla karşılaşıyoruz.”

Fiyat istikrarının bozulmasının kısa sürede finansal istikrarı da tehdit eder boyuta ulaştığını kaydeden Erdal Bahçıvan, konuşmasında şu sözlere yer verdi:

“Kendimizi büyük bir fiyat kaosunun içinde bulduk ve neredeyse bir hafta sonrasını bile öngöremez hale geldik. Tüm bunlar yalnızca satın alma gücünün ve refahın değil, maalesef ticaret hayatındaki etik değerlerin de ciddi şekilde aşınmasına yol açtı. Neyse ki bu sürdürülebilir olmayan yaklaşım, 2023 ortasından itibaren ekonomi yönetimindeki değişikliklerle birlikte yerini çok daha sağlıklı bir yönelime bırakmış durumda. Bugün bir yılını geride bırakmak üzere olduğumuz 2024-2026 dönemi Orta Vadeli Program, güvenin yeniden tesis edilmesi için önemli bir ilk adımdı. Birkaç ay içinde, biz sanayiciler de dahil olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla, yapılan istişareler ışığında hazırlanan ve halen uygulanmakta olan Orta Vadeli Program hepimiz için umut oldu. Uzun yıllardan beri, ortaya koyduğu hedeflerle uyum göstermeyen diğer OVP’lere göre çok daha gerçekçi hedefleri olan bir program olarak hazırlandı. Gerçekçi hedefler derken sadece rakamlara dayanan bir OVP’den söz etmiyorum. Belli vizyonları ve yapısal reformları da işaret etmesi, geçmiş OVP’lerden farklılığını ortaya koymuştu. Bunların da önemli bir kısmı zaten bizim dönem dönem dile getirdiğimiz hususlardı. Nitekim ekonomi politikalarında uzun zamandır beklediğimiz ‘rasyonaliteye dönüş’ perspektifiyle birlikte son OVP’nin öncekilere göre kamuoyunda daha fazla heyecan ve olumlu beklenti yarattığını da gördük.”

Tüm yaşananlara bakıldığında geçen yılın OVP’sinde yüzde 4 olan 2024 büyüme hedefinin yakalanmasının kolay gözükmediğine dikkat çeken Bahçıvan, şu ifadleri kullandı:

“Geçen yılki öngörümüzü doğrulayacak şekilde, dezenflasyonu sağlamak için ekonomik büyümeden vermemiz gereken taviz düşündüğümüzden daha yüksek olabilir. OVP’nin odak noktasında yer alan ‘fiyat istikrarının tesisi’ konusuna gelirsek; mayısta yüzde 75 düzeyinde zirve yapan yıllık enflasyonun haziranda düşmeye başlamasıyla birlikte mevcut programın ‘geçiş süreci’ sona ererken ‘dezenflasyon sürecinin’ başladığı ilan edildi. Başta döviz kuru olmak üzere maliyet baskılarındaki hafifleme, temel mal fiyatlarının artışında önemli bir gevşeme sağlamış görünüyor. Diğer yandan, hizmet enflasyonunda ise katılığın kiralar öncülüğünde sürdüğü ve bu tarafta iyileşmenin daha gecikmeli olacağı anlaşılıyor. Genel beklenti ise enflasyonun bu yılı Merkez Bankası’nın tahmin aralığının üst bandı olan yüzde 42 dolayında kapatacağı yönünde. Tabii enflasyon demişken, bugünün enflasyonu ile çoğumuzun hatırlayacağı 70’li, 80’li, 90’lı yılların enflasyonunu karşılaştırmamak, karıştırmamak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bugünkü enflasyonun, ekonomik olarak da sosyolojik olarak da ve daha önemlisi topluma kalıcı olarak bırakmış olduğu hasar bakımından da o yıllardaki enflasyondan çok daha farklı olduğunu kabul etmeliyiz. Bunu her geçen gün biraz daha çarpıcı bir şekilde görüyoruz. Kısacası bu enflasyon sosyolojik olarak çok daha farklı bir enflasyon.”

Bugünkü enflasyonun geçmişten neden daha farklı olduğu hakkında da değerlendirmelerde bulunan İSO Başkanı Bahçıvan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Her şeyden önce o günlerin Türkiye’sindeki tüketim kalıpları, tüketim harcamaları ve tüketimin çerçevesi çok dar ve kısıtlıydı. Bugün ise 2000’li yılların başından itibaren 100-150 milyar dolarlık bir Türkiye’den 1,2 trilyon dolara yaklaşan ve zenginleşen, buna bağlı olarak tüketim alışkanlıkları değişen, hayatın her alanında daha rahat borçlanmaya gidilen, risk alınan bir Türkiye’de yaşıyoruz. Ekonomisi daha küçük bir ülke sosyolojisinden, bugün zenginleşmiş bir toplumda böyle bir enflasyona yakalandığınız zaman, ekonomide oluşan tahribat ve bunun toplumda yarattığı hasar da daha büyük oluyor. Zaten bunun yansımalarını ve etkilerini, üretimden tüketime kadar hayatımızın her alanında görüyoruz. Fiyat istikrarından uzaklaştığımız, yüksek enflasyon ile yaşadığımız her geçen gün, bunun toplumdaki sosyolojik ve psikolojik etkileri daha da ağırlaşıyor. Çalışma dünyası ve günlük hayatın etik ve ahlak kurallarında bu enflasyonun yarattığı tahribat maalesef artarak kendini gösteriyor. Zaman zaman meclisimizde yaptığım konuşmalarda geçmişte bu konuda yaptığımız uyarıları hatırlatıyorum. Bugün o söylemlerimize ve uyarılarımıza değinmek istemiyorum. Ama o zamanki uyarıcı söylemlerimizin özünde işte bu vardı. Şimdi itiraf etmek gerekirse biz bu konuyu maalesef çok hafife almışız. Dahası bu sürecin başında işin nereye varabileceğine ilişkin söylemlerimize karşın, biz bile neticenin bu kadar ağır olacağını tahmin etmiyorduk. Bu nedenle bugün yeni ekonomi yönetimimizin bu konuda verdiği mücadelenin hiç ama hiç hafife alınmaması gerektiğini düşünüyoruz. Ekonominin yeniden fiyat istikrarına kavuşması noktasında alınan kararları yerinde buluyor ve sonuçları için toplumun her kesimine sorumluluk düştüğünü söylüyoruz. Bu konunun normale döneceği günler için sabır ve fedakârlık göstermeliyiz.”

Enflasyonla mücadelenin en önemli evresinin, tam da içinden geçtiğimiz dönemde başladığının altını çizen Bahçıvan, şu hususlara değindi:

“Çünkü artık enflasyonun kontrol edilmesi en zor olan kısmına, yani beklentilerin ve fiyatlama davranışlarının normalleşmesine odaklanacağız. Merkez Bankası’nın açıklamaları bize şunu gösteriyor: Önümüzdeki dönemin para politikası kararlarında, enflasyonun ana eğilimindeki düşüşün sürmesi ve özellikle 2025 yılı beklentilerinin istenen seviyelere yaklaşması belirleyici olacak. Bu noktada değinmemiz gereken bir diğer husus da maliye politikalarının dezenflasyon hedefiyle uyumu. Zira defaten belirttiğimiz üzere kamunun gerek harcama disiplini, gerekse yapısal politikalarla bu mücadelede destekleyici olması gerekiyor. Son dönemde vergi oranlarında yapılan artışlara rağmen, ekonomik faaliyette yaşanacak yavaşlamanın vergi gelirlerini olumsuz etkileyebileceği gerçeği, temmuz ayı bütçe verilerinde ilk belirtilerini gösterdi. Dolayısıyla deprem bölgesinin yeniden inşası hariç olmak üzere kamuda tasarruf önlemlerine riayet edilmesi, kayıt dışılıkla mücadelede kalıcı kazanımlar elde edilmesi ve uzun süredir dile getirdiğimiz vergi reformları için adım atılması büyük önem arz ediyor.

Ekonominin paydaşları olarak ekonomik dengelenme doğrultusunda yaşanılan geçiş sürecine toplumun her kesiminden olduğu gibi sanayiciler olarak da ciddi bir katkı sunduklarına vurgu yapan İSO Başkanı Bahçıvan, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Fakat bu süreçte, sık sık dile getirdiğimiz üretimde verimlilik ve teknoloji açığımızı kapatacak kapsamlı bir reform sürecine de odaklanmamız gerekiyor. Uygulanmakta olan maliye ve para politikaları, ancak eğitim, altyapı, işgücü piyasası, teşvik sistemi gibi pek çok alanda bütüncül bir stratejik planlama ile tamamlanırsa gerçek anlamda bir başarı elde edilmiş olacaktır. Zira hem 2025’in hem de muhtemelen 2026’nın reel sektörümüz açısından çok da konforlu bir yatırım ve iş yapma ortamı vadettiğini söylememiz zor. Bu bağlamda, iş dünyamızın yakın geleceğe güvenle bakmasını temin edecek bir yaklaşımın korunması çok önemli. Sanayimizin büyük bir kısmı sadece uzun vadeli yatırımlar için değil, günlük faaliyetlerini sürdürmek için de yüklü finansman kaynağına ihtiyaç duyuyor. Ancak mevcut ekonomi politikalarının merkezinde yer alan sıkı para politikaları nedeniyle bu kaynağa erişim oldukça zor ve maliyetli hale gelmiş durumda. Yüzde 70’leri bulan ticari kredi maliyetleri ve miktarsal kısıtlamalar altında üretimi ve yatırımları sürdürmek kolay değil. Bugün yaşanmakta olan süreç, son OVP’de elde edilen başarı için özel sektörün büyük fedakârlıklar yaptığını ortaya koymaktadır. Bu fedakârlığın belli bir sınırı var. Dolayısıyla yeni OVP’de reel sektörün uzun yıllardır elde etmiş olduğu kazanımları riske sokmayacak, dayanma ve mücadele gücünün limitlerini zorlamayacak bir bakış açısının oluşturulması gerektiğini özellikle ifade etmek istiyorum.”

İSO Başkanı Bahçıvan, ekonomideki yavaşlama ve artan konkordato başvuruları ile ilgili endişelerini dile getirerek, şu ifadeleri kullandı:

 “Ekonomide ve ticaret hayatımızdaki yavaşlamanın etkisiyle son günlerde artan konkordato başvurularını da açıkçası endişe ile takip ediyoruz. Gün geçmiyor ki farklı farklı sektörlerden yeni konkordato haberlerini almayalım. Piyasadaki nakit sıkışıklıkları artarak devam ederken, konkordatoların bir kısmının gelecek aylarda iflaslara dönüşmesi ve zincirleme etkilerle ekonominin geneline yayılması ağır bedellerle sonuçlanabilecektir.

Bu konuda tehlike sinyallerini almaya başladığımız ilk günlerden bu yana söylediğimiz şuydu: Konkordatonun sadece finans ve kamu kurumları için geçerli olmasını, ama ticari alacakların konkordatoda kapsam dışında kalmasını şiddetle öneriyoruz. Aksi takdirde yaşatalım diye konkordato imkânı vermiş olduğumuz firmanın birbirine bağlı yüzlerce ticari alacaklısını da çok zor durumda bırakmış oluruz. Çünkü bir şirketi kurtaralım derken, daha da çaresiz duruma düşecek onlarca şirket gerçeğiyle yüzleşebiliriz. Onun için bir an evvel yasal düzenlemenin yapılıp bu gerçekten hareketle, bu tatsız uygulamadan da geri dönüşün mutlaka olmasını beklemekteyiz.'"

Konuşmasında son günlerin ekonomi kamuoyundaki en önemli tartışma konularından biri olana enflasyon muhasebesine de değinen İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, bu konuda da şunları söyledi:

"Son günlerde iş dünyamızın gündeminde yer edinen kritik bir hususa dikkat çekme ihtiyacı hissediyorum. Ekonomide çarkların yavaşladığı, finansal kısıt ve maliyetlerin yükünü en ağır şekilde sırtlandığımız bir dönemde, sanayicilerimize ek yükler bindirilmemesi hayati önem taşıyor. Bundan iki hafta önce yaptığımız açıklamada da dile getirdiğimiz üzere, geçici vergi döneminde yapılması istenen enflasyon muhasebesi uygulamasının da maalesef böyle bir yük yarattığını düşünüyoruz.

 

Hatırlanacak olursa bu sürecin başlangıcında, şirket bilançolarının gerçeğe yakınsaması ve finansal performansın doğru şekilde ölçülebilmesi açısından enflasyon düzeltmesini olumlu karşıladığımızı belirtmiştik. Bununla beraber, şirketlerimizin ancak orta ve uzun vadede sonuç verecek yatırımlarının adeta bir varlık değerlenme vergisi mantığıyla geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesine tabi tutulması, vergi prensipleriyle uyuşmayan, talihsiz bir karardır. Ticarete konu olmayan maddi duran varlıkların enflasyon düzeltmesine tabi tutularak artan değerinin de vergilendirilmesi, sanayicilerimiz için ilave bir maliyet yaratmaktadır.”


Bloomberg HT
Genel Yayın Yönetmeni
Açıl Sezen

Açılış konuşmalarının ardından İSO ağustos ayı olağan Meclis Toplantısı, Bloomberg HT Genel Yayın Yönetmeni Açıl Sezen’in moderatörlüğünde Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güven Sak, Ekonomi Gazetesi Köşe Yazarı Alaattin Aktaş, ROTA Portföy Başekonomisti Özlem Bayraktar Gökşen ve Peninsula Corporate Finance Kurucu Ortağı, Stratejist Fatih Keresteci’nin konuşmacı olarak yer aldığı bir panelle devam etti. Panelin açılışında kısa bir giriş konuşması yapan Bloomberg HT Genel Yayın Yönetmeni Açıl Sezen, “Geçen sene ben burada bir panele daha yönetme şansına sahip olmuştum. Orada da yine benzer konular üzerine değerlendirme yapmaya çalışmıştık. O zamanki koşullarla bugünkü koşullar arasında elbette oldukça büyük fark var. O toplantı geçen sene eylül ayındaydı ve o günün koşullarıyla bugünü kıyaslayacak olursak, kur 27 buçuk liraydı mesela bugün 34 lirada, o günden bugüne kümülatif enflasyona bakarsak %45-50 arasında bir enflasyon var. Dolayısıyla Türk lirası reel olarak değer kazanmış. O gün ben burada enflasyon muhasebesine hazırlanmak lazım diye uyarmıştım ve bazı sanayici dostlarımız bunun neden olamayacağını, neden yapılmayacağını anlatmışlardı. Bugün enflasyon muhasebesi Erdal beyin konuşmasında da söz konusu bir kez daha karşımızda.”


Türkiye Ekonomi Politikaları
Araştırma Vakfı (TEPAV) K
urucu Direktörü
Prof. Dr. Güven Sak

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güven Sak, panelde yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:

“2001 krizine kıyasla, bugünkü durum daha farklı. O yıllarda bankalarımızın bir kısmı iflas etmiş ve bu da şirketlerimizi zayıflatmıştı. Kamu bütçesi kötü durumdaydı. Bugün ise, doğru politika çerçevesiyle o krizden daha iyi bir noktadayız, ancak eski politikayı sürdürseydik benzer bir yola girebilirdik. Bununla birlikte günümüzde Merkez Bankası’nın enflasyon tahminleriyle reel sektörün enflasyon beklentileri arasında ciddi bir fark var. Bu da uygulanmakta olan programın yeterli olmadığına işaret ediyor. Ekonomi politikasında başarı elde etmek için, reel sektörün önünü görebilmesi ve daha sürdürülebilir bir perspektife ilerlemesi gerekiyor. Özellikle dijital dönüşüm sürecini dikkate aldığımızda, şirketlerimizin yapısal değişim sürecine girmesi ve bu değişime uyum sağlama konusunda net bir yol haritası belirlemesi gerekiyor.”

 


Ekonomi Gazetesi Köşe Yazarı
Alaattin Aktaş

Ekonomi Gazetesi Köşe Yazarı Alaattin Aktaş da paneldeki konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

“TÜİK’in açıkladığı veriler son dönemde giderek daha fazla tartışma konusu oluyor. Bu anlamda TÜİK’in verilerinin en kolay eleştirilebileceği alanlardan biri, enflasyon rakamları. Çünkü herkes markete gittiğinde kendi alışverişine dayalı bir enflasyon hesabı yapabiliyor. Eskiden enflasyon hesaplamalarında yöntemler şeffaf bir şekilde paylaşılırdı. Bir kuruma duyulan güven sarsılmaya başlayınca, kuruma ait diğer veriler de şüpheyle karşılanıyor. TÜİK’in, bu güveni yeniden tesis etmesi şart. Sadece veri açıklamakla kalmayıp, bu verilerin nasıl hesaplandığını, hangi metodolojilerin kullanıldığını şeffaf bir şekilde paylaşması gerekiyor. Ayrıca Orta Vadeli Program gibi ekonomik planlar hazırlamak sadece kâğıt üzerinde kalan bir iş olmamalı. Bu planların takibi, uygulanması ve sonuçlarının değerlendirilmesi hayati öneme sahip. Bu durumda, OVP’lerin hedeflerinin tutturulması ve ekonominin sağlıklı bir şekilde yönetilmesi için siyasetçilerin daha aktif ve sorumlu adımlar atması gerekiyor.”


ROTA Portföy Baş ekonomisti
Özlem Bayraktar Gökşen

ROTA Portföy Baş Ekonomisti Özlem Bayraktar Gökşen, panelde şunları söyledi:

“Aralık ayında bir faiz indirimi bekliyorum, ancak reel politika faizinin pozitif mi yoksa negatif mi olacağı, yıllık enflasyon oranı çerçevesinde dikkatle değerlendirilmesi gereken bir konu. Mevcut ekonomik tahribat hâlâ çok büyük ve bu hassas denge manevra alanımızı daraltıyor. Hâlâ 50 milyon dolarlık KKM yükü var ve para politikası üzerinde kısıtlamalar söz konusu. Dolayısıyla faiz indirimine gidilmeden önce bu büyük sorunların dikkatlice hesaba katılması ve bu doğrultuda hareket edilmesi gerekiyor. Öte yandan gelecek sene için bir düzeltme beklemiyorum. Çünkü reel kur kaybının olduğu bir yerde dezenflasyon sürecine girilmesi pek mümkün değil.”


Peninsula Corporate Finance
Kurucu Ortağı, Stratejist
Fatih Keresteci

Peninsula Corporate Finance Kurucu Ortağı, Stratejist Fatih Keresteci de özetle şu konulara değindi:

“2018 – 2023 döneminde uygulanan irrasyonel ekonomik politikalar, ülke ekonomisinde ciddi tahribat yarattı. 2023'te doğru bir teşhis kondu; ancak tedavi sürecinde uygulamada sorunlar yaşanıyor. Türkiye ekonomisi, fiyat istikrarını hedefleyen sıkı para politikalarıyla iyileştirilmek istense de bu politikalar tek başına yeterli olmuyor. Ekonomik istikrarı sağlamak için daha kapsamlı bir yaklaşım gerekiyor. Sadece para politikalarıyla sanayi ve reel sektör üzerindeki baskılar azaltılamaz; yapısal reformlarla da desteklenmeli. İlk aşamada hastayı yoğun bakımdan çıkarıp hayata döndürmeyi başardık. İkinci adımda hastanın tıbbi göstergelerinin stabil hale getirilmesi gerekiyor. Son olarak da hastanın taburcu edilmesi. Ancak dediğim gibi yapısal reformlar yapılmadan üç aşamayı da başarılı bir şekilde hayata geçirmek mümkün değil.”

Panelistlerin değerlendirmelerinin ardından ardından İSO ağustos ayı olağan Meclis Toplantısı, İSO Meclis Üyeleri’nin de ana gündem maddesine ilişkin değerlendirmeleri ve sorularıyla interaktif bir şekilde devam etti. Panelistlerin gelen soruları yanıtlamasının ardından meclis toplantısı sona erdi.