Meclis Konuşması
İstanbul Sanayi Odası Mayıs Ayı Meclis Toplantısında Pandemiden Çıkış Konuşuldu
- 21.05.2020
- Meclis Konuşması
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) Mayıs ayı Meclis toplantısı, 21 Mayıs 2020 tarihinde video konferans yöntemiyle yapıldı. İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay başkanlığında yapılan İSO Meclisi’nin ana gündem maddesi “Pandemiden Çıkış Stratejisi ve Yeni Normalde Sanayimiz” oldu. Meclis üyelerinin yüksek bir katılım gösterdiği toplantıda söz alan üyeler pandemi sonrası dönemle ilgili görüş ve fikirlerini anlattı.
Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Hasan Büyükdede'nin de katıldığı Meclis toplantısında konuşan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, pandemi sürecinin devletlere; eşitsizliklere ve ekonomik güvensizliklere cevap vermede geçmişe göre daha büyük bir rol tasarladığına dikkat çekerek “Bu süreçte, devletin kazanmakta olduğu yeni rolünü düşünmeliyiz. Her yerde tedarik zincirlerini ülkeye geri getirme, yabancı arza bağlılığı azaltma ve yerli üretim ile finansı destekleme konuşuluyor” dedi.
Bahçıvan “Yeni normalde sanayinin birbirinin tamamlayan üç öncelik alanı; dijital dönüşüm, yüksek kalite ve nitelikli işgücü istihdamı olacak” şeklinde konuştu.
Mayıs ayı Meclis toplantısı İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay tarafından açıldı. Okyay toplantıyı açarken özetle şunları söyledi:
“İki ana çerçevenin içini doldurmamız gerektiğini düşünüyorum. İlki; salgın nedeniyle oluşan büyük ekonomik külfetin nasıl bertaraf edileceği. İkincisi ise, pandemiden sonra oluşması öngörülen yeni dünya düzeninde güçlü bir sanayi üretimi ile nasıl konuşlanacağımız. Eldeki verilerle salgının dünya ekonomisine maliyetinin 8.5 trilyon doları aştığı yönünde öngörüler var. Küresel ölçekte bu işten etkilenmeyen devlet, sektör ya da şirket yok.
Hazine ve Maliye Bakanımız, şu ana kadar verilen desteklerin milli gelirin yüzde 5’ine ulaşarak 240 milyar lirayı aştığını açıkladı. Bu yıl ekonomimizin yüzde 3-5 civarında küçülme yaşayacağı tahmini ortada. Bu bilgi ışığında cevap aradığımız soru şu: Salgın nedeniyle ortaya çıkan bu fatura nasıl ödenecek? Salgın sonrası dönemde bütçe açığının hangi yöntemlerle kapatılacağı konusu bugünden netleştirilmelidir. Oluşan yükün devlet tarafından taşınması, eldeki en makul çözüm olarak görünüyor.
Yükü özel sektörün üzerine yıkacak aksi bir karar, Türkiye’nin salgın sonrası pozisyonunu güçlendirmesi adına sanayinin üretim, istihdam ve finansman gücünü koruma ihtiyacına darbe vuracaktır. İkinci olarak da temel mesele, esasen küresel realiteler nedeniyle ama bir kısmı Çin’e olan tepkinin de etkisiyle yer değiştirecek olan yatırımların nereye akacağı meselesi. Raporlardan anlıyoruz ki Hindistan, hazırlığını hızlıca yapmış, pusuda bekliyor. Peki biz ne yapmalıyız ki, ön alabilelim? Bu sorunun tatmin edici bir cevabını henüz kimseden duyamadık.
Eminim ki ülke sanayicileri olarak hepimiz, salgın sonrası küresel ekonomide daha fazla ağırlığımızın olduğu, ihtiyaç duyduğumuz teknolojik gelişimi daha sancısız yapabildiğimiz, küresel değer zincirlerinin önemli bir parçası haline geldiğimiz bir Türkiye hayal ediyoruz. Bunun için gerçek anlamda kendine yeten bir nitelikli üretim ekonomisine ihtiyacımız var ama buna nasıl ulaşabileceğimiz konusunda net cevaplarımız yok.”
İSO Meclis Başkanı Okyay, sonrasında sözü İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’a Meclis konuşmasını yapmak üzere bıraktı. 2021 yılında küresel ekonominin yüzde 4-5 civarı bir büyümeyle yaralarını kısmen sarmasının beklendiğini belirten Bahçıvan, ancak Birleşmiş Milletler’in yayınladığı son rapora göre, bu yıl ve gelecek yıl salgının küresel ekonomiye birikimli maliyetinin 8.5 trilyon dolara yakın olacağını söyledi. Bahçıvan, bu durumun son dört yılın kazanımlarının silinmesi anlamına geldiğine işaret etti.
Öte yandan, bir “ikinci dalga” riskine karşı herkesin teyakkuz halinde olduğunu vurgulayan Bahçıvan, maalesef salgının geri çekilme sürecinin eş zamanlı ilerlemediğini ve salgının merkezinin gelişmekte olan ülkelere doğru kaydığını dile getirdi. Bu ülkelerin, salgının yol açtığı krizle mücadele edebilmek için bu yıl ve seneye 2.5 trilyon dolarlık finansman desteğine ihtiyaç duyduğunun beklendiğini kaydeden Bahçıvan, zira salgın sürecinde gelişmekte olan ekonomilerde yaşanan sermaye çıkışının 2009 krizinin çok ötesine geçmiş olduğunu ifade etti. Bahçıvan, bunun yanı sıra; pek çok ülkenin ödemeler dengesi krizi yaşamamak ve artan harcamaları finanse edebilmek için kaynak arayışında olduğunu anlattı.
Önümüzdeki dönemde küresel finansal istikrara ilişkin de önemli belirsizlikler olduğunu hatırlatan Bahçıvan, hükümetlerin salgının etkilerini hafifletebilmek için devasa mali destek paketleri açıkladığını ve tahvil ihraçlarının muazzam boyutlara ulaştığını kaydetti. Merkez bankalarının da hükümetlerin, şirketlerin ve hane halklarının nakit akışını sürdürebilmek için sınırsız parasal genişleme adımları attığına değinen Bahçıvan, kuşkusuz, alınan tedbirlerin daha şiddetli çöküşlere karşı erken aksiyon alınabilmesini sağlayarak, faturanın çok daha ağırlaşmasını önlediğine dikkat çekti.
Ancak bu gelişmeler küresel borç stokunun dünya hasılasına oranla yüzde 320’yi aştığı bir ortamda gerçekleştiğinin altını çizen Bahçıvan, uzun vadede enflasyonun nereye gideceği, borç ödeme güçlükleri yaşanıp yaşanmayacağı gibi pek çok da bilinmeyenin olduğunu ifade etti. Bahçıvan, bu bilinmezin yanı sıra; kamunun salgınla mücadele dışındaki harcamalarını kısmak ve yatırımlarını azaltmak zorunda kalacak olmasının da geleceğe dair bir diğer soru işareti olduğunu dile getirdi.
ABD ile Çin arasında bu yılbaşında sağlanan kısmi anlaşmanın ve ardından COVID-19 nedeniyle arka plana çekilen ticaret ve teknoloji savaşında yeniden ısınma sinyalleri olduğuna dikkat çeken Bahçıvan, bunun da hem salgın sonrası yeni normali hem de genel olarak küreselleşmenin geleceğini tayin edecek unsurlardan biri olmaya devam edecek gibi gözüktüğünü belirtti.
Bu süreçte, devletin kazanmakta olduğu yeni rolünü de düşünmeleri gerektiğini söyleyen Bahçıvan, “Neoliberal piyasa tutuculuğu, piyasanın her şeyi güzelleştireceği konusundaki mutabakat bir süredir geri çekilmekte. Devlete; eşitsizliklere ve ekonomik güvensizliklere cevap vermede daha büyük bir rol tasarlamak, yaşanan bu dönemde iktisatçılar ve politika yapıcılar için giderek bir öncelik haline geliyor. Diğer yandan, piyasa tutuculuğundan uzaklaşma; yeşil ekonomiye odaklı, iyi çalışma yerlerine sahip, orta sınıfı yeniden inşa eden kapsayıcı bir yaklaşım da alabilir. Tarihin gösterdiği gibi devletin geri dönüşü, ulus devletlerin önceliğiyle birlikte gelir. İşte bu sebeple; her yerde tedarik zincirlerini ülkeye geri getirme, yabancı arza bağlılığı azaltma ve yerli üretim ile finansı destekleme konuşuluyor. Bunların yanı sıra, gelişmekte olan ülkeler artık yeni büyüme modellerine güvenmek zorunda olacak” dedi.
Bahçıvan şöyle devam etti:
“Dünya ekonomisinin ölçek olarak zaten kırılgan ve sürdürülebilir olmayan bir yoldaydı, Covid-19, karşılaştığımız zorlukları ve vermemiz gereken kararları belirginleştiriyor. Bu alanların her birinde politika yapıcıların seçenekleri var. Daha iyi ve daha kötü sonuçlar mümkün. Özetle; dünya ekonomisinin kaderi virüsün ne yaptığıyla değil, nasıl cevap vermeyi seçtiğimizle alakalı şeklindeki yorumlar dikkat çekiyor. İçinde bulunduğumuz süreçte bilimin en temel rehber olması gerektiğini gördük. Problemlerimizin ne kadar karmaşık ve çözümün ne kadar zor olduğunu bilsek dahi bunları bilimin ışığında aşacağımıza yürekten inanıyorum. Pandemi; biyolojik boyutuyla yönetilebilir hale gelse dahi, ekonomideki etkileri çok daha uzun sürecek. Bu yüzden çıkış stratejilerini, kısa, orta ve uzun vadelere göre düşünmeliyiz.”
Çıkış stratejisine dikkat çeken Bahçıvan, Türkiye’nin sanayisinin bütün zorluklara rağmen ürettiğini ve ülkeyi ayakta tuttuğunu anlattı. Üretimin; ihracatın, günlük yaşamın ve istihdamın sigortası olduğunu en net şekilde gördüklerini vurgulayan Bahçıvan “Herkes hep birlikte tanık oluyor, sanayi dünya genelinde bir ülke için, bir toplum için değerini bir kere daha ortaya koydu” dedi.
Orta vadede, tedarik zincirlerindeki değişimden alınacak potansiyel ihracat payına odaklanılması gerektiğini kaydeden Bahçıvan bir yandan rakiplerin politikalarını gözetirken diğer yandan kendi sanayilerinin hazırlıklı hale gelmesini sağlamaları gerektiğine dikkat çekti. Bahçıvan, özellikle Avrupa pazarında tedarik zincirlerinin yenilenme sürecini gözeterek, ikili iş birliklerini, yabancı sermaye yatırımlarını, teknoloji ve AR-GE ortaklıklarını daha çok kullanmaları gerektiğini söyledi.
Uzun vadede ise, yeni normalin çerçevesinin çizilmesi ve sanayi sektörüne etkilerinin netleştirilmesi gerektiğini anlatan Bahçıvan, değişecek olan küresel talep eğrisini, yeni tüketim eğilimlerini, Türkiye ve dünyanın ihtiyaç duyacağı mal ve hizmet önceliklerini belirleyerek, buna uygun finans, teknoloji, diplomasi destekleri oluşturmaları gerektiğini vurguladı.
Yaşamakta oldukları krizin, derinliği ve içerdiği yapısal kırılmalarla sanayinin yeni beceriler kazanmasını da zorunlu kıldığına işaret eden Bahçıvan, değişimin ne yönde olacağını öngörmeye çalışarak buna uygun üretim, paylaşım, eğitim, istihdam politikaları inşa etmelerinin önemini belirtti. Bahçıvan, yeni normalde dijital dönüşüm, yüksek kalite ve nitelikli işgücü istihdamının sanayide birbirlerini tamamlayan üç öncelik alanı olacağını işaret etti.
Covid 19 salgını nedeniyle bu yıl gerçekleştirilemeyen ve her yıl yapılan geleneksel iftar geleneğini devam ettirmek adına bu yıl Darülaceze’de İSO tarafından iftar daveti verildi. Darülaceze Başkanı Hamza Cebeci de Meclis toplantısına bağlanarak Darülaceze ile ilgili bilgiler verdi. Cebeci, “Her yıl Darülaceze bahçesinde yaklaşık 15 iftar verirdik. Bu yıl pek çok planlanan iftarı iptal etmek durumunda kaldık. Ancak İSO iptal etmek yerine iftarı vermeyi tercih etti. Dünyaya örnek bir süreç yürütüyoruz ülke olarak. Bu tip müesseseler olarak da dünyaya örnek oluyoruz. İSO’ya gösterdiği hassasiyet için teşekkür ederim.”
Ardından söz alan Meclis Üyeleri, Meclis gündemi ile ilgili görüşlerini paylaştı. İSO Meclis Üyeleri pandemiden çıkış sürecinde kendi sektörleri ile ilgili de bilgi verdi.